Cemil Çiçek'ten önemli açıklamalar...

Kaynak : İhlas Haber Ajansı
Haber Giriş : 23 Şubat 2007 10:34, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK'TEN İHA'YA AÇIKLAMALAR

- Adalet Bakanı Bakan Çiçek:

- "301. Madde Vatandaşın Gündeminde Yok"

- "301. Madde Vesilesiyle Gördük Ki Türkiye'de Tartışmalar Ne Kadar Sığ, Ne Kadar Bilgiden Yoksun, Ne Kadar Gerçekler Ortaya Konulmadan Yapılıyor"

- "Bütün Ülkelerde Hakeret Ve Aşağılama Suç Sayılmıştır"

- "Konuşanlar, Madde Metninden Daha Muallak Konuşuyorlar"

- Tartışmalar Öyle Çığırından Çıktı Ki Yetkiyi Adalet Bakanına Geri Verdiğinizde Bu Ülkede Adalet Bakanlığı Yapacak Adam Bulmakta Zorlanırsınız"

- "Deprem Olayıyla Birlikte Hukuki Kavramlarda Da Deprem Oldu"

- "Kamu Vicdanı Olarak Kuralsız Bir İş Yapıyoruz, Sonra Başımıza Bir İş Gelince Kanun Yoluyla Düzeltilmesini İstiyoruz"

- "Son Bir Ayda Tutuklu Ve Hükümlü Sayısında 4 Bin 335 Artış Oldu"

- "Cumhurbaşkanlığı Seçimini Karakış Gibi Göstermeye Çalışıyorlar, Halbuki Türkiye Bahara Giriyor"


Adalet Bakanı Cemil Çiçek, 301. maddenin vatandaşın gündeminde olmadığını belirterek, "Vatandaşa gidin sorun. Herkesin derdi iş, istihdam, ekmek, aş, daha iyi yaşamak, çoluğunun çocuğunun derdidir. Dolayısıyla bu 301 kimin gündeminde? Belli entellektüel bir kısım çevrelerin gündeminde" dedi.

Çiçek, İhlas Haber Ajansı (İHA) Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar'ın gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı. Bakan Çiçek, "Kamuoyunda çok tartışılan 301. madde ile iligili somut bir adım atılacak mı?" yönündeki soruya, "301. madde maalesef önü arkası bilinerek yapılan bir tartışmadır. 301. madde vesilesi ile gördük ki Türkiye'deki tartışmalar ne kadar sığ, ne kadar bilgiden uzak yapılıyor, ne kadar gerçekler ortaya konulmadan yapılıyor. Bunun en tipik örneği 301. Bir kısım yargılananlar için 301'den yargılanılıyor denildi. Bunların 159'dan yargılandığını kimse farketmedi. Bunların üzerinde durmadı. Sanki 301'den yargılanıyormuş gibi hüküm verdiler, manşet attılar hedef gösterdiler. Son derece sığ ve bu işleri yapanların da bu tartışmalarda bulunanların da okumadan, yazmadan olup bitenlerden habersiz bu işleri söyledikleri, konuştukları ortada" cevabını verdi.

301. maddenin vatandaşın gündeminde olmadığını kaydeden Bakan Çiçek, şöyle kunuştu: "Vatandaşa gidin sorun. Herkesin derdi iş, istihdam, ekmek, aş, daha iyi yaşamak çoluğunun çocuğunun derdidir. Dolayısıyla bu 301 kimin gündeminde? Belli entellektüel bir kısım çevrelerin gündeminde. Bir de onları Türkiye'de gündeme getrilmesinin sonucu olarak Avrupa üyesi ülkelerde zaman zaman konuşmalar oluyor. Tabii bu tartışmalar cereyan ettiği günlerde yaşanan üzücü olaylar var. Onun için 301'e bakılacaksa bunun ne olduğunu iyi anlamak gerekiyor. Aşağı yukarı 5-6 aydır konuşuluyor. Bir defa bu tartışmayı yapanlar 'Bu 301 nerden çıktı' diyor. Bir buçuk ay sonra anlaşıldı ki 301 sadece bizim yasada yok Avrupa'da da var. Evvela bu cehaleti ortadan kaldırmaya uğraştık. Daha sonra "Bu madde Türkiye'nin ayıbıdır' denildi. 'Eğer bu madde ayıp ise bütün Avrupa Birliği ülkelerinde var. Ya aynısı var, ya benzeri var' dedik. Bir buçuk ay da bu aldı. Ondan sonra denildi ki 'Böyle bir madde Avrupa'da var ama uygulanmıyor. Biz dedik ki 'Avrupa'da uygulanıyor'. Ceza kanunları arkeolojik kitaplar değil uygulanmayacak maddelerden müteşekkül bir düzenleme ceza kanunlarında yer almaz. Ceza kanunları hangi fiiileri suç saydığı ve bunun unsurlarının belirlediği düzenlemelerdir. Eğer ceza kanunlarında bu tip maddeler varsa devlet bunu siyaseten suç kabul ediyor. Bir gün bu sınırlar içine girerse bununla ilgili müeydiyeyi uygulayacak demektir. Bütün ülkelerde hakaret ya da aşağılama suç sayılmıştır. Bunun anlamı şudur: 'Fikir özgürlüğüne evet, hakarete, aşağılamaya hayır'. Türkiye'de problem olan 301 ile eski 159'un tartışmasız konuları üzerine tartışılıyor. Türklük tabiri, 'Efendim Türklüğü çıkaralım, Türk milleti tabirini koyalım. Bunda bir engel yok. Zeten uygulayıcılar Türklüğü hep Türk milleti olarak algıladı. Bunda anlaşılmaz bir yan yok. Dolayısıyla Türklüğü çıkarıp Türk milleti yazarsanız,Türkiye Cumhuriyeti Devleti yazarsanız, önemli birşey yapmış olmazsınız. Yazılmasında hiçbir mahsuru yok. Yarın bu değişiklikleri yapsanız davalar açıldığında yarın bugün yine bu çevreler diyecek ki 'Ya bunları değiştirdiniz ama birşey değişmedi. Ne değişti?" diye soracaklar. 3-5 ay sonra aynı noktaya kilitleneceğiz".

Türkiye'de çıkarılan yasaların özgürlükçü bir anlayışla yorumlanması gibi bir temel problem olduğuna dikkati çeken Bakan Çiçek, "Çünkü her yasa insan eliyle uygulanıyor. Eğer insanlarımız yeni anlayışa göre bir zihniyet değişimi benimsediyse bununla ilgili bir çaba gösteriyor, uygulamaları da buna göre yapıyorsa o takdirde ya problem bitmiştir yada problem aza inmiştir. Değilse kanun metnine neyi yazarsanız yazın bu çok fazla sorunu çözmez. 6-7 aydır konuşanlar madde metninden daha muallak konuşuyor. Bana teklif gönderenlerden hangisini koyarsanız koyun sorunu çözmüyor. Çünkü onlar bugünkünden çok daha net değil. Üstelikte bu metinler hukuki metinler olmaktan ziyade herkes dışa dönük bir değerlendirmeyi esas olarak getirmiştir. Metin hukuki olmaktan ziyade siyaseten tartışılıyor. Eskiden 159'a Adalet Bakanı izin veriyordu. Şimdi ne oldu bugün madde ile ilgili şöyle olsun böyle olsun diyenlerin önemli bir kısmı yargıya siyasetin etkisi olmasın diye Adalet Bakanı'nın yetkisini istemediler. Dolayısıyla biz de dedik 'Tamam istemiyorsanız bu bizim için bir sorun teşkil etmez. Bundan sonra savcılar, hakimler herhangi bir yerden izin almaksızın kendiliklerinden suç varsa dava açar. Ama şimdi görüldü ki Adalet Bakanı'nda bu yetkiyi almak çok da faydalı birşey olmadı. Bana gelen tekliflerin bir kısmını da bu yetkiyi tekrar Adalet Bakanı'na verelim deniyor. Tartışmalar öyle çığrından çıktı öyle politik hale geldi ki tek başına bu yetkiyi Adalet Bakanı'na verdiğinizde bu ülkede Adalet Bakanlığı yapacak adam bulmakta zorlanırsız. Çünkü iki ateş arasında Adalet Bakanlığı olmaz. Yarın çok rahatsız edici fikir söylendiğinde istenir ki özgürlükçü iseniz buna izin vermeyin ama buna karşılık toplumun belli bir kesmi niye izin vermediniz tarzında ya o taraftan ya bu taraftan Adalet Bakanı ile bir didişme başlar" diye konuştu.

Toplumun 301 konusunda üçe bölündüğünü belirten Bakan Çiçek, şunları söyledi: "İçinde vakıfların, sendikaların, derneklerin bulunduğu geniş bir kesim kaldırılmasın diyor. Bir kısım ise tümü ile kaldırılsın diyor. Bir kısım da değişsin diyor. Değişsin diyenler de kendi içerisinde 9 parça. Hangisinin fikrini bir yerde birleştireceksiniz her biri ayrı ayrı yerde. Bir kısmı içinden Türklüğü çıkaralım diyor. Neyi çıkarırsanız çıkarın, neyi eklerseniz ekleyin sorun burdan kapanacak ordan devam edecek" dedi.

Bu konuda iki alternatif olduğunu belirten Bakan Çiçek, "Tek başına Adalet Bakanını yetki vermek son derece sakıncalıdır. Bunu kendim için değil. Benim görev sürem belli bir süre sonra bitiyor. Benden sonra gelecek Adalet Bakanı'nın başı büyük derde girer. Türkiye'yi içeride ve dışarıda tartışılır hale getirir. O maddede yer alan kurumlar kendileri ilgili kendileri karar versin. Eğer meclisin aşağılanması sözkonusu ise Sayın Meclis Başkanı karar versin. Emniyet güçlerinin aşağılanması sözkonusu ise ona İçişleri Bakanı karar versin. Silahlı Kuvvetlerinin aşagılanması sözkonusu ise ya Genelkurmay Başkanı ya da Milli Savunma Bakanı karar versin. İzin verecek makamı biraz yaymak lazım. Aksi halde bir Adalet Bakanı bu mezarlığı tek başına geçemez. Bunun uygulaması geçmişte olmuş" diye konuştu.

İkinci alternatif olarak bir değerlendirme kurulu kurulabilececeğini belirten Bakan Çiçek, "Bu değişsin diyen kurumların temsilcilerinden oluşan insanlar biraraya gelir. Onlar bir temsilci verir veya o kuruluşların temsicilerinin dışında yine sayısı belirlenecek bu konuda uzman kamu yararını da gözetme imkanı bulunan ceza hukkukçusu olur, Yargıtay'dan emekli, hakimlerden savcılardan olur, dışişleri, siyaset adamları olur emekli büyükelçiler olur. Bir kurul oluşur. Bu kurul dava açılıp açılmaması karar verir. Kurulun içerisine daha değişik unsurlarda ilave edilebilir" şeklinde konuştu.

Maddenin zor olan kısımlarının tartışılmadığına dikkat çeken Bakan Çiçek, şöyle kunuştu: "Ben şunu gördüm ki tartışma yapanlar zora talip değil. Tartışma olmayan noktalarla ilgili teklif getiriyorlar. Bizim yasalarımızda da batı hukukunda da bugün de bundan sonrada her zaman tartışılan nokta, birşey ne zaman eleştirilir ne zaman hakarettir. Bu zamana göre, mekana göre, konjoktüre göre batı hukukunda da değişiyor. Mesala Almanya bu yasayla domuz ağına çevirdiniz sözlerini suç kabul etmiş ama daha sonra kurumlar için katil filanca demiş bunu ise fikir özgürlüğü olarak kabul etmiş. Dünyanın hiçbir yerinde de bu anlamda kendi içinde de bir tutarlılık yoktur. Bunun böyle olması da işin tabiatı icabıdır. Çok tepkisel bir ortamda Türkiye'nin ayağa kalktığı bir ortamda olaya bakış tarzınızla, soğukkanlı bir ortamda karar vermeniz çok farklıdır. Netice bu kararı verecek hakim, savcı da bu ülkede yaşıyor. Olaylardan onlarda etkileniyor. Onlarda ister istemez kendi içinde böyle bir değişimi yaşıyor".

Avrupa Birliği ülkelerinin bu konudaki tavrını da eleştiren Bakan Çiçek, "Avrupa'da Ermeni soykırımı yapılmamıştır denildiği için seçim hakları ellerinden alınanlar var. Hani ifade özgürlüğü? O ülkenin parlamenterinin Türkiye'ye gelip ne demeye hakkı var. Türkiye ile ilgili konuşan adam kendi ayağının çirkinliğe bir bakmıyor. Onunla ilgili tepki koymuyor. Geliyor Türkiye'de 301'in derdinde. Sen kendi evinin önünü temizle bakalım. 3 tane Türk kökenli Hollanda vatandaşı Ermenilere soykırım yapılmamıştır dedi adaylığı elinden alındı. Bir tanesi bu fikrini nerdeyse inkar eder pozisyona girdi de ondan sonra vaziyeti kurtardı. Yani Avrupa'yı bize karşı bir sopa unsuru olarak göstererek Türkiye'de şöyledir, böyledir, ayıplıdır diyerek kendi kendimize kulp takıyoruz. Avrupa'nın kendi ayıbı kendisine yeter ona bir baksın. Ama biz Avrupa'ya rağmen kendi düzenlememiz neyse onu makul yapalım. Soğukkanlı tartışarak yapalım" diye konuştu. Davaların iyi incelenerek açılması, gelişigüzel açılmaması gerektiğini belirten Bakan Çiçek, "Böyle bir sistemin olması lazım. Bu arada hakim ve savcılarımızın da bu davaları açarken biraz daha iyi incelemeleri lazım. Şimdi davaları açıp tek celsede beraat kararı veriyorsanız ne değişti de beraat kararı verdiniz? O zaman CMK'nın 174. maddesi var bir celsede beraat edecek dosyada belli ki suçun unsurları oluşmamıştır yada eksik delile dayanıyordur. O zaman o davayı niye kabul ediyorsunuz da Türkiye'yi dışarda ve içerde tartışılır hale getiriyorsunuz. Bizim savcılarımızın, hakimlerimizin biraz daha hassas davranmaları gerekir" dedi.

Yasaların soyut kurullar olduğunu, soyut kuralları somut olaylara uygulayacak olanların ise Türkiye'nin yargısı olduğuna işaret eden Bakan Çiçek, şunları söyledi: "Belli bu noktada bazı eksikliklerimiz var. Bu eksikliklerimizi kabul ettiğimiz için en çok eğitim programı yapan teşkilatta yargı teşkilatıdır. Bunu büyük problem olarak görenler kimler? Niye bu Türkiye'nin gündeminden düşmüyor? Türkiye, zaman zaman böyle problemler yaşar, bundan sonra yaşayacaktır. 301 biter yarın başka bir konu bulunur. Bunun illaki yargı ile ilgisi olması gerekmiyor. Başka bir konu bulunur. Başka bir gündem maddesi bulunur. Türkiye bunları tartışıyor. Bir yere bağlayamadan o iş unutuluyor başka birşey bulunuluyor. Türkiye'de maalesef tartışma kültürü yeteri kadar oluşmamış. Özgürlük bu ise ağzı olan konuşuyor. Ben hala bu tartışmayı yapan önemli bir kısmın bu konuda hiçbir bilgiye sahip olmadığını üzülerek gördüm. Bazı yazılar çıkıyor Adalet Bakanı nerde? Beğenmediği bir mahkeme kararı oluyor, Adalet Bakanını suçluyor. Ya Adalet Bakanı hakimin emrinde mi ki bir mahkeme karar verirken Adalet Bakanına mı soruyor? Var mı bu usul? Sizi tatmin etmeyen bir karar çıktı. Filancalar üç günde serbest bırakıldı. Sanki tutuklanırken Adalet Bakanının ya da tahliye edilirken Adalet Bakanı'na soruyorlar yada cezaevi anahtarı Adalet Bakanı'nın elinde. Bunu sorumsuzca yazıyor. Elinizin altında bir anayasa varsa bir bakın Adalet Bakanı'nın görevi nerede başlıyor nerede bitiyor bir bakın. Herkes bir konudan rahatsız olunca Adalet Bakanı nerede diye soruyor. Siz Adalet Bakanı yargıya karışmasın diye bu kadar büyük büyük laflar ettiniz, manşetler yaptınız, nutuklar çektiniz, konferanslar verdiniz. Adalet Bakanı bugün yargının işine karışmıyor. Adalet Bakanı olarak araç gereç ihtiyaçlarını karşılar, ihtiyaç sözkonusu olduğunda kanun çıkarırız. Uygulamasına Adalet Bakanı karışmaz. Ama buna rağmen Adelet Bakanı bu işlerin sorumlusuymuş gibi gösteriliyor. Ya bu işte art niyet var ya cehalet var".

Bakan Çiçek, depremzedelerin açtığı davaların zamanaşımından düşmesiyle ilgili soruya ise şu cevabı verdi: "Yargı sonuçtur. Yargılama safhası içinde vatandaşların vermesi gereken bir sürü katkı vardır. Mesela adam şahittir. Şahit gelir dinlenirse yargılamada bir adım daha atılmış olur. Yargılamada şahit gelmezse o olayın bilgi sahibi olmayan kişi gelmeden karar verilemeyeceği için mecbursun bir ay sonra iki ay sonraya duruşmayı atmaya. Deprem olağanüstü bir durum. Zamanaşımı konusuna en çok hassas gösteren bakanlardan birisiyim. Deprem ve yolsuzluk konuların başta olmak üzere genelge yayınlayarak bu dosyalara dikkat edin dedim. Çünkü bunlar kamu vicdanında çok derin yaralar açıyor diyerek bu konuyu gündeme getirdik. Zamanaşımına biz artırdık. 1 Haziran 2005 yılında yürürlüğe giren yasada zamanaşımı süresi en az sekiz yıldır. Halbuki eski davalarda zamanaşımı süresi beş yıldı. Sekize çıktı da niye beş yıl uygulanıyor? denilebilir. Bu da hukukun temel kuralıdır. Bir olay olduğunda hangi kanun geçerliyse o uygulanır. 1999 Ağustos depreminde zamanışımını sekiz yıla çıkarmak hukuken mümkün değil. Zamanaşımı süresi beş yıl olduğu için bazı davalar düştü".

Depremin olağanüstü bir durum olduğunu belirten Bakan Çiçek, "Deprem olayı ile birlikte hukuki kavramlarda da bir deprem oldu. Deprem 1999 Ağustos oldu. Zamanaşımı süresini 1999 Ağustos ayında mı başlatacaksınız , binanın yapıldığı tarihten mi iskan aldığı tarihten mi? Her biri için ayrı bir zaman dilimi. Daha önce böyle ibr tartışma yoktu. Ama deprem olayı belli kavramları yeni baştan tanımlanması gibi tartışmayı da beraberinde getirdi. Bir mahkeme öyle anlıyor bir başka mahkeme böyle anlıyor" diye konuştu. Burada sadece yargıya suç bulmanın doğru olmadığını kaydeden Bakan Çiçek, "Bu kadar kaçak inşaat, bu kadar ruhsatsız yapı, bu kadar çürük yapı. Bunları yapanlar. Kamu vicdanı olarak önce kuralsız bir iş yapıyoruz, sonra başımıza bir iş gelince bütün bunların kanun yoluyla düzeltilmesini istiyoruz" dedi.

Ağustos 1999 yılı depremzedeleri için zamanaşımı süresinin uzatılmamasının mümkün olmadığını vurgulayan Bakan Çiçek, "Suç ne zaman işlendiyse verilecek ceza o tarihteki cezadır, zamanaşımı o tarihteki zaman aşımıdır. Bu evrensel hukuk kuralıdır" diye konuştu. Önceki gün Zeytinburnu'nda meydana gelen göçük olayını hatırlatan Bakan Çiçek, "Zeytinburnu'nda yaşanan bir anlamda deprem sayılır. O iş için yargılama süresi sekiz yıldır. Sekiz yıl içinde devlet o davayı bitirmek zorundadır" dedi.

Cezaevlerinde yaşanan doluluk ve yeni cezaevlerinin yapılıp yapılmayacağı yönündeki soru üzerine Bakan Çiçek şunları söyledi: "Bunu söylemek hoşuma gitmiyor ama keşke cezaevleri boş kalsa. 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yasalardan sonra biraz da organize bir popaganda ile 'Efendim savcılar, hakimler suç işleyenleri serbest bırakıyor, tutuklamıyor' tarzında yeteri kadar görev sorumluluğu olmayan çevrelerin iddiaları ile Türkiye'de bir hava estirilmeye çalışılıyor. Halbuki bu doğru değil. 1 Haziran2005 tarihinden evvel ortalama bir yılda tutuklu ve hükümlü sayısı 5 bin artardı. Son bir ay içinde artan tutuklu ve hükümlü sayısı ise 4 bin 335 tir. Bunun anlamı şu; bu yasalar yürürlüğe girdikten sonra bir defa yargının etkinliği açısından önemli düzenlelemeler getirilmiştir. Eskiden suç işlemeye teşfik eden birkaç unsur vardı. Bunlardan birisi aflardı. En vahşi şekilde öldürür 6 yılda bilemedin 7-8 sene yatar çıkardı. Eskiden gazete manşetlerinde konu olmuş adamlar bugün aramızda dolaşıyor bu aflar sebebiyle. Özellikle 4616 sayılı yasa daha yeni çıktı. Biliyorsunuz Yüce Divan'daki bazı davalar da 4616 sayılı Şartılı Salıverme ve Cezaların Ertelenmesi ilişkin kapsamında ertelendi. Artık bizim gündemimiz de af yok. Ben affı doğru bulmuyorum. Bunu yargıya da, vatandaşa da ne kadar zarar verdiğini görmüş olmamız lazım".

Cumhuriyet'in kurulduğundan beri 48 af yasası çıkarıldığına dikkati çeken Bakan Çiçek, "Yani her 1.5 senede bir af çıkmış. Yargılamanın ne anlamı kalıyor. Yargılama devam ederken af çıkıyor. Tabiatı ile insan suç işlerken 'Ben ne kadar içeride kalacağım' diye hesap yapmıyor. Eski infaz yasasında beş gün ceza alan iki gün yatıyordu. Şimdi bu üçte ikiye çıktı. Bu da dolayısıyla cezaevlerinde kalma süresini artırdı. Dolayısıya cezaevlerinde kalan adam üç gün sonra da çıkmıyor. Bu da cezaevlerinde ki sayıyı artırdı" diye konuştu. Şu an cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısının 75 bin civarında olduğunu belirten Çiçek, "Bunun getirdiği bazı bölgesel yığılmalar var. Ama cezaevleri inşaatları da devam ediyor" dedi. Denetim serbestliği getirildiği hatırlatan Bakan Çİçek, "Kısa bir süre sonra çıkan adamın belli saatlerde gidip imza atması lazım. Sanıldığı gibi elini kolunu sallayarak çıkmıyor. Yani en çağdaş infaz sistemleri ve denetim sistemleri neyse onu getirmeye çalıştık. Ama buna rağmen ben suç işleyeceğim diyorsa, bunu alışkanlık haline getiriyorsa, e onlara da cezaevlerimizde yer var. Bazen iki, kat üç katta olsa biz çok misafirperver bir bakanlığız. Kapıdan içeri gireni hiç kapı dışarı etmedik. Yerimizde var, yedireceğimiz ekmeğimiz de var. Ama kimsenin buraya gelmesine arzu etmeyiz. Yani orası otel falan değil kimse yanlış anlamasın. Orası cezaevi" dedi.

Bakan Çiçek ABD'nin Kuzey Irak'taki PKK varlığı için muhatap olarak Kürk liderlerini göstermesinin hatırlatılması üzerine, şunları söyledi: "Buna zaman zaman cevap veriyoruz. Türkiye, Irak Merkezi hükümeti ile ilişkilerini yürütür. Önceki gün Türkiye Irak'ta muhatap aldıkları kişilerle görüşmeler yaptı" dedi.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili soru üzerine ise Çiçek şöyle konuştu: "Türkiye yaza giriyor, bahara giriyor. Cumhurbaşkanlığı seçimini bir karakış gibi göstermeye çalışıyorlar. Halbuki Türkiye bahara giriyor. Nisan ve Mayıs ayları en güzel aylardır. Bu olayları bahar uyanışı olarak kabul edelim. 301 vesaire gibi bir karamsar havayı ortaya biz koyuyoruz. Sonra da bunun üzerine Avrupalısı, Amerikalısı atlayınca da Avrupa'nın gündeminde var. E biz getirdik Avrupa'nın gündemine".

Cumhurbaşkanlığı seçiminin usulünün, zamanının, yönteminin, aday olacakların niteliklerinin belli olduğunu belirten Çiçek, "Bunu bir karakış havasında göstermenin, bunu bir kabus gibi göstermenini ne Türkiye'ye faydası var ne de bunu yapanlara faydası var. Zamanı geldiğinde anayasadaki usullere göre seçimleri yapmak bizim görevimiz, anayasal sorumluluğumuzdur. Biz bu sorumluluğu en iyi şekilde yaparız. Dediğim gibi Nisan, Mayıs ayları Türkiye'nin en güzel aylarıdır. Hiç karakış ayı gibi göstermesinler" dedi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber