Tutuklu astsubay: Çeşitli işkencelere maruz kaldım

Tutukluluğu sırasında "Albay Ümit Bak'ı nereden tanıyorsun, çocukların hangi dershaneye gitti, abilerin kim?" soruları yöneltildiğini ve "Elimizdeki isimleri teyit etmezsen, 50 personelini kaybetmiş Özel Harekatçıların önüne seni atarız." diye tehdit edildiğini ve çeşitli işkencelere maruz kaldığını iddia eden Türk, "Buradan kurtuluş yok dediler. Ben de dayattıkları isimleri kabul ederek, işkenceden kurtulmak istedim." dedi.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 02 Mart 2017 18:36, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Tutuklu astsubay: Çeşitli işkencelere maruz kaldım

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığının (ÖKK) ele geçirilmesi teşebbüsüne ilişkin 69 sanığın yargılandığı davanın üçüncü duruşmasında sanıklar savunmalarını yaptı.

Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada sanıklar, geniş güvenlik önlemleri altında jandarma eşliğinde duruşma salonuna getirildi.

Duruşmaya, müştekiler ve avukatlar ile basın mensupları ve izleyiciler de alındı.

Savunma yapan sanık eski ÖKK elektronik ve haberleşme astsubayı Gürbüz Türk, 15 Temmuz günü kızının doğumgününü kutlamak için ailesiyle kız kardeşine gittiklerini, gece saatlerinde evine döndükten sonra televizyondan darbe girişimini öğrendiğini söyledi. 16 Temmuz'da atölyedeki birkaç mesai arkadaşıyla telefon görüşmesi yaptığını, 17 Temmuz'da ise işe çağrıldıklarını anlatan Türk, ÖKK'ya girdikten sonra 17-27 Temmuz arasında birlikten çıkmadığını ve 28 Temmuz günü istihbarat subayı tarafından ifadesi alındıktan sonra tutuklandığını belirtti.

Tutukluluğu sırasında "Albay Ümit Bak'ı nereden tanıyorsun, çocukların hangi dershaneye gitti, abilerin kim?" soruları yöneltildiğini ve "Elimizdeki isimleri teyit etmezsen, 50 personelini kaybetmiş Özel Harekatçıların önüne seni atarız." diye tehdit edildiğini ve çeşitli işkencelere maruz kaldığını iddia eden Türk, "Buradan kurtuluş yok dediler. Ben de dayattıkları isimleri kabul ederek, işkenceden kurtulmak istedim." dedi.

Sanık Gürbüz Türk, "Bir asker olarak darbeye karşıyım, demokrasiden yanayım. 1980 darbesini görmüş biri olarak en kötü demokratik idarenin bile en iyi askeri idareden daha iyi olduğu kanısındayım." diye konuştu.

Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu'nun, Emniyet'teki ifadesinde "Hizmet hareketiyle 1994 yılından beri irtibatım vardır. Aylığımı aldıktan sonra her ay 220 lira veriyordum, en son iki kez 550 lira verdim. Kod isim olarak 'Oğuz'u kullanan kişiye bu paraları verdim. Harekete sempati duyma nedenim, yurtdışındaki okullarının beni cezbetmesi. Bu hizmet hareketine katıldığım için şu an çok pişmanım." dediğini anımsatması üzerine de sanık Türk, işkence altında olduğu ve çocuklarının hayatıyla tehdit edildiği için bu ifadeleri verdiğini, bu beyanlarını kabul etmediğini söyledi.

Türk, Albay Ümit Bak'ın üzerinde ele geçirilen listede isminin yer almadığını belirtti.

Sanık astsubay Halil Kuş da 2015'ten beri ÖKK'da görevli olduğunu ve bu sürede astsubay Yasin Delibaş tarafından cemaat evine iki defa götürüldüğünü, ilk gittiğinde oranın cemaat evi olduğunu anlamadığını ancak ikinci gittiğinde kendisini öğretmen olarak tanıtan bir kişinin FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'den övgüyle söz etmesi üzerine o evin cemaate ait olduğunu anladığını ve bir daha gitmediğini anlattı.

Sanık Kuş, Yasin Delibaş'ı üstlerine anlatmak istediğini ancak anlatacağı kişilerin yaklaşımı ve FETÖ'ye bakışlarını bilmediği için bundan vazgeçtiğini dile getirdi.

Darbe girişimi sırasında evinde olduğunu, 16 Temmuz'da nöbetçi amirin talimatıyla ÖKK'ya giriş yaptığını, 27 Temmuz'a kadar normal mesai faaliyetlerine devam ettiğini, 27 Temmuz akşamında istihbarat subayları tarafından tutuklandığını ifade eden Kuş, Yasin Delibaş'ın kendisini cemaat evine götürdüğünü de istihbarat subaylarına samimi şekilde söylediğini, bunun dışında FETÖ ile hiçbir bağlantısı olmadığını savundu.

Darbe girişiminde ÖKK'da kantin depo astsubayı olarak görev yapan sanık Hüseyin Uğurer de 15 Temmuz akşam saatlerinde eşi ve çocuklarını almak üzere Kırıkkale'ye gittiğini, 17 Temmuz saat 21.00'de Ankara'daki evine döndüğünü söyledi. Darbe girişiminin yaşandığı saatlerde sadece annesi, amcası ve kuzeni ile telefonda görüştüğünü bunun dışında kimseyle görüşmesinin olmadığını aktaran Uğurer, 17 Temmuz saat 18.00'de ÖKK'ya girdiğini, 10 gün boyunca birlikten çıkmadığını, 27 Temmuz'da tutuklandığını belirtti.

Uğurer, "İstihbarat şubede tutuklandım. Ayaklarımı kelepçelediler, ellerimi kelepçelediler, gözlerimi koli bandıyla bağladılar, rütbelerimi söktüler, 5 gün uyutmadılar, gece ve gündüzü fark edemediğimden zaman kavramını yitirdim. Psikolojik, fiziksel baskılara maruz kaldım. Semih Terzi'yi, Ümit Bak'ı tanıyıp tanımadığımı sordular. FETÖ ile alakam olmadığını söylememe rağmen işkenceye devam ettiler. 5 gün sonra beni Gölbaşı Emniyetine teslim ettiler. FETÖ'nün okuluna, dershanesine gitmedim, para yardımı yapmadım, telefonumda ByLock programı yok." dedi.

Sanık Uğurel, Emniyetteki ve savcılıktaki ifadelerinin işkence altında alındığını öne sürerek, bu ifadelerini kabul etmedi.

- "15 Temmuz'da nöbetçiydim"

Sanık uzman çavuş Hüseyin Uludağ da ÖKK Muhafız Bölüğü Nizamiye Takımında görev yaptığını ve 2 yıl boyunca sürekli 24-48 esasına uygun olarak nöbet tuttuğunu, 15 Temmuz gecesi de nizamiye bölgesinde nöbetçi olduğunu söyledi.

Son nöbetini saat 22.00'de bitirip istirahata geçtikten bir süre sonra üsteğmen Mustafa Koyuncu'nun "İstanbul ve Ankara'da terör saldırısı olacağını, ÖKK'ya saldırılacağını" belirterek tedbirli olmalarını söylediğini ve bunun üzerine tekrar nizamiye bölgesine, nöbet yerine geçtiğini anlatan Uludağ, telsizden "32'nci tabura alarm verildi. İçeri sadece onlar girecek, onun dışında kimse alınmayacak." talimatı geldiğini, bunun üzerine 32'nci Tabur TİM Komutanı olduğunu bildiği, İsa isminde bir yüzbaşı komutasındaki 3 araçlık konvoyun kışlaya girdiğini ve bu kişileri Yüzbaşı Volkan Vural Bal'ın karşıladığını kaydetti.

Uludağ, "ÖKK'ya girmeye çalışan, ellerinde uzun namlulu silahlar bulunan siviller ile içeride bulunanlar arasında 'Biz de sizdeniz, neden içeri giremiyoruz? Bir tek Atatürk'ün askeri siz misiniz?' diye konuştuklarını duyduk. Bunlar yaşanırken ben ve beraber olduğum 7 uzman çavuş arkadaşım ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. 'Dışarıdan gelenler teröristse neden acil reaksiyon timi ve hazır kıta müdahale etmiyor' diye düşünmeye başladık." diye konuştu.

Nizamiyeye karşı yoğun şekilde ateş açılması ve kimsenin yardıma gelmemesi üzerine çaresiz şekilde 155 Polis İmdat'ı aradığını ve telefondaki kadına "Allah rızası için bizi kurtarın, dışarıdan siviller uzun namlulu silahlarla ateş ederek geliyorlar." dediğini ifade eden sanık Uludağ, telefondaki kadının sistemlerin çöktüğünü ama en kısa zamanda yardıma geleceklerini söyleyerek telefonu kapattığını anlattı.

Sanık Uludağ, nizamiyeye yönelik ateşe kesinlikle karşılık vermediklerini, Albay Kemal Turhal'ın emriyle dışarıdan gelenlerin ateşe son verdiğini, dışarıdan gelenlerin "dost birlikler" olduğunu öğrendikten sonra bu kişilere teslim olduklarını kaydetti.

Uludağ, "10 uzman arkadaşımızdan 3'ü izinli olduğu için şu anda görevinin başında ve kahraman, 7 tane uzman arkadaş ise o gün vardiyada olduğumuz için 7 aydır tutuklu ve hainiz. Benim tek suçum o gün nöbetçi olmam. Birliğim sözleşmemi feshetti. Okuduğum okullar belli, dersaneye bile gitmedim. Himmet parası vermedim, ByLock'um yok, benim çalıştığım bankalar belli. Bu örgütle yakından, uzaktan bir bağım yoktur." dedi.

Sanık Uludağ, darbeci general Semih Terzi'nin öldürüldüğünü Gölbaşı Adliyesinde, Astsubay Ömer Halis Demir'in de şehit edildiğini 1 ay sonra cezaevine televizyon bağlanınca öğrendiğini söyledi.

Uludağ'ın ifadesinin ardından izleyicilerin alkışlaması üzerine Mahkeme Başkanı Ademoğlu, "Burası duruşma salonu, buranın ahengine uymak zorundasınız, alkışlamak da neyin nesi, neyi alkışlıyorsunuz?" diyerek izleyicileri uyardı.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber