Kılıçdaroğlu: Güçler ayrılığı, yasama, yürütme, yargının ayrı olmasıdır

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Ne Atatürk, ne İnönü, ne Rıfat Bele, ne Kazım Karabekir... Bunların hiçbiri Cumhuriyetin adamı değildi, bunlar birer Osmanlı paşasıydı. Osmanlı'nın nasıl battığını birebir gördüler ve dediler ki 'Öyle bir ülke kuralım ki sağlam ayakları üzerinde duran bir ülke olsun' O nedenle padişahın kulu ve kölesi olan bireyler değil, Cumhuriyetin özgür bireyleri olsun dediler ve Cumhuriyeti kurdular." dedi.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 21 Ekim 2016 12:56, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Kılıçdaroğlu: Güçler ayrılığı, yasama, yürütme, yargının ayrı olmasıdır

Kılıçdaroğlu, Genç Sosyal Bilimciler Derneğince Doğuş Üniversitesinde düzenlenen "1. Ulusal Gençlik Akademisi"nin açılışındaki konuşmasında, dernekten kendisini davet etmeye gelenlere, "Eğer gençler yumurtaları hazırlamışlarsa, söz geleceğim" dediğini aktarırken, gençlerle beraber olduğu için mutluluğunu ifade etti.

Son günlerde bir tarih tartışması yapıldığına değinen Kılıçdaroğlu, "Bazen övünüyoruz, '15, 16, 17 devlet kurduk' diye övünüyoruz ama bunun arkasında yatan bir başka gerçek var: Ne kadar çok devlet kurduysak, o kadar çok da devlet batırdık aslında. Neden? Eğer bunu iyi sorgulayabilirsek, düşünür ve sorgularsak bir daha batacak bir ülkeye sahip olmayız. Sürekli yaşayan, kendini yenileyen, uygar, çağdaş bir ülkeye kavuşmuş oluruz." diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Ne Atatürk, ne İnönü, ne Rıfat Bele, ne Kazım Karabekir... Bunların hiçbiri Cumhuriyetin adamı değildi, bunlar birer Osmanlı paşasıydı. Osmanlı'nın nasıl battığını birebir gördüler ve dediler ki 'Öyle bir ülke kuralım ki sağlam ayakları üzerinde duran bir ülke olsun, padişahın kulu ve kölesi olan bireyler değil, Cumhuriyetin özgür bireyleri olsun' dediler ve Cumhuriyeti kurdular. Nasıl bir Türkiye devraldılar. Uzun uzun anlatacak değilim ama bütün genç arkadaşlarıma bir kitabı öneririm; Şevket Süreyya Aydemir'in Suyu Arayan Adam'ı. Bulun ve okuyun. Bütün hayatı, mücadeleler içinde geçmiş bir düşünürün kısa bir Türkiye tarihidir. Nasıl çalıştığını, neler yapıldığını, Cumhuriyetin kuruluşunda hangi olaylarla karşılaşıldığını anlatır. İkinci kitap Falih Rıfkı Atay'ın Çankaya'sıdır. O da Cumhuriyet'in ilk yıllarını anlatır.

Cumhuriyeti kuran kadrolar asker ve Osmanlı paşalarıydı. Hiçbirisi iktisat bilmiyor. Kur nedir, parite nedir, döviz, enflasyon nedir, piyasa düzeni nedir, borsa nedir... Bunların hiçbirisini bilmiyorlar ama bildikleri bir gerçek var. Mustafa Kemal aynen şöyle diyor 19 Ocak 1923'te; 'Yeni Türkiye devleti cihangir bir devlet olmayacaktır fakat yeni Türkiye iktisadi bir devlet olacaktır'. 1923'te İzmir'de İktisat Kongresi'ni toplarlar, 'Türkiye iyi de Türkiye'yi nasıl büyüteceğiz, nasıl bir daha birilerine mahcup etmeyeceğiz?'.

İzmir İktisat Kongresi sonunda belli kararlar alınır, fakat bakılır ki sermaye yetersiz ve devlet her tarafa fabrikalar kurmaya çalışır. Cumhuriyetin ilanından 6 ay sonra şeker fabrikasının temeli atılmıştır. Koca Osmanlı şeker üretecek bir devlet değildir. Koskoca Osmanlı kendi parasını basacak bankaya sahip değildir. 1921'de Çocuk Esirgeme Kurumunu kurarlar neden? Çünkü erkekler savaş meydanlarında şehit düşmüşlerdir, onların çocuklarına devletin bakması lazım. 15 Ağustos 1925'te Kayseri'de uçak fabrikasının temeli atılır. 1934, 9 yıl sonra Kayseri'den kalkan ilk milli uçak Ankara'ya iner. 1940'lı yıllar... Ben Sümerbank'lardan, Şekerbank'lardan söz etmiyorum, Türkiye'nin uçak ihraç ettiği bir devlet olduğunu düşünün. Türkiye uçak ihraç etmeye başlamıştır 1940'lı yıllarda. 1 Haziran 1930, kendi parasını basacak Merkez Bankası kurulmuştur."

- "Fatih dönemiyle Osmanlı'nın bitiş dönemi arasındaki farkı bilmiyoruz ve görmüyoruz"

Kemal Kılıçdaroğlu, tarihe herkesin bağlı olduğunu ve sevdiğini ancak Fatih dönemiyle Osmanlı'nın bitiş dönemi arasındaki farkın bilinmediğini, görülmediğini belirterek, "Duyun-ı Umumiye'ye teslim edilmiş bir devletin gelirlerini düşünün. Düşünün 7 tane Batılı devlet gelmiş, Türkiye'ye yerleşmiş, bütün Türkiye Cumhuriyeti'nin gelirlerini ipotek altına almış. Böyle bir Osmanlı düşünün ama bu genç Türkiye Cumhuriyeti, 4 Haziran 1944, Osmanlı'nın borcunu son kuruşuna kadar ödüyor. Bütün demiryollarını millileştirdi ve demir ağlarla ördü. Malatya'dan Uşak, Nazilli, Türkiye'nin her yerine sanayi getirdi. Belki diyebilirsiniz ki Malatya'da fabrika olsa ne olur olmasa ne olur? Malatya'da fabrika ne demek biliyor musunuz o yıllarda, Malatya'da üniversite olması demek, Malatya'da parkın olması demek, Malatya'da sinemanın olması demek, Malatya'da işçilerin olması demek, Malatya'da düzenli gelir elde eden bir işçi grubunun olması demek, Malatya'da fabrikanın bahçesinde düğünlerin yapılması demek." diye konuştu.

Tarihin kıymetinin yeteri kadar bilinmediğini, anlatılmadığını ve öğrenilmediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, Atatürkçülüğün tanımıyla ilgili bir çok şey söylenebileceğini, ancak tartışılmaz tek bir tanımının "üretim" olduğunu söyledi.

Kılıçdaroğlu, üretmeyen bir ülkenin büyüme, dünyada saygınlık kazanma şansı bulunmadığını vurgulayarak, Cumhuriyetin Kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün savaş sonrası "Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça bağımsızlığımızı sağlayamayız" sözünü anımsattı.

Osmanlı devralındığında kadınlarda okuma yazma oranının binde 8, erkeklerde ise çeşitli araştırmalarda göre yüzde 5, yüzde 6, yüzde 8 olduğuna yer verildiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, "Bugün bazıları ahkam keserler, 'Vay efendim niye demokrasiye erken geçmedik, niye çok partili hayata erken geçmedik' diye. İyi de Hakkari'de kurulacak seçim sandığında okuma yazma bilen adam yok ki. O seçim sandığını Ankara'ya getirmek için 3 aya ihtiyaç var. Polatlı bile Ankara'nın burnundaki Polatlı, dünyanın öbür ucu olarak tanımlanırdı. Bugünün koşullarıyla geçmişi yargılamak kadar büyük bir hatanın içine hiçbir genç arkadaşım düşmesin. Bugünün koşullarına bakıp o günün koşulları eleştirilebilir mi elbette eleştirilir ama kendi iç tutarlılığımızı sağlamak zorundayız." ifadelerini kullandı.

- "Kılıçla dünyayı alacağımızı düşünmüşüz"

Kılıçdaroğlu, millet mekteplerinin kurulmasının ardından 100 bin kadının okuma öğrendiğini belirterek, şunları söyledi:

"1870'te Almanya'da, okuma yazma oranı yüzde 80. 1870'te Osmanlı'da okuma yazma oranı yüzde 8. Osmanlı'nın niye battığını daha iyi anlıyoruz değil mi? Dumlupınar şehitlerini anmak üzere Dumlupınar'a gittim. Dumlupınar'da güzel bir müze var. Savaşta kullanılan silahlar var. Silahlar müzede sergileniyor. Rus silahları var, Amerikan silahları var Alman silahları var. Peki, çarpışan bizim askerlerimiz. Osmanlı'nın silahı var mı? Hayır, yok. Osmanlı tüfek üretmiyor. Ne zaman başlamışız? MKE'yi kurduktan sonra başlamışız. Kılıçla dünyayı alacağımızı düşünmüşüz. Tarihimizin bu gerçeklerini bilmek zorundayız."

Üretim hamlesinin kaybedilmesinin ardından ciddi bir bozulma ve ekonomide geriye gidiş başladığını belirten Kılıçdaroğlu, Marshall yardımından sonra askeri yardımın başladığını, 27 Ocak 1954'te Köy Enstitülerinin kapatıldığını, 14 Temmuz 1958'de IMF'ye ilk niyet mektubunun verildiğini anlattı.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, ülkenin Kıbrıs Çıkarması ile uyandığını dile getirerek, "Tarihi, gerçekleri bilmeden, Cumhuriyet üzerinde konuşmak yanlıştır. Cumhuriyeti böyle bileceğiz, böyle tanımlayacağız. Hiçbir ayrım yapılmamıştır. Etnik kimlik, inanç yaşam tarzı üzerinden ayrım yapılmamıştır. Cumhuriyet budur, kuruluşundaki felsefe de budur. Özgür düşünen, aynı zamanda bu Cumhuriyet, çok partili yaşama geçmeden önce toprak reformunu da kısmen yapmıştır, üniversitelere özerkliği de sağlamıştır." dedi.

Etem Geylan

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber