Hakim kararı olmadan dinlenen telefonların delil kabul edilmemesi ne kadar doğru!
Garip bir ülkeyiz vesselam
Önce, kendimiz birtakım düzenlemeler yapıyoruz. Önümüze dizi dizi engeller koyuyoruz. Ardından da bağırmaya başlıyoruz:
- Elimiz kolumuz bağlı, hareket edemiyoruz.
3 Ekim 2001'de, Anayasa'nın 22. Maddesi'ni değiştirdik. Telefon dinlenmesini hâkimin kararına bağladık. Aksi taktirde telefonların dinlenemeyeceğini, Anayasa hükmü haline getirdik.
Yine aynı tarihte, Anayasa'nın 38. Maddesi'ne de şu hükmü koyduk: "Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez."
Sonra, Yargıtay'ın önüne bir dosya geldi. Bazı mensuplarının telefonları dinlenmişti. Ancak, ortada bir hâkim kararı yoktu. Yargıtay da doğal olarak bu telefon görüşmelerini delil saymadı. "Hukuka aykırı olarak" elde edildikleri kararına vardı.
Sonra da yine bağırılmaya başlandı:
- Yargıtay, kendi mensuplarını koruyor!
İyi de ne yapsın Yargıtay? "Anayasa böyle emretse de biz farklı karar veriyoruz" mu desin?
Şimdi gelelim işin en önemli yanına...
Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'a göre, Dünya'nın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok. Savaş, "Türkiye Cumhuriyeti Çökerken" kitabında da açık açık yazıyor. Önleme dinlemesi, hem Amerikan hem de Alman Hukuku'nda hâkim kararı olmadan yapılabiliyor. Bütün telefonlar dinlenebiliyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin konuya ilişkin verdiği karar da aynen şöyle:
"Demokratik toplumlar günümüzde çok sofistike bir casusluk ve terörizm tehdidi altındadır. Dolayısıyla devletler, bu gibi tehlikelere etkin bir şekilde karşı koyabilmek için gizli izleme ve gözetim yöntemleri uygulayabilirler."
Telefonların dinlenmesi "normal" görülüyor.
İngiltere'de de "Hukuka aykırı delil" kavramı yok.
Peki biz ne yapıyoruz?
Tam tersini. Terör, mafya, rüşvet ve kaçakçılıkla mücadele edenlerin önüne engeller koyuyoruz. Bunu da "AB'ye uyum" adına yaptığımızı söylüyoruz. İşimize gelmediği zaman da bağırmaya başlıyoruz:
- Böyle rezalet olur mu!
* * *
Şimdi sıkı durun, size örnekler vereceğim...
Polis, telefon dinlemesi yaptı. Büyük bir kaçakçılık şebekesi ortaya çıktı. Yerel mahkeme, telefon dinlemelerine baktı. Suçu sabit görüp, şebeke üyelerini cezalandırdı.Konu Yargıtay'a geldi. Yargıtay da sanıkları beraat ettirmek zorunda kaldı. Çünkü, telefon dinlemeleri hâkim kararına dayanmıyordu.
Bu, olmuş bir olay.
Bir de olabileceklere bakalım:
Diyelim ki, birisi adam öldürdü. Silahı da götürüp, işyerine sakladı. Polis hemen oraya girdi. Suç silahını ele geçirdi. Balistik incelemede, cinayette o silahın kullanıldığı belirlendi. Parmak izlerinin de işyerinin sahibine ait olduğu ortaya çıktı.
Sanık yakalandı ve yargılanmaya başlandı. Avukatları ise, "olmaz" dediler:
- Deliller, kanuna aykırı olarak ele geçirildi.
Ardından eklediler:
- Birincisi, arama hâkim kararı olmadan yapılmıştır. İkincisi de gece vakti bir iş yerinde arama yapılamaz. Gece vakti ise, güneşin batmasından bir saat sonra başlar. Arama, saat 20:00'de yapıldı. Ankara'da güneş saat 18:30'da batar. Konunun, Kandilli Rasathanesi'ne sorulmasını talep ediyoruz.
Kandilli Rasathanesi'ne yazı gönderildi. Avukatın söyledikleri rasathane raporu ile belgelendi. Bu durumda hakimin ne yapması gerekiyor, biliyor musunuz?
Katili serbest bırakması!
Biliyorum, "Böyle rezalet olur mu?" diyeceksiniz. Olur, bal gibi olur. Çünkü, yasalar öyle diyor!
* * *
Bir başka rezalet de "soruşturma izinleri" ile ilgili...
Anayasa'nın 129. Maddesi, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yargılanmalarını izne bağlıyor. Yasalar da bu yönde düzenlemeler getiriyor. Nereye dönseniz, "dokunulmazlıklarla" karşılaşıyorsunuz.
Bu sistem, Belçika'da 1831'de kalktı. Üstelik, Anayasa'ya da bir daha "izin sisteminin" getirilemeyeceği hükmü konuldu.
Bizdeki sistem nerede var, biliyor musunuz?
Sadece Togo'da.
Bırakalım şimdi "AB'ye uyum" hikâyelerini. Yasalarımız apaçık ortada. Sahi, biz Avrupa'ya mı benzemek istiyoruz, yoksa Togo'ya mı?
Gerçekten garip bir ülkeyiz, vesselam!
Emin Pazarcı
Dünden Bugüne Tercüman