Lozan'daki başarısızlığın nedeni Şeyh Said mi?

Haber Giriş : 24 Ekim 2016 01:36, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Lozan'daki başarısızlığın nedeni Şeyh Said mi?

Ufuk Coşkun-Milat Gazetesi

Yıl, 1922. Yer, Kuzey Irak. Ankara, Milis Yarbay Özdemir Bey komutasında bir grubu Musul'da görevlendirmiştir. Mısır Kölemenlerinden bir ailenin evladı olan Özdemir Bey Osmanlı ordusunda savaşmış, Arapça bilen, yetenekli, teşkilatçı bir komutandır. Vazife önemli ve gizlidir. Musul Türkiye'ye kazandırılacaktır. Özdemir Bey, ilk iş olarak Kürt ve Türkmen aşiretlerini İngiliz-Arap yönetimine karşı örgütlemeye başlar. Hilafeti henüz kaldırmayan ve İstiklal Harbi'nden de zaferle çıkan Türkiye'nin sarf ettiği söylemlerin İslam dünyasında bir karşılığı ve ağırlığı vardır. Dolayısıyla bölgede kullanılan dil, İslam dayanışması ve İslam kardeşliğidir. Öyle ki Özdemir Bey, Kuzey Irak'ta gittiği yerlerde büyük sevinç gösterileri ile karşılanıyor, kurbanlar kesiliyor ve dualar ediliyordu. Çünkü Ortadoğu İslam coğrafyasının gözünde Türkiye hala İslam'ın hizmetkarı ve tek umudu konumundadır.

Özdemir Bey bölgenin ileri gelen aşiretleriyle ittifakları sağlamlaştırır. Örneğin Kürt aşiret reisi Şeyh Mahmut'u kazanmış dolayısıyla Musul'da her geçen gün amacına doğru emin adımlarla ilerlemektedir. Fevzi Paşa da gönderdiği bir telgrafta Musul'u Anadolu'ya katmak için askeri harekata hazırlanılması yönünde bir talimat gönderir. Bir taraftan da İngilizlerin hava taarruzu devam etmektedir. Özdemir Bey, Şiileri bile İngilizlere karşı ayaklandırmayı başardığı bu çok kritik zaman diliminde bu sefer eline çok farklı bir telgraf ulaşır. Telgraf, Musul'a yönelik askeri harekatın durdurulması yönünde gelen bir talimattır! Netice itibariyle Türkiye'ye çağrılan Özdemir Bey 3 Eylül 1923'te bir teşekkür mektubuyla terhis edilir. Nedeni ise; Türkiye, Lozan'da sulh için(!) Musul'dan feragat etmiştir. Kısacası hem sahada hem de beceriksiz, omurgasız siyasetçileri marifetiyle Lozan'da kaybetmiştir. Peki, nasıl oldu bu?

Lozan Görüşmelerine katılacak heyete Meclis Kürsüsü'nden seslenen Bitlis mebusu Yusuf Ziya Bey şöyle haykırmıştı." Bu vatanın eczası, en mühim parçası olan Kerkük, Süleymaniye ve Musul'u sakın unutmayın, Misak-ı Milliyi unutmayın..." Daha ilk günden unuttular! Öyle ki Lozan'a varır varmaz daha ilk görüşmelerde Lord Curzon Misak-ı Milli'nin İngiltere'yi bağlamadığını dolayısıyla Musul'dan asla taviz vermeyeceklerini söyledi. Çünkü onlara göre Türkiye sadece Yunanlara karşı zafer kazanmıştır oysa İngiltere 1. Dünya Savaşı'nın galibidir. İsmet Paşa, bu meselenin ikili olarak görüşülmesini teklif ederek Musul'un Milletler Cemiyeti'ne kadar götürülmesinin önünü açar ve ne yazık ki Musul elimizden gider. Öyle basiretsiz bir politika izlenmiştir ki bakınız o dönem İngiliz Büyükelçisi Lindsay, Londra'ya yazdığı bir raporda aynen şu ifadeleri kullanır. "Türkiye zayıftır, Musul meselesinde ucuza anlaşacağız!" Öyle de olmuştur! 500 bin Sterlin gibi küçük bir meblağ karşılığında Musul İngilizlere devredilmiştir.

Musul'u İngiltere'ye kaptıran İsmet Paşa yurda döndüğünde haliyle meclis karışır. Hemen her mebus Misak-ı Milli'nin hesabını sorar. En sert tepki İzmit Mebusu Sırrı Bey'den gelir. "Misak-ı Milli çiğnendi, heba edildi, iptal edildi, battal edildi" diyerek bu basiretsizliğin ve beceriksizliğin hesabını sormak ister. Mustafa Kemal bu tepki karşısında "usul hakkında söyleneceğim" diyerek söz alır. Ve Sırrı Bey'e dönerek; "Efendiler, arkadaşlarımız Misak-ı Milli'den bahsediyor. Ancak Sırrı Bey gibi arkadaşlar Misakı Milli'nin ne olduğunu anlamamış. Misak-ı Milli şu hat bu hat diye hiçbir şekilde hudut çizmemiştir." (Oysa 1920'de çizilen Misak- Milli hududu ortadadır) Buna karşılık Sırrı Bey şöyle diyecektir. "Paşa Hazretleri çok teşekkür ederim, sözlerimi tartıştınız, anlamadığımı söylediniz ama bendeniz Misak-ı Milli'yi yazanlardanım..."

İngiltere, hilafetin kaldırılmasından 9 ay kadar sonra Musul'un tekrar görüşülmesini teklif etmiştir. Lakin mebusların da dediği gibi "şimdi Musul'u vermeyen daha sonra neden versin ki!" Öyle de oldu. İşin hazin tarafı bu süreçte Musul birinci gündem maddesi olması gerekirken Türkiye, şapka ve harf devrimleri yapmakla meşguldü! Öyle ya kıyafet Musul'dan bile önemliydi! Lozan'daki tüm başarısızlığın faturası da Şeyh Said'e çıkarılacaktı! Hala da öyledir. Hilafeti kaldıran, kılık kıyafet devrimleri yapan, İslam'la arasına mesafe koyan laik Türkiye, son bir kez Musul için yeniden Iraklı Kürtlere ve İslam dünyasına başvurdu ama bu çağrı İstiklal Harbi'nde olduğu gibi tesir etmedi. Neden etsin ki? O dönemde İngiliz diplomatlarından bazıları kendi aralarında yaptıkları yazışmalarda/ konuşmalarda hilafeti kaldıran Türkiye'nin "bindiği dalı kestiğini" söylüyorlardı. Hilafetin kaldırılmasının Musul'la yakından bir alakası vardı. Sadece Musul'la değil Türkiye'nin İslam dünyasıyla olan tüm bağları kopartılmıştır. Bugün bunu daha iyi anlıyoruz.

Bakınız cumhurbaşkanımız "Lozan bir hezimettir" dediğinde haklıydı. Bugün tüm operasyonlara rağmen İslam dünyasının teveccühünü kazanan Erdoğan, Musul'da hem sahada hem de masada olacağız derken yine haklıdır. Ve öyle de olacaktır. Türkiye, bugün İslam dünyanın umudu olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. İran-ABD imalatı Haşdi Şabi adında İslam düşmanı çapulculara rağmen ülkemizin bölgede eli güçlüdür. Göz göre göre küresel güçlere teslim edilen kalelerimizi geri almanın yollarını aramaktayız. Onlar yıktı, biz yeniden inşa edeceğiz. Allah yardımcımız olsun...

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber