Haksız İntihal İddiaları

Geçtiğimiz hafta içerisinde Türk akademik hayatı fizik dünyasındaki intihal iddiları ile gündeme geldi. NTV, Hürriyet ve pek çok haber sitesinde yer alan intihal iddiları sitemize de iktibas edilmiştir. İntihal iddialarına ilişkin olarak suçlanan ve suçlamalara maruz bırakılan akademisyenler memurlar.net'e bir açıklama göndermiştir. Suçlamaların aslında bir komplo olduğunu gösteren açıklamaları önemine binaen aynen yayımlıyoruz.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 15 Eylül 2007 10:49, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59

Basına ve Kamuoyuna Duyuru,
Son günlerde ODTÜ Fizik Bölümü kaynaklı bir suçlama sayesinde bütün Türkiye bilim dünyası zan altında bırakılmıştır. Uluslar arası dergilerde yayımlanan makalelerimizde ?intihal/aşırma/ korsanlık? yaptığımız yönündeki delilsiz, asılsız ve ön yargılı ithamlara maruz kaldık. Böyle itham ve suçlamaların ağırlığını taşıyabilecek; dahası doğruluğu veya asılsızlığı konusunda kesin hükme varabilecek tek mercii biz yetkin, tarafsız, güvenilir bir bilim denetleme kurulunda görmekteyiz. Fakat, böyle bir mercie başvurulması icap ederken, konu söz konusu itham sahibi ve kaynaklarınca müphem ilişki ağları devreye sokularak ulusal ve uluslar arası dedikodu boyutuna taşınmış; birçok bilim kişisinin meslek hayatını temelden ortadan kaldırabilecek, kişisel itibarını tüm toplum önünde tehlikeye atabilecek bir düzeye sürüklenmiştir. Bu durumda, bir yandan konuyu yetkili hukuksal ve bilimsel kurul ve mercilerin tasarrufuna bırakma; diğer yandan da kamuoyuna olayların seyri ve süreç hakkında en genel bilgileri sunma gereği doğmuştur. Bu bakımdan, aşağıdaki görüşlerimizi, bilgileri, somut delilleri sizlerle paylaşmak durumundayız:

Olaylar:
1. Evre: İpler örülüyor

. ODTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü.nde Mustafa Saltı doktora öğrencisi ve Oktay Aydoğdu ise hem bu enstitünün araştırma görevlisi hem de doktora öğrencisidir. ODTÜ Eğitim-Öğretim Yönetmeliği.ne göre 4 dönem süren doktora ders eğitimlerini, derslerinin çoğunluğunu AA derecesiyle geçerek başarıyla sürdürmüş ve yeterlilik sınavına henüz 3. Dönemin başında girmiş ve yeterliliği geçmişlerdir(bkz. Transkriptler.pdf dosyası). Bu arada da dünya çapındaki bilim dergilerinde çok sayıda makaleleri yayınlanmıştır.

. Hem yayınlanan makaleleriyle ilgili hem de doktora eğitimiyle ilgili bu başarılı gidişleri, Fizik Bölüm Başkanlığının öğrencilerin danışmanları olan Prof. Dr. Osman Yılmaz ve Prof. Dr. Ahmet Gökalp.a gönderdiği yazıyla engellenmeye başlanmıştır.

. İntihal suçlaması yapılan söz konusu iki öğrenci, suçlamanın neye dayandığını, somut olarak hangi çalışmaların söz konusu edildiğini öğrenmek isterler; ancak, bu istek reddedilir. (bilindiği üzere, Disiplin Yönetmeliği; soruşturulan kişiye kendisine hangi suçun isnat edildiğini yazılı ve açık bir şekilde bildirilmesini hükme bağlar; fakat zan altına alınan akademisyen öğrenciler bu haklarından, yani somut delillerle kendilerini savunma haklarından mahrum bırakılır). Adı geçen iki öğrenci temel insan haklarının güvencesi olan savunma hakkının koşulları olmadığı gerekçesiyle; neyle suçlandıklarını bilmedikleri bir konuda savunma yapamayacaklarını bildirir.

. İntihal suçlaması karşısında öğrenciler, yasal haklarını kullanabilmeleri ve ayrıca somut ve nesnel savunmalarını yapabilmeleri için en gerekli yazılı belge ve bilgileri almamakla kalmayıp, çok daha garip bir çelişki durumuyla da yüzleşir, Şöyle ki: Kendilerine suçlama yapan kaynaklarca bir yazı sunulur. Bu yazı beş maddelik bir talepler silsilesi içerir (bkz. Talepler.pdf dosyası). Taleplerin kabul edilmesi koşulu ile öğrencilerin doktora programına devam edebilecekleri; aksi takdirde doktora programından çıkarılacakları iletilir. Deyim yerindeyse, bir pazarlık söz konusu edilmektedir (Aralık 2006).

. Bu yazıda; Fizik Bölüm Başkanı, bölümün ilgili bir kısım öğretim üyeleri ile birlikte aldıkları kararlarla hiçbir disiplin soruşturması söz konusu olmaksızın ve öğrencilerin savunmasına da başvurulmadan, tamamen hukuka aykırı, fiili bir durum ortaya konularak, bu öğrencilerin ?Bütün makalelerini arşivden çekmeleri, yayın aşamasındaki makalelerini durdurmaları, onay almaksızın yayın yapmayacakları yönünde yazılı taahhütte bulunmaları, söz konusu olan yayınlara özgeçmişlerinde hiçbir şekilde yer vermeyeceklerine dair yazılı ve imzalı beyanda bulunmaları, yayınları çıkmış olan dergilere yazı yazarak bu makalelerde bire bir alıntı yaptıklarını örnekleriyle bildirmelerini, (hatta o derginin saygınlığına bir zarar vermesini istemediklerini uygun bir üslupla belirtmeleri) dergilerden gelecek cevapları da kendilerine iletmeleri? halinde doktora programına devam edebilecekleri bildirilmiştir.

. Öğrencilerin açıkça tehdit edildiği bu belgede adeta yargısız infaz yapılmış, yasa ve yönetmeliklerde gösterilen disiplin kurullarının yetkileri de kullanılarak yetki gaspı yapılmış, hukuka aykırı, yanlı, insafsızca bir işlem icra edilmiştir. Belge bu haliyle ancak ?skandal? kelimesiyle ifade edilebilecek nitelikte vahimdir.

. Söz konusu iddia; asılsız, önyargılı ve kişisel nedenlere dayanmaktadır. Suçlayanların ilk hareket noktası, henüz doktora öğrencisi olan iki öğrencinin, tez konusu ile ilgili çalışmalarının yanında tamamı dünya çapında saygın dergilerde yayınlanmış çok sayıda makale yazmalarının intihal yoluna başvurulmadan mümkün olmadığı düşüncesidir. Bu son derece yanlış olan düşünce, bölümde bulunan akademik personelin bir kısmının önyargılı, bir kısmının ise kötü niyetli girişimlerine kaynaklık etmiştir.

. Öğrenciler danışman hocaları aracılığıyla kendilerine ulaşan bu ?teklif?e yanaşmayarak, suçlama içeriğine dönük ayrıntıların yazılı olarak kendilerine savunma haklarını kullanabilmeleri için açıklanmasını; kendilerini aklamak istediklerini herhangi bir pazarlığa kalkışmadan hukuka aykırı bu isteklere kesinlikle uymayacaklarını beyan ederler.

. Kendilerine sözel olarak iletilen bazı iddiaları temel alarak hiçbir yayınında kesinlikle intihal yapmadıklarını, haklarında yapıldığı belirtilen toplantıda görüşlerinin alınmadığını, yayınlarında uygulanan yöntemin tüm dünya bilim çevresince kullanılan ve kabul gören bir yöntem olduğunu, hatta aynı bölümde yer alan bir kısım hocalarının da aynı yöntemleri uygulayarak makaleler yayınladıklarını, bu yöntemin intihal olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını bildirmiş ve ilgili tespitlerini bölüme sunmuşlardır.

. Öğrenciler, hukuka aykırı isteklere uyamayacaklarını bildirmeleri üzerine, bu kez ve ancak bu aşamada keyfi süreçten yasal sürece geçilerek disiplin soruşturması başlatılmış ve ODTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Fizik Anabilim Dalında doktora eğitimlerini sürdüren Oktay Aydoğdu ile Mustafa Saltı.ya, Fizik Bölümünün bazı öğretim üyelerince, kısa süre içinde uluslar arası atıf endeksine giren çok sayıda yayın yaptıkları gerekçesiyle (başka bir deyişle: çok başarılı oldukları gerekçesiyle) inceleme başlatıldığı ve savunmaları istendiği bildirilir (Nisan 2007).

. Bu arada, doktora yeterlilik sınavını geçmelerine rağmen, ODTÜ Lisansüstü Eğitim-Öğretim Yönetmeliği hükümlerine göre bu tarihten sonra bir ay içinde tez izleme komitesi ile tez danışmanlarının Bölüm Başkanlığının önerisi ve Enstitü Yönetim Kurulunun onayı ile atanması gerekirken yönetmeliğe açıkça aykırı olacak şekilde ve öğrencilerin ısrarlı taleplerine rağmen bir ay içinde ?Tez İzleme Komitesi? oluşturulmadığı gibi tez danışmanları da atanmamış ve ?kendiniz danışman bulun? denilmiştir. Yasa ve yönetmelik kuralları adeta hiçe sayılmıştır.

. Konu, ilgili enstitüye intikal ederken, öğrencilerin danışmanları Prof. Dr. Osman Yılmaz ve Prof. Dr. Ahmet Gökalp danışmanlık görevlerini bırakırlar. Oysa ortaya atılan suçlama ile ilgili Etik Kurulu tarafından ayrıntılı incelme yapılmamış ve resmi bir karar alınmamıştır henüz. Öğrenciler, bu durumda sadece sav ve itham yoluyla kurum ve kurumdaki kişiler tarafından dışlanarak adeta yapayalnız bırakılır.

. Suçlama/itham kaynaklarının içinde yer alan Doç. Dr. Bayram Tekin, ilginç bir şekilde, taraf olduğu bir olayda soruşturmacı olarak görevlendirilir. Zira disiplin soruşturmasının konusu olan olay, Fizik ADB?da Doç. Dr Bayram Tekin.in suçlamaları ile başlamış, tüm araştırma görevlilerinin huzurunda ve birçok bölüm öğretim görevlisine, bu öğrencilerin intihal yaptıklarını beyan etmiş, bu konuda kanaatini çok önceden açıklamış, Bölümde oluşturulmuş hukuk dışı kurulda yer almış, hatta disiplin soruşturmasının açılması için çaba sarf etmiş, bu yönüyle soruşturma konusu olayın ?tarafı? olmuş ve en önemlisi konu ile ilgili olarak ?ihsası rey? de bulunmuştur.

. Öğrenciler bu kez savunma yapmak için suçlamaya dayanak olan belgeleri talep ettiklerinde yine reddedilir. Dr. Tekin, bir süre sonra soruşturmacılık görevinden (söz konusu soruşturmacı tayinine yönelik şikayet dilekçesi verilmesi ile) çekilir.

. Başlatılan disiplin soruşturması üzerine öğrenciler, Öğrenci İşleri Dairesi Başkanlığına hitaben yazdıkları yazıyla, ?hangi makale veya makalelerinde intihal yaptıklarının belirtilmediği, bunun bilinmeden savunma yapmanın olanaklı olmadığı, yasal savunma haklarını kullanabilmek için suçlamanın açık olarak taraflarına bildirilmesini? talep etmişlerdir.

. Gerek Enstitü Müdürlüğüne gerekse soruşturmacılara ısrarla yapmış oldukları yazılı ve sözlü başvurulara rağmen hangi makale veya makalelerinde ne gibi intihal yaptıkları hakkında hiçbir bilgi verilmemiştir.

. Ardından atanan yeni soruşturmacı öğretim üyesi, suçlamaya dayanak olan bilgi ve belgelerin verilmesi yönündeki istek karşısında suçlanan öğrencilere ?delil? olarak belgeleriyle birlikte sadece tek bir makale sunar!

. Suçlanan öğrenciler söz konusu makalede intihal suçlamasının dayanaksız olduğunu, delilleriyle birlikte soruşturmacıya sunarlar (bu savunma için bkz. http://www.dicle.edu.tr/~mkorunur/JHEP.pdf). Bu arada soruşturmanın konusu ve suçlamanın tanımı da ancak bu aşamada (gecikmeli olarak) netleşmiştir: ?Tez Danışmanın bilgisi dışında tez konusu ile ilgili olmayan yayınlarında intihal yapmak?. Oysa (soruşturmacıların da bildiği üzere) söz konusu yayınlar bölümün web sitesinde yer aldığı gibi, danışmanlardan birisi tarafından her dönem sonunda proje kapsamında TÜBİTAK.a raporla bildirilmiştir. Bu somut deliller karşısında suçlamanın dayanağı yok sayılmalıydı.

. Bu şekilde hukuka aykırı olarak devam sürecin sonucunda, suçlamaya karşı deliller sunulmuş olduğu halde suçlamayla ilgili olmayan bir karar alınır: "Yüksek Öğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği.nin 9/m ve 11 maddeleri gereğince Yüksek Öğretim Kurumundan iki yarıyıl uzaklaştırma? (söz konusu yönetmelik maddesince bu ceza, ?sınavda kopya çekmek? suçlarına verilir). Bu cezanın kaldırılmasına ilişkin yargı süreci ayrıca işlemektedir. Dava sürecini doğrudan etkileyecek sözlü ve yazılı bildirimde bulunulması ise ayrıca değerlendirilmelidir.

. Ancak mevzuata açıkça aykırı olacak şekilde bildirilen bu yazıda da disiplin cezasının gerekçesi açıklanmamıştır: (a) Hangi makalelerinde, (b) Makale veya makalelerin hangi bölümlerinde, (c) Hangi yazardan intihal yapıldığına dair tek bir ifadeye yer verilmemiştir. Gelinen bu noktada öğrenciler uluslar arası saygın bilim dergilerinde yayınlanan makalelerinin hangisinde intihal nedeniyle ceza aldıklarını dahi bilememektedirler.

. Sonuç olarak soruşturma sürecindeki işlemler, yürürlükteki yasa ve yönetmeliklere aykırı şekilde yürütülmüş; deliller ortada olduğu halde (danışmanların makalelerin yayımı konusundaki bilgisinin sabitleşmesi durumu) karar olumsuz çıkmış; kararda ayrıca ?intihal yapılmıştır? ibaresi yer almamıştır. Bu arada, intihal vb. suçlarda söz konusu denetleme yetki ve yükümlülüğü, YÖK Etik ve Denetleme Kuruludur. Bütün bu suçlamalar sırasında ilk başvuru merci bu kurul olması gerekirken, olay, ODTÜ içinde sonuçlandırılmıştır.

Bu soruşturmanın sonucunda alınan haksız karara karşı idari yargıda dava açılmıştır. Henüz bu dava bitmeden, kesin karar çıkmadan, sav ve itham kaynaklarının kamuoyu yaratmaya çalışmaları ve dava sürecini etkileyecek beyanlarda bulunmaları, yazılı ve sözlü demeç vermeleri manidar ve düşündürücüdür. Böyle hassas bir konuda yasal süreci beklemeden bu tarz girişimlere gerek duyulmasının; dahası suç olgusu iddiasında bulunduktan sonra garip tekliflerle konuyu kapatmaya çalışmanın asıl belirleyenleri ve sebepleri nedir diye sormak gerekir. Türkiye Cumhuriyeti hukukuna güvensizlik midir, yoksa bu durumu inceleyecek Türkiye'deki bilim kurumlarına ve insanlarına karşı bir tereddüt müdür?

2. Evre: Suçlama girişimleri ve izleme yöntemleri
. Söz konusu soruşturma içeriği ve sonucu, suçlamayı yapanların yargı sürecini beklemeden ve kişisel bağlantılarını kullanarak Fizik alanında Uluslararası yaygınlığı ve saygınlığı olan makale merkezi ?arXiv?e bir son karar gibi sunulur (?servis edilir?).

. Söz konusu merkez yöneticileri herhangi bir iç-denetim yapmaksızın 22 Ağustos 2007 tarihinde yukarıda sözü edilen öğrenciler ve onlara daha önce bilimsel danışmanlık yapan hocaların, yani bizlerin, merkezde daha önce (birçok hakem denetiminden geçerek) yayınlanmış olan makalelerini ?plagiarism? suçlamasıyla, web sayfasından kaldırılır.

Suçlamaların yersizliği ve dayanaktan yoksun, ayrıca husumet kaynaklı olduğunun somut birkaç göstergesi olarak şu noktalar şimdilik ortaya konabilir:
. arXiv makalelere erişimi engellediğinde 2005 yılında hazırlanan gr-qc/0510123 makalesinin, 2006 yılındaki qc/0607119, gr-qc/0607103, gr-qc/0607115 makaleleriyle ?Overlap? olduğunu belirtmiş; ancak intihal olduğunu bir gerçeklik gibi bütün dünyaya duyurmuştur.

SORU: 2005 yılına ait bir makale nasıl olur da bir yıl sonra yayımlanan makaleden bir alıntı, dahası bir AŞIRMA kaynağı sayılabilir?
. Ayrıca birkaç gün önce gerçekleşen yeni bir gelişmeden de söz etmek yerinde olacaktır: Daha önce ?intihal yapıldığı? iddiasıyla arXiv tarafından çekilen makalelerden hep-th/0207088? ve hep-th/0110228 ile ilgili iddialar bugün (12.09.2007) itibariyle kaldırılmıştır. Haksız yere ve delilsiz itham üzerine kaldırılan diğer makalelerin akıbeti de aynen olacağından hiç kuşku duymuyoruz.

SORU: Hiçbir açıklama yapmadan böyle hayati bir konuda suçlamak ve sonra suçlamaları geri çekmek bu kadar kolay mıdır?

Bir başka, belki de daha anlamlı bir soru olarak şu akla gelmektedir: arXiv gibi Uluslar arası saygınlığı olan bir merkezi kişisel çekişme hırsları uğruna araçsallaştırıp sıradanlaştıran bir etkinliğin ve girişimin kaynaklarında hangi kaygı ve beklentiler vardır? Söz konusu kuruluşun, kendi saygınlığını bu denli tehlikeye atabilmesi nasıl açıklanmalıdır? Bu anlamda
kendi kendimize de sormamız gereken asıl soru şudur: Denetleme işlevli saygın bilim kurullarımız yerine, bu sitenin (arXiv) yönlendirmelerinin anlamını sorgulamak gerekir mi?
Çok belirgin olarak anlaşıldığı gibi, arXiv hata yapmıştır ve bu hatasını sessiz sedasız örtmeye yönelmiştir bile. Peki, böyle akıl almaz bir hata ile ortaya çıkan (kişisel, kurumsal, alansal vb.) zararların telafisinden kim sorumlu tutulacaktır? Belli güdülemeler sonunda acele içinde karar almış, ortaya atılan iddialarla ilgili suçlanan taraftan savunma da almamış bir kurum olarak arXiv, bu saatten sonra hatasından dönmesi yeterli midir? Bizim meslek itibarımızın örselenmesi ve tehlikeye atılması nasıl düzeltilecek; dahası Türkiye bilim kurumları ve kişileri üzerinde kurulan şaibe bulutları nasıl dağıtılacaktır?

Böyle dayanaksız kanaat, itham ve suçlamalara bağlı olarak zaman içinde ?suçlular? çemberinin kapsamı genişletilerek zan altında bırakılan, halen farklı üniversitelerde görev yapan öğretim üyelerine ilişkin suçlamanın da içeriği ne yazık ki hala tam olarak anlaşılmış değildir. Sözü edilen yayınlar, uluslar arası saygınlığı olan dergilerde hakem denetiminden geçerek yayımlanan makaleler olduğu göz önünde tutulduğunda, suçlanmasa da zan altına alınanların kapsamı (dergilerdeki hakemler, editörler vs.) epeyce genişlemektedir. Oysa, hakemlerin ehli kararı sonucu ortaya çıktığı gibi, makalelerde irdelenen problemler, çözümler ve bilimsel sonuçlar tamamen özgündür, aksi takdirde söz konusu saygın dergilerde yayınlanması nasıl düşünülür?

Suçlamalar konusunda teknik ve yazımla ilgili bilgi ve değerlendirmeler:
Bu belirsizlik ortamında, suçlamaların kesin mahiyeti ortada yokken, anladığımız kadarıyla sorun, yayınların ?Introduction? (giriG) bölümünde, diğer makalelerin aynı bölümündeki cümlelerdeki benzerliklerdir. Bu bölümün genel yargıları içeren makaleye giriş niteliğini taşıdığını ve sayısal alanda yapılan bir makalenin sonuçlarına hiçbir etkisinin olmadığını anmaya gerek olmadığını düşünüyoruz.

Kaldı ki, ?Introduction? bölümünü yazarken bilimsel referans gösterme kurallarına uygun olarak, yararlanılan eski çalışmalar ve bu konuyu makalelerinde inceleyen başka yazarlar açıkça anılmıştır. Aşırma iddiasının bu anlamda hiçbir somut dayanağı yoktur (nesnel incelemeler sonucunda, geç de olsa, kesin olarak ortaya çıkacak olan gerçeklik budur).

Zaten dikkatli bir bilim insanı bizim yaptığımız makalelerin ?Teleparalel Kuramda Enerji Hesaplaması? olduğunu rahatlıkla görecektir. İntihal yapıldığı iddia edilen makalelerin hemen hemen hepsi ?Genel Görelilik Kuramında Enerji Hesabı? yapılan makalelerdir; kısacası: çalışmalar arasında alan kapsamı ve araştırma boyutları bakımından temel farklılıklar söz konusudur.
Teleparalel kuramda ve genel görelilik kuramında enerji hesabının yapıldığı 2006-2007 makalelerine bakıldığında birçok bilim insanının anılan bizim makalelerimize kendi makalelerinin giriş bölümlerinde yer verdikleri kolaylıkla görülecektir. Bu bilim insanları, bugün bizim makalelerini aşırdığımızı iddia edilen bilim insanlarının bizzat kendileridir. Nitekim, söz konusu uluslar arası saygınlığı olan meslektaşlarımıza konuyla ilgili suçlama içeriğini, ayrıca kendi makalelerimizi de denetim için sunduk; kendilerinden aldığımız yazılı yanıtlarda bu meslektaşlarımız kendi makalelerinden bir kuşku olarak bile her hangi bir intihal olmadığını açıkça belirtmiş; her türlü koşul ve ortamda açıklama yapmaya hazır olduklarını bize bildirmiştir. İntihal yaptığımız kaynakların bu sahipleri böylelikle bir intihal suçlamasının yersizliğini ve asılsızlığını yazılı olarak beyan etmiştir.

Bu beyanlardan bazıları mesajımıza ek olarak sunulmuştur.
JHEP_Aciklama.pdf

Sinan Bilikmen Hk..pdf

Ayse Karasu Hk. 2.pdf

Bayram Tekin Hk.zip

Serbulent Yildirim Hk..zip

3. Evre: Bilimi magazinleştirelim!
İlk olarak NTV.nin haber sitesine konuşan Prof.Dr. Ayşe Karasu; şu bilimdışı ifade ve tutumlarla dolu, yanlı açıklamada bulunmuştur:
?....Yazılı ve sözlü sınavlarda çok yetersizdiler. Ancak okulda bu çocukların çok başarılı olduğu konuşuluyor, çalışmalarından ve makalelerinden övgüyle söz ediliyordu. Bu yüzden makalelerini inceledim ve kağıt üzerindeki başarıları ile tahtadaki başarılarının çok farklı olduğunu gördüm....?
?....Dışarıda bu işler çok ciddiye alınıyor, sıkı kontrol ediliyor ve aynı ciddiyette cezalandırılıyor. Ancak Türkiye'de ciddi bir ahlak erozyonu var....?

Prof. Karasu, intihali (ve dolaylı olarak, suçlu olarak sunduğu bizleri) ?ağır ve sirayet eden bir hastalık? olarak tanımlayarak olayla ilgili şunları eklemiştir:
?Bizim bütün derdimiz kendi üniversitemizi, kendi kapımızın önünü süpürmekti. Ama bu hastalık çok büyük boyutlarda. Herkes başını önüne alıp düşünmeli, çünkü üniversite sistemi ağır hasta ve hastalık sirayet ediyor. Yasalar yeniden düzenlenmeli, YÖK de olaya el atarak yasal düzenlemeler yapmalı. Ama öncelikle üniversiteler kendi temizliklerini yapmalı ve Telif Hakları Yasası uygulanmalı....?

Bu açıklamaları yapanlar ülkemizin saygın bir üniversitesinde görev yapan meslektaşımız, bir bilim kişisidir! İnsan, bilim kişilerinin mütevazı olmayı bir yana bırakıp, alanında kendini her şeyin üstünde bir otorite olarak tanımlamasını; ehli denetleme kurullarının yerine geçmede hiç sakınca görmemesini; bilim diline hiç yakışmayan demagojik ifadeler (hastalık, temizlik yapmak vb.) kullanmasını anlamakta güçlük çekiyor. Bakalım söylenenlerin doğruluk payı var mı?

Oktay Aydoğdu ve Mustafa Saltı, doktorada aldıkları dersleri başarılı bir şekilde geçerek, yazılı ve sözlü olmak üzere iki aşamada düzenlenen Doktora Yeterlilik sınavını aşmışlardır.
Anlaşılacağı üzere başta NTV.nin haber sitesi olmak üzere birçok internet ve haber sitesinde, öğrencilere yönelik son derece haksız ve doğru olmayan iddialar ortaya atılmıştır. Evet, bu haberler, bir gazetemizin haberleştirdiği gibi ?Türk Fizik Bilimcilerinin ayıbı?dır. Bunlar Türkiye Bilimi adına üzüntü verici açıklamalardır.

Yukarıda bahsettiğimiz demeçleri veren ve suçlamalara destek olan bazı bilim insanlarının ne kadar dürüst olduklarını ve ne kadar samimi olduklarını anlamanız için size ekte gönderdiğimiz bazı dosyaları incelemenizi ve karşılaştırmanızı istirham ediyoruz.

Fakat, sonuç nedir? Sonuç olarak bizim söyleyebileceğimiz sadece şu noktalar vardır:
- Yetkili, tarafsız bilim kurulların işleyişine güveneceğiz!
- Konuya ehli olması mümkün olmayan basına değil, alansal liyakat ve ehliyete yöneleceğiz;
- Araştırmalarımıza odaklanacağız; bilimsel üretime ara vermeden ısrarla devam edeceğiz!
Türkiye Bilim Topluluğunu verimliliğine dönük değil de şaibeli olduğuna dönük sorgulanır duruma getiren bilim insanlarının (!) ve kimi çevrenin amacını anlamak elbette ki çok zordur. Bu durumda, suçlamayı yapanların bilim etkinliklerinin sorgulanabilir olduğu mu akla gelmeli?
Suçlamayı yapanların arXiv odağında gösterdikleri çaba ayrıca sorgulanacaktır; uluslar arası boyutta suçlamayı yapanların doktora danışmanlığını yapan Amerikalı bir bilimcinin Türkiye ve Türk bilimcilerini (Nature dergisinde) aşağılayan öznel yargılarına sarılmaları da ayrıca düşündürücüdür.
Saygılarımızla?

Prof. Dr. İrfan AÇIKGÖZ Doç. Dr. Ali HAVARE
Yrd. Doç. Dr. Nurettin PİRİNÇÇİOĞLU Yrd.Doç. Dr. Figen BİNBAY
Oktay AYDOĞDU Mustafa SALTI
Murat KORUNUR

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber