Radyasyon çevreye zarar veriyor mu?

Rusya, ABD, AB, Hindistan, Çin, Japonya gibi ülkelerin katılımıyla Fransa'da bir araştırma merkezinde yürütülen, dünyanın en büyük füzyon projesi olan ITER Projesi'nde tek Türk Reaktör Tasarım Mühendisi olarak görev yapan Dr. Can Turgut, nükleer santrallere ilişkin 'doğru gibi kabul edilen yaygın yanlışların' ve şehir efsanelerinin düzeltilmesi gerektiğini dile getirerek, "Nükleer santralden yayılan ile muzdan alınan radyasyon aynı" dedi.

Kaynak : DHA
Haber Giriş : 08 Şubat 2020 17:26, Son Güncelleme : 08 Şubat 2020 17:43
Radyasyon çevreye zarar veriyor mu?

Türkiye'de olduğu gibi tüm dünyada giderek artan enerji ihtiyacına temiz, güvenli ve kesintisiz çözümün nükleer enerji olduğunu belirten Turgut, yaptığı yazılı açıklamada, "Başka bir açıdan karşılaştırmak gerekirse, bir senede nükleer santralden alınan toplam doz, hava yoluyla seyahatlerde 6 saatlik bir uçuştan alınan doza ya da yıl içinde her gün yenilen bir muzdan alınan toplam doza eşdeğerdir" diye konuştu. Dr. Can Turgut, nükleer santrallerle ilgili yanlış kabuller konusunda şunları söyledi:

"En sık karşımıza çıkan yanlışlardan biri 'nükleer reaktörlerin bir nükleer bomba gibi patlama olasılığı'dır. Yakıtın yapısı, reaktör tipi ve tasarımlarından dolayı bu olasılık fiziksel olarak mümkün değildir. Bir nükleer santralin Hiroşima veya Nagazaki'ye atılan bombalar gibi patlaması mümkün değildir. Nükleer santrallerde yaşanan kazalar, bu alandaki güvenlik çalışmalarını daha da önemli kılmıştır. Fukuşima kazasından sonra da Avrupa'daki 140 reaktör sistemi bir sene süreyle stres testlerinden geçirilerek doğal afetlere karşı güvenlikleri sınanmıştır. Bir hafif su reaktöründen 50 sene boyunca çıkan atıklar bir futbol sahası genişliğindeki alanda rahatlıkla saklanabildiği için şimdiye kadar büyük bir problem teşkil etmemiştir. Kullanılmış yakıt elemanları içinde hala enerji üretebilecek miktarda uranyum ve plütonyum maddeleri bulunmaktadır. Bunların kalan kısmını hızlı ve yeni nesil reaktörlerde tekrar kullanma imkanı vardır. Nükleer reaktörden çıkan atıkların büyük çoğunluğu 300 yıldan az yarı ömre sahiptir. Sanılanın aksine 10 bin yıl gibi uzun yarı ömre sahip elementlerin oranı yanmış yakıt içinde yüzde 1 civarındadır. Bu atıklar, hiçbir şekilde doğaya gizlice ya da alenen salınmaz. Bu konu en sıkı kurallarla düzenlenmiş alanlardan biridir. Günümüzde atıkların miktarının azaltılması ve radyoaktivite ömürlerinin kısaltılması ile ilgili birçok bilimsel çalışma sürdürülmektedir. İleride yeniden kullanılabilme imkanı olan reaktör atıklarının toprağa gömülmesi ekonomik açıdan dezavantajlı olmaktadır. Yeni yöntemlerin geliştirilmesi ve yeni nesil reaktörlerin devreye girmesi nükleer atık problemini epeyce rahatlatacaktır."

RADYASYON ÇEVREYE ZARAR VERİYOR MU?

Nükleer santrallerin çevreye radyasyonla zarar verdiği iddiasının tamamen yanlış olduğunu kaydeden Turgut, "Nükleer enerji hem termik ve hidrolik, hem de güneş ve rüzgar enerjisine kıyasla oldukça çevre dostudur. Nükleer santrallerden insan sağlığına zarar verecek dozun çok altında, çok sınırlı bir radyasyon yayılmaktadır. Yıllık doz oranı acısından bakıldığında, sene içinde doğadan alınan radyasyonun yalnızca yüzde 0,05'i nükleer santrallerden gelmektedir. Buna karşılık kömür santrallerinden bir senede alınan radyasyon dozu bu değerin 100 katıdır. Nükleer santraller, işletme sırasında meydana gelebilecek her türlü anormal durumlarda bile radyasyonun, dış koruma kabının içinde kalacağı şekilde tasarlanır ve işletilirler. Ayrıca barajlar, rüzgar türbinleri ve güneş panelleri gibi büyük arazilere de ihtiyaç duymazlar. Normal çalışma şartlarında, nükleer santraller diğer elektrik santrallerine göre çok daha çevre dostu ve temiz bir enerji kaynağıdır" diye konuştu.

NÜKLEER SANTRALLER KAPANIYOR MU?

Kapatılan santrallerin yerine dünyada yenilerinin inşa edildiğini vurgulayan Turgut, şöyle konuştu:

"Nükleer santrallerini kapatma kararı veren Almanya bu konuda örnek gösteriliyor. Ancak, 2023'te nükleer santrallerinin tümü devreden çıktığında bunların ürettikleri enerjiyi yenilenebilir enerji kaynaklarının karşılayamayacağı, özellikle endüstrinin gerek duyduğu enerjinin yine fosil yakıtlı santrallerden karşılanabileceği tartışılıyor. İleride oluşacak enerji açığının büyük bölümünün Fransa gibi ülkelerdeki nükleer santrallerden gelen elektriğin bağlı olduğu AB şebekesinden sağlanabileceği ama bunun da bir garantisinin olmadığı ise başka bir tartışma konusu. Açıkçası bu ülkenin enerji krizini, ülkedeki kömür santralleri nedeniyle oluşan hava kirliliği sorununu ve iklim değişikliği hedefini nasıl çözeceği herkes için merak konusu. Almanya'nın bu kararının çevrecilerin baskısı sonucu oluşan popülist bir politika olduğunu ve zamanla yapılan hatanın anlaşılarak tekrar değiştirileceğini düşünüyorum. Dünyada, çalışma ömrü dolduğu için veya başka sebeplerle kapatılan birçok santralin yerine yenileri inşa ediliyor. Dünya Nükleer Derneği(WNA) verilerine göre, 1998-2018 yılları arasında kapatılan 89 reaktöre karşılık 98 adet yeni reaktör devreye girmiştir. Nükleer Yakıt raporunun 2019 yılı baskısında 2040 yılına kadar 154 reaktörün kapatılacağı ve buna karşılık 289 reaktörün işletime açılacağı öngörülüyor. Bugün çalışan reaktör sistemlerinin geliştirilmişi olan 3,3+ gibi evrimsel tasarımlar ve nükleer atık gibi alanlarda birçok çalışma halen devam etmektedir. Ayrıca, dünyada nükleer teknolojisi gelişmiş 13 ülkenin katılımıyla devrimsel tasarımlı gelecek nesil reaktörler üzerinde de çok büyük yatırımlar yapılarak yoğun araştırmalar gerçekleştirilmektedir. Bütün bunlar nükleer enerjiden vazgeçilmediğinin en önemli kanıtlarıdır."

Bugün 30 ülkede 447 reaktörün aktif olarak faaliyet gösterdiğine dikkat çeken Turgut, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dünya elektriğinin yüzde 10'unu sağlıyorlar. 52 reaktör inşaat halindedir. Yenileri de planlanmaya devam ediyor. İklim değişikliğinin dünya geleceği için krize dönüşmesi sebebiyle son dönemlerde düşük karbon salınım özelliği ile nükleer enerji özellikle Çin, Rusya, Hindistan, ABD gibi birçok ülkede öne çıkıyor. Türkiye'nin, Rosatom tarafından kurulacak 3+ nesil, aktif ve pasif güvenlik sistemlerinin bir arada olduğu ve her türlü dış etkenlere karşı geliştirilen güvenlik sistemlerinin yer aldığı bir tasarıma sahip Akkuyu Nükleer Enerji Santrali'ne de planlanan diğer santrallere de ihtiyacı olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor. Belki hiç enerji üretmezsek çevreye hiç zarar vermeyiz ama diğer yandan bugünkü birçok konforumuzdan vazgeçmek zorunda kalırız ve sanayi, teknoloji, sağlık, üretim gibi birçok alanda gelişim sağlayamayız. Enerjide optimal bir dengenin kurulması, maliyet faktörü de göz önünde tutularak çeşitli enerji kaynaklarının beraber ya da ardışık kullanımı ile doğaya en az zarar verecek en uygun çözümün oluşturulması temel amaçtır. Bu çözüm yolunda ise herhangi bir enerji kaynağının tamamen yasaklanması, ya da yok edilmesi söz konusu olamaz. Önemli olan bu kaynakların güvenliklerinin en üst, çevreye olan olumsuz etkilerinin ise en alt seviyede tutulmasıdır. Özetle, sadece nükleer konularda değil, diğer tüm alanlarda da okuduklarımıza ya da duyduklarımıza körü körüne inanmak yerine araştırmayı, bilgiler arası mantık yürütmeyi ve işin özünü anlamayı seçmeliyiz."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber