İmsak
Güneş
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı

Tarım'da temel olarak sistem sorunumuz var!

Ülkemiz tarımı için yazılmış tarımsal raporları incelediğimizde; 30 yıl önce tarımda ne yapılması gerektiği söylenmişse, şu anda da aşağı yukarı aynı şeylerin söylenmekte olduğunu görürüz. Daha vahimi; söylenenlerin 30 yıllık birikmeyle, aşılması daha güç sorunlar yığınına dönüşerek karşımızda duruyor olmasıdır. Tarımsal teknolojinin ve tarımsal sanayinin gelişmesi sorunlarımıza çare olmamıştır/olmamaktadır. Çünkü uygulanabilir bir "tarımsal sistemimiz" yoktur.

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 06 Eylül 2017 15:26, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Tarım'da temel olarak sistem sorunumuz var!

M. Murat GÜN

Tarımın Çaresi ; Kalıcı "Tarımsal Sistem"

Tarımda; hayaller, gerçekler ve yön algısı

Tarım; topraktır, sudur, güneştir, havadır, memleketin baharıdır, yazıdır, bir yaşam tarzıdır, aştır, her şeyden önce alın teridir, yani tarım, her şeyi ile gerçektir. Her yönüyle gerçekçilik ister. Bu gerçekçiliği gereği gibi benimsemeyenler; topraksızdır, mevsimsizdir, iklimsizdir, hele de bir tarım ülkesi ise, kimliksizdir. Sonunda ya aç kalırlar, ya ele güne muhtaç olurlar.

Ülkemiz tarımı için yazılmış tarımsal raporları incelediğimizde; 30 yıl önce tarımda ne yapılması gerektiği söylenmişse, şu anda da aşağı yukarı aynı şeylerin söylenmekte olduğunu görürüz. Daha vahimi; söylenenlerin 30 yıllık birikmeyle, aşılması daha güç sorunlar yığınına dönüşerek karşımızda duruyor olmasıdır. Tarımsal teknolojinin ve tarımsal sanayinin gelişmesi sorunlarımıza çare olmamıştır/olmamaktadır. Çünkü uygulanabilir bir "tarımsal sistemimiz" yoktur.

Öncelikle ve özellikle belirtelim, tarımın; alet-ekipman, teknoloji, personel, bilgi, teknik kapasite, ilgili resmi ve sivil kurum, kuruluş, kısacası tarımın altyapı sorunu yoktur. Hatta bu manada fazlalığı vardır. Şu anki durumumuz/sorunumuz önceki dönemlerden beri gelen, bir nevi "sistemsizlik hali" dir. Yaptığımız projeler, ele aldığımız destekler, yönetimsel değişiklikler, özenti ile kurulan ve bir nevi başıboş bırakılan tarımsal STK'lar; üretimi ve verimliliği artırması beklenirken ve dışa bağımlılığı azaltması gerekirken, bunları başaramadığı gibi, bu sistemsizlik haline gelip çarpmakta ve kayıp kayıp düşmektedir. Bütün emek ve tarımsal potansiyel adeta heba olmaktadır. Dolayısıyla gündem edilmesi gereken asıl mesele, tarımın "sitem sorunu" olduğudur.

Sistemsizlik; mevcut kurumları sağlamlaştırmak, yenilemek ve güncellemek yerine kendini akıntıya bırakmışlık halidir. Ya da dünyadaki örneklerine göre vaziyet almak ve onlara entegre olmayı hedeflemekle, doğru yaptığını sanmaktır. Bu anlayış; kişisel veya gurupsal çıkarları, çoğulcu, ulusal çıkarların önüne geçirir.

Tarımda, sistem doğru kurgulanmazsa tarımın teknolojisi de, sanayisi de negatif etkilenecektir/etkilenir.

Tarımsal açıdan, ülkenin şartlarını, imkanlarını ve ihtiyaçlarını, tarihsel süreç içerisinde ve dünya ölçeğinde analiz ettiğimiz anda, nasıl bir sisteme sahip olmamız gerektiği, kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, tarımda sistem oluşturmak için çok zeki olmaya ya da zekice fikirlere sahip olmaya gerek yoktur. Hatta çok zekice fikirler ve bu minval de düşünenler, her ne kadar kendilerini parlatsalar da, zekiliğin doğal yapısı gereği sistemsel düşünmedikleri ve sistem dışı özellikleri ağır bastığı için doğal olarak; başarılı konuşmalar ve çekici diyaloglar gerçekleştirseler de, verimli, başarılı ve sonuca ulaştırıcı bir çalışma gerçekleştiremeyeceklerdir. Mevcut durumumuzu tespit edebilecek kadar akli yeteneğimizin olması ve bu konuda dürüst olmamız, tarımsal sistemimizi oluşturmamıza ve işler hale getirmemize yetecektir. Bu anlamda kendi gerçeklerimizi ve gücümüzü görme kabiliyetimiz, bizi doğru sisteme götürecektir.

Gücümüzü ve tarımsal potansiyelimizi biliyoruz. Şimdi dürüstçe soralım; bu gücü ve potansiyeli sistemsizlikten dolayı doğru kullanamadığımız/kullanmadığımız gerçeğiyle yüzleşmeyi göze alıyor muyuz?... Peki bu yüzleşmeyi yapsak ne kaybederiz!? Sonuçta, şurada biz bizeyiz!... Çok geç olmadan bu yüzleşmeyi yapmak zorundayız.

Bir girizgah yapacak olursak;

Çiftçisiz tarıma doğru gidiyoruz! Çiftçi nesli giderek azalıyor.

Kısa vadeli, popülist tarımsal politikalar uygulamaktan kurtulamıyoruz. Bu da telaşlı ve sonucunun nereye çıkacağı belli olmayan tarımsal kararlara ve davranışlara sebep oluyor.

Tarımın her alanında, hammaddesinden ürününe kadar, yabancıya kapılarımızı açmışız. Ülkemizde tarımsal ticaretle uğraşanlar yabancıların bölge bayileri olma konumuna gelmiş durumdalar. Bazı tarımsal STK'lar da, bu firmaların işlevini düşünmek yerine, onları çiçeklerle karşılayıp, kendi kuruluşlarına üye yapmayı iyi bir marifet sanıyorlar. Yani şimdilik, işin kolayını bulmuşlar!

Aç kalmadığımız, şimdilik ithalat desteklide olsa doyduğumuz, hatta iyi gelir sahibi bazı kesimlerimizin israf derecesinde doyum üstü bir yaşam sürdüğü bir gerçek. Gelecek nesilleri düşünür gibi yapıyoruz! Etyopya'nın 100 yıl önce zengin bir ülke olduğunu yazıyor kitaplar!

Tarım ülkesi olduğumuz gerçek.

Tarım potansiyelimizin varlığı, gerçek.

Tarımsal kuruluşlarımızın %50 kapasitenin altında çalıştığı da bir gerçek!

İmkanlar artmasına rağmen tarımsal eğitimde kalitenin düşüklüğü de bir gerçek!

Tarımsal STK' larımızın varlığı kadar, bunların tarıma katkılarının yetersizliği de bir gerçek.

Tarım alanlarımızın bir çok ülkeye göre iyi durumda olduğu, gerçek. Ama günden güne tarım alanlarımızın azaldığı/azaltıldığı da bir gerçek.

Sulanabilir tarım alanlarımızın varlığı ve sulama gücümüz, bir çok ülkeden iyi durumda. Ama su kapasitemizin, günden güne düştüğü, bilinçsiz sulamayla düşürüldüğü de bir gerçek.

Bütün bu tarımsal varlığımızı, toprak, su, iklim, teknoloji,...'yi doğru kullanma konusunda işlevsel bir tarım sistemimizin olmadığı da bir gerçek. Daha doğrusu bütün bu tarımsal kapasitemize karşın, uygun ve uygulanabilir bir tarım sistemimizin olmaması gerçeği, yeni bir şey değil...

Bu şartlarda;

Tarımsal ithalat- ihracat makasının kapanacağı hayal!

Tarımsal olarak kendi kendimize yeteceğimiz hayal!

Ucuz ve kaliteli et yiyeceğimiz hayal!

Uluslar arası arenada ilk yirmiye, hatta ilk elliye girebilecek bir tohum firmasına sahip olacağımız da hayal!

Kendimize yakın hissettiğimiz ve bizden medet uman ülkelerin tarımında, batılı ülkelere rağmen söz sahibi olmamız da hayal!

Üyesi olduğumuz ve tomarla üyelik aidatı ödediğimiz, uluslararası kuruluşlar da etkin rol üstenmemizde hayal!

Bütün bunların tarımsal bir sistem olmadan, kısa vadede ve günübirlik politikalarla düzelmesini beklemek de hayal!

Bu kadar çok değişkenliğin olduğu, kurumların çoğunun vekaletlerle yönetildiği, kendine güvenin tam olmadığı, fikirsel ve yönetsel üretkenliğin yerini ürkekliğin aldığı, etkili ve yetkililerin sorumluluk üstlenmekten çok, makamda üç yılını doldurup özlük hakkını elde etmeyi hedeflediği, tarımın, talimatlarla yönetilmeye mahkum edildiği bir ortamda, dikiş tutturmak zor.

Sistemsizliğin yan ürünü olan bazı tarımsal birlikler, adeta Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eserinde geçen ve esere adını veren; "Saatleri Ayarlama Enstitüsü"ndeki gibi ne amaçla kurulduğunu, ne yapacağını, misyonunun ne olduğunu kendisi dahi bilememekte böylece vizyon sahibi de olamamaktadır. Bu STK'lar Milli Tarım'ın neresinde olduklarını ve tarıma katkılarını bir an önce kabul edilir bir düzeye getiremezlerse, merhum yazarın eserinde geçen, enstitüyle aynı akıbeti paylaşacaklardır. Zaten kamil manada tarımsal sistem oluşturulduğu takdirde bu işportacılara da yol görünecektir.

Tarımsal üretimin devlet ayağında bel kemiği olan Tarım işletmeleri, üretimde gücünü ve işlevini gereği gibi kullanamadığından, at yarışlarına, yarış atı yetiştirerek kendini kurtarmaktadır. Oldukça donanımlı ve güçlü altyapısı ve imkanları olan kuruluş, sistemsizliğe kurban edilmemelidir.

Strateji Başkanlığı, tarımsal stratejiyi belirlemede öncülük rolünü, şeklen olmasa da, kısmen, daha dün kurulan birliklere kaptırmış, sadece yıllık tarım raporu hazırlama görevinde sabitlenmiştir.

Tarımsal sistemin eksikliği, var olan veya yeni kurulan her tarımsal kuruluşun misyonunu, gereği gibi yerine getirememesine neden olmakta, bunun sonucun da bu kuruluşlar, devlete ve millete yük olmaktadır. Ayrıca sistemsizliğin atıl bıraktığı, tarım uzmanlarının, uzmanlık yapmasına müsaade edilmesi, yine sistemsizliğin ürünü, tarım müşavirlerinin bizzat kendilerinin, tarımın müşaviri olduklarının farkına varmaları ve gerçekçi tarımsal aktivitelerde rol almaları, ancak eksikliğini çok net hissettiğimiz tarımsal sistemin oluşması ile sağlanabilir.

Çare; uzun soluklu tarımsal bir sistem oluşturmaktır. Bunu için;

Öncelikle, çiftçimize, üreticimize, personelimize kısacası kendimize güvenmekle işe başlayabiliriz. Güvensiz ortamda, ufkumuzun daralacağı ve yön algımızı kaybedeceğimiz aşikardır. Çiftçilik, tarımın ufuk çizgisidir. Kafamızı kaldırarak bu ufuk çizgisine bakmalı, çiftçilik mesleğini ve çiftçi neslini koruyarak, tarımda yön algımızı güçlendirmeliyiz.

Tarımda sistemleşme; tarımsal seferberlik anlayışı içinde, sadece tavandan değil tabandan bakış açıları da dahil edilerek, benim görevim-senin görevin kuruntusundan uzak durularak rayına oturtulmalıdır.

Tarımın, her alanını kendi varlık gerçeği dahilinde ele alıp sınırlarını ve birbirleri ile bağlantılarını gerçekçi bir şekilde ortaya koyarsak, kısa bir alışma dönemin ardından, olması gereken tarımsal sistem için en önemli adımı atmış oluruz. Algımızı tarımın ufuk çizgisine odaklayıp, toprakla, tohumla, bitkiyle, suyla... kısaca tarımın başrol oyuncuları ile bizzat konuşup anlaşarak, tarımda sistemleşmeyi gerçekleştirmek zorundayız. Hak ettiğimiz tarıma ulaşmanın ve tarımı, hayallerin odağından kurtarıp gerçeğin odağına oturtmanın yolu budur.

Umarım bir gün, tarımda sistemleşerek, bütün bu hayaller için "hayaldi gerçek oldu" diyebilmek nasip olur.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber