Kurtulmuş: Gerekli uyum yasaları çıkacak

Numan Kurtulmuş: - "Ne olduysa bu seçimde, Avrupa tarafgir bir şekilde, işin içine girdi. Biliyoruz Avrupa'nın kendi iç siyaseti, orada artan ırkçılık, artan Neonazi hareketlerinin gücü, bunun genel siyasetin üzerindeki baskıları, bu yılın seçim yılı olması, bunların hepsini anlıyoruz ama Avrupa şimdiye kadar hiç yapmadığı bir şey yaptı. Doğrudan doğruya, Türkiye'deki referanduma müdahil oldu"

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 10 Nisan 2017 22:59, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Kurtulmuş: Gerekli uyum yasaları çıkacak

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, bazı Avrupa ülkelerinin son dönemde Türkiye'ye karşı sergilediği tutuma ilişkin, "Ne olduysa bu seçimde, Avrupa tarafgir bir şekilde işin içine girdi. Biliyoruz Avrupa'nın kendi iç siyaseti, orada artan ırkçılık, artan Neonazi hareketlerinin gücü, bunun genel siyasetin üzerindeki baskıları, bu yılın seçim yılı olması, bunların hepsini anlıyoruz ama Avrupa şimdiye kadar hiç yapmadığı bir şey yaptı. Doğrudan doğruya, Türkiye'deki referanduma müdahil oldu." dedi.

Kurtulmuş, CNN Türk'te katıldığı canlı yayında, gazeteci Ahmet Hakan'ın sorularını cevapladı.

Hakan'ın, "Vatandaşımız, anayasa değişikliğinin getirdiği maddeleri, anlayabildi, öğrenebildi, kavrayabildi mi?" sorusu üzerine Kurtulmuş, 7-8 haftadır sahalarda olduğunu ve ilk haftalarda bilmemenin vermiş olduğu bir serin duruşun olduğunu, son 2-3 haftadır bu 18 maddenin ve sistemin Türkiye'ye ne getirdiğini, en azından eski sistemin hangi yanlış taraflarını düzelteceğini öğrendiklerini gördüğünü söyledi.

Bilmemenin verdiği tereddüt halinin ortadan kalktığını, son haftalarda ciddi şekilde mitingler ve toplantılarda, bu konunun ciddi şekilde anlatıldığını belirten Kurtulmuş, vatandaşların bu konuyu anladığını, içselleştirdiğini çok güzel mukayese edebildiğini ifade etti.

"Parti aidiyetleri büyük ölçüde rol oynuyor mu tercihlerde yoksa parti aidiyetlerinden bağımsız tutumlar geliştiriyor mu?" sorusuna karşılık Kurtulmuş, milletvekili, belediye başkanı, cumhurbaşkanının seçilmediğini, bir referandumun yapıldığını, parti seçimlerinde olduğu gibi kemikleşmiş bir şekilde tavırlar ortada olmasa da ağırlıklı olarak yine seçmendeki parti aidiyetlerinin ortaya çıktığını dile getirdi.

Kurtulmuş, anketlere ilişkin, yeni bir anketin olmadığını, siyasi bir tecrübeyle sahaya baktıklarında özellikle son 2-3 hafta içinde "evet"lerin ciddi şekilde yükseldiğini gördüklerini, bu anlamda çok rahat bir şekilde, sonucun müspet çıkacağını söyledi.

Halk oylamasında "evet" çıkması halinde erken seçim olup olmayacağına ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, "Hayır, o söz konusu değil. Şu anda Türkiye'nin gündeminde bir referandum var. Bu referandumla birlikte zaten cumhurbaşkanlığı hükümet modeline geçişte öngörülen süreç 2019'dur. Dolayısıyla şu anda herhangi bir erken seçim söz konusu değildir." dedi.

"Evet çıkarsa ve sistem değişirse, 'Türkiye iki partili bir yapıya geçebilir' deniyor. Size de öyle geliyor mu?" sorusu üzerine Kurtulmuş, "Yarın bu sisteme geçmiş olsak bile, bu sisteme tam manasıyla geçiş, bir süreç alacak. En azından mevcut anayasa değişikliğinin gerektirdiği bazı yasal düzenlemeler yapılacak. Nihayetinde, Türk siyaseti ağırlıklı olarak iki aks üzerinden hareket edecek gibi görünüyor. Nihayetinde, sahada bu partilerin nasıl rol alacaklarıyla ilgili bir şeydir. Ayrıca bundan sonraki siyasi programlar, Türkiye'nin geleceğine ilişkin her partinin ortaya koyacağı bakış açıları, performanslar, bundan sonraki Türkiye'nin siyasi geleceğini de esasında onlar belirleyecek." diye konuştu.

- "Yargı tamamen bağımsız ve tarafsız bir yargı haline dönüşüyor"

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "evet"in ya da "hayır"ın ekonomiye etkilerine ilişkin, "Evet çıktığı zaman, en önemli hususlardan biri şu; seçim akşamı nasıl bir hükümet olacağı belli olacak. Ertesi gün hükümet şekillenebilir, seçilen kişinin tavrına göre ve sonuç itibarıyla 5 yıl boyunca, bu hükümetin süresi var. Bu süreyi çok rahat planlayabilir. Çok güzel bir planlamayla, 5 yıl içinde uzun dönemli neler yapılabileceği, ortaya konulabilir. Bunun tabii ki Türkiye'nin ekonomik performansını bire bir etkileyeceği ortadadır." değerlendirmesinde bulundu.

"Yeni getirilen sistemle ilgili en önemli kuşku, kuvvetler ayrılığını tam olarak getirip getirmediği konusunda düğümleniyor. Sizce getiriyor mu?" sorusuna Kurtulmuş, şu yanıtı verdi:

"Kuvvetler ayrılığı prensibini getiriyor. Yargı tamamen bağımsız ve tarafsız bir yargı haline dönüşüyor. TBMM bütünüyle yasa çıkarma, kanun yapma ve hükümeti denetleme fonksiyonuna sahip oluyor. Hükümet de sadece yürütmeyle ilgileniyor. Mekanizmalar iyi bir şekilde kurulabilirse, bu çok ciddi bir şekilde yürütmenin kendi işine bakmasına, yasamanın da kendi işine bakmasına vesile olacak. Türkiye'nin siyasi tecrübesi, şunu ortaya koyuyor, hükümet kimin elindeyse, yasayı o çıkartıyor aslında.

Bu anlamda yasama, yürütmenin kontrolü altında. Şimdi bu ortadan kalkmış olacak. Yasama tamamen kendi işine odaklanacak. Hükümet tasarısı olarak gelmeyen hiçbir kanun tasarısı neredeyse yasalaşmıyor. Şimdi hükümetin ve cumhurbaşkanının yasa yapma yetkisi yok. Tamamıyla yasa yapma yetkisi, yine millet tarafından seçilmiş hükümet vasıtasıyla olacak. Dolayısıyla herkes kendi işine bakacağı için kuvvetler ayrılığı prensibinin çok daha keskin ve net olduğu açıktır."

- "Gerekli uyum yasaları çıkacak"

Ahmet Hakan'ın, "Seçilecek olan cumhurbaşkanının aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı olabilme durumu söz konusu. Bu durum, yasama ve yürütmenin tam olarak ayrışmasının önünde bir engel gibi de gözüküyor." ifadesi üzerine Kurtulmuş, Türkiye'de eğer cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilirse, ilk kez partili cumhurbaşkanıyla karşılaşılmayacağını söyledi.

Kurtulmuş, bir insanın partiye bağlı olmasının, sadece attığı bir imza ya da geri çektiği bir imza olmadığını, İnönü, Özal, Bayar, Demirel'in de partili cumhurbaşkanları olduğunu aktardı.

Halk tarafından seçilecek bir cumhurbaşkanlığı seçimi olacağı için partiye ihtiyaç olduğunu anlatan Kurtulmuş, "Anayasa değişikliğinden sonra gerekli uyum yasaları çıkacak. Bir ülkenin demografik topografyasını oluşturan siyasi ve hukuki metinler yenilenmek mecburiyetinde. Yıllardır eleştirdiğimiz partilerdeki lider tahakkümü gibi meseleler, zaten kendiliğinden çözülmek zorunda." değerlendirmesini yaptı.

- "AB vizesiz dolaşım meselesinin gündeme geldiği noktada yan çizmiştir"

Kurtulmuş, "Avrupa Birliği ile ilişkiler kötüye doğru mu gidecek?" sorusu üzerine, konuşmasına şöyle devam etti:

"AB ile olan ilişkilerin bu noktaya gelmesinin sebebi, Türkiye tarafı değildir. Oturulup anlaşmalar yapılmıştır, süreler belirlenmiştir. Biz geri kabul anlaşmasını kabul edeceğiz, buna mukabil de AB Türkiye'deki Türk vatandaşlarının Avrupa'da vizesiz dolaşımının önünü açacak. Defaatle masada konuşulmuştur. Türkiye, masada mutabık kalınan değişikliklerin çok büyük bir kısmını yapmıştır. AB vizesiz dolaşım meselesinin gündeme geldiği noktada yan çizmiştir.

Baktığımız zaman günde 2-3 bin mülteci, Yunan adaları üzerinden Avrupa'ya geçiyordu, şimdi öyle oluyor ki bazı günler hiç geçmiyor. Geri kabul anlaşmasını kabul etmiş olmamızın, en azından mülteciler üzerinde böyle psikolojik bir baskısı oldu. Türkiye üzerine düşen her türlü sorumluluğu yaptı. AB, son derece anlamsız bir şekilde ya da kendileri açısından çok tarafgir bir şekilde dediler ki 'Tamam siz burada mültecileri tutun ama biz size vizesiz Avrupa dolaşımını vermeyiz.' Biz ilk sefer seçim yapmıyoruz. Ne olduysa bu seçimde Avrupa tarafgir bir şekilde işin içine girdi. Biliyoruz Avrupa'nın kendi iç siyaseti, orada artan ırkçılık, artan Neonazi hareketlerinin gücü, bunun genel siyasetin üzerindeki baskıları, bu yılın seçim yılı olması, bunların hepsini anlıyoruz ama Avrupa şimdiye kadar hiç yapmadığı bir şey yaptı. Doğrudan doğruya, Türkiye'deki referanduma müdahil oldu."

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, 16 Nisan'daki halk oylamasından "evet" çıktıktan sonra Avrupa'da şu anda olumsuz tavır içinde olan siyasetçilerin, Türkiye ile yeniden bir pazarlık masasında eşit ortak olarak oturmayı kabul edeceklerini düşündüğünü dile getirdi.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Avrupalı siyasetçilerin önemli bir kısmı maalesef faşist, Neonazi dalganın altında kaldılar. Biz hep şu uyarıda bulunduk. Biz ne faşist, ne Nazi derken hakaret etmek için söylemiyoruz. Bir tehlikeye dikkat çekmek için söylüyoruz. Eğer artan ırkçılık, faşist eğilimler Avrupa siyasetini esir almaya devam ederse, korkarım ki birkaç sene sonra Avrupalı siyasetçiler kendi kampanyalarını yapamayacak duruma gelecekler. Çünkü ırkçılar onların üzerinde de baskı yapacaklar." dedi.

Kurtulmuş, CNN Türk'te katıldığı canlı yayında gazeteci Ahmet Hakan'ın sorularını cevapladı.

Hakan'ın, "ABD'nin Suriye'yi vurmasından sonra Türkiye'nin yönü biraz ABD'ye döndü mü?" sorusu üzerine Kurtulmuş, "Hayır. Bunlar yanlış tespitler olur. Türkiye'nin bir tane yönü vardır. O da kendi yönüdür. Türkiye kendi milli menfaatlerini korur. Suriye konusunda da Türkiye'nin tavrı ve tarzı açıktır. Suriye meselesinde biz ne Rusya ile ilişkilerimize, ne Amerika'nın politikaları üzerinden, ne sadece DEAŞ'ın yok edilmesi üzerinden, ne PYD'nin varlığı üzerinden, ne de başka silahlı grupların varlığı üzerinden sadece konuşamayız. Bizim önceliğimiz Suriye halkıdır. Biz diyoruz ki; 'Suriye Suriyelilerindir." diye konuştu.

Suriye'deki savaşta Suriyelilerin zarar görmesini istemediklerini aktaran Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Suriye'de savaşa dahil olan bu ülkelerin, bunların bir kısmı da büyük ülkelerdir. Bu ülkelerin ne yaptığından daha önemlisi, uluslararası camianın bir araya gelerek nasıl bir barış tesis edeceğidir. Bu barışın muhatabı da bizzat Suriye halkının kendisidir. Yani halka empoze edilmiş bir barış değil, milletin kabul edeceği, farklı kesimlerden herkesin işin içinde olacağı ve inşallah demokratik bir sürecin başlatılabileceği bir Suriye'dir."

Suriye konusunda Türkiye'nin tavrının çok açık ve net olduğunu anlatan Kurtulmuş, şunları söyledi:

"Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanayız. Suriye'de bir terör örgütünü bertaraf ederken, diğer terör örgütlerinin önünün açılmasına karşıyız. Suriye'de halkın kabul etmeyeceği dayatma bir barışa asla taraf olmayacağımızı söylüyoruz. Tarzımız açıktır. Bu tarz içerisinde Rusya'ya da aynı şeyi söylüyoruz, İran'a da aynı şeyi söylüyoruz, Amerika'ya da aynı şeyi söylüyoruz. Amerika'nın Suriye'yi vurmasını tabii ki olumlu karşılıyoruz. Bu, bütün dünyanın seyirci kalmaması gereken bir durum. Tam bir insanlık suçu, tam bir savaş suçu. Yani o babayı gördük. Adam bütün ailesini kaybetmiş, çocuklarını, eşini. Bütün dünya seyirci kalıyor. Yani bu barbarlığa, bu insanlık suçuna bir şekilde dur denilmesi lazım."

Kurtulmuş, maalesef Birleşmiş Milletler'in yapısı dolayısıyla uluslararası sistemin Suriye'ye müdahale edemediğini belirterek, "Hani diyoruz ya, 'dünya 5'ten büyüktür.' Beş tane ülkenin dudağı arasında kimin dayısı varsa Birleşmiş Milletler'de istediği zulmü yapıyor, istediği işkenceyi yapıyor. Bütün bunların hepsine rağmen Türkiye, Suriye halkının yanındadır. Suriye halkının geleceğinden yanadır. Bütün gücümüz yettiği kadar dünyayla da bunu paylaşıyoruz." diye konuştu.

- Avrupalı siyasetçilerin olumsuz tavrı

Hakan'ın "Yurt dışındaki Türk vatandaşlarının seçime katılım oranları ortaya çıktı" cümlesi üzerine Kurtulmuş, "1 milyon 620 bin oy kullanılmış. Aşağı yukarı yüzde 44, gümrüklerde kullanılacak oylarla birlikte yüzde 48 civarında olacağı düşünülüyor. Şimdiye kadarki diğer oylamayla kıyasladığınızda, yaklaşık 8-10 puanlık bir artış oluyor. Çok iyi bu rakam. Dünyadaki diğer diasporalar bakımından çok iyi. Bildiğim kadarıyla yüzde 20-25'ler civarında diğerleri. Bu iyi bir şey, çok güzel bir şey." ifadelerini kullandı.

"Bu tabii sadece oy vermek, oy artışı meselesi de değil. Belki Avrupa'daki bazı siyasetçiler onun için zıvanadan çıktılar." diyen Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türk vatandaşları Türkiye için oy verirlerse, Türkiye'ye olan aidiyetleri artıyor. Yani 'orası benim memleketim' diyor. 'Her ne kadar Hollandalı da olsam, Belçikalı da olsam, Almanyalı da olsam ben aslında Türk'üm, Türkiye'nin vatandaşıyım, gideceğim oradaki seçimlerde de oy kullanacağım' diyor. Bu, çok iyi bir şey. İnşallah önümüzdeki seçimlerde daha da çok artacak. Bu, bizim oradaki diasporamızın, Türk vatandaşlarının bilincinin de arttığını gösteriyor. Her bir oyun bu seçimde önemi var. Yurt dışı oyları, toplam oyların aşağı yukarı yüzde 3'üne tekabül ediyor."

Avrupa'nın, Türk siyasetçilere olumsuz tavrından da bahseden Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Bizim kabul etmediğimiz taraf şu. Bakın, biz 2014'te cumhurbaşkanlığı seçimi yaptık, 3 tane aday vardı, millet sonunda Recep Tayyip Erdoğan'ı cumhurbaşkanı olarak seçti. Avrupa'ya gittik, toplantılar yapıldı, salon toplantıları, mitingler yapıldı. Diğer adaylar da gittiler, onlar da toplantılar yaptılar. Çok şükür koskoca Avrupa'da bir tek arkadaşımızın burnu kanamadı. Son derece olumlu geçti. Son derece nezih bir propaganda yapıldı. Yani şimdi ne oldu da birden bire. Bu tam bir tarafgirlik. Açıkçası, Avrupa'da bazı siyasetçilerin 'hayır' cephesine verdiği açık bir destektir. Şimdi Türkçe'de güzel bir laf var 'Şirazeden çıkmak' diye. Avrupalı siyasetçilerin önemli bir kısmı maalesef faşist, Neonazi dalganın altında kaldılar. Biz hep şu uyarıda bulunduk. Biz ne faşist, ne Nazi derken hakaret etmek için söylemiyoruz. Bir tehlikeye dikkat çekmek için söylüyoruz. Eğer artan ırkçılık, faşist eğilimler Avrupa siyasetini esir almaya devam ederse, korkarım ki birkaç sene sonra Avrupalı siyasetçiler kendi kampanyalarını yapamayacak duruma gelecekler. Çünkü ırkçılar onların üzerinde de baskı yapacaklar. Mesela 'göçmenler Avrupa'da bulunsun' diyen bir siyasetçi çıkarsa, adamı boğacaklar. Büyük bir girdap oluştu. Bizim endişemiz, korkumuz, hem oradaki yabancılar bakımından, hem Avrupa'nın geleceği bakımından. Endişemiz budur. Çok açık bir şekilde söyleyeyim. Şirazeden çıktılar. 'Seçimlerde 3-5 tane fazla oy alırız' diye kolay yol, göçmen karşıtlığı, İslam düşmanlığı, Türk düşmanlığı ve bunun sembolize olmuş şekli. Ve Tayyip Erdoğan düşmanlığı. Onun için o silahlı poster. İsviçre burası ya. Demokrasinin beşiği olduğu iddia edilen bir yer. Tarumar etmeleri lazım. O mitinge katılanların hepsini gözaltına almaları lazım. Siz bir ülkenin yüzde 52 ile cumhurbaşkanının alnına silahı dayayacaksınız. İngilizce de 'Erdoğan'ı öldürün' yazacak pankartta. Ve o pankartın hemen yanında İngilizce, Almanca 'hayır' yazan kocaman siyah bir pankart. E siz buna seyirci kalacaksınız. Böyle baktığınız zaman Avrupa siyaseti tamamen şirazeden çıktı. Tamamen taraf oldu."

Kurtulmuş, "Türkçe'de güzel bir laf var. 'Korku dağları bekler' diye. Bunların güçlü Türkiye, büyük Türkiye korkusu, oradaki Türk diasporasından olan çekinme, korku demeyelim de çekinme. Maalesef Avrupa siyasetini hapsetti, esir aldı. Ve bu tavır kesinlikle 'evet' cephesine karşı bir tavır olduğu aşikardır. Ama sonuçta bunlar neye hizmet etti bilmiyorum? Ama adamların niyetine baktığınızda zaman çok açıktır. Bizim milletvekillerimize, bakanlarımıza müsaade etmeyeceksiniz. 'Hayır' toplantısı yapanlara müsaade edeceksiniz. Bu kabul edilebilir bir durum değil." diye konuştu.

Avrupa yeniden kendini yenileyip ayağa kalkacaksa, göçmenlere karşı, farklı dinlerden, farklı kültürlerden olan göçmenleri kabul edip etmemesine göre ayağa kalkabileceğini aktaran Kurtulmuş, "Avrupa göçmenleri atar, ötekileştirirse, aslında Avrupa sadece yaşlılar kulübüne döner. Avrupa böyle bir sınavla karşı karşıya. Maalesef bir de açık ırkçılık ve faşizm tehlikesiyle de karşı karşıya. Bu faşist dalgaya karşı Avrupa'nın da dünyanın da kendini koruması lazım." dedi.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ilişkin, gerçeği yansıtmayan birtakım tezler ortaya çıkardığını belirterek, "Önce diktatörlük, tek adamlık eleştirilerinde bulundu. Arkasından işte 'Bir gün kafası kızar, Cumhurbaşkanı Meclis'i fesh eder.' dedi. Böyle bir şey olmaz. Hiçbir sorumlu devlet adamı Meclis'i fesh eder mi? Bu bir aslında darbe savar bir maddedir. Bunları anlatmaya çalışıyoruz." dedi.

CNN Türk'te katıldığı canlı yayında gazeteci Ahmet Hakan'ın sorularını cevaplayan Kurtulmuş, 16 Nisan halk oylaması için herkesin rahatlıkla propaganda yapma imkanı olduğunu, kimsenin önüne geçilmediğini, kimsenin söyleyeceği sözün engellenmediğini, hatta bazı gittikleri yerlerde "evet" ile "hayır" çadırlarının yan yana olduğunu anlattı.

Kurtulmuş, gittikleri bir yerde AK Parti'nin, MHP'nin ve CHP'nin çadırlarının yan yana olduğunu, kendisinin diğer çadırları da ziyaret ettiğini dile getirerek, "Bence güzel bir kampanya yürütülüyor. Allah nazardan saklasın, sonuna kadar da böyle gider inşallah. Hiç kimseye 'Niye hayır' 'Niye evet' diyorsun diye, kimsenin önüne bir engel çıkarılmıyor." diye konuştu.

Burada bir seçim kampanyası yürütülmediğini ancak partilerin de kendi kampanyalarını sürdürdüğünü dile getiren Kurtulmuş, bunun biraz da partilerin kendi gücüyle de ilgili olduğunu, AK Parti'nin daha organize, daha teşkilatlı olduğunu, Türkiye'nin her yerinde daha fazla insanı mobilize edebildiğini söyledi.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, bunlar için devlet imkanlarının kullanılıp, kullanılmadığının sorulması üzerine, şöyle cevap verdi:

"Hayır devlet imkanları kullanılmıyor. Mesela dünden itibaren özellikle, buna özellikle dikkat ediyor Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız. Artık özel imkanlarla, devletin uçakları da kullanılmıyor. Diğer şekilde de devlet imkanları da kullanılmıyor. Bu anlamda bence şimdiye kadarki olan kısmı, sahada da hatta bazı yerlerde insanlar oturuyorlar, karşılıklı münakaşalar da ediyorlar, birbirlerine laf da atıyorlar ama Türkiye genelinde son derece güzel, son derece olgun, çok demokratik bir seçim kampanyası yürüyor. Sonuna kadar böyle gider diye ümit ediyorum."

- "Hiçbir sorumlu devlet adamı Meclis'i fesh eder mi?"

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Hakan'ın, "Devletin televizyonundan muhalefet çok yakınıyor, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu. 'Apaçık bir haksızlık, eşitsizlik var verilen süreler açısından.' deniliyor." şeklindeki sözleri üzerine, bunun doğru olmadığını, Kılıçdaroğlu'nun geçen günlerde TRT'nin yayınlarına çıktığını dile getirdi.

Bundan önceki süreçte de CHP'nin yaptığı önemli bir etkinliğin TRT ve kanallarında yayınlandığını aktaran Kurtulmuş, ayrıca bundan sonraki süreçte tamamıyla Yüksek Seçim Kurulu'nun kuralları içerisinde yayıncılık yapılacağını, dolayısıyla, "Devlet kanalından istifade edemiyoruz." gibi bir şeyin söylenemeyeceğini, CHP'nin de TRT'den istifade ettiğinin ortada olduğunu kaydetti.

Numan Kurtulmuş, Hakan'ın "Yarın da HDP'den Osman Baydemir TRT'ye çıkacakmış." ifadeleri üzerine, "Bilmiyorum ama kimin çıkacağını, HDP de çıkacak. Nihayetinde devlet kanalı olduğu için, bu imkanlardan diğer partiler de istifade edecek." dedi.

Ahmet Hakan'ın, "Yani mesela hayır seçeneğini tercih edip, Kılıçdaroğlu ile herhangi bir münasebeti olamayan insanlar da var bu memlekette. Ne yapmaya çalışıyorsunuz, Kılıçdaroğlu mu oylanıyor?" şeklindeki sorusuna Kurtulmuş, şu cevabı verdi:

"Öyle bir şey. Demin de konuştuk bunu. Her ne kadar parti kampanyası olmasa da partiler ana akslar içerisinde kampanya yürütüyorlar. 'Hayır' kampanyasının öncü kuvveti de Cumhuriyet Halk Partisi. Cumhuriyet Halk Partisinin de tabii ki sözcüsü Sayın Genel Başkanlarıdır. Sayın Genel Başkanları baştan itibaren birçok açıdan bizim kabul etmeyeceğimiz, gerçeği de yansıtmayan birtakım tezler ortaya çıkardı. Önce 'diktatörlük, tek adamlık' eleştirilerinde bulundu. Arkasından işte 'Bir gün kafası kızar, Cumhurbaşkanı Meclisi fesheder.' dedi. Böyle bir şey olmaz. Hiçbir sorumlu devlet adamı Meclisi fesheder mi? Bu aslında darbe savar bir maddedir. Bunları anlatmaya çalışıyoruz. Yani sistem kilitlenirse, mümkün müdür? Mümkündür. Nasıl 12 Eylül'den önce 5,5 ay cumhurbaşkanı seçimi olmadı, yani böyle bir sistem kilitlendiğinde, birtakım iyi saatte olsunlar devreye girmesin, 'Nasılsa siviller bu işi yapamıyor, bırakın biz yapalım.' diye askerler kışkırtılmasın, bunu korumak için."

Yeni sistemde cumhurbaşkanının Meclis'i yenileme hakkının olduğunu ancak Kılıçdaroğlu tarafından bunun farklı anlatıldığını dile getiren Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ama bir de siyasetin realiteleri var. İmkan var ama hangi sorumlu devlet adamı bunu kullanır? Bir toplumun büyük çoğunluğu bir yanlışın üzerinde toplanmaz, ittifak etmez. Bundan sonra, 'Tayyip Erdoğan tamam ama bir gün bir deli gelir, meczup birisi olursa.' Olmaz böyle bir şey. Nihayetinde yüzde 50 artı 1 bir oy verecek, bu millete güvensizlik demektir. Bu bir garanti maddesidir. Sistemi garanti altına almak için konulmuş olan bir maddedir. Sonra bunu da geçti, 'Cumhurbaşkanı ikinci döneminin sonunda istifa eder ya da parlamento erken seçim kararı alır, tekrar yenilenirse bir beş yıl daha kalır.' Bu bir hile-i şer'iyedir diyelim. Millet bunu görsün yüzde 3, yüzde 5 oy vermez. Nihayetinde işin sahibi de hakemi de hakimi de millettir. Sandıktan millet oy verirse çıkacak, vermezse çıkmayacak. Bu garanti olsun diye konulmuş bir şeydir. Şu andaki veriyi esas alarak konuşuyor Sayın Kılıçdaroğlu. Yani Tayyip Erdoğan var, AK Parti var. Bir de Cumhuriyet Halk Partisi var. Siz de çalışın, çabalayın, ortaya siyasi bir program çıkarın, milletin kabul edebileceği yüzde 50 artı birinin oy verebileceği siyasi liderler çıkarın. Eğer ikinci dönem yeniliyorsa kalkın siz cumhurbaşkanı olun. Sanki böyle bir imkan yokmuş gibi, hep Tayyip Erdoğan ve AK Parti ve Tayyip Erdoğan'dan sonra Tayyip Erdoğan'a benzeyen birileri cumhurbaşkanı olacakmış gibi, Cumhuriyeti Halk Partililer hiç olmayacak gibi düşünüyor, bu oyunu da Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının hep bozacağını düşünüyor. Bu yanlış bir algı. Bunun üzerinden bir şeyleri yürütüyor."

- "Sistem kendi mantığı içerisinde yürüyecek"

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, sistemin ele geçirilmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını, bunun doğru bir algı olmadığını, sandıkta milletin yüzde 50 artı bir oy verdiğini, bina göre de bir cumhurbaşkanı seçildiğini aktararak, şöyle devam etti:

"Sistem kilitlendi. Sistem kilitlendiğinde ne yapacağız? Kim hakem olacak. İşte bu madde, onun için konulmuş bir maddedir. Meclis ile Cumhurbaşkanı karşılıklı olarak sistemi bir krize sürüklememek için seçimi yenileme kararı alabilir. Bu bir fesih kararı değil, seçim yenilemedir. Fesih nasıl olur? Bu da son derece yanlıştır. 12 Eylül'deki gibi olur. Gelir darbeciler Meclis'i kapatır, partileri kapatır, siyasi liderleri Zincirbozan'a gönderir, milletvekillerini hapse atar, bunun adı fesihtir. Bu ise seçimi yenilemedir. Yenilerse cumhurbaşkanı da seçime gidecek. Tekrar millete gidilecek. Cumhurbaşkanı da olmayacak. Fesih değil, karşılıklı olarak görev süreleri bitiyor, yeni seçilenler gelene kadar da görevlerini yerine getirecekler. Bu sistemin antidemokratik baskılara karşı korunması için yapılmış olan bir durum. 1982 Anayasasının içerisinde de Cumhurbaşkanının ülkeyi seçime götürme yetkisi var. Hükümet kurulamadı, 7 Haziran'dan sonra Cumhurbaşkanımız Türkiye'de bir erken seçime gidildi."

Hakan'ın, "Hükümet kurulsaydı böyle bir karar alabilir miydi?" şeklindeki sorusu üzerine Kurtulmuş, şunları söyledi:

"Ama bakın, zaten bu olağanüstülüğe karşı alınmış olan bir tedbirdir. Bu bir anayasa maddesi. Anayasa maddelerinin her birisinin arkasında gerekçeleri var. Yani sayfalarla gerekçe yazabilirsiniz. Ama nihayetinde bir anayasa maddesi yazıyorsunuz ve sistemin birtakım darbe tehditlerine, birtakım siyasetin alanının kısıtlanmasına ilişkin tedbir alıyorsunuz. Şu olsa, 'Meclis'i fesh ettim, ben yerimde oturuyorum.' dediğinizde haklısınız. Birincisi karşılıklı olarak Meclis'in ve cumhurbaşkanının görevlerinin yenilenmesi meselesi, yeni bir seçim konusudur. Yeni seçim yapılıp, görevliler millet tarafından belirlenene kadar cumhurbaşkanı da Meclis de devam eder. Bu süre içerisinde, karar alındığında cumhurbaşkanının da görev süresi bitiyor. Bu önemli bir şey. Biz cevap vermekten yorulduk. böyle bir şey olabilir mi? Cumhurbaşkanı bir sabah kalkacak, muhtarlıkları fesh edecek. Meydanlarda buna benzer çok sayıda şey söylendi. Sayın Kılıçdaroğlu da CHP'li sözcüler de bunları söyledi. Bu kabul edilebilir bir şey değil, doğru değil. Böyle bir şey yok. Sistem kendi mantığı içerisinde yürüyecek."

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Hakan'ın, "Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Genel Müdürlüğü zamanında SSK'yı batırmış olmasının referandumla ne alakası var eğer batırdıysa?" yönündeki sorusu üzerine ise şöyle konuştu:

"Şöyle bir alaka var. Türkiye'de yapılan hizmetler özellikle SSK ve şehir hastaneleri mukayesesi. Bu süre içerisinde gerçekten AK Partinin yapmış olduğu hizmetler de anlatılıyor. Sayın Kılıçdaroğlu'nun o döneme ilişkin yapmış olduğu işlerdeki başarısızlıkları vurgulanarak, bir siyasi argüman olarak. O işin başında olan kişi. O zamanki siyasi iktidarlar da bundan sorumlu ama Sayın Kılıçdaroğlu, o zamanki genel müdür, şimdi genel başkan ve siyasetin içerisinde. Ana muhalefetin başkanı olması dolayısıyla önemli bir rol icra ediyor. Yani yönetim kabiliyetleri ve becerileri bakamından gündeme getirilen bir konudur ve bir kıyaslamadır. AK Parti dönemindeki icraatlarla o dönemdeki icraatların kıyaslamasıdır."

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "MHP de sahaya çıktıkça, bu propagandaları sürdürdükçe evet oylarında da ciddi bir şekilde artma olduğunu görüyoruz." dedi.

Numan Kurtulmuş, CNN Türk'te katıldığı "Tarafsız Bölge" programında gazeteci Ahmet Hakan'ın 16 Nisan'daki referanduma ilişkin "MHP'den memnun musunuz?" şeklindeki sorusuna, "MHP, Sayın Genel Başkan Bahçeli ve arkadaşları, samimi bir şekilde kendi propagandalarını yürütüyorlar ve bunu bir beka meselesi olarak gördükleri için 'evet'e çok ciddi bir şekilde destek veriyorlar, mitingler yapıyorlar, toplantılar yapıyorlar. Dolayısıyla MHP de başka bir parti olarak, -MHP ve AK Parti içi içe geçmiş iki parti değil- biz kendi kampanyamızı yürütüyoruz, Milliyetçi Hareket Partisi kendi kampanyasını yürütüyor." cevabını verdi.

Ahmet Hakan'ın, "MHP'nin performansından memnun musunuz?" sorusunu tekrarlaması üzerine Kurtulmuş, "Gayet güzel. MHP de sahaya çıktıkça, açıkçası bu propagandaları sürdürdükçe evet oylarında da ciddi bir şekilde artma olduğunu görüyoruz." ifadelerini kullandı.

"Muhalifler var onlar da geziyorlar. Sizi kaygılandırıyor mu?" şeklindeki soruya ise Kurtulmuş, "Hayır kaygılandırmıyor. Benim şahsi kanaatim, bunu da tecrübeyle söylüyorum, MHP seçmeninin kahir ekseriyeti evet oyu verecektir. MHP'nin içinde belki parti içi muhalefet çevrelerinden etkilenen az bir grup olabilir. Onlar 'hayır' verebilir ama bu MHP seçmeninin ana eksenini değiştirmeyecektir." diye konuştu.

- 15 Temmuz

"15 Temmuz da referandumun gündem maddesi haline geldi. 15 Temmuz'la referandum arasında nasıl irtibat kurabiliriz" sorusuna Kurtulmuş, Türkiye'nin Gezi Parkı'ndan itibaren birtakım olaylar zinciriyle karşı karşıya kaldığını belirtti.

PKK'nın ele başlarından "Eğer evet çıkarsa PKK'nın sonu gelir" şeklindeki açıklamaları hatırlatan Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Yani herkes, FETÖ'sü, PKK'sı herkes bu süre içinde ciddi bir şekilde hayırın çıkması için destek oluyorlar. 15 Temmuz da Türkiye'nin köşeye sıkıştırıldığı adımlardan birisiydi. Türkiye'nin beka meselesi, Türkiye'nin güçlü bir Türkiye olmasının önüne geçilmesi, Türkiye'nin dünya sisteminin gelişen dengeleri içinde önemli bir aktör haline gelmesinin önlenmesi için oynanmış dış oyunlardan birisi de 15 Temmuz'du. 15 Temmuz bu anlamda sadece bir darbe teşebbüsü değil, Türkiye'de bir iç savaşın başlatılması ve ondan sonra yabancı işgale hazır hale getirilmesi meselesidir. Buradan çıkışta güçlü bir Türkiye, siyasi krizleri olmayan, ekonomik krizleri olmayan, vesayet odaklarının pençesi altında olmayan 67 yılda 5 darbe tecrübesi olmayan, 6-7 başarısız darbe teşebbüsü olmayan bir Türkiye'ye geçilmesi için, yönetimde çift başlılığın önlenmesi için bir Anayasa değişikliği var. Bu anayasa değişikliği yani 16 Nisan, bu anlamda 15 Temmuz'un devamıdır, diye söylüyoruz. Güçlü Türkiye'nin oluşabilmesi için yönetim sisteminde, yönetim modelinde bir değişiklik, daha hızlı, daha etkin karar alabilen, daha sür'atli davranabilen bir Türkiye yönetiminin inşası ve böylece eski sistemin, darbeler dahil vesayet dahil bütün hastalıklarının bir tarafa bırakılması..."

- "Çözüm süreci yeniden gündeme gelir mi?"

"Evet çıkarsa eğer yeniden bir başka formatla da olsa Çözüm Süreci gündeme gelir mi?" şeklindeki soru üzerine Kurtulmuş, şöyle dedi:

"Şu anda Türkiye'nin temel meselesi terör örgütlerine karşı bu mücadelede artık bir zafer kazanılması mecburiyetidir. Terör örgütlerinin hiçbir şekilde Türkiye'ye zarar veremez hale getirilmesidir. Türkiye çok vakit kaybetti. AK Parti Genel Başkan Yardımcısıyken terörün Türkiye'ye maliyetini hesaplamıştık. O günkü hesaplarımıza göre, aşağı yukarı 40 yılın maliyeti 1,5 trilyon dolardı. Şimdi daha da artmıştır. Şehitlerimizi, o büyük kayıplarımızı konuşmuyoruz bile. Büyük bir manevi kayıptır, esas büyük kayıp odur. Türkiye'nin artık bunu geride bırakması lazım ama yeni dönemde hem DEAŞ'ın, hem PKK'nın hem diğer örgütlerin dışarıdan da büyük destekler aldığını görüyoruz. Yeni bir senaryonun oynandığını görüyoruz. Bu bölgedeki ikinci Sykes Picot dediğimiz senaryo, hem etnik olarak hem mezhebi olarak bölgenin bölünmesi, bu süreçlerde de terör örgütlerinin kullanılması prensibi üzerine oturuyor. Türkiye dolayısıyla çok ağır bir saldırıyla karşı karşıyadır. Önce şu meselenin bitirilmesi lazım. Çok şükür, son zamanlarda verilen mücadeleyle, bakın Doğu'daki o hendek kazma meseleleri bitti, hem şehirlerde hem kırsal alanlarda hem yurt dışında eş zamanlı olarak verilen mücadele sonucu PKK çok geriledi ve ümit ediyoruz ki bu bitirilir. Aynı şekilde DEAŞ ile ilgili mücadelede ama sonuçta bu en sonunda da vatandaşlarımızın hepsi, bu memlekette yaşayan vatandaşlarımızın hepsi, bizim yurttaşlarımızdır, onların özgürlükleri, onların ekonomik refahları, onların siyasal katılıma çok daha ciddi şekilde katılmaları siyasi iktidarlar olarak boynumuzun borcudur. Bu çerçevede ümit ediyorum ki şu anda terörün bitirilmesi ama bizim muhatabımız x partisi, x örgütü değil, doğrudan doğruya bölgede yaşayan vatandaşlarımızın kendisidir. Vatandaşlarımız üzerinden bireysel hak ve özgürlükler üzerinden, siyasal özgürlükler üzerinden, ekonomik refah programları üzerinden çok hızlı adımlar da atıyoruz. Bakın cazibe merkezleri bunlardan bir tanesidir. Ümit ediyorum ki çok kısa bir süre içinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu halkı çok daha ileri noktaya gidecektir."

Kurtulmuş, cazibe merkezleriyle ilgili kararın bölgeye çok önemli katkılar yapacağına inandığını belirterek, sözlerine şöyle devam etti:

"Çok sayıda müracaatlar var, insanlar yeni yatırımlar için oraya geliyorlar, müracaat ediyorlar. Ayrıca mesela Diyarbakır mitinginde gördüğüm şu, vatandaşlarımız ellerinde Türk bayraklarıyla havaalanından miting alanına kadar binlerce kişi, on binlerce kişi meydanlara çıktı. Sayın Cumhurbaşkanımız, herhalde 10-15 yerde otobüsü durdurup vatandaşlarla konuşmak durumunda kaldı. Alan tamamıyla Türk bayraklarıyla dolu vaziyetteydi. Daha da önemlisi, asılmış büyük bayraklar var, bu kurumsal olarak asılmış, ellerinde ve evlerinde, evinin balkonundan sabit, camından küçük bir Türk bayrağını sallandırmış, bu büyük bir öz güvendir. Vatandaşların artık PKK'dan korkmadığının açık bir işaretidir. Oradaki mücadeleyi devletin kazandığını, ülkenin kazandığını, milletin kazandığını gösteren bir işarettir."

Ahmet Hakan'ın "Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarından Şükrü Karatepe'nin bir açıklaması üzerine bugün eyalet tartışması çıktı. Takip edebildiniz mi?" şeklindeki sorusu üzerine Kurtulmuş, tartışmanın detaylarını takip etmediğini belirtti.

Eyalet gibi bir konunun, ne 18 maddelik anayasa teklifinin ne de siyasi planlarının hiçbir yerinde olmadığını vurgulayan Kurtulmuş, "Türkiye'nin üniter yapısının değişmesiyle ilgili AK Parti'nin ne bu anayasa teklifinde ne de bundan sonra gelecek anayasa tekliflerinde hiçbir şekilde üniter yapıyı zedeleyecek bir teklif olmayacak." diye konuştu.

Vatandaşlarda kampanya başlamadan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne ilişkin "önce serin bir duruşun" olduğunu ancak anlatıldıkça vatandaşın meseleyi gördüğünü ve anladığını ve Türkiye'nin daha güçlü bir yönetim mekanizmasına sahip olması meselesi olarak kavradığını ifade eden Kurtulmuş, "Hatırlayın ilk tartışma neydi rejim değişiyor. Neredeyse 1 ay bununla uğraştık. Rejimin değişmesiyle ilgili en ufak bir teklif yok, ihsas yok, bunları vatandaşlarımıza anlattıkça bu bir yönetim sistemi değişikliğidir. Sonra tek adamlık, onun olmadığı görüldü. Millet daha da rahatladı." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin imparatorluk bakiyesi üzerine kurulduğunu aktaran Kurtulmuş, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bu millet büyük bir millet. Büyük bir müktesebata sahip bir millet. Bu milleti kimse de aşağılamaya kalkmasın. Bunlar bilmezler bidon kafalılar bilmem ne diye yıllardır aşağıladılar. Bu doğru bir şey değil. Burada da yüzde 50 artı 1 onun için diyorum, bu millet yanlışta ittifak etmez. Bana sorarsanız Anadolu'nun en büyük zenginliği nedir derseniz bizim petrolümüz yok, çok fazla bor mor gibi bir kaç tane stratejik madenimiz dışında çok fazla yeraltı kaynaklarımız yok ama çok büyük kazanımımız var o da asırlar içinde medeniyetimizin gücüdür, derin bir vicdan, derin bir irfan ve derin bir hikmet sahibi bu millet. Kenarda duruyor, neyin ne olduğunu anlıyor, tamam diyor 16 Nisan'a da öyle bakıyor."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber