Gülay Göktürk'ten sözleşmeli öğretmenlik için aykırı bir yazı...

Kaynak : Bugün
Haber Giriş : 12 Eylül 2007 08:24, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Gülay Göktürk'ün yazısı...

Atama bekleyen öğretmenlerin mektup sağanağı devam ediyor. Bu mektuplarda sık sık gündeme getirilen meselelerden biri de sözleşmeli öğretmenlik.

"Aynı işi yapan öğretmenleri sözleşmeli-ücretli- kadrolu diye parçalara bölmek ve her birine ayrı özlük hakları, farklı maaşlar vermek adaletsizlik değil mi?" diye isyan ediyor öğretmenler. Bence de öyle. Ama doğru olan herkesi kadrolu yapmak değil. Doğru olan bu ayrımları kaldırarak bütün öğretmenleri sözleşmeli yapmak... Ücretli öğretmenlik konusuna girmeyeceğim. O ayrı bir konu... Ayrıca, sözleşmeli öğretmenlikle ilgili söyleyeceklerim de, kavramın kendisine ilişkindir; şu anda nasıl uygulandığına ilişkin değil... Uygulamada ortaya çıkan kimi sorunlar, farklı bir düzlemde ele alınıp tartışılabilir. Ama bu sorunlar, sözleşmeli öğretmenliği reddetmenin bahanesi yapılamaz. Ben yıllardır, devlet memurlarının büyük çoğunluğunun da, öğretmenlerin de sözleşmeli olarak çalıştırılmasını savunuyorum. Bu değişikliğin devletin küçülmesinin ve daha verimli hale gelmesinin önemli basamaklarından biri olduğu görüşündeyim.

İzin verirseniz, bu konuda daha önce de dile getirdiğim bazı noktaları burada tekrarlayayım: Öğretmen, adı üstünde öğretmek içindir. Peki öğretmen öğretemezse ne olur? Türkiye'de hiçbir şey olmaz.

Bu ülkede öğretmenin başı sadece siyasi tutumu yüzünden belaya girer. Eğer dilini tutmayı becerir, "devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne" iyi dikkat ederse, isterse anlatma özürlü, isterse cahil olsun, otuz yıl boyunca bütün sınıfları sapır sapır dökülsün, eline aldığı her öğrenciyi o dersten nefret ettirmeyi becersin, kimse ona bunun hesabını sormaz. Tıkır tıkır maaşını da, terfisini de alır. 65'ine gelince de "bu şerefli mesleğe 30 yıl hizmet vermiş biri olarak" gururla emekli olur. Bunun adına da "iş güvencesi" denir. Bu sistem, öğretmek için kendini paralayan öğretmenle dalga geçen öğretmen arasında hiçbir ayrım yapmaz. Ne iyiyi ödüllendirir, ne kötüyü cezalandırır. Giderek, iyiler kendilerini enayi gibi hisseder ve kötülemeye başlarlar. İyi ile kötünün farkı görülmediği zaman herkes iyiye doğru değil, herkes kötüye doğru gider.

Bana göre, öğretmenleri sözleşmeli personel haline getirmek, mevcut ataleti ve verimsizliği ortadan kaldırmak için atılacak ilk adımlardan biridir. Evet, işini iyi yapmayan öğretmen iş güvencesi hissetmemelidir. Zaten işin püf noktası da budur. Arkasından gelen, çalışma isteğiyle dolu genç öğretmenlerin baskısını hissetmelidir üzerinde. Sözleşmesinin yenilenebilmesi için meslektaşlarıyla rekabete girmek zorunda kalmalıdır. Sadece sözleşme yapmak yetmez, aynı zamanda sözleşme yenileme, terfi ve zam kararlarını doğru vermek için - bugünkü gibi göstermelik bir teftiş sistemi değil- etkili bir performans değerlendirme sistemi kurulmalıdır. Öğretmenlerin sözleşmeli yapılmasına karşı çıkanların bir kısmı eğitimin kaliteli olmasının kalkınmadaki önemine dikkat çekiyor, "Tasarruf adına eğitimin kalitesinden taviz verilemeyeceğini, çocuklarımızı ehil olmayan ellere teslim etmenin gelecek açısından çok daha büyük bedelleri olacağını" vurguluyorlar.

Eğer kadrolu olmak bir kalite garanti olsaydı, bu fikri ciddiye alabilirdik. Oysa tam tersine, bugün kalitesizliği ayyuka çıkmış bir kesimden bahsediyoruz. Bu kalitesizlik, bizzat öğretmen örgütlerinin temsilcileri tarafından bile dile getiriliyor. Bakın, Eğitsen Genel Başkanı Alaattin Dinçer, bundan birkaç yıl önce, Öğretmen Kariyer Sınavı'na (ÖKS) karşı çıkarken ne söylemişti: "Bugünkü öğretmen profili içerisinde bu sınavı kazanan öğretmen sayısı yüzde 5'i geçmez. Bu da öğretmenlerin saygınlığını daha da düşürmenin ötesinde bir işe yaramaz." Peki o zaman biz hangi saygınlığı korumaya çalışıyoruz? Yapılacak herhangi bir mesleki sınavda yüzde 95'i çakacak olan bir topluluğun saygınlığı zaten tartışmalı değil midir? Bizden bütün bunları görmezden gelmemiz ve öğretmenlerle ilgili o hamasi edebiyata katılmamız isteniyor: "Sizi de bir öğretmen yetiştirmedi mi? Nasıl böyle konuşursunuz?" Böyle diyor geçen yazıma çok sinirlenen öğretmenlerden bazıları...

Yıllardır yapmaya çalıştıkları şey bu işte; öğretmenleri yarı azizler-azizeler haline getirip, haklarında kahramanlık menkıbeleri anlatarak, öğretmenliği herhangi bir meslek olmaktan çıkarıp kutsallaştırmak ve dokunulmaz kılmak... Hayır, bu oyun artık bitmeli. Hiçbir mesleğin kutsal sayılmak gibi bir imtiyazı ve dokunulmazlığı kalmamalı. Tabii bu da apayrı bir yazı konusu...

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber