Kapadokya'nın zirvesi: Uçhisar

Perslerin Kral Yolu, Selçukluların ise ticaret rotası olan İpek Yolu üzerine kurulan Uçhisar, bölgenin en yüksek noktalarından biri. Uzaktan delikli kaya parçaları gibi görünen Uçhisar, içine girildiğinde evleri, küçücük sokakları, patika yolları ve dar geçitleri ile sihirli bir atmosfer sunuyor.

Kaynak : Dünya
Haber Giriş : 12 Ağustos 2017 22:53, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Kapadokya'nın zirvesi: Uçhisar

Didem ERYAR ÜNLÜ

Ortahisar, Ürgüp ve Uçhisar... Hayali Kapadokya üçgeninin köşeleri... Uçhisar, bu üçgenin tepesi. Kapadokya'nın zirvesi konumunda.

Uzaktan bakıldığında parçalanmış delikli bir kaya gibi görünen Uçhisar, içine girildiğinde, masal dünyasını andıran büyüklü küçüklü evleri, küçücük sokakları, dar geçitleri ve patikaları ile gerçekten sihirli bir atmosfer sunuyor, adeta zamanda yolculuğa çıkarıyor.

1985 tarihinde Birleşmiş Milletler Eğitim- Kültür ve Bilim Teşkilatı (UNESCO) tarafından dünyanın "olağanüstü güzellikte doğal ve kültürel mirasına" katılan Uçhisar, Nevşehir'e 7 kilometre uzaklıkta, bölgenin en yüksek noktasını oluşturuyor. Güneşin batışının en keyifli izlendiği yerlerden biri olduğunu söyleyeme gerek bile yok.

Bölgenin gerek konumu, gerek mimari tarzı, nereye baksanız tarihi çağrıştırıyor. Beldenin merkezinde Uçhisar Kalesi ve eteklerinde ise geleneksel karakterli kayadan oyma evlerle donatılmış çok farklı bir kentsel doku sizi sarıp sarmalıyor.

Uçhisar; Perslerin Kral Yolu, Selçukluların ise ticaret rotası olan İpek Yolu üzerine kurulmuş. "Tığraz, Çavuş, Ağanın Kale" üçlüsünden oluşan Uçhisar, tarihsel süreçte Beylikler döneminde, Karamanoğulları ve Selçukluların doğu, Kadıburhanettin Beyliği'nin batı sınırını oluşturmuş ve Uçhisar ismini almış.

Yüzlerce basamakla çıkılıyor

Uçhisar Kalesi, Kapadokya'nın zirve noktasında ve Kapadokya'nın her yerinden görülen en büyük ve güzel peri bacalarından biri. Kale, aynı zamanda inanılmaz bir Kapadokya kuş bakışı görüntüsü sunuyor. Güvercinlik Vadisi, Avanos, Göreme, Çavuşin, Boztepe dahil Kapadokya'nın tamamı ayaklarınızın altına seriliyor.

Yüzlerce basamakla çıkılan Kale, geçmişte savunma ve korunma amaçlı kullanılmış. Roma döneminden itibaren Kale'nin içine oyularak çok sayıda oda, ev, sığınak, depo, sarnıç, mezar ve mahzen yapılmış. Bu sayede Kale, Arap akınlarına karşı önemli bir savunma noktası olmuş. Bölgenin en yüksek noktalarına kurulmuş olan Başhisar (Ürgüp), Ortahisar ve Uçhisar Kaleleri Selçuklu Dönemi'nde Nevşehir'in üç önemli koruma noktasını oluşturmuş. Bu dönemde "uç beyliği" konumunda olan Uçhisar Kalesi'nin çevresinde ise yoğun bir nüfus yaşamını sürdürmüş. Hatta 1530 yılında yapılan ilk nüfus sayımına göre, Uçhisar'da yaklaşık 3 bin kişinin yaşadığı tespit edilmiş. Bu yaşam 1960'lı yıllara kadar devam etmiş. Uçhisar Kalesi, iki sivri peribacasından oluşuyor. Halk arasında büyüğüne "Ağanın Kalesi", küçüğüne "Çavuşun Kalesi" adı veriliyor. Kale güneyden 50 metreyi, kuzeyden 100 metreyi aşan bir yapıya sahip.

Bir yeraltı şehri: Tığnaz Kalesi

Uçhisar'ın ikinci büyük kalesi ise Tığnaz. Kale, aynı zamanda Güvercinlik Vadisi tabanına kadar inen bir yer altı sığınağı konumunda. Kale, yedi kat yerleşimden oluşuyor ve içinde çok sayıda oda, depo, tünel ve mahzen bulunuyor. Yani aslında, oldukça ilginç bir yer altı şehrini andırıyor.

Uçhisar'ın önemli bir diğer kalesi ise Kara Kale. Volkanik dokudan oluşan kale, siyah renginden dolayı bu ismi almış.

Tarih yaşıyor...

Bölgenin önemli bir özelliği de bezirhaneler ve tarihi çeşmeler...

Eski zamanlarda kalenin eteklerinde halkın ilk yerleşimi olan bölgelerde bezirhaneler kurulmuş. Yöre halkı, bu bezirhanelerde, bölgede yetişen keten tohumlarının altın sarısı renkteki "bezir" adı verilen yağını elde edip ısınma, aydınlanma ve hayvanlarının bakımı için kullanırmış. Bugün bu bezirhanelerden biri Aşağı Mahalle'de bulunuyor.

Uçhisar'ın uç beyliği olduğu 12-14. yüzyıllarda, kale çevresinde yaşayan nüfusun su ihtiyacını karşılamak için 3 kilometre uzakta bulunan Gemil Dağı'ndan su taşınırmış.

Bu dönemde beldeye beş tane çeşme ve iki tane çamaşır yıkama yeri yapılmış. Çeşmelerden dört tanesi hala duruyor. Beldenin ilk çeşmesi Aşağı Mahalle Çeşmesi adını taşıyor.

Kayadan oyulma evleriyle bambaşka bir diyar

Uçhisar Evleri'nin geçmişi M.Ö. 2000'li yıllara kadar uzanıyor. İlk evler kayadan oyulmuş ve sığınma ve korunma amaçlı kullanılmış.

Daha sonralarda ise kayalar yatay ve düşey olarak oyularak, daha geniş mekanlar oluşturulmuş. Bu yapılarda Osmanlı Dönemi'nde de yaşam devam etmiş. 15. yüzyıldan itibaren, kayadan oyulma evlere, yığma binalar eklenmiş. Yani halkın geçim kaynakları değiştikçe evlerin de yapıları değişmiş. 18 ve 19. yüzyıllarda ise daha büyük binaların ve konakların inşası başlamış. Bugün Uçhisar'da bu eski evlerin bir bölümünün hala yaşıyor olduğunu görmek gerçekten çok anlamlı. Yerel halkın yaşamını sürdürdüğü evlerin yanı sıra, Uçhisar'ın oyma evleri aynı zamanda "butik otel" olarak yeniden hayat buluyor. Restore edilen evlerin çehresi ve doğal dokusunun korunması ciddi emek gerektiren bir süreç. Harabe evler öncelikle temizleniyor; sonrasında ev içlerinde meydana gelen çökmeler onarılıyor. Kaya odalara tıraşlama yapılıyor, taş binalar ve konaklar kendi yapısına uygun şekilde, yöreye has taşlar kullanılarak onarılıyor.

Restorasyon çalışmaları Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, İl Özel İdaresi, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ve ilgili belediye başkanlığından alınan yasal izinler doğrultusunda gerçekleştiriliyor. Bölgede restorasyonu 13 sene devam eden bir otel bile var. Kaya oyma evleri aynı zamanda mağara evleri olarak da adlandırılıyor. Bu evlerin önemli bir özelliği ise kışın sıcak yazın serin olmaları.

Belediyenin kadın meclisi var

Uçhisar'ın masalsı coğrafyasının yanı sıra beni en çok etkileyen özelliklerinden biri de Kadın Meclisi oldu. Uçhisar Belediye Başkanı Ali Karaaslan'ın desteği ile oluşturulan Uçhisar Kadın Meclisi; din, dil, ırk, kültür, sınıf, eğitim ve düşünce farkı gözetmeksizin kent içinde yaşayan tüm kadınların kent yönetiminde ve karar alma süreçlerinde daha aktif bir rol almalarını amaçlıyor. Meclis, doğrudan katılım ve gönüllülük esasına dayalı olarak kadınlardan oluşmuş bir yapı. Beldede yaşayan kadınların kolektif çalışma ve ortak karar alma anlayışı içerisinde bir araya gelmesini hedefl eyen meclis sayesinde kadınlar kentsel sorunlara çözüm önerebiliyorlar. Meclis, kadınların dayanışma ve paylaşıma yönelik "ortaklık" bilinci içinde yaşaması için ortam hazırlıyor ve kadınlara birlikte çalışma alışkanlığı kazandırıyor.

Fransa'dan kardeş şehir

Uçhisar kendine Fransa'dan bir kardeş şehir de seçmiş ve Cadaujac Belediyesi ile kardeş şehir protokolü imzalanmış. Uçhisar Belediye Başkanı Ali Karaaslan ve Cadaujac Belediye Başkanı Francis Gazeau'nun imzaladığı protokol ile okul çağındaki çocukların karşılıklı ziyaretleri planlanıyor. Karaaslan, "Kültür alışverişimizi, folklorumuzu, iş yapabilirliğimizi ve birçok ortak paydayı ortaklaşa yürüteceğiz" diyor. Hedef bu iki ilçenin dünyaya açılmasını sağlamak. Çocuklarımıza, bizden sonra gelecek nesillere kaybolan değerlerimizi tanıtmak ve bu değerleri yaşatmak. Küçük kasabalardan neler çıkabileceğini tüm dünyaya göstermek.

Toprak az ama gayret çok...

Uçhisar'ın arazisi oldukça az. Bu nedenle toprak binlerce yıldır nadasa ayrılmadan ekilip dikilmiş. Tarlalara bir sene patates soğan, diğer sene arpa, buğday ekiliyor. Tüm bölgede olduğu gibi Uçhisar'ın arazisi de özellikle üzüm tarımına, bağcılığa son derece elverişli. Bağlardaki çubukların aralarına ise güvercin gübresiyle nohut ve fasulye ekiliyor. Bu sayede bir taşla iki kuş vuruluyor ve bağ da gübrelenmiş oluyor. Uçhisar'da yetiştirilen üzüm çeşitleri renk, tat ve irilikleri bakımından bölgenin en iyilerinden olarak değerlendiriliyor. Dolayısıyla Uçhisar'ın her tarafı üzüm bağları ile çevrili.

Uçhisar'da araziler dar, evler sık olduğundan, ağaca ve yeşile düşkün olan halk neredeyse her yere ağaç dikmiş durumda. Elma, kayısı ve armut ağaçları tüm bölgeyi sarıyor. Bu arada Uçhisarlılar, mahsulün bu derece lezzetli olmasının sırrının güvercinler olduğunu söylüyorlar. Bölgenin güvercinleri kayalıkları kendilerine ev olarak benimsediklerinden, yöre halkının da dediği gibi birer doğal "gübre makinesi" olarak çalışıyorlar.

Toprağın bu kadar az olduğu yerde, gayretin bu kadar çok olması da insanı etkiliyor.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber