Selim Koru yazdı: 2017 IŞİD'in son yılı olacak mı
Türkiye Ekonomi Araştırmaları Vakfı (TEPAV) politik analisti Selim Koru, farklı cephelerde toprak kaybederken Türkiye'de saldırılarını arttıran terör örgütü IŞİD'in geldiği noktayı ve Türkiye için tehlikesini analiz ediyor
SELİM KORU
Kendisini "İslam Devleti" olarak tanıtan terör örgütü son birkaç yıl içerisinde birçok cephede mücadele veriyor. Irak savaşının bir ürünü olmakla birlikte IŞİD, dünya çapında ismini daha çok 2013 yılında Suriye iç savaşından yararlanarak duyurdu. IŞİD, 2014'te Suriye ve Irak'ta geniş bir alana yayılmış, düşmanlarına karşı büyük bir askeri üstünlük sağlamıştı. Bu dönemde dünyanın farklı bölgelerindeki sempatizanlarına kendi topraklarına 'hicret' çağrısında bulundu. 2014 yılı Haziran ayında ABD önderliğinde uluslararası bir koalisyon, IŞİD'i "küçültmek ve yok etmek" üzere bir çalışma başlattı. Bu çerçevede koalisyon güçleri örgüte karşı bugüne kadar 65 binden fazla bomba attı, karadan da vekalet ordularıyla hareket etti. ABD'nin bu ülkedeki askeri harekat açısından en çok güvendiği güç PKK/PYD oldu. Irak'ta ise Peşmerge ve Şii siyasetçiler, merkezi Irak hükümetini örgüte karşı harekete geçirdi. IŞİD, 2014'teki kazanımlarının elden çıkmasıyla Irak'taki topraklarının yüzde 60'ını, Suriye'deki topraklarının ise yüzde 30'unu kaybetti. Ancak örgüt henüz diz çökmüş değil. Aksine, var gücüyle dünyanın dört bir yanından toplanan güçlere karşı direniyor. Bu konu üzerinde durmakta yarar var.
IŞİD'e karşı bilinçsizlik ileride terör örgütünün radikal ideolojisine karşı dirençsizliğe yol açabilir. Devletin hazırlıklı olması, kanaat önderlerinin daha ciddi tavır alması lazım.
IŞİD şu an en az dört cephede savaşıyor. Birincisi Musul'u geri almaya çalışan Irak Merkezi Hükümeti'nin kontrol ettiği güçler ve IKBY Peşmergelerine karşı verdiği mücadele. Bu operasyon başladığında bazıları bu girişimin geçen yılın aralık ayı sonuna kadar sonuçlanmasını bekliyordu. Ancak IŞİD beklenenden çok daha sert bir direniş gösterdi. Bu direnişi devam ediyor. Musul'un geri alınması muhtemelen en az birkaç ay daha sürecek. İkinci cephe ise Fırat Kalkanı çerçevesinde ilerleyen Türkiye'ye karşı. Burada da IŞİD'in Türk Silahlı Kuvvetleri zırhlı araçlarına karşı beklenenden daha hazırlıklı olduğu görüldü. Bölgede görev yapan tanklarımızı vurabilen roketatarlar kullandılar. Ayrıca, kendi ürettikleri patlayıcılarla araçlarımıza tuzak kurabiliyorlar. Çatışmalarda, özellikle El Bab operasyonunda onlarca şehit verdik. IŞİD üçüncü cephede PKK/PYD ile mücadele ediyor.
TERÖRİSTLERİN MOTİVASYONU
Rakka'nın etrafını saran PKK/PYD yavaş ilerliyor. Musul operasyonuna bakılırsa bu da uzun bir sürecin başlangıcı olabilir. Dördüncü cephe ise IŞİD'in Esad rejimine karşı yürüttüğü savaş. Terör örgütü aynı zamanda El Bab'ın güneyindeki Palmira'da Esad rejimini destekleyen milislerle çatışıyor. El Bab'ın güneyinde, Deyrizor'da ve Palmira'da yoğunlaşan rejim milisleri de IŞİD'i sıkıştırmış durumda. Örgüt askeri anlamda kısıtlı imkanlarıyla ne kadar başarılı olursa olsun, bu mücadeleyi sürdürebilecek düzeyde bir yeteneğe sahip değil. 2017 muhtemelen IŞİD'in son yılı olacak.
Bu örgütün medya kanallarını takip edenler bilir ki IŞİD hiç de kaybetmekte olan bir örgüt gibi hareket etmiyor. Çok ağır kayıplar vermelerine rağmen morallerini yüksek tutmayı başarıyorlar. "Canla başla Şia ve Haçlı orduları" ile savaşta olduklarını öne sürüyor, diğer radikal Selefi örgütler bu sahada sürekli cazibelerini kaybederken taraftarları için cazibe merkezi olmaya devam ediyorlar. Geçen yıllarda bazıları, "IŞİD'in yanlışlarını söylemek lazım ama verdiği mücadele de önemlidir" diyordu. Yani ideolojik anlamda örgütle benzer düşüncede olmakla birlikte vahşi yöntemlerinden dolayı destek vermiyorlardı. Şimdi özellikle Halep yenilgisi sonrasında IŞİD'in verdiği mücadeleye karşı bu kesimlerde de bir sempati gözlenmeye başladı. Peki, IŞİD askeri anlamda yenilmesine rağmen neden önceki yıllara göre daha popüler? Üyeleri, neden kaybetmekte olan bir örgütten kaçmak yerine bu örgüt için savaşmaya devam ediyorlar?Öncelikle IŞİD'in bombalı intihar saldırıları da yapan bir örgüt olduğunu hatırlamak lazım. Dolayısıyla hayata bakışları ortalama modern insandan farklı. Ancak ölüme hazırlıklı olmak bu durumu açıklamak için yeterli değil. Sonuçta bu kişiler IŞİD'de vücut bulmuş siyasi projenin başarısı için ölmeye hazırlar. IŞİD'in direnmesi bu vizyonun hala ayakta olduğunun bir göstergesi. Yani IŞİD bir kurum olarak çöküşte olsa da o kurumun temelindeki ideolojik yapının devam edeceğini seziyorlar. IŞİD'in Türkiye'deki uzantıları bu açıdan önemli. 2014 ve 2015'de örgütün Türkçe propaganda organları 'hicret' çağrısında bulunurken, Türkiye'deki sempatizanlarının oldukları yerde kalmasını, Türkiye içinde örgütü destekleyici faaliyetlerde bulunmalarını tavsiye ediyorlardı. Bu oldukça önemli bir farklılık. IŞİD ve benzeri örgütlerin amacı, Türkiye gibi geniş nüfuslu ve modern imkanlar sağlayan ülkelerde tabanını genişletmektir. İstanbul'da yılbaşı gecesi 39 kişinin katledildiği Reina saldırısı bu açıdan onlar için ses getiren önemli bir eylemdi. Tıpkı PKK saldırılarındaki gibi bu saldırılar, örgütün kendi sempatizanlarına karşı güç göstergesi oluyor. Bu tür eylemleri gören genç sempatizanlar örgütün faal olduğunu görüyor ve örgütü daha hararetle destekliyorlar. Aynı zamanda saldırı Türkiye'nin siyasi ortamını geriyor, ülkenin yönetimini daha zor hale getiriyor.
Bu dinamikler göz önünde bulundurulduğuna Türkiye ve IŞİD arasında önümüzdeki dönemde iki asimetriden bahsedebiliriz. Bunlardan birincisi güç asimetrisi. IŞİD'e geleneksel bir askeri güç olarak bakıldığında bu örgüt, Türkiye'ye tehdit olarak görülemez. Sonuçta Türkiye dünyanın en gelişmiş silah sistemlerine, güçlü müttefiklere ve modern bir ordu yapısına sahip. IŞİD ne kadar sert mücadele verirse versin bu anlamda kaydadeğer bir tehdit olarak algılanamaz. Ancak IŞİD'e terör saldırıları gerçekleştirebilen bir ağ olarak baktığımızda denklem değişiyor.
'VİZYON ASİMETRİSİ'
IŞİD, özellikle büyük şehirlerde ve radikalliğin daha ileri düzeyde olduğu Doğu illerinde kök salmayı başarmış bir örgüt. Dolayısıyla Türkiye'nin istihbarat kapasitesi ne kadar yüksek olursa olsun, Reina'da yaşanan türden saldırılar her zaman engellenemeyecektir. IŞİD artık Türkiye'de kısıtlı da olsa etkin bir tabanı olan, operasyonel kapasiteye sahip ve Türk toplumunun siyasi hassasiyetlerini bilen bir örgüt.
IŞİD'in resmi kanallarında ve onu destekleyen medyada Türkiye'ye karşı çok net bir düşman tanımı çiziliyor. Mensuplarına göre Türkiye mürted ve kafir bir devlet.
İkinci asimetriye ise 'vizyon asimetrisi' diyebiliriz. IŞİD'in resmi kanallarında ve onu destekleyen medyada Türkiye'ye karşı çok net bir düşman tanımı çiziliyor. Bu düşünceye göre Türkiye toplumu Müslüman olsa bile laik ve demokratik bir değerler sistemi tüm dindarlar tarafından içselleştirilmiş durumda. Bu nedenle de bu örgüt mensuplarına göre Türkiye, mürted ve kafir bir devlet. Toplumun büyük çoğunluğu İslam'ı bilmiyor, şirk hayatı yaşıyor. Henüz Türkiye toplumu İslam'a kazandırılmamıştır. Türkiye'nin Osmanlı'dan itibaren Batı ülkeleri ile kurduğu ittifaklar bunun altını çizmektedir. Bu fikirler IŞİD ve benzeri örgütlerin zihninde çok nettir, pek tartışmaya açılma ihtiyacı da duyulmaz. Ancak Türkiye'ye yaklaşımlarının nasıl olacağına dair ayrımlar olabilir. Bazı örgütler Türkiye ile sahada işbirliğini olumlu karşılasa da IŞİD bu konuda oldukça katıdır. Esad'a karşı laik ve mürted gördüğü Türkiye ile işbirliğini asla kabul etmemektedir. AK Parti gibi Türkiye'de İslam'ı öne çıkaran bir partinin dindarlar lehine kazanımlarına bizim baktığımız pencereden bakmaz. Ona göre bunlar birer kazanım değil, Müslümanları laik ve demokratik sisteme alıştırdığı için daha tehlikeli bir fitnedir.
Türkiye'den bakıldığında ise IŞİD resmi bulanıktır. Televizyon kanallarımıza ve gazetelerimize bakıldığında IŞİD, "Müslümanların başına salınan bir bela", "emperyalistlerin mezhepçilik oyunu", yani içi boş bir kukla olarak lanse edilmektedir. Bazı devlet kurumları daha kapsamlı bir yaklaşım benimsemiş olmasına rağmen toplumsal ve siyasi tartışmalar henüz bu düzeyde. Yani IŞİD'i kendince bir oluşum olarak görmediğimiz için dünya görüşünü de ciddiye almıyor, "IŞİD'in İslam'la alakası yoktur" diyoruz. Hatta "IŞİD'ciler Müslüman değildir" diyerek tekfircilikle öne çıkan örgütü biz de tekfir etmiş oluyoruz. Ancak bu fıkıh yönünden resmi bir tekfir olmuyor; daha çok meseleyi öteye itme, 'Ben bunu sevmiyorum, dolayısıyla İslam kimliğini bununla paylaşmak istemiyorum' demek oluyor. Çirkin olduğunu düşündüğümüz bir siyasi oluşumun aynı zamanda Müslüman olabileceğini kabul etmek istemiyoruz. Türk toplumu bilgiye ve tartışmaya açık bir toplum olduğu için bu karışıklığın belli bir düzeyde yaşanması kaçınılmaz. Sonuçta IŞİD ve benzeri yapılar küçük çaplı oldukları için ideolojik bütünlüğü sağlıyorlar. Türkiye'de buna benzer bir ideolojik birlik elbette beklenemez. Ancak IŞİD'e karşı bilinçsizlik ileride bu örgütün radikal ideolojisine karşı bir dirençsizliğe yol açabilir. Türkiye'deki devletin buna hazırlıklı olması, kanaat önderlerinin daha ciddi bir tavır alması lazım.
Bir IŞİD emiri açısından Irak ve Suriye haritasına bakıldığında bir yenilgi resmi elbette var ama umutsuzluk yok. IŞİD, 19. yüzyıldan bu yana bölgede karşılık bulan radikal bir ideolojinin son ürünü. Hareketin ideologları da bunun bilinciyle hareket ediyorlar. Günümüzdeki askeri yenilgilerini stratejik değil, taktik bir geri adım olarak görüyorlar. Bu nedenle cephelerden gelen IŞİD videolarında bir kalite eksikliği izlemiyoruz. IŞİD markasının Türkiye'de bir karşılığı yok, örgütün vahşi yöntemlerinin ise Türkiye'nin modern ve kısmen şehirli kitleleri tarafından kabul görmesi mümkün değil. Fakat IŞİD'in Batı karşıtlığı, anti-emperyalist söylemi, Hilafet ve Şeriat mitosunu hayata geçirmiş olması; demokrasi ve laiklik karşıtı bazı radikal ideolojiler için bir cazibe ve heyecan oluşturabilir. Asıl tehdit bu heyecanın Türkiye toplumunda mayalanacak ortamı bulmasıyla başlayacaktır.
Kaynak: Karar Gazetesi