İmsak
Güneş
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı

Hedef haline getirilmek istenen ilahiyatlar

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Adnan Demircan, ilahiyat fakültelerine yapılan sert tenkitlere cevap veriyor

Haber Giriş : 26 Ağustos 2017 08:30, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59
Hedef haline getirilmek istenen ilahiyatlar

Yüksek din öğretimi kurumları olan ilahiyat fakültelerinin tarihi Osmanlı Devleti'nin son dönemlerine, 1900 yılına kadar gider. Ancak ondan önceki eğitim kurumları da bu yapılanmanın temelini oluşturan birikimlerimizdendir. 1900'de Darülfünün-ı Şahane'deki Ulüm-i Aliye-i Diniyye Şubesi kurulduğunda uzun bir geçmişe sahip olan medreseler eğitimlerine devam ediyordu.

3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu'ndan birkaç gün sonra medreseler kapatılmış, 31 Mayıs 1933'te İstanbul Darülfünün'u kapatıldıktan sonra ülkemizde uzun yıllar yüksek din öğretimi yapılamamıştır. Nihayet çok partili döneme geçildikten sonra 1949 yılında CHP iktidarında, ancak Meclis'ten oybirliğiyle çıkarılan 5424 sayılı kanunla Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kurulmuştur. Fakültenin kuruluş sürecinde ve kanun görüşmeleri sırasında yapılan konuşmaların ve söylenen sözlerin tarihçi için önemi varsa da kurumların sonraki yıllardaki faaliyetleri bunlar üzerinden değerlendirilemez. Bu ifadeler polemik malzemesi olmaktan öteye geçmez. Zira bu kurumlara gelen öğrenciler ve buralarda çalışan öğretim elemanlarının hiçbiri kanunun gerekçelerini tahakkuk ettirmek düşüncesiyle bu kurumlara gelmiş değillerdir. Buralarda okuyan ve çalışan insanlarımız, ülkemiz insanının ortalaması ve bir parçasıdır.

Ankara İlahiyat açıldığında ülkede din öğretiminde görev yapabilecek bilim adamları neredeyse kalmamıştı. Nitekim birçok ilim adamının yetişmesinde katkısı olan Muhammed Tayyib Okiç, Bosna-Hersekli; Muhammed et-Tanci ise Faslıydı. Diğer hocaların çoğu Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nden İlahiyat'a görevlendirilmişlerdi. İlk öğrencilerden başlayarak fakülteye alınan şimdi yaşları sekseni aşmış bazı asistanlar, yüzlerce akademisyen yetiştirmiş ve Türkiye'nin dini hayatına hizmet edecek kadronun önemli bir kısmını yetiştirmişlerdir. O günkü imkanlar ölçüsünde yapılan çalışmalar bugün daha ilerilere taşınmalıdır.

ALGI SAĞLIKLI DEĞİL

Zamanla fakülte programları değiştirilerek geliştirildi. Bu değişikliklerin bir kısmı otoriteyi elinde tutanların telkini ya da baskısıyla gerçekleşti. Ancak yapılan değişikliklerin her zaman kötü olduğunu söylemek de haksızlık olur. En azından sonuçları itibariyle olumlu değişiklikler de yapılmıştır. Bugün her birinde yirmi kadar anabilim dalı bulunan yüze yakın fakültede, öğretim faaliyetinin yanı sıra ilmi çalışmaların devam ettiği, dört binden fazla öğretim elemanı, seksen bin kadar öğrencisi olan büyük bir camiadan söz ediyoruz.

Günümüzde ülkemizde din adına elle tutulur bir şeyler yazılıp çiziliyorsa, bunların büyük bir kısmının arkasında ilahiyat fakültelerinde üretilen bilginin olduğu bir gerçektir. Kuşkusuz ilahiyat dışındaki diğer fakültelerde üretilenler de olduğu gibi çalışmaların niteliği tartışmaya açıktır ancak ilahiyat dışında üretilenlerin diğerlerinden çok geri olduğu iddia edilirse haksızlık yapılmış olur.

Toplumumuzda ilahiyatlarla ilgili algı genellikle cami hizmeti düzeyinde ve televizyonlarda gerek program yapan gerekse tartışma programlarında görülen simalar hakkındaki kanaatlere dayanmaktadır. Bunun sağlıklı bir yargıya zemin oluşturacak derinlikte olduğunu söylemek mümkün değildir.

İlahiyat fakültelerinde, diğer birçok kurumda karşılaştığımız sorunlara benzer sorunlar olduğu bir gerçektir. Bir ülkede ilerleme varsa bütün kurumlarda etkisi görülür; sorun varsa, bunun da etkisi az ya da çok bütün kurumlarda görülür. Ülkemizin hukuk sistemi mükemmel midir? Sağlık sistemi sorunlarını aşmış mıdır? Mühendislerimiz uluslararası yetkinliğe sahip midir? Eğitim sistemimiz mükemmel midir? Memleketin tarım politikası bizi gelecek yıllara hazırlamakta mıdır? Sivil toplum kuruluşlarımız toplumsal hayatımızı geliştirecek derinlikte çalışmalar üretmekte midir? Gazeteciler gazeteciliği hakkıyla yapmakta mıdırlar? Pekala, bu soruların sayısını arttırabiliriz.

Yukarıdaki soruları ilahiyat fakültelerindeki sorunları mazur gördüğümüz için sormuş değiliz. Bilakis yapılan eleştirilerin sağlıklı olmadığını, Türkiye'nin gerçeklerinden uzak ve büyük ihtimalle iyi niyetlerle yapılmadığını düşündüğümüzü ifade etmek istiyoruz. İlahiyat fakültelerinin daha iyi bir aşamaya getirilmesi için yapılacak her türlü eleştiri dikkate alınmalı ve değer görmelidir. Ancak ilahiyatlar hakkında algı operasyonları yapma, ayrım yapmadan kurumları genel ithamlarla karalama iyi niyetli eleştiriler olarak değerlendirilemez. Bunları yapanların çeşitli hesapları, kuyruk acıları ya da başka gerekçeleri olmalıdır.

Soruna yargılardan sıyrılarak bakıldığında ilahiyat fakültelerinin ülkemizdeki diğer kurumlara benzer sorunları olduğu görülecektir. Diğer kurumlarda başarılı insanların yanında başarısız insanlar bulunduğu gibi ilahiyat fakültelerinde de başarılı ve başarısız insanlar vardır. Şurası bir gerçektir ki bugün ilahiyat fakültelerinin eğitim kadrosu, geçmişle mukayese edildiğinde nicel olarak oldukça güçlenmiştir. Ancak fakültelerde görevli olan bütün elemanların aynı niteliğe sahip olduğu söylenemez. İlahiyat fakültelerinde elemanların belirlenmesinde ve yetiştirilmesinde -diğer fakültelerde benzerleri müşahede edilebilecek- önemli sorunlar mevcuttur.

Diğer fakültelerin birçoğunun programlarında olduğu gibi ilahiyat fakültelerinin eğitim programları, geliştirilmeli ve daha iyi bir düzeye getirilmeli, program müfredat uyumunun daha iyi hale getirilmesi hedeflenmelidir. İlahiyat fakültelerine gelen öğrencilerin ilahiyat eğitimi alabilecek düzeyde gelip gelmediği hususu tartışılmalıdır. Gözlemlerimiz öğrencilerin -diğer fakültelerde de olduğu gibi- ilahiyatlara geldikleri sırada sahip oldukları birikimin yetersiz olduğu ve her geçen gün ortaöğretimde sosyal bilimlere temel teşkil eden niteliklerin kazandırılmasında başarının düştüğü yönündedir.

Fakültelerin birçoğunun fiziki imkanlarının yeterli olmadığı da bilinmektedir. Birçok fakülteye yeterli öğretim elemanı kadrosu oluşturulmadan öğrenci alınması eğitimin kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Kuşkusuz kurumlar ve mensupları, bu sorunları çözmek için ciddi çalışmalar yapmalı, gelecekte daha iyi eğitim verilmesi için hedefler belirlemeli ve bunları uygulama yönünde inisiyatif üstlenmelidir. Maalesef günümüzde yapılan bazı çalışmalar, temennilerin çok gerisindedir. Fakültelerin kısa vadede daha iyi bir duruma gelmesi için kontenjan sayısının öğretim üyesi sayısıyla uyumlu hale getirilmesi, yeni açılan fakültelerin kontenjanlarının makul seviyeye çekilmesi, ön lisans ve İLİTAM yerine dört yıllık uzaktan eğitim programlarının açılması, ilahiyat programının uzmanlar tarafından günümüz ihtiyaçları ve geleceğe ilişkin hedeflerimiz dikkate alınarak geliştirilmesi gerekir.

HAKSIZ İTHAMLAR

İlahiyatların önünde bu benzeri sorunlar dururken karşı karşıya kalınan haksız ve insaf ölçülerini aşan ithamlar, herhangi bir çözüm önermemektedir. İlahiyatları kapattırma rüyaları görenlerin hayal ettikleri eğitim, -mevcut sorunlarına rağmen- ilahiyatların çok gerisindedir. Bu ülkenin kurumlarını geliştirmeye ve daha ileriye taşımaya ihtiyacı vardır, seviyelerini düşürmeye değil...

Sloganlar ve hayaller gerçek olsaydı dünya daha da yaşanılmaz bir yer olurdu...

İlahiyatların ülkemiz insanına en büyük katkısının hakikatin tek, ona ulaşma yollarının ve dolayısıyla insanların doğrularının çok olduğunu öğretmiş olmasıdır. İlahiyatlarda öğretim elemanları her biri bunu anlatmamış olsalar dahi eğitimin neticesinde elde edilen bu kanaatin, dini hayatımız için büyük bir kazanım olduğunu düşünüyoruz.

Kaynak: Karar Gazetesi

pis

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber