Öğretmenler günü ne işe yarar?

Kaynak : Milli Gazete
Haber Giriş : 23 Kasım 2007 20:47, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Bugün Kasım'ın 22'si. Cumartesi ise 24'ü ve Öğretmenler Günü.

Öğretmeni çok olan bir ailenin mensubu olduğum için, ülkemizde öğretmen olmanın anlamlarına dair esaslı gözlemlerim vardır. Bugün, bu gözlem ve analizlerimi uzun uzun yazacak değilim. Ancak 24 Kasım Öğretmenler Gününün kutlanma şekline ve geleneksel hale gelmiş söylemlere biraz dokunmak istiyorum.

İki gün önce bir radyoda, öğretmen sendikalarının birinin genel başkanı adeta nefes almadan konuşuyordu. Sanırsınız ki, Kızılay meydanında miting konuşması yapıyor. Bir alkışı ve ıslığı eksikti.

Sendika başkanının ne söylediğini özetleyeyim.

"Türkiye, öğretmenleri en çok çalıştıran ülkedir. Maaşlarımız çok düşük. Ek ders ücretleri tatminkar değil. Yoksullaşmak sürecine dur diyeceğiz. Yıllardır, ciddi ekonomik ve sosyal sorunlar ile karşı karşıyayız. Ekonomik açıdan çökertilen öğretmenler, memur ve hizmetliler geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda kalmaktadır."

Bu konuşmanın hangi sendika başkanı tarafından yapıldığı çok önemli değil. Çünkü hemen hemen her eğitim sendikası benzer şeyler söylüyor.

Dün ise, birkaç öğretmen arkadaşla sohbet ettim. Az dokundum. İşittiğim ah binlerce idi.

İşte onların söylediklerinden seçtiklerim.

"Çok çalışıyoruz. Ne okumaya vaktimiz var ne gezmeye. Maaşlar yetmiyor. Bazen öğrencilerimiz bile bizden daha iyi giyiniyor, daha lüks araçlar ile okula geliyor. Öğretmenlik artık eskisi gibi değil."

Her 24 Kasım'da adeta kalıplaşmış bu söylemler artık terk edilse iyi olur. 24 Kasım Öğretmenler Günü sadece ağlama, yakınma ve dövünme günü olmamalıdır.

Her yıl tekrar edilen bu ifadeler, gittikçe etkisini yitiriyor ve öğretmenliğin prestijini azaltıyor.

Üstelik, iktidar, muhalefet, medya, sendika, bakan, milletvekili yani herkes aynı şarkıyı söylüyor, herkes aynı ağıtı yakıyor. Dolayısıyla, yakınmalar karşılık bulmadığı gibi çözümler de konuşulmuyor.

Ancak, mercek altına alınması gereken bir başka nokta daha var.

Öğretmenlerin sorunlarına karşı geliştirilen bu bakış açısı ve söylem biçimi, eğitim camiasının kendi kendine ayna tutmasını engelliyor. Esas tehlike de bu noktada başlıyor. Çünkü öğretmen, her başarısızlığı kendi kötü şartlarına, maddi sorunlarına, düşük ücrete bağlıyor ve rahatlıyor.

Eğitimdeki düşük başarı, sınavlarda alınan sıfırlar, okuldaki şiddet, sevgisizlik ve iletişimsizlik onlara göre tek sebebe bağlı: maddi şartlar. Öyle ki, yılda bir kitap okumamanın sebebi bile düşük ücret olarak gösterilebiliyor.

Öğretmenlerimiz, bu fasit daireden çıkmalılar.

Okuyan, araştıran, analiz yapan, akleden, soruşturan, sevgisini eksiltmeyen, mazeret değil çözüm için çabalayan, bilgisini güncelleyen, gezen ve kendisini her an fark eden öğretmenlere dünden daha çok ihtiyacımız var.

Erol Erdoğan

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber