AYM siyasileri eleştiren Albay'a cezayı savundu: Demokratik düzen için gerekli
2007'de bir konferansta siyasileri eleştirdiği için para cezasına çarptırılan albayın "İfade özgürlüğüm engellendi" diyerek yaptığı bireysel başvuru, AYM'den döndü. Yüksek Mahkeme, cezayı 'demokratik düzeninin korunması için gerekli' buldu
2007 yılında, o dönem kurmay albay rütbesiyle Çankırı 28. Mekanize Piyade Tugay Komutan Yardımcısı olan E.K., komutanlıkta görevli personel ve ailelerinin "bilgilendirilmesi" ve "bilinçlendirilmesi" amacıyla bir dizi konferans verdi. 2011 yılının nisan ayında, bu konferanslara ait ses kayıtları ve slayt görüntüleri internette yayınlandı. İddiaya göre E.K., konferansta, 2007'de dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile o tarihlerdeki hükümet üyelerini ve hükümet politikalarını eleştirdi, ülkenin genel politik seyrine ilişkin yorumlar yaptı. E.K., hükümetin irticai faaliyetler yaptığını ileri sürerek bazı siyasetçilerin eşlerinin başörtülü olmasını eleştirdi.
780 TL PARA CEZASI
Gazete Habertürk'ten Fevzi Çakır'ın haberine göre E.K., sözleri nedeniyle mahkemelik oldu. Bu sözlerin dinleyicilerin siyasi tercihlerini etkilemeyi hedeflediğine, bunun da "siyasi faaliyette bulunmak" suçunu oluşturduğuna hükmeden mahkeme, E.K.'yı 780 TL para cezasına çarptırdı. Karar, Askeri Yargıtay tarafından da onandı. E.K., ceza nedeniyle adil yargılanma hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasıyla 2014'te Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu. Adalet Bakanlığı'ndan başvuruya ilişkin AYM'ye gönderilen görüşte, "ordu disiplininin sağlanması ve kışlaya siyasetin girmemesi için başvurucunun cezalandırılmasının demokratik bir toplumda gerekli olduğu, verilen cezanın da miktar itibarıyla ölçülü olduğu" savunuldu. Albay E.K. ise bu görüşe karşı AYM'ye sunduğu dilekçede, kendisine açılan davanın da "TSK'ya yönelik kumpas" olduğunu belirterek, ceza nedeniyle generalliğe terfi ettirilmediğini savundu.
Yüksek Mahkeme, E.K.'nın Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan "ifade özgürlüğü"nün ihlal edilmediğine karar verdi. Başvuruyu ifade özgürlüğü bağlamında ele alan AYM, kararında asker-siyaset ilişkisine dair önemli tespitlere yer verdi. Başvurucunun Atatürk ilke ve inkılaplarına ilişkin anlatımları nedeniyle cezalandırılmadığı vurgulanan kararda, "Olayların yaşandığı tarihte hükümette olan siyasetçilere ve güncel siyasi konulara ilişkin beyanları nedeniyle cezalandırılmıştır" denildi.
'GEREKLİ VE ÖLÇÜLÜ'
Albay rütbesindeki başvurucunun zoraki olarak orada bulunan dinleyicilere hitap ettiği belirtilen kararda, şu görüşlere yer verildi: "Konuşandan başkasına özgürlük tanınmayan ve dinleyicilerin zorunlu olarak düşünce aşılama ya da fikir telkinine maruz kaldığı bir durumda dile getirdiği sözleri ile başvurucu, siyaseten yansız davranma ve siyasi faaliyetlerden kaçınma yükümlülüklerine aykırı davranmıştır. Katılımın zorunlu ve katılımcıların emri altındaki askeri personel ve onların eşleri olduğu bir ortamda başvurucudan güncel siyasete ilişkin görüşlerini beyan etmek konusunda daha dikkatli olması beklenirdi. Sonuç olarak; yüksek rütbeli bir asker olan başvurucunun askeri tesislerde tertip edilen, askeri personel ve onların eşlerine yönelik katılımı zorunlu konferanslarda ülkenin Cumhurbaşkanı'nı, Başbakan'ını ve bazı bakanları eleştirmesinin siyasi söylem olarak kabul edilip cezalandırılmasının demokratik bir toplum düzeninde gerekli olduğu kabul edilmiştir. Verilen kararda, başvurucunun ifade özgürlüğü ile onun ödev ve sorumlulukları arasında adil bir denge kurulmuştur. Başvurucuya verilen ve nispeten düşük miktardaki 780 TL adli para cezasının Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerinden olan demokratik düzenin korunması için gerekli ve ölçülü olmadığı söylenemez."
'DEMOKRASİ TARİHİ VURGUSU'
BU tür başvuruların Türkiye'deki askersiyaset ilişkilerinin tarihinden bağımsız olarak değerlendirilemeyeceğine dikkat çekilen kararda, şu ifadeler yer aldı: "Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne uzanan süreçte, zaman zaman Silahlı Kuvvetler içinden çıkan bazı grupların siyasete ilgisi olmuştur. Bu ilgi, demokratik siyaset üzerindeki vesayet olgusunu doğurmuştur. Ülkemizde demokrasinin tarihi, bu az sayıdaki kişinin demokratik olmayan yöntemlerle yönetime gelmelerinin engellenmesi için siyasal kurumları yaratmanın ve korumanın tarihi olmuştur. Nitekim bu durum nedeniyle 1930'da askeri şahısların siyasi faaliyette bulunmaları suç olarak kabul edilmiştir."
2007'de bir konferansta siyasileri eleştirdiği için para cezasına çarptırılan albayın "İfade özgürlüğüm engellendi" diyerek yaptığı bireysel başvuru, AYM'den döndü. Yüksek Mahkeme, cezayı 'demokratik düzeninin korunması için gerekli' buldu
14 Ağustos 2017 Pazartesi, 04:40:29 Güncelleme: 04:45:46
2007 yılında, o dönem kurmay albay rütbesiyle Çankırı 28. Mekanize Piyade Tugay Komutan Yardımcısı olan E.K., komutanlıkta görevli personel ve ailelerinin "bilgilendirilmesi" ve "bilinçlendirilmesi" amacıyla bir dizi konferans verdi. 2011 yılının nisan ayında, bu konferanslara ait ses kayıtları ve slayt görüntüleri internette yayınlandı. İddiaya göre E.K., konferansta, 2007'de dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile o tarihlerdeki hükümet üyelerini ve hükümet politikalarını eleştirdi, ülkenin genel politik seyrine ilişkin yorumlar yaptı. E.K., hükümetin irticai faaliyetler yaptığını ileri sürerek bazı siyasetçilerin eşlerinin başörtülü olmasını eleştirdi.
780 TL PARA CEZASI
Gazete Habertürk'ten Fevzi Çakır'ın haberine göre E.K., sözleri nedeniyle mahkemelik oldu. Bu sözlerin dinleyicilerin siyasi tercihlerini etkilemeyi hedeflediğine, bunun da "siyasi faaliyette bulunmak" suçunu oluşturduğuna hükmeden mahkeme, E.K.'yı 780 TL para cezasına çarptırdı. Karar, Askeri Yargıtay tarafından da onandı. E.K., ceza nedeniyle adil yargılanma hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasıyla 2014'te Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu. Adalet Bakanlığı'ndan başvuruya ilişkin AYM'ye gönderilen görüşte, "ordu disiplininin sağlanması ve kışlaya siyasetin girmemesi için başvurucunun cezalandırılmasının demokratik bir toplumda gerekli olduğu, verilen cezanın da miktar itibarıyla ölçülü olduğu" savunuldu. Albay E.K. ise bu görüşe karşı AYM'ye sunduğu dilekçede, kendisine açılan davanın da "TSK'ya yönelik kumpas" olduğunu belirterek, ceza nedeniyle generalliğe terfi ettirilmediğini savundu.
Yüksek Mahkeme, E.K.'nın Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan "ifade özgürlüğü"nün ihlal edilmediğine karar verdi. Başvuruyu ifade özgürlüğü bağlamında ele alan AYM, kararında asker-siyaset ilişkisine dair önemli tespitlere yer verdi. Başvurucunun Atatürk ilke ve inkılaplarına ilişkin anlatımları nedeniyle cezalandırılmadığı vurgulanan kararda, "Olayların yaşandığı tarihte hükümette olan siyasetçilere ve güncel siyasi konulara ilişkin beyanları nedeniyle cezalandırılmıştır" denildi.
'GEREKLİ VE ÖLÇÜLÜ'
Albay rütbesindeki başvurucunun zoraki olarak orada bulunan dinleyicilere hitap ettiği belirtilen kararda, şu görüşlere yer verildi: "Konuşandan başkasına özgürlük tanınmayan ve dinleyicilerin zorunlu olarak düşünce aşılama ya da fikir telkinine maruz kaldığı bir durumda dile getirdiği sözleri ile başvurucu, siyaseten yansız davranma ve siyasi faaliyetlerden kaçınma yükümlülüklerine aykırı davranmıştır. Katılımın zorunlu ve katılımcıların emri altındaki askeri personel ve onların eşleri olduğu bir ortamda başvurucudan güncel siyasete ilişkin görüşlerini beyan etmek konusunda daha dikkatli olması beklenirdi. Sonuç olarak; yüksek rütbeli bir asker olan başvurucunun askeri tesislerde tertip edilen, askeri personel ve onların eşlerine yönelik katılımı zorunlu konferanslarda ülkenin Cumhurbaşkanı'nı, Başbakan'ını ve bazı bakanları eleştirmesinin siyasi söylem olarak kabul edilip cezalandırılmasının demokratik bir toplum düzeninde gerekli olduğu kabul edilmiştir. Verilen kararda, başvurucunun ifade özgürlüğü ile onun ödev ve sorumlulukları arasında adil bir denge kurulmuştur. Başvurucuya verilen ve nispeten düşük miktardaki 780 TL adli para cezasının Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerinden olan demokratik düzenin korunması için gerekli ve ölçülü olmadığı söylenemez."
'DEMOKRASİ TARİHİ VURGUSU'
BU tür başvuruların Türkiye'deki askersiyaset ilişkilerinin tarihinden bağımsız olarak değerlendirilemeyeceğine dikkat çekilen kararda, şu ifadeler yer aldı: "Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne uzanan süreçte, zaman zaman Silahlı Kuvvetler içinden çıkan bazı grupların siyasete ilgisi olmuştur. Bu ilgi, demokratik siyaset üzerindeki vesayet olgusunu doğurmuştur. Ülkemizde demokrasinin tarihi, bu az sayıdaki kişinin demokratik olmayan yöntemlerle yönetime gelmelerinin engellenmesi için siyasal kurumları yaratmanın ve korumanın tarihi olmuştur. Nitekim bu durum nedeniyle 1930'da askeri şahısların siyasi faaliyette bulunmaları suç olarak kabul edilmiştir."