'Demirel, Çiller'i 4. kattan aşağı atıyordu'

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Kuzu: İki başlılık önemli sorundu. Özal ile Mesut Yılmaz, Akbulut ile Özal, Sezer ile malum Ecevit, Çiller ile Demirel. Çiller'i aşağı atıyordu Demirel. 'Kızım' dedi, 4. kattan gidiyordu kız aşağı. Allah'tan orada bir bakan vardı, etme yapma diye devreye girdi

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 03 Aralık 2016 00:56, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Demirel, Çiller'i 4. kattan aşağı atıyordu'

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Kuzu:
- "Bir mantafon ineği düşünün, 50 kilo süt verir, bir tekme vurur döker. Sistem bu. 15 sene Tayyip bey çalışır, Özal çalışır biriktirir. Bir koalisyon gelir, bütün 15 yıllık emeğinizi 6 ayda bitirir mesele bu"
- "Aziz milletimiz tanka tekme vurarak bunların üstesinden geldi. Ben bir siyaset bilimci olarak hiçbir ülkede böyle bir direniş görmedim. Rusya'da Yeltsin tankın üstüne çıktı falan filan, ciddi bir şey bulamazsın, bir başka örneği yoktur. Nobel ödülü verilecekse bu millete verilmeli"
- "28 Şubat dozer gibi geçti üzerimizden. Benim 12 sene profesörlüğüm verilmedi, 10 sene derse sokulmadım, yeri geldi tuvalette namaz kılmak zorunda kaldım. Bunlar kimin baskısıydı. Özellikle FETÖ denen alçak, onun terör oluşturmasının bir sebebi de bu baskıcı laiklik uygulaması olmuştur"
- "İki başlılık önemli sorundu. Özal ile Mesut Yılmaz, Akbulut ile Özal, Sezer ile malum Ecevit, Çiller ile Demirel. Çiller'i aşağı atıyordu Demirel. 'Kızım' dedi, 4. kattan gidiyordu kız aşağı. Allah'tan orada bir bakan vardı, etme yapma diye devreye girdi"

- Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu, parmalenter rejimi mantafon cinsi ineğe benzerek, "Bir mantafon ineği düşünün, 50 kilo süt verir, bir tekme vurur döker. Sistem bu. 15 sene Tayyip bey çalışır, Özal çalışır biriktirir. Bir koalisyon gelir, bütün 15 yıllık emeğinizi 6 ayda bitirir mesele bu." dedi.

İmam Hatip Lisesinden arkadaş olan üniversite öğrencileri Sinan Ergün ve Göktürk Çalışkan'ın farklı siyasi parti temsilcilerinin görüşlerini derleyerek hazırladıkları, "Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi" adlı kitabın, Sultanahmet'teki Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'nde yapılan tanıtımına katılan Kuzu, yaptığı konuşmada parlamenter rejim ile başkanlık sistemini kıyasladı.

Kuzu, İngiltere'de doğan, dolayısıyla İngiliz kanı taşıyan parlamenter sistemin aksaklıklarına değinerek, "Bu sistemde mutlaka bir kral olur. Öyle olunca da yürütmenin başı, yani başbakan her şeyi kolaylıkla yürütüyor. Ama sistemi cumhuriyete enjekte ettiğinizde sorunlar başlıyor. Çünkü çift başlılık doğuyor." değerlendirmesini yaptı.

Değiştirmek istedikleri şeyin bir hükümet sistemi değişikliği olduğunu, bunun asla bir rejim değişikliği olmadığını vurgulayan Kuzu, Türkiye'nin 7 düvelle mücadele etmesi gereken bir coğrafyada yer aldığını, bu nedenle parlamenter sistemin problemsiz bölgelerdeki ülkelerde olduğu gibi uygulamasının kolay olmadığına dikkati çekti.

Prof. Dr. Kuzu şöyle konuştu:

"Başkanlık sistemi tartışması yeni değil. 28 Şubat sürecinde Demirel'e 'Sayın Cumhurbaşkanım, asker bu sisteme yani başkanlığa karşı çıkar dedim' dedim. 'Zinde kuvvetleri bana bırak' dedi. Olmadı. Bugün eğer bu modeli biz şu en kıvamlı noktaya geldiğinde hakikaten kaçırırsak, yarın ben görür müyüm bilemem ama Türkiye'nin akıbeti hayrola. CHP'li arkadaşlarım hani diyor ya kavgalısınız herkesle diye. İyi de 'Ben bir işe karışmıyorum' dersen kavga çıkmıyor. 'Ben de varım' dediğin için kavga çıkıyor. Bu bölge hassas bir bölge, burada hükümetçilik oynayamayız."

Koalisyonların siyasi istikrara olumsuz etkisini anlatan Kuzu, "Sandığı açıyorsun yine koalisyon çıkıyor. Sürekli kaos, 10 yılda 12 hükümet kurulduğu dönemler oldu. Hükümeti düşünün bir de. Biz geldiğimizde 39 bakan vardı Türkiye'de, 25'e düşürdük, o da çok. 300 milyonluk ABD, 12 bakanla yönetiliyor. Meteoroloji bakanı olur mu? Evde ninenin dizi sızlıyorsa kar geliyor dersin. Onu üzmeyeyim, bunu kırmamalıyım diye Meteoroloji Bakanı yaptılar. Bunlar olmaz. Ayrıca bakın Atatürk, İnönü, Menderes, Demirel hep yüzde 6, yüzde 7 büyüme. Ama aynı Demirel, koalisyon yaptığında eksi 4 büyüme. Ne oldu, Demirel'in başı mı küçüldü." ifadelerini kullandı.

-"Demirel, Çiller'i 4. kattan aşağı atıyordu"

Kuzu, iki başlılıktan doğan sıkıntıları anlatırken, şunları söyledi:

"İki başlılık önemli sorundu. Özal ile Mesut Yılmaz, Akbulut ile Özal, Sezer ile malum Ecevit, Çiller ile Demirel. Çiller'i aşağı atıyordu Demirel. 'Kızım' dedi, 4. kattan gidiyordu kız aşağı. Allah'tan orada bir bakan vardı, 'etme yapma' diye devreye girdi filan. Bizim dönenimizde Abdullah bey, Tayyip bey ciddi bir şey olmadı, biraz Ahmet Davutoğlu ile ilgili ufak tefek sorunlar dendi. Şimdi muhalefet diyor ki Cumhurbaşkanının yetkilerini kısalım, parlamento seçsin. Bu sistem yürüyecekse tamam ama, 2007'de Cumhurbaşkanı'nı halk seçsin noktasına gelmişiz, seçmişiz, buradan geri dönüş olmaz."

Bu bölgeye 25 peygamber geldiğini, kıyametin de buradan kopacak gibi gözüktüğünü ifade eden Prof. Dr. Kuzu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Gözünü yumdun çayın gitti. Kim aldı benim çayımı? diye çırpınırsın. Nimet, külfet karşılığı, Mecelle bunu yıllar önce koymuş ortaya. Dünyanın en güzel coğrafyasında yaşıyoruz, güçlü ve uyanık olmak zorundayız. Sonra parlamenter rejimde 12 kez darbe oldu. Başkanlık modeli gelirse darbe olur diyorlar ya, bu gelmeden olmuş."

Bölünme, dağılma tartışmalarını da doğru bulmadığını vurgulayan Kuzu, "Bunun başkanlık sistemiyle alakası yok. 40 bin insanımız öldü. Parlamenter rejimde oldu bu. Öz yönetim talepleri bizim zamanımızda mı geldi yani? Bence aksine bu tartışmaları başkanlık modelinin sonlandıracağına inanıyorum. İki parçalı merkez sağ, merkez sol tarafında birleşmeler olur, marjinaller arada erir gider. Sol ve sağ daha ortaya çekilmesi lazım elbette." görüşünü dile getirdi.

-"Tuvalette namaz kılmak zorunda kaldım"

Laiklikle bir sorunları olmadığını belirten Prof. Dr. Kuzu, ancak laiklik uygulaması bakımından sorunlar yaşadıklarına dikkati çekerek, şunları söyledi:

"28 Şubat dozer gibi geçti üzerimizden. Benim 12 sene profesörlüğüm verilmedi, 10 sene derse sokulmadım, yeri geldi tuvalette namaz kılmak zorunda kaldım. Bunlar kimin baskısıydı. Özellikle FETO denen alçak, onun terör oluşturmasının bir sebebi de bu baskıcı laiklik uygulaması olmuştur. Birçok arkadaşımız namaz kılıyor diye ordudan atıldı, birçoğu emekli olabilmek için deli numarası yaptılar. Yine bu FETO denen kardinal, başınızı açın, için, her naneyi yiyin diyerek oraya buraya sokuşturduğu adamlarıyla takiyyenin yolunu açtı. 15 Temmuz hiçbir darbeye benzemez. Eskilerde seçim süreci, yeni anayasa falan devam ederdi, ama bu anahtar teslimi memleketi Amerika'ya, şuna buna teslim edeceklerdi. Millet buna rıza gösterir miydi göstermezdi. Aziz milletimiz tanka tekme vurarak bunların üstesinden geldi. Ben bir siyaset bilimci olarak, hiçbir ülkede böyle bir direniş görmedim. Rusya'da Yeltsin tankın üstüne çıktı falan filan, ciddi bir şey bulamazsın, bir başka örneği yoktur. Nobel ödülü verilecekse bu millete verilmeli. "

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) halkın yüzde 97 oranında temsil edildiğine dikkati çeken Kuzu şöyle devam etti:

"Mecliste Alevi'si, Sünni'si her şeyi var. Gel burada çalış işte, beraber yapalım hangimiz gerçek idealimizi yapabiliyoruz ki. Ortak akılla bir şey yapmaya çalışıyoruz, oluyorsa oluyor. Çok parti oluyor da ne oluyor. Bak Amerika'da iki parti var, İngiltere'de iki parti var. Tersini söyleyeyim 286 parti var İtalya'da, pederler partisi, işi yokuşa sürenler partisi. İtalya bıktı artık en son iki sene önce kanun çıkardı, 'Yüzde 40'ı alan hükümeti kurar,' dedi, kardeşim'. Şimdi 286 partisi olan İtalya, ABD'den, İngiltere'den daha iyi demokrasiye sahip diyebilir miyiz?"

Kuzu, başkanlık sisteminde tek adamlık meselesinin de olamayacağına da değinerek, sözlerini şöyle tamamladı:

"Zenginler, medya patronları istemez başkanlık sistemini. Çünkü hükümet üzerinde baskı kurup ihale alırlar. Ama pijamayla başbakan karşılama dönemleri, hükümet listeleri verme işleri sone erdi. Sol da iktidara gelemeyiz bir daha diye korkuyor. Halbuki öyle değil. Sol Türkiye'de kesinlikle gelir. Net. çünkü zaten iki parçalı bir model, iki sağ gelirse bir sol gelir mutlaka. Bakın Güney Amerika'ya, önce sağla başladılar, şimdi hep sol. Ayrıca getirmeye çalıştığımız modelin bam teli meclisin güçlü olmasıdır. Meclise muhtaç bir başkan modeli getirilen model aslında. MHP'nin de isteğiyle buna Cumhurbaşkanı denildi, denilsin önemli değil, neticede başkandır. Metin ortaya çıktıktan sonra da görüşülebilir bu süreçte CHP ile bir irtibat kurulamamış olabilir ama bundan sonra da olabilir. Nihayetinde liderlerin bir araya gelmesinde fayda var."

-"Bu ülkenin bir anayasa kültürü yok"

Toplantıda konuşan AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk de bu ülkenin bu tartışmaları ev tartışması haline getirmek zorunda olduğunu belirterek, "Bu ülkenin bir anayasa kültürü yok. Hep kapalı kapılar arkasında yapılmış anayasalar. Oysa anayasa bu milletin kendi sözleşmesi. Uzlaştığımız metinle ilgili hangimizin haberi var. Türkiye orta gelir tuzağından da standardından da yüksek gelir seviyesine köklü dönüşümü başararak çıkacaktır. Örnek verilen Bolivya gibi, Güney Amerika, Afrika gibi ülkeler üzerinden Türkiye'yi konuşmak en büyük haksızlıktır. Türkiye'nin bu sistem tartışmasını Bolivya ile Afrika'daki bir takım başkanlık sistemi ile yönetilen ülkelerle kıyaslayarak bir Türkiye tartışması ortaya koymak son derece acı vericidir. Bu anlamda bu iki evladımızın yaptığı çalışmaya, muhalefet partilerimizin de yaptıkları katkıları için teşekkür ediyorum." dedi.

-"Bütün partilerin oturduğu bir masada gerekir"

Külünk'ün ardından kürsüye çıkan Meclis Adalet Komisyonu Üyesi CHP Balıkesir Milletvekili Namık Havutça, Türkiye'de şu anda anayasa yapım sürecinin olağan şartlarda işlemediğini savunarak, şunları söyledi:

"Ana muhalefet ve diğer muhalefet partilerinin dışlanarak köklü bir rejim değişikliğini öngören anayasa değişikliği, meclisteki bütün partilerin oturduğu bir masanın etrafında konuşulması gerekir ve akademisyenlerin de buna katkı sunmaları gerekir. Türkiye şu anda olağanüstü hal ile yürütülen bir ülke. Yargının, basının baskı altında olduğu, 10 binlerce insanın kamu görevinden uzaklaştırıldığı bir süreçte anayasa değişikliğine gitmek hele hele bir başkanlık, yarı başkanlık sistemini öngören bir şekilde bir anayasa değişikliğine gitmek kesinlikle kabul edilemez."

Türkiye'nin bugüne parlamenter rejimle geldiğini vurgulayan Havutça, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Türkiye'de 2002 yılından beri istikrar yok mu. Eksik, aksak varsa kendi yönetim anlayışına bakmak lazım. Türkiye şu anda Avrupa Birliği ile ilişkilerinde kopmuş vaziyette. 12 yıldan beri yapılan uygulamalara baktığımızda bireysel hak ve özgürlüklerin zedelendiğini görüyoruz. İktidar partisinin yanında küçük bir partinin uzlaşısıyla bir anayasa değişikliğini Türkiye'nin önüne dayatmak, Türkiye'nin geleceğine en büyük haksızlıktır. Bunu yapmamak lazım. Millet sayın Cumhurbaşkanını sevebilir, oy da verebilir, ama biz Türkiye'nin 100 yıllık geleceğinin geniş, toplumun her kesiminden geniş katılımlı bir ortamda yapılmasını arzu ederiz."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber