Devrimci memur hareketi KESK'i eleştirdi

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 09 Ekim 2007 22:35, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

DMH Ülke Koordinasyonu toplantısı Eğitim-Sen Genel Merkezi toplantı salonunda 22-23 Eylül 2007 tarihinde gerçekleştirildi. Ülke genelinden gelen yaklaşık 80 kamu emekçisinin katıldığı toplantıda; ülke, dünya ve sendikalar üzerine süren tartışmalar yaşandı.

Yapılan tartışmalar ve belirlemeler ışığında;

GENEL SÜRECİN DEĞERLENDİRMESİ

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ

Cumhurbaşkanlığı seçimi, iktidar mücadelesinden bağımsız düşünülemez. Oligarşi, iktidarı elinde bulundurduğu müddetçe bütün cumhurbaşkanları da biçimsel olarak nasıl gözükürlerse gözüksünler, oligarşinin sadık hizmetçisi olacaklardır. Emperyalizm, sosyalist blokun dağılmasından sonra ?yeni dünya düzeni? ile birlikte ülkemizin de içinde bulunduğu Ortadoğu bölgesinde BOP projesini hayata geçirmeye çalışmaktadır. Cumhurbaşkanlığı seçimi süreci de buna uygun şekillendirilmiş, oligarşi içi çıkar ve üstünlük kurma çatışması halkın gündemi yapılmaya çalışılmış, bunda da belli ölçülerde başarılı olunmuştur. Cumhurbaşkanı'nın kim olacağı ya da temsili genel seçimlerde olduğu gibi cumhurbaşkanını halkın ya da meclisin seçmesinin sistem açısından hiçbir farklılık yaratmayacağı açıktır.

CUMHURİYET MİTİNGLERİ

Cumhuriyet mitingleri, BOP projesi sürecinden bağımsız ele alınamaz. Bu süreçte ülkemizin kültürel ve dinsel özelliklerinden yola çıkılarak ülkemizde ılımlı İslam projesi hayata geçirilmeye başlandığı ortadadır. Ilımlı İslam projesi, özünde ülkemizin emperyalizme peşkeş çekilmesinin atmosferinin yaratılmasından başka bir şey değildir. Halkımızın anti-emperyalist, gericiliğe karşı ?cumhuriyet değerleri?ni sahiplenme temelinde oluşmaya başlayan tepkileri, devrimci iradenin de müdahil olamadığı süreçte, özünde emperyalizme bağımlı olan kurum ve kişiler tarafından örgütlenmiş ve kullanılmıştır. Tüm bu yaşananlar sonrası toplum iki kampa bölünmüş, gericiliğe karşı mücadele, faşizme karşı mücadele olmaktan çıkarılmış ve kitleler laik-anti laik saflaşmasında oyalanmıştır.

Gericilik, sadece ?şeriat? içine hapsedilirken en büyük gericiliğin emperyalizm ve faşizm olduğu gerçeği belirsizleştirilmiş diğer yandan da AKP nezdindeki orduya 'karşı çıkış' demokratik bir çıkış olarak yansıtılmaya çalışılmıştır.

Sonuçta; kitlelerin olumlu tepkileri, özünde emperyalistlere bağımlı kişi ve kurumlar aracılığıyla düzene entegre edilmek istenmiştir.

KESK ve bağlı sendikaları bu sürecin olumsuz etkilediği ortadadır. ?Tam Bağımsız Türkiye? ve ?sol iktidar? istek ve sloganlarının öne çıktığı bu süreçte kitleler AKP ile hesaplaşmayı sendikalar üzerinden yapamadığı için bu mitinglerde dile getirmiştir. KESK ve bağlı sendikalar, buralara giden kitle tabanının kendi tabanı olduğu bilinciyle hareket etmeli ve bu kitleyi kendi istekleri doğrultusunda dönüştürmenin hesaplarını yapmalıdır.

GENEL SEÇİMLER

Seçimlerde doğru tavır; seçimlerin halkın gündemi olmadığı ve ?Seçim Çare Değil Bağımsızlık ve Demokrasi Mücadelesine Katıl!? şiarıydı. Bu doğrultuda hareket etmekti. Düzenin, kendini meşrulaştırmasına, parlamenter hayaller yaratılmasına hizmet etmemekti.

Çünkü seçimler, genel anlamıyla bizim gibi yeni sömürge ülkelerde hatta bütün sınıflı toplumlarda, demokrasicilik oyununun bir aracı olarak gündeme getirilir. Emperyalistler ve işbirlikçi iktidarlar, halkı ve emekçileri düzene bağlamanın bir aracı olarak seçimleri kullanırlar.

Ülkemizdeki son seçimler de bu amaçla yapılmış olup yüzde kırk yedi oyla, emperyalizme bağımlı olan parti iktidara taşınmıştır. AKP iktidarı, cumhuriyet tarihi boyunca gelmiş geçmiş en işbirlikçi iktidardır ve demokratlıkla uzaktan yakından alakası yoktur. Bundan sonra gelişecek süreçte ilerici dernek, sendika ve sınıf örgütlerinin faşizmin daha da kurumsallaşmasıyla, ağır baskılarla karşı karşıya kalacağı aşikardır. AKP iktidarı; solcusu, devrimcisi, sosyalisti kalmamış bir Türkiye istemektedir ve bu konuda oligarşiyle tam bir ittifak halindedir. Gelişecek süreç buna uygun şekillenecektir. Dolayısıyla KESK ve bağlı sendikalarımız şimdiden bu durumu görerek sendikal alanı buna uygun tahkim etmelidir.

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ

Anayasalar, iktidarda olanın, hakim olanın yasası niteliğindedir. AKP'nin demagojisine karşın ideolojiktir ve bir sınıfın damgasını taşır. Dolayısıyla da hükümetin hazırlığını yaptığı anayasa da emperyalizm ve oligarşinin anayasası olacaktır. Mevcut yasalar, sömürü ve zulümleri için yetersiz kalmıştır. Yeni anayasa tartışmaları bu ihtiyacı karşılamak için gündeme getirilmiştir. Halktan yana güçler bu tartışmaya kendi alternatifleriyle katılmalıdırlar. Halkımızın ihtiyacı olan bağımsızlığı, demokrasiyi ve ulusal hakları esas alan halk anayasası talebi ise solun ve sendikal alanın asgari bir zeminde oluşturacağı birlikteliklerle halka anlatılabilir. Ve bir mücadele programına dönüştürülebilir.

GREVLER

Emperyalizm, dünya üzerinde 20 yıldır psikolojik ve taktik üstünlüğünü artırmıştır. Sadece sendikal alanda değil hayatın bütün mücadele alanlarında taktik üstünlüğünü stratejik üstünlük gibi dayatmış ve buna bağlı olarak da birçok örgütlülüğü belirsizleştirmiştir. Bu sayede emekçiler, kendi ekonomik-demokratik örgütlülükleri olan sendikalardan ve sınıf örgütlerinden çeşitli yöntemlerle soğutulmuş, örgütlülüğe güvensizlik oluşturulmuştur. Bunda nesnel nedenlerin etkisi olduğu kadar öznel nedenlerin de etkisi vardır. Bu sürecin oluşumunda sendikal önderliklerin hata ve zaaflarına değinmeyeceğiz. Bu ortamda grevleri örgütlemenin daha fazla emek istediği ortadadır. Sonuçta KESK ve bağlı sendikalarımız grevin, emekçilerin en büyük ?okulu? olduğunu unutmamalıdır.

KESK'İN İÇİNDE BULUNDUĞU DURUM ve TARTIŞMALAR

KESK, ülkemizdeki ilerici kamu emekçilerinin örgütüdür. Bu örgüt kamu emekçilerinin fiili ve meşru mücadelesinden doğmuştur. KESK de diğer sendikalar gibi tıkanıklık içindedir. Bu duruma gelinmesinde KESK organlarının hata ve zaafları olduğu kadar ekonomik-demokratik mücadeleye yön vermesi gereken politik mücadele aygıtlarının da belirleyici payı vardır. KESK'in tıkanmasının birçok nesnel temelinde, esas olarak politik öngörüsüzlük vardır. Eğer KESK'te bir tıkanma varsa ki vardır, bu durumda bunun esas sorumluları KESK'te bulunan ve ?küreselleşme? rüzgârıyla birlikte stratejik olarak savrulan politik hâkim anlayışlardır. Reformist anlayışlardır. Buradan yola çıkılırsa, KESK'in bu tıkanıklığı aşılabilir. Çünkü bizim bakış açımızın temel doğrusuna göre emek-sermaye çelişkisi uzlaşmazdır. Emekçilerin bu çelişkisinden yola çıkarak 90'lı yıllarda olduğu gibi fiili ve meşru mücadele anlayışıyla tekrar bir direniş örgütlenebilir, emekçilere güven verilebilir ve siyasal iktidarın politik hegemonyası aşılabilir. Unutulmamalıdır ki; MYK'nın hak almak için devlete karşı yaptığı eylem ve etkinliklerdeki ufak bir sendelemesi, işyerlerinde daha büyük bir savrulma ve güvensizliğe yol açmaktadır. Gelişen süreçte ilerici politik kadrolara ve MYK'lara zorlu görevler düşmektedir. Ülkemiz, emperyalizmin yeni sömürgesidir ve örgütümüz ağırlıklı olarak küçük burjuva sınıfsal karakter taşıyan emekçilerin örgütüdür. Bizim gibi ülkelerde egemen sınıf ile sendikalar arasındaki mücadele, uzun süre karşılıklı irade mücadelesi olarak geçer. Sendikalarımız bu durumu göz önünde bulundurarak sivil toplumcu ve AB'ci sendikal anlayış olan ?çağdaş sendikacılık?tan uzaklaşmalıdır. Sendikalar, özünde ?sınıf ve kitlesel direniş? örgütleridir. Buna uygun olarak KESK ve bağlı sendikalar sınıfsal dil üzerinden militan bir direniş hattı oluşturmalıdır. ?Çağdaş, uzlaşmacı sendikacılık değil, Devrimci Sendikacılık? anlayışı hakim hale getirilmelidir. Aksi takdirde önümüzdeki süreçte oligarşinin geliştireceği saldırı yasaları karşısında örgütün nitelik ve niceliksel erimesinin önüne geçilemez. KESK, tüm bunları görerek mücadeleyi ortaklaştıran bir yerden sendikal süreci planlamalıdır.

Sendikalardaki tüm devrimci memurlar, mücadeleyi salt sendikalarla sınırlamadan, sendikalarda devrimci sendikacılığı nasıl hayata geçireceklerini, nasıl somutlayacaklarını düşünmeli ve buraları reformist anlayışa terk etmeden tıkanıklığı aşmanın yol ve yöntemlerini düşünmeli, buna yoğunlaşmalıdır.

TÜZÜK KURULTAYI

Tüzük, örgütlülükleri amaçlarına ulaştırmada en temel araçlardan biridir. KESK ve bağlı sendikaların tüzükleri de emekçilerin mücadeleleri sonucu oluşturulmuştur. Eğer tüzük değişikliği ihtiyacı, emekçilerin mücadelesinin önünü açmak amacıyla yapılıyorsa olumludur. Fakat bu tüzük değişikliği valiliklerin istekleri, bürokratik sendikacıların kişisel taleplerini karşılamak için kariyerist ve popülist amaçlarla örgüte dayatılıyorsa bu duruma karşı çıkılmalıdır.

Emperyalizm, 90'lı yıllardan sonra, ekonomik-demokratik-politik mücadele veren tüm örgütlenmeleri ehilleştirme operasyonları yapmıştır. Bu operasyonlardan ülkemizdeki halk örgütlenmeleri de nasibini almıştır. Bu durum öyle bir boyuta gelmiştir ki, kendisine; sınıf ve kitle sendikasıyım, sosyalist partiyim diyenler dahi emperyalist bir kurum olan AB'ye hayır diyemez durumadır. KESK, devletin ulufe olarak verdiği 5 YTL'yi dahi objektif olarak kabul eder duruma gelmiş, sahte sendika yasası pratikte kabul edilmiş ve Eğitim-Sen, anadilde eğitimi, pedagojik bilimi çiğneyip reddederek bir ulusun inkârına kalkışabilmiştir. Tüm bu geri adımlar, oligarşiyi tatmin etmemiş ve cesaretlendirmiştir ki, sendikalardan yeniden tüzük değişikliği istemektedir. KESK ve bağlı sendikalar, kendi varlık kültürüne uygun olarak direnme hattını oluşturmayıp uzlaşma kültürüne uygun olarak tüzük değişikliğine giderlerse, kendi mezarını kazan örgüt işlevi göreceklerdir. Eğer böyle bir duruma gidilirse, KESK içindeki devrimciler bu sürecin durdurulması için güçleri oranında bütün mücadele biçimlerini kullanacaklardır.

DEVRİMCİ MEMUR HAREKETİ

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber