Kredide frene bastık bankada paramız arttı
Beş hafta önce 22,7 milyar TL olarak kaydedilen haftalık kredi hacmi artışı, geçtiğimiz hafta 4,3 milyar liraya kadar geriledi. TL'yi destekleyen hamleler, mevduatları yükseltiyor
Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgının etkilerini bertaraf etmek için alınan tedbirler kademeli olarak kaldırılıyor. Bu kapsamda ağustos başından beri "sıkılaşma" politikası uygulayan Merkez Bankası, son toplantısında da fiyat istikrarını desteklemek amacıyla politika faizini 200 baz puan yükseltti.
BDDK ise yurt dışı ile yapılan TL alım ya da TL satım yönündeki swap, forward, opsiyon işlemlerine ilişkin limitleri artırdı. Döviz alım işlemlerinde uygulanan Banka Sigorta ve Muameleleri Vergisi (BSMV) oranı, yüzde 1'den binde 2'ye düşürüldü.
Türk lirası mevduatların faiz getirisinden yapılan vergi kesintisi de düşürüldü. Bir yıldan uzun vadeli mevduat hesaplarında oran sıfırlandı. Özellikle son beş haftada yaşanan bu gelişmelerle faiz oranlarında yükseliş yaşandı. Kredi ve mevduat değişimleri de bundan etkilendi.
Son beş haftada toplam kredi hacmi;
- 28 Ağustos ile biten haftada 22,7 milyar lira,
- 4 Eylül ile biten haftada 15,3 milyar milyar lira,
- 11 Eylül ile biten haftada 15,2 milyar lira,
- 8 Eylül ile biten haftada 11,7 milyar lira arttı.
- Kredi hacmi 25 Eylül ile biten haftada ise yaklaşık 4,3 milyar lira artarak,
toplamda 3 trilyon 407 milyar liraya yaklaştı.
Faizlerde yaşanan yükselişin etkisiyle, kredi hacminde de hissedilir gerileme yaşanmış.
Son beş haftada mevduat miktarı;
Banka mevduatlarında ise artış yönünde eğilim yaşandı. Son beş haftaya bakıldığında
toplam mevduatlar;
- 28 Ağustos ile biten haftada 18 milyar 129 milyon lira,
- 4 Eylül ile biten haftada 18 milyar 985 milyon lira,
- 11 Eylül ile biten haftada 44 milyar 152 milyon lira,
- 18 Eylül ile biten haftada 35 milyar 484 milyon lira arttı.
- Bankacılık sektöründeki toplam mevduat 25 Eylül ile biten haftada ise 12 milyar
119 milyon lira yükselerek, 3 trilyon 533 milyar liraya ulaştı.
Tüketicilerin harcama ve kredi talebi eğilimlerinde "bekle-gör" dönemine geçtiği dikkat çekiyor.
Ö. FARUK BİNGÖL