Çiller'in sağ kolu Erdoğan'ın yanında

Kaynak : Milliyet
Haber Giriş : 03 Haziran 2007 08:42, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Çiller'in karakutusu olan Şükrü Karaca, AKP'den Tokat aday adayı oldu. Karaca, 9 yıl önce Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Gül'e başbakan olacaklarını söylemiş

"AKP'nin Tokat'tan aday adayı Şükrü Karaca" deyince doğrusu herkes hemen tanımaz. Karaca, özellikle son beş yıldır çok ortalarda olan bir isim değildir. Ama çok ilginç bir kimliktir. Birincisi, çevresinde dikkat çekici zekâsıyla ünlüdür. Zekâsı altın kaplamadır, çünkü şairdir. Şairlikle analiz yeteneğinin bir ilgisi olmalı, çünkü o aynı zamanda iyi bir analizci olarak da tanınır. Derler ki, "Karaca, mevcut durumu masaya yatırır, sonra ne olacağını size söyler. Üç aşağı beş yukarı da tutar."

Prof. Türköne keşfetti

Onun bu özelliğini ilk keşfeden Prof. Dr. Mümtazer Türköne oldu. Yıl 1996'ydı... Karaca'nın Bakü'deyken bir Diyanet Vakfı projesi için hazırladığı raporları görünce, "Sen bize lazımsın" dedi ve kendisi gibi Çiller'in danışmanı olmayı teklif etti.

Karaca teklifi kabul ettiğinde Ankara siyasetinin harem dairesinden de içeri girmiş oldu. REFAHYOL döneminin ve 28 Şubat'ın tüm bilinmeyenleri onun bilgisindeydi. Tüm gizli ilişkiler, entrikalar, fiskoslar ve içeriden olmayanın asla bilmesine, görmesine müsaade edilmeyenler...

Bu yüzden "Çiller'in karakutusu" unvanını kazandı. Yıllarca gazetecileri küçük bir 28 Şubat repliği için peşinden koşturdu; ne de olsa onun anlattıklarından manşet çıkıyordu. Ama Çiller'le niçin yollarını, üstelik de iki kez ayırdıklarını kendine sakladı. Oysa birincisi biraz alınganlıktan kaynaklansa da ikinci ayrılık nedenleri son derece netti:

'Kendini koru' dedi ve...

"3 Kasım seçimleri öncesinde beni çağırdı, 'Seni aday göstermeyeceğim' dedi. Ben de 'Zaten sen de seçimi kazanamayacaksın' dedim. O oldu, ayrıldık." Karaca, sözün yeri gelince bu tip bir başka "uzak görüş" hikâyesini de şöyle anlatıyor:

"Yıl 1998. RP aleyhinde kapatma davası tamamlanmak üzere. Tayyip Bey de yeni sürece karşı İstanbul'dan sesini yükseltmeye başlamış. Kendisine şunu söyledim o zaman, 'Bu kısmet sana doğru geliyor, kendini koru.' Aynı şeyi daha önce büromuzda da Abdullah Bey'e söylemiştim. 'Sen Başbakan olacaksın' diye. Nitekim ikisi de oldu."

Tabii ki yok, işin içinde hiçbir müneccimlik yok. Ama Karaca'nın jargonuyla yine "olayı masaya yatırma" var. O bunu aynen şöyle ifade ediyor:

"Siyasal verileri masaya yaydığınız zaman iki kişiyi işaret ediyordu. O gelenekten mutlaka biri Başbakan çıkacaktı. Onlar da ya Gül ya Erdoğan'dı."

Şimdi aklınıza neyin geldiğini tahmin etmek zor değil; zaten bizim de aklımıza geldi ve sorduk:

Hangisi cumhurbaşkanı olacak?

Süreç iyi yönetildikten sonra herkes cumhurbaşkanı olabilir.

Ama Ankara'da korku senaryoları var?

Evet, var.

28 Şubat'ı bilen biri olarak sizce AKP'nin Anayasa'yı değiştirecek kadar milletvekiliyle gelmesi ya da cumhurbaşkanlığı sürecini istediği gibi yönetmesi bu senaryoları gerçeğe dönüştürür mü? Böyle bir tehlike var mı?

Rakamlar beni ürkütmez... Çünkü süreçlerin nasıl yönetildiğine bakarım. Doğru yönetirseniz 400 kişiyle de bir şey olmaz, ama doğru yönetemezseniz 50 kişiyle bile Türkiye'yi karıştırırsınız. Ama bu konuda Türkiye'de süreci rahatlatan iki unsur var:

Birincisi hemen seçime gidiliyor olması. İkincisi de Tayyip Bey'in kendisi. Tayyip Bey'in liderlik sezgilerine güveniyorum. Bu önemli bir şey. Ve hâlâ süreci yönetme gücünü elinde tuttuğunu görüyorum. Çünkü şu anda ülkede ondan daha güçlü bir aktör yok. Erbakan'ın tecrübelerinden ders çıkaran bir siyasi aktör, kendi tecrübelerinden de sonuç çıkaracaktır. Her şeyde bir ders niteliği vardır.

"27 Nisan hâlâ karanlık. Köşk meselesiyle sınırlı olduğunu sanmıyorum. Çünkü bir insanın başbakan olmasının sisteme zarar vermeyeceğini düşünüp sonra Çankaya'ya çıkarsa bunu bir felaket olarak görmek son derece gülünç. 27 Nisan'ın emir komuta zinciri içinde yapıldığını düşünüyorum. Eğer bir 'genç subaylar' operasyonu ise bu Türkiye için acınacak bir durumdur."

Yalnız bırakılıyor

"Başbakan'ın zaman zaman yalnız bırakıldığını düşünüyorum. Yükü çok ağır. Ama partisi hatta hükümeti yükünü hafifletmiyor. Belki bu açıdan özeleştiri yapmaları gerekir. Hiçbir insan bu yükü tek başına taşıyamaz. Bütün kamburlar Başbakan'a yüklendi... Lojistik destek olarak yalnız bırakıldı bence."

KİM?

Karaca 52 yaşında. Tokat-Reşadiyeli. 14-24 yaşları arasında ülkücüydü. Devletçilik anlayışı sonraki yıllarında baki kalsa da 80'den itibaren daha merkezde bir çizgiye kaydı. Altı yıl çeşitli köylerde ilkokul öğretmenliği yaptı. Bu arada Ankara Hukuk Fakültesi'ni kazandı ve altı yıl da serbest avukat olarak çalıştı. 1996'dan sonraki altı yıl ise DYP'de danışmandı. Çiller'in hafızalarda kalan pek çok cümlesi onun kaleminden çıktı. "Vatan için kurşun atan da, yiyen de şereflidir" sözünün kendisine ait olmadığını, ama bu sözü yanlış bulmadığını söylüyor. Susurluk'tan yargılanan İbrahim Şahin'in "son saniye" avukatlığını üstlendi. Bunu "Çünkü hemşerimdi" diye açıklıyor. 18 Nisan seçimlerinde, DYP'den Ankara milletvekili adayı oldu, seçilemedi. Geçen yıl birkaç ay ANAP denemesi oldu. Bir şiir kitabı ve bir romanı bulunan Karaca, Türkiye Yazarlar Birliği ödülünü aldı. Eşi öğretim üyesi. İki çocukları var.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber