Tarımda başaramamanın sırrı!

Çiftçi'nin 100 Yıllık Kaderi ; "Yaratıcı Yıkım"

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 26 Temmuz 2017 17:11, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Tarımda başaramamanın sırrı!

M. Murat GÜN

Tarımda Başaramamanın Sırrı !

Çiftçi'nin 100 Yıllık Kaderi ; "Yaratıcı Yıkım"

"Işığın ne kadar azsa, görme netliğinde o kadar azalır"

"Üreticiyi, çiftçiyi ezdirmeyeceğim" çıkışı, şeffaflık anlayışı, tüketiciyi, dar gelirliyi rahatlatma vaadi şüphesiz iyi bir başlangıç. Kan-ter içinde kalan çiftçinin alın terini silmek gibi, insanın oksijensiz kalmış taraflarına oksijen yüklemek gibi sözler bunlar.

Çiftçi, toprağı ekip biçen, ömrünü tarlada, tapanda geçiren, yani geçek üreticidir. İşi çoktur. Hem bedeni hem beyni yorulmaktadır. Bedeni yorulur, çünkü bedenen çalışmak zorundadır. Beyni yorulur, çünkü ne ekeceğini, tohumu nasıl temin edeceğini, nasıl ekeceğini, ürünü nasıl satacağını... düşünmek zorundadır. Genelde alıştığının dışına çıkmakta zorlanır. Devletine güvenir, tarımın politik yönüne zihnini yormaz. Tarımın politik kulisini yapmaya zamanı yoktur. Hem bunun nasıl yapılacağını da bilmez. Kanunu, mevzuatı takip etme şansıda zayıftır. Çoğu, okumuşta sayılmaz. Ne öğrendiyse, tarlada ekerek, biçerek, üreterek öğrenmiştir. Ürettiklerini, pazarda satar/dı. Emeğini karşılığını alır/dı. Kazancıyla borcunu kapatır, kalanını da geçimi için ayırır/dı. Sonra, bir sonraki sezona yoğunlaşırdı. Derdi büyümek değildi. Derdi kendine yetmekti. Ele güne muhtaç olmamaktı.

Ve sonra büyük tüccarlar geldi. Ve büyük tüccarların temsilcileri geldi. Ve kurumlar kuruldu, Çiftçiden yana isimlerle. Çiftçilere, artık, beyinlerini yormamaları hususunda telkinlerle ve rahatlatmalarla geldiler. Bu kuruluşların başına çiftçi olmayanlar, para, güç ve söz sahibi olanlar geçti. Ekonomik büyüme, teknolojik gelişme, makineleşme, endüstriyel tarım gibi narkozları vardı. Ve çiftçi ile devletinin arasına girdiler. Yeni oluşumlar, yeni şirketler, işin yönlendiricilik kısmına, piyasa şartlarını belirlemeye çiftçileri yaklaştırmadılar. Zamanları çoktu, kulis yapabilme kabiliyetleri vardı. Eskiyi yeniyle değiştirdiler. Yeni teknolojiler, becerileri köreltti, eski tecrübeleri işe yaramaz hale getirdi. Tabi bu arada kaynakların akış yönü değişti. Kaynakların en büyük kısmı onlara doğru akmaya başladı. Kapsayıcılık kayboldu. Herkesin kazandığı bir ortam yerine, kazananlar ve kaybedenler ortaya çıktı. Ve kazananları onlar belirliyordu artık. Piyasa serbestti ama bu serbestlik çiftçileri boğuyordu. "Yaratıcı yıkım" yaşanıyordu. Çiftçinin ve tarımın kendine has şartlarını hesaba katmadan girişilen ve önünde durulamayan tarımsal ekonomik büyüme, teknolojik gelişme ve değişim, beraberinde iktisatçı Joseph Schumpeter'in ekonomi hakkındaki deyişiyle çiftçiye "yaratıcı yıkım" getirmişti. Son yüzyılda, tarımda oluşan ekonomik ağırlıklı yeni olgular, var olan olguları yıpratmış ve zamanla ortadan kaldırarak bir nevi yaratıcı yıkımı getirmişti.

18. Yüzyılda elitlerin başına patlayan, o günkü şartlarda doğal olarak gelişen, belki yerinde bir gelişme olan "yaratıcı yıkım", son yüzyılda çiftçilerin başına patlamıştı. Özelliklede bundan en çok uluslararası arenada güç sahibi olmayan ülkelerin tarımı ve dolayısıyla çiftçisi etkileniyordu. Artık tüm dünyada her şeyi kontrol ediyorlardı. Adeta parayı, siyaseti, çiftçiyi, gıdayı, tüketiciyi... kontrol eden bir oyundu. Kontrol edenini, iyi kazandıran bir oyundu bu. Oyunun dışına çıkmak, yeni bir oyun kurmak, güç, cesaret ve bilgi isterdi.... Zaten bu oyunun dışına çıkmaya yeltenen de yoktu. Hatta bu oyunda rolünü garantilemeye çalışanlar çoğunluğu oluşturmaktaydı.

Ülkemizde, bu oyunun sezilişinden mi, yoksa bu oyundan haberdar olunmasından mı, bilinmez, çiftçinin, tüketicinin dostu olması düşünülerek yirminci yüzyılın son çeyreğinde kurulmuş olan TİGEM (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü) gibi devasa bir kurum var. Tarımsal açıdan çok kapsamlı, milli bir firma gibi değerlendirebileceğimiz, çiftçi dostu olması gereken bu kurum, var oluşuna uygun davranırsa, bizi tarımda yaşanan yaratıcı yıkımdan kurtarabilir. Zira kuruluş manifestosu bizi doğrular görünüyor. Ama küresel tarıma yön veren firmalar ve onların temsilcileri, yaratıcı yıkımın kendilerine dönme korkusuyla bu güzide kurumu verimsiz ve çolak bırakmışlardır. Bunu nasıl yaptıklarını tartışmayacağım. Memleketimizde, kurum ve yetki sıkıntısı yoktur. Kurumları işletme ve yetkileri doğru kullanma sıkıntısı vardır, dersem mesele anlaşılır sanırım.

Yararlanılan Kaynaklar

Ulusların Düşüşü, D. Acemoğlu & J. Robinson

https://www.tigem.gov.tr

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber