3. yargı paketi ile yapılan değişikliklere dair bilgi notu

3. yargı paketi 2 Temmuz 2012 tarihi itibariyle Meclis Genel Kurulunda kabul edildi. Kanun daha çok Türk Ceza Kanununun 250. maddesinde yapılan düzenlemeler yönüyle medyanın gündemine geldi. Ancak Ceza Kanununda bu konu dışında da çok sayıda değişiklik yapıldı. Yapılan değişikliklere ilişkin özel bilgi notunu yayınlıyoruz.

* 3. yargı paketinin Meclisten geçen son hali...

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 03 Temmuz 2012 17:56, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUNA İLİŞKİN BİLGİ NOTU

03/07/2012

I ? KANUNUN HAZIRLANMA GEREKÇESİ

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6. maddesinde herkesin, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, davasının ?makul süre içinde? görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Söz konusu hükme paralel olarak 1982 Anayasasının 141. maddesinin son fıkrasında, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevi olarak belirtilmiştir.

Son yıllarda yargının iş yükünün aşırı şekilde ağırlaşması ve yargılama sürecinin istenilen süratle işlememesi, Anayasamızın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin kabul ettiği makul sürede yargılanma hakkı ve devletin makul sürede yargılama yükümlülüğünün gereğinin yerine getirilmesini önemli derecede engellemektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlâli nedeniyle Türkiye'nin tazminat ödemek zorunda kaldığı fiillerin önemli bir kısmının da makul sürede yargılama ilkesinin ihlâliyle ilgili olduğu düşünüldüğünde, makul sürede yargılama yükümlülüğünün önemi daha da artmaktadır.

Bu Kanun 1. ve 2. Yargı Paketleri olarak adlandırılan sürecin devamı niteliğinde olan ve yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesini amaçlayan 3. Yargı Paketidir.

Bu kapsamda daha önce, yargı hizmetlerinde etkinlik ve verimliliğin sağlanabilmesi bakımından, 6110 sayılı ?Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun?la, Yargıtay ve Danıştay'ın üye ve daire sayısı ile tetkik hâkimi kapasitesi artırılmış, anılan yüksek mahkemelerin iş yükünün azaltılması ve yargılama süresinin kısaltılmasını sağlayacak önemli değişiklikler hayata geçirilmiştir.

6217 sayılı ?Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun? (1. Yargı Paketi) ve 650 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle (2. Yargı Paketi) de adaletin hızlandırılmasını, süratli, verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülmesini sağlamak, mahkemelerin iş yükünü azaltmak ve yargılama faaliyetinde zaman ve emek kaybını önlemek amacıyla çeşitli kanunlarda değişiklikler yapılmıştır.

Yargı hizmetlerinin hızlandırılmasına yönelik yapılan düzenlemelerin devamı niteliğinde olan bu Kanun, aynı amacın devamı olarak esas itibarıyla yargının iş yükünün azaltılarak adalet hizmetlerinin hızlandırılması ve etkinliğinin artırılmasını hedeflemiştir. Bununla birlikte bu Kanunda çeşitli kanunların uygulanmasından kaynaklanan bazı sorunlara çözüm getirmek amacıyla da düzenlemeler yapılmıştır.

II ? KANUNUN (3.YARGI PAKETİNİN) HAZIRLANMA SÜRECİ

Bakanlığımızca hazırlanan ve ana unsurları itibarıyla ceza, icra-iflas ve idari yargı mevzuatına ilişkin düzenlemeler içeren "Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla işlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı";

· 16/01/2012 tarihinde Başbakanlığa gönderilmiştir.

· 30/01/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir.

· 15/02/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu gündemine alınmış ve aynı tarihte görüşme yapılmaksızın Adalet Alt Komisyonuna havale edilmiştir.

· 07/03/2012 ilâ 18/05/2012 tarihleri arasında Alt Komisyon çalışmaları tamamlanmıştır.

· 23/05/2012 ilâ 12/06/2012 tarihleri arasında Adalet Komisyonu çalışmaları tamamlanmıştır.

· 30/06/2012 ilâ 02/07/2012 tarihleri arasında Genel Kurul görüşmeleri tamamlanmış ve 02/07/2012 tarihli oturumda 6352 sayılı Kanun olarak kabul edilmiştir.

III ? İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA GETİRİLEN YENİLİKLER

1. İcra dairelerinde icra katipliği kadrosu oluşturularak, çalışanların nitelik ve sayısı artırılmıştır.

İcra sistemimizin en büyük sorunlarından birisi, yeterli sayıda ve nitelikte icra personelinin bulunmamasıdır. Daha modern anlamda bir icra teşkilâtı kurulması ve daha kaliteli hizmet verilmesi, icra müdürlüklerinde çalışan personelin uzmanlaşmasının sağlanması amacıyla icra kâtipliği kadrosu ihdas edilmekte ve icra dairelerinde çalışan personel sayı olarak artırılmaktadır. Bu kapsamda toplamda 6.896 kadro ihdas edilmiştir. Bu kadronun 4.488 adedi icra katiplerine ayrılmıştır.

2. İcra dairelerinde çalışan personelin nakit parayla doğrudan teması kesilmiştir.

Uygulamada icra daireleriyle ilgili olarak dile getirilen en önemli eleştirilerden biri de icra dairelerinde ödemelerin nakit parayla yapılması ve bunun sonucu olarak da bazı şaibelerin oluşmasıdır.

İcra dairelerinin parayla temasının tamamen ortadan kaldırılabilmesi amacıyla icra takibinin başlatılmasından, sonuçlanmasına kadar geçen tüm aşamalarda, icra müdürlüğüne yapılacak nakit ödemeler ile icra müdürü tarafından ilgilisine yapılacak nakit ödemelerin banka aracılığıyla yapılması ilkesi getirilmiştir.

Buna göre; borçlu icra dairesine gelmeden borcunu banka yoluyla ödeyebilecektir. İcra müdürlüğüne yapılan ödemeler alacaklının bildirdiği hesaba doğrudan havale edilecektir. Alacaklı da icra dairesine gelmeden bu parayı bankasından alabilecektir.

Ancak, sadece haciz mahalline gidildiği sırada veya satışın yapıldığı yerlerde yapılacak nakit ödemeler elden kabul edilebilecektir.

3. Alacaklılar icra takibi başlatırken, kendilerine ödenmesi gereken paranın hangi bankaya yatırılacağını bildirileceklerdir.

İcra dairelerinde nakit parayla temasın tamamen ortadan kaldırılması amacı çerçevesinde, takip başlatan alacaklının veya vekilinin adına yatırılması gereken paranın hangi hesap numarasına yatırılacağını, takibin daha ilk aşamasında bildirmesi gerekliliği hükme bağlanmıştır.

Mevcut takip dosyaları açısından ise banka ve hesap numarasının bildirilmesi için geçici maddeyle altı aylık süre öngörmüştür.

4. Haczedilebilecek ev eşyalarına sınırlama getirilmiştir.

Uygulamada evlere gidilerek yapılan hacizler sırasında her türlü eşyanın haczedilebilir olması nedeniyle, özellikle ailede bazı sorunların doğmasına sebebiyet verildiği görülmekle para, kıymetli evrak, altın, gümüş ve değerli süs eşyası gibi bazı şeyler dışında borçlu ve borçlu ile aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireyleri için gerekli olan lüzumlu eşyaların haczedilemeyeceği hükme bağlanmıştır.

Düzenlemede bir evde aynı kullanım amaçlı birden çok eşyanın bulunması halinde, alacaklının da alacağına kavuşmasına engel olunmaması amacıyla, bu eşyalardan yalnızca biri borçluya bırakılarak diğerleri haczedilebilecektir.

Buna göre, düzenlemeyle, alacaklının alacağına kavuşma amacı dışına çıkıp borçluyu sosyal yönden zor durumda bırakacak şekilde ekonomik değeri çok az olan ev eşyalarını haczedilmesini, insani hassasiyetler çerçevesinde önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Diğer yandan, bir borçlunun evinde üç adet buzdolabı bulunuyor ise bunlardan biri borçlunun ihtiyaçlarını karşılamak için bırakılıp ikisi haczedilebilecektir.

Bu amaç çerçevesinde, uygulamada hedeflenen gayeye ulaşabilmek için icra müdürüne, eskisinden farklı olarak taleplerle ilgili olarak değerlendirme, kabul veya reddetme yetkisi verilmiştir.

5. Ülkemizde lisanslı yediemin depolarının hayata geçirilmesi hedeflenmiştir.

Ülkemizde birçok yerde çok sayıda yediemin deposu faaliyet göstermektedir. Bugüne kadar bu depoların çalışma usul ve esasları yönünden yasal bir alt yapı olmadığından, depoların işletilmesi hususunda değişik şikayetler dile getirilmektedir. Bugüne kadar da bu hususta depoların belli prensipler çerçevesinde işletilmesi sağlanamamıştır. Oysa bu depolara teslim edilen hacizli mallar, adından da anlaşılacağı üzere, yediemin sıfatıyla kamu güvencesine emanet edilmiş mallar olup, özenle korunması gerekmektedir.

Kanunla, yediemin depoları ile bu depolarda muhafaza edilen tüm hacizli malların belli kriterler esas alınarak muhafaza edilebilmesine ve bu kriterlerin devlet tarafından belirlenebilmesine imkan sağlayacak çok önemli bir düzenleme getirilmiştir.

Bu düzenlemeye göre, yediemin deposu işletebilecek gerçek ve tüzel kişiler Adalet Bakanlığınca belli kriterlere göre belirlenecektir. Yediemin deposu işletebilmek için Bakanlıktan lisans alınması gerekecektir.

Adalet Bakanlığı haczedilen malların muhafazası yönünde gerekli nitelikleri belirleyecek, bu kapsamda özellikle hacizli malların muhtemel rizikolara karşı güvence altına alınabilmesi için sigortalanması yönünde kriterleri de karara bağlayacaktır.

Yeni getirilen düzenlemeyle, yediemin depolarının işletilmesi Adalet Bakanlığının kontrolüne girecek, işletmelere lisans verilmesi, faaliyetlerinin denetimi, gerektiğinde faaliyetlerin durdurulması veya lisansın iptali belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde Adalet Bakanlığına ait olacaktır.

6. Mevcut yediemin depolarındaki malların en kısa sürede tasfiye edilmesi öngörülmüştür.

Yediemin depolarının yeni ve belirli kriterler çerçevesinde yeniden yapılandırılabilmesi amacıyla getirilen sistemin hayata geçirilmesi mevcut yediemin depolarındaki malların durumunda düzenleme yapılmasını gerektirmiştir.

Uygulamada birçok yediemin deposunda muhafaza edilen ancak hukuken artık muhafaza edilmesine gerek kalmayan birçok malın bulunduğu bilinmektedir. Bu malların çok büyük bir bölümü ekonomik değerini yitirmesine rağmen, satılamaması ve sahibi tarafından depodan alınmaması nedeniyle çürümeye terkedilmiş durumdadır. Malların sahiplerine iadesi veya süresinde teslim alınmaması halinde belli hükümler çerçevesinde satılması öngörülmüştür.

Ancak satılamayacak hale gelmiş malların tasfiyesinde karşılaşılması muhtemel zorlukların giderilmesi için, icra müdürünün başkanlığında, ilgili yer kaymakamlığı, belediyesi, baro başkanlığı ve ticaret odası temsilcilerinden oluşacak bir değer tespit komisyonu tarafından bu malların tasfiyesinin sağlanması hedeflenmiştir.

7. İcrada haksız takip ve inkar tazminat oranları %40 dan %20 ye düşürülmüştür.

İcra ve İflas Kanunu haksız yere icra takibi başlatılmasına veya başlatılan icra takibine haksız yere itiraz edilmesi hallerine belli bir müeyyide öngörmüş, parayla ölçülebilen bu durumlarda %40 lık tazminata hükmedilmesini düzenlemiştir. %40 lık bu oran enflasyonun yüksek düzeyde seyrettiği dönemlerde makul karşılanabilir bir miktar iken, günümüzde yüksek bir oran olarak algılanmaya başlanmış ve hakkaniyete uygun bir orana çekilmesi çok sık dile getirilmiştir. Bu nedenle haklı gerekçelere dayanan bu eleştiriler dikkate alınarak %40 lık tazminat miktarı %20 ye indirilmiştir.

Ayrıca, Yargıtay uygulamasında daireler arasında tazminatın asıl alacak mı yoksa faizli alacak mı üzerinden hesaplanacağına ilişkin tartışmalar yaşanmaktadır. Bu tereddütleri gidermek amacıyla, tazminatın takip talebi veya davadaki talep esas alınarak hesaplanması öngörülmüştür.

8. Hacze konu bir mal elinde bulunan üçüncü kişinin, mal üzerinde hak iddia etmesi halinde bu malın muhafaza altına alınması engellenmiştir.

Hacze konu mal üçüncü bir şahsın elinde ise ve bu kişi malın kendisine ait olduğunu veya mal üzerinde diğer bir hakka sahip olduğunu beyan ederse, malın muhafaza altına alınmaması ve bu kişiye yediemin olarak bırakılması hükme bağlanmıştır. Böylece, malın muhafaza altına alınması halinde gündeme gelebilecek ve telafisi mümkün olmayacak mağduriyetlerinin önlenmesi hedeflenmiştir.

Öte yandan, üçüncü kişinin iddiasının mahkemece karara bağlanmasına kadar hacizli malın satışının yapılamayacağı hükme bağlanmıştır.

9. Hacizli mallar yönünden satış isteme süresi kısaltılmıştır.

Kanunda menkul malların satılabilmesi haczedildikten itibaren bir yıl içinde, gayrimenkul malların ise satılabilmesi haczedildikten itibaren iki yıl içinde istenebilmektedir. Dolayısıyla sahibinin tasarruf hakkı bu süre zarfında kısıtlandığı gibi alacaklının da alacağına kavuşabilmesi uzun bir zamana yayılmaktadır.

Gerek borçlunun menfaatlerinin korunması gerekse alacaklının en kısa süre içinde ve hacizli malın ekonomik değerinde düşme olmadan satılabilmesine imkan sağlamak için bu süreler yarı oranında indirilmiştir.

10. Hacizli mal satışında elektronik ortamda ilan ve teklif imkânı getirilmiştir.

Kanunda menkul ve gayrimenkul mallar haczedildikten sonra satış safhasıyla ilgili ayrıntılı hükümler bulunmaktadır. Ancak hacizli malların satışında elektronik ortamdan yararlanılmasına ilişkin hükümler mevcut değildir. UYAP sisteminin gelişmesi ve sağladığı imkanlar da dikkate alınarak satış ilanının elektronik ortamda yapılması ve isteyenlerin herhangi bir mal için, satış gününden önce icra dairesine gelmesine gerek olmadan elektronik ortamda teklif vermesi mümkün hale getirilmiştir. Böylece, daha fazla kişinin artırıma katılması sağlanarak, malın gerçek değerinde satılması ve satış masraflarının azaltılması amaçlanmıştır.

Ancak önümüzdeki yıllarda teklif vermenin yanında satış aşamasının tamamen elektronik ortamdan yapılması planlanmaktadır.

IV ? İDARİ YARGIDA GETİRİLEN YENİLİKLER

1. Mahkemelerde evrak büroları oluşturulmaktadır.

Mahkemelere verilen her türlü dilekçeler oluşturulacak evrak büroları tarafından alınarak mahkemesine havale edilecektir. Düzenleme ile vatandaşlar dilekçelerini hâkimlere havale ettirmek zorunda kalmadan, evrak bürolarına teslim ederek mahkemeden ayrılabileceklerdir. Diğer taraftan da, bir günde yüzlerce dilekçe havale etmek zorunda kalan mahkeme başkanları ile hâkimler rutin evrak işinden kurtarılarak yargılama faaliyetine daha fazla zaman ayırabileceklerdir.

2. İdare ve vergi mahkemeleri ile Danıştayda yürütülen tüm işlemlerde UYAP sistemi kullanılacaktır.

UYAP sisteminin İdari yargılama usulünde kullanılabilmesiyle, fiziki ortamda yapılabilen her türlü işlem elektronik ortamda da yapılabilecektir.

Aynı amaca yönelik olarak, vatandaşların dilekçelerinde T.C. kimlik numaralarının da yazılması zorunluluğu getirilmiştir.

3. Dilekçeler asliye hukuk mahkemesine de verilebilecektir.

İdare mahkemesine verilecek dilekçeler, idare mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk mahkemelerine de verilebilmektedir. Ancak, özellikle büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde, bu hükmün uygulanması yönünden tereddüt yaşanmakta ve kişilerin dilekçelerini idare mahkemesine götürmesi gerektiği yönünde kararlar verilmektedir. Özellikle İstanbul sınırları içerisinde bu uygulama nedeniyle uzun mesafeler katedilmekte ve vatandaşların gereksiz zaman ve emek kaybına neden olmaktadır.

Büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde ikamet eden vatandaşların emek ve zaman kaybını asgariye indirebilmek amacıyla, idare mahkemesine verilebilecek her türlü dilekçenin, idare mahkemesine gitmek zorunda kalmaksızın, bulundukları yer asliye hukuk mahkemelerine verebilmesine yönelik düzenleme yapılmıştır.

4. Mahkeme kararlarıyla hüküm altına alınan tazminatların ödenmesi gününe kadar geçen süreç için uygulanan faiz oranı yükseltilmiştir.

İdare ve vergi mahkemelerinde verilen kararlar gereği ödemeler idare tarafından 30 gün içinde yapılmaktadır. Kararın verildiği tarihle ödemenin yapıldığı tarih arasında geçen süre için yaklaşık %9'a karşılık gelen kanuni gecikme faizi ödenmektedir. Bu ise özellikle vatandaşlar yönünden ekonomik mağduriyete sebebiyet verdiği görüşüyle eleştiri konusu yapılmaktadır.

Tazminat ve vergi davalarında vatandaşların parasının ekonomik değerinin korunabilmesi ve mahkeme kararlarının gecikmeksizin uygulanmasını sağlamak amacıyla, kararın idareye tebliğ edildiği tarih ile ödeme tarihi arasında geçen zaman için ödenen, bu yıl için yüzde 9 olan gecikme faizinin yüzde 12 oranında uygulanması hükme bağlanmıştır.

5. Danıştay savcılarının dava dosyaları hakkındaki yazılı düşünceleri taraflara tebliğ edilecektir.

Danıştayda görülen davalar için uygulamada Danıştay savcısının yazılı görüşüne başvurulmaktadır. Ancak bu görüş ilgili tarafa tebliğe çıkarılmamakta ve tarafın görüşlerinin iletmesine imkan tanınmamaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de savcının bu görüşünün diğer tarafa iletilmemesi nedeniyle adil yargılama hakkının zafiyete uğratılmasına sebebiyet verildiği yönünde kararlar vermiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen bu ihlal kararlarının önlenmesi, Ülkemizin ihlal kararları nedeniyle tazminata mahkum edilmemesi için Danıştay savcıları tarafından verilen yazılı düşüncelerin taraflara tebliğ edilmesi hükme bağlanmıştır. Kendisine tebligat yapılan taraf Danıştay savcısının bu görüşüne yönelik on gün içinde yazılı cevap verebileceklerdir.

6. Mahkemelerde karar alma süreci hızlandırılmaktadır.

Uygulamada heyet halinde görülen davalarda her türlü ara karar (keşif, bilirkişi incelemesi, bilgi ve belge istenilmesi gibi) üç kişilik heyet tarafından alınmaktadır. Bu durum yargılamanın uzamasına sebep olmaktadır.

Düzenlemeyle, heyet halinde görülen davalarda da zaman kaybını önlemek amacıyla, bazı ara kararların başkan veya dosyanın hâkimi tarafından verilebilmesi hükme bağlanmıştır.

7. Yürütmenin durdurulması müessesesi revize edilmektedir.

Uygulamada tartışmalara neden olan ve yargılama süresini uzatan sebeplerden biri olarak görülen yürütmenin durdurulması müessesesi kısmen revize edilmektedir. Buna göre yapılan düzenlemeyle;

- Yürütmenin durdurulması (YD) kararları kural olarak idarenin savunması alındıktan sonra verilebilecektir.

- Ancak, YD talebinin yerinde olmadığı dava dilekçesi ve eklerinden anlaşılması halinde, davalı idarenin savunması alınmaksızın YD talebi reddedilebilecektir.

- Uygulanmakla etkisi tükenecek idari işlemler (yıkım kararı gibi) için, idarenin savunması alınmadan da YD kararı verilebilecektir.

- Yürütmenin durdurulması kararlarının etkinliğini artırmak amacıyla hukuka açıkça aykırılık hali ile telafisi imkânsız veya güç zararların neler olduğu kararın gerekçesinde belirtilecektir.

- Yürütmenin durdurulması kararlarının gecikmeksizin uygulanabilmesini sağlamak amacıyla onbeş gün içinde yazılıp imzalanarak taraflara tebliğ edilecektir.

- Aynı sebeplere dayalı olarak ikinci kez YD talebinde bulunulamayacaktır.

8. Bazı kararlara karşı temyiz yolu kapatılarak, bu kararlara karşı yapılan itirazların Danıştay yerine bölge idare mahkemesinde karara bağlanması sağlanmaktadır.

Nitelik itibarıyla Danıştaya gelmesine gerek görülmeyen davalar ile konusu bu yıl için 8.300 TL nın altındaki davalar bölge idare mahkemesinde kesinleşmektedir.

Kanunla, bölge idare mahkemesinde kesinleşecek dava konuları genişletilmekte, 8.300 TL lık parasal sınır 25 bin TL'ye yükseltilmiştir.

Düzenlemeyle hem Danıştayın iş yükü azalacak hem de davalar daha kısa sürede kesinleşecektir.

9. Bölge idare mahkemeleri ikiden fazla kurul halinde çalışacak şekilde düzenlenmektedir.

Uygulamada bölge idare mahkemeleri en fazla iki kurul halinde çalışabilmektedir. Bu durum da davaların karara bağlanma süresini uzatmaktadır.

Bölge idare mahkemelerinin daha etkin ve hızlı çalışabilmesi amacıyla, ikiden fazla kurul halinde çalışabilmelerine imkân tanınmaktadır.

10. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun oluşumu üç yıl için değiştirilmektedir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu haftada bir gün toplanabilmekte, diğer günlerde ise kendi dairelerindeki görevlerine devam etmektedirler. Bu çalışma temposu ile 6.000 kadar dosya kurul önünde görüşülmeyi beklemektedir. Bu ise kararların kesinleşmesini geciktirmektedir.

Danıştayda daha hızlı yargılama yapılması ve birikmiş dosyaların eritilmesi amacıyla, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun, üç yıl süreyle, sabit üyelerden oluşması ve daha fazla toplantı yapabilmesine imkan sağlayacak şekilde düzenleme yapılmıştır.

11. Danıştayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı dava sayısı azaltılmaktadır.

Danıştayın iş yükünün önemli kısmını ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı davalar oluşturmaktadır. Bu durum Danıştayın temyiz mahkemesi sıfatıyla baktığı davalar yönünden yeterince vakit ayıramamasına neden olmaktadır.

Danıştayın yüksek mahkeme sıfatıyla iş yükünden arındırılarak, davaların daha kısa sürede sonuçlandırılması ve daha fazla içtihat üretmesi amacıyla bu Kanunla Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak bakacağı davaların sayısı azaltılmıştır.

Buna göre, bakanlıkların yalnızca ülke genelinde uygulanacak düzenleyici işlemlerine ilişkin açılan davalar ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştayda görülecektir. Buna karşılık imar planı, sit alanı ilanı gibi yerel düzeydeki işlemler ile tüm üst kurullar tarafından tesis edilen bireysel işlemlere karşı açılan davalar ise idare mahkemelerinde görülecektir.

V ? CEZA MEVZUATI KAPSAMINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER

Kanunla ceza mevzuatı kapsamında yer alan bazı suçlar kabahate dönüştürülmekte ve bir kısım kabahatler yönünden ceza verme yetkisi adlî mercilerden alınarak idari makamlara devredilmektedir.

Bunun yanında işyükü açısından önemli yer tutan bazı davaların daha hızlı ve etkin bir şekilde sonuçlandırılması amacıyla yeni düzenlemeler yapılmaktadır.

Üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi bünyesindeki Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) tavsiye kararlarının karşılanması amacıyla Türk Ceza Kanununun rüşvete ilişkin maddeleri ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararları doğrultusunda iptaline karar verilen maddeler yeniden düzenlenmektedir.

Öte yandan Türk Ceza Kanununda düzenlenen özel hayatın gizliliği, haberleşme hürriyeti, soruşturmanın gizliliği ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçları, Avrupa Birliği ilerleme raporlarında ve bir kısım uluslararası belgeler ile kamuoyunda yer alan eleştiriler dikkate alınarak yeniden düzenlenmektedir.

1. Cumhuriyet Savcılıklarının ve Mahkemelerin İş Yüklerinin Azaltılması Amacıyla Bazı Suçlar Kabahate Dönüştürülmekte ve Bazı Kabahatlerde Karar Verme Yetkisi Adli Makamlardan Alınarak İdari Makamlara Devredilmektedir.

5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun 25 inci ve 26 ncı maddeleri ile 1618 sayılı Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Hakkında Kanunun 30 uncu maddesinde yapılan değişiklikle, mahkemelerin işyükünün azaltılması amacıyla maddede belirtilen eylemler suç olmaktan çıkartılarak kabahate dönüştürülmektedir. İdari yaptırım uygulama yetkisi mülki amirlere verilmektedir.

Öte yandan, başta alkollü ve ehliyetsiz araç kullanmak olmak üzere bir kısım özel kanunlar gereğince verilmesi gereken idarî yaptırım kararlarının mülki amirler tarafından verileceği düzenlenmektedir.

2. Petrol Boru Hatlarından Yapılan Hırsızlığın Cezası Artırılmaktadır.

Ülkemizin enerji hatlarıyla ilgili stratejik hedeflerini sekteye uğratacak boyutlarda ağır malî sonuçları olması nedeniyle, petrol boru hatlarından yapılan hırsızlık suçuyla daha etkin mücadele edilebilmesi amacıyla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 142 nci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Buna göre, petrol boru hatlarından sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında işlenen hırsızlık suçları için öngörülen üç yıldan yedi yıla kadar olan hapis cezası, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası olarak değiştirilmektedir.

3. Elektrik Hırsızlığı Karşılıksız Yararlanma Suçu Olarak Düzenlenmekte ve Bu Suç Nedeniyle Oluşan Zararın Giderilmesi Halinde Kamu Davası Açılmayacağı Hüküm Altına Alınmaktadır.

Türk Ceza Kanununun karşılıksız yararlanma başlıklı 163 maddesine yeni bir fıkra eklenmek suretiyle, elektrik enerjisinin, suyun veya doğalgazın sahibinin rızası olmaksızın tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi eylemleri hırsızlık suçu kapsamından çıkartılmakta ve karşılıksız yararlanma olarak düzenlenmektedir. İki yıldan beş yıla kadar olan söz konusu eylemlerin cezası, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası olarak yeniden düzenlenmektedir.

Öte yandan Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesinde yapılan değişiklikle, karşılıksız yararlanma suçuna özgü etkin pişmanlık öngörülmekte, düzenlemeye göre soruşturma tamamlanmadan önce zararın tazmin edilmesi halinde kamu davasının açılmaması; zararın hüküm verilinceye kadar tazmin edilmesi halinde ise verilecek cezada indirim yapılması imkanı getirilmektedir. Bu suretle, karşılıksız yararlanma suçundan dolayı etkin pişmanlık, ancak hüküm verilinceye kadar mümkün olacaktır. Hüküm verilmesinden sonra ise artık bu etkin pişmanlık hükmünden yararlanılamayacaktır.

Keza, bu etkin pişmanlık hükmünün kötüye kullanılmasının önüne geçmek amacıyla, sayı sınırlaması getirilerek kişilerin en fazla iki defa bu haktan yararlanabilecekleri öngörülmüştür. Bu etkin pişmanlık hükmünün uygulanması amacıyla bu bilgilerin Adli Sicil kayıtlarında tutulması sağlanmıştır.

Kanunda yapılan geçici bir düzenlemeyle de mevcut kovuşturma ve kesinleşmiş hükümler bakımından yeni bir uygulama imkanı sağlanmıştır. Buna göre elektrik enerjisinin, suyun veya doğalgazın sahibinin rızası olmadan kullanılması nedeniyle hırsızlık suçundan dolayı yapılan kovuşturma ve kesin hükümler bakımından altı ay içinde zararın tazmin edilmesi durumunda fail hakkında cezaya hükmolunmaması veya verilen cezanın tüm sonuçlarıyla ortadan kalkması sağlanmıştır.

4. Örgüte Üye Olmamakla Birlikte Örgüt Adına Suç İşleyenler İle Örgüte Yardım Edenlerin Cezası İndirilmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 220. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarındaki mevcut düzenlemeye göre, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen ya da örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişiler, örgüt üyesi olarak kabul edilmekte ve aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmaktadır. Örgütün silahlı olması durumunda ise, bu kişilere verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılmaktadır. Ayrıca, Türk Ceza Kanununda düzenlenen Devletin güvenliği ile anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olanlar ise, 314. maddenin ikinci fıkrası gereğince on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 220. maddesinin altıncı fıkrasında, "Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişinin, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı" cezalandırılacağı hükmüne yer verilmiştir.

Bu hüküm doğrultusunda, hiyerarşik ilişki içerisinde örgüt üyesi olmasa bile örneğin örgütün talimatı ile düzenlenen bir gösteriye katılıp örgütün propagandasını yapan yahut güvenlik güçlerine taş atıp yaralayan veya mala zarar veren kişi, hem örgüt üyeliğinden, hem de 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 220. maddesinin dördüncü fıkrası nedeniyle suç teşkil eden diğer tüm eylemlerinden dolayı ayrıca cezalandırılmaktadır.

Söz konusu maddede, örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin de örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınmış; böylelikle, örgüte yardım ve yataklık sayılan fiillerin nitelik bakımından örgüte üye olmak dolayısıyla sorumluluğu gerektirdiği vurgulanmıştır. Örgüt üyesi olmaksızın, örgütün niteliğini bilerek örgütün yararına herhangi bir iş, görev veya hizmet yapılması örgüt üyeliği ile eşdeğer kabul edilmekte ve örgüt üyeliği ile benzer şekilde cezalandırılmaktadır.

Mevcut düzenlemeler göz önüne alındığında, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan bir örgütün hiyerarşik yapısına dahil olarak, bu örgütün amaçları doğrultusunda diğer üyelerle birlikte veya tek başına aktif olarak suç işleyen örgüt üyelerine verilecek ceza ile söz konusu hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgütün çağrısı üzerine herhangi bir eyleme katılana örgüt üyesi gibi ceza verilmesi, ceza adaleti yönünden uygun görülmemiştir. Bu düzenleme, örgüt üyesi olmayan bir kişiyi yasal düzenleme sonucu örgüt üyesi olarak kabul ettiğinden, terör örgütleriyle mücadelede psikolojik açıdan da uygun görülmemiştir.

Türk Ceza Kanunun 220 nci maddesinin 6 ncı fıkrasında yapılan değişiklikle, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişiye örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek cezanın yarısına kadar indirilebileceği düzenlenmektedir. Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişiye ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek cezada maktu indirim yapılması yerine, hakime indirim yapıp yapmama ve yapacaksa bu indirimin oranı konusunda takdir yetkisi verilmiştir.

7 nci fıkrada yapılan değişiklikle ise örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişiye örgüt üyeliğinden dolayı verilecek cezanın yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmaktadır.

5. İrtikap Suçunun Unsurları Yeniden Düzenlenmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 250 nci maddesinde değişiklik yapılarak irtikap suçunun unsurlarından biri olan icbarın hangi durumlarda oluşacağı açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre, kamu görevlisine haklı bir işin gördürülmesi amacıyla menfaat temin edilmiş olmasının çoğu zaman icbar suretiyle irtikap suçunu oluşturmasına rağmen bu suçun mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunun uygulama döneminde genel görevi kötüye kullanma suçu bağlamında değerlendirilmesinin bir yansıması olarak yeni Türk Ceza Kanununu 257 nci maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen görevi kötüye kullanma suçu kapsamında değerlendirilmesinin ortaya çıkardığı sakıncaları gidermek amacıyla icbar fiiline açıklık getirilmiştir.

Bu kapsamda ayrıca Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen görevi kötüye kullanma suçu yürürlükten kaldırılmıştır. Buna göre bir kamu görevlisinin görevin ifası sırasında bir menfaat temin etmesi durumunda ya rüşvet suçu ya da irtikap suçu oluşacaktır. Ancak kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları nedeniyle kişinin kendini mecbur hissederek kamu görevlisine menfaat temin etmiş olması halinde, bu kişiye rüşvet suçundan dolayı işlem yapılması ceza adaleti bakımından uygun görülmemiştir.

Bu nedenle yapılan düzenlemeyle, kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışı karşısında kişinin haklı bir işinin gereği gibi veya hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle kendisini mecbur hissederek kamu görevlisine veya yönlendireceği herhangi bir kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, kamu görevlisi bakımından rüşvet almaktan değil, icbar suretiyle irtikap suçundan dolayı hüküm tesis edilmesi öngörülmektedir. Keza bu düzenlemeyle kamu görevlisine menfaat sağlayan vatandaş hakkında bu eylemi dolayısıyla herhangi bir suçtan dolayı cezaya hükmedilemeyecektir.

Ayrıca, irtikap suçunun cezasının çok ağır olması ve irtikap edilen menfaatin değerinin çok düşük olması durumunda dahi bu yüksek cezanın verilmesinden kaynaklanan sorunların yaşanmasının önüne geçilmesi amacıyla irtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak hakime cezada indirim yapabilmesi yönünde takdir hakkı tanınmıştır.

6. Rüşvet Suçu Yeniden Düzenlenmektedir.

Türk Ceza Kanununun 252 nci maddesindeki rüşvet suçu yeniden tanımlanmıştır. 252 nci maddenin mevcut düzenlemesine göre, rüşvet bir kamu görevlisinin, görevinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması için, kişiyle anlaşarak kendisine veya başkasına bir menfaat sağlamasıdır. Kanunda yapılan rüşvet suçuna ilişkin temel değişikliklerden birisi, rüşvet suçunun oluşabilmesi için sağlanan menfaatin kamu görevlisinin ?görevinin gereklerine aykırı? bir işin yapılması amacına özgü olması şartı aranmamasıdır.

Rüşvet suçunun oluşabilmesi için, kamu görevlisinin görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için bir menfaat temin etmesi gerekmektedir. Bu düzenlemenin zorunlu bir sonucu olarak Türk Ceza Kanunun 257 nci maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen ?görevinin gereklerine uygun davranması için? çıkar sağlamayı görevi kötüye kullanma olarak düzenleyen hüküm yürürlükten kaldırılmıştır. Buna göre bir icra müdürünün veya tapu memurunun görevini yapması için menfaat temin etmesi durumunda görevi kötüye kullanma suçundan değil rüşvet veya irtikap suçundan cezalandırılması gerekecektir.

Yapılan yeni düzenlemeyle Türk Ceza Kanununun 252 nci maddesinin birinci fıkrasında rüşvet verme suçu, ikinci fıkrasında rüşvet alma suçu ve dördüncü fıkrasında tek taraflı rüşvet vaad ve teklif suçu hüküm altına alınmaktadır.

Kamu görevlisinin para ve sair menfaat talebinde bulunmasına karşın, bu talebin kabul edilmemesi ya da işinin görülmesi için kamu görevlisine menfaat teklifinde veya vaadinde bulunmasına rağmen, bu teklif veya vaadin kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâlleri müstakil suç olarak kabul edilmiş, ancak rüşvet suçuna göre verilecek ceza yarı oranında indirilecektir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun sisteminde rüşvete aracılık suçuna yer verilmemesi nedeniyle uygulamada rüşvete aracılık edilmesi halinde aracılık eden kişinin ne suretle cezalandırılacağı hususunda tereddüt yaşanmaktadır. Gerçekte haksız menfaatin temin edildiği anda tamamlanan rüşvet suçunun işlenişine bu aşamaya kadar iştirak mümkündür. Bu nedenle, rüşvete aracılık eden kişinin bu suça iştirakten dolayı cezalandırılacağı kuşkusuz ise de, iştirak ve dolayısıyla sorumluluk statüsünün ne olduğu konusunda tereddüt yaşanmaktadır. 252 nci maddenin beşinci fıkrasında yapılan yeni düzenlemeyle, rüşvete aracılık eden kişinin kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın bu suçun müşterek faili olarak sorumlu tutulması gerektiği hususuna açıklık getirilmiş ve bu suretle uygulamada yaşanan tereddüdün giderilmesi amaçlanmıştır.

Öte yandan, Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesinin 2 nci ve 3 üncü maddelerinde yer alan rüşvet alma ve verme suçlarının tanımlarında fiilin ?doğrudan ya da dolaylı olarak? işlenmesinden; Ülkemizin 01/02/2003 tarihinde onayladığı OECD'nin Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesinin 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yabancı kamu görevlilerine rüşvet verme suçunun tanımında fiilin ?doğrudan doğruya veya aracılar vasıtasıyla? işlenmesinden; 18/5/2006 tarih ve 5506 sayılı Kanunla Ülkemizin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesinin 15 inci ve 16 ncı maddelerindeki rüşvet suçlarının tanımlarında fiilin ?doğrudan ya da dolaylı olarak? işlenmesinden söz edilmektedir. Söz konusu Sözleşmelerdeki düzenlemelere uyum sağlamak amacıyla, Türk Ceza Kanununun 252 nci maddesinin birinci, ikinci, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarına ?doğrudan veya aracılar vasıtasıyla? ibaresi eklenmiştir.

Bununla birlikte, altıncı fıkradaki yeni düzenlemeyle, uygulamada yaşanabilecek tereddütlerin ortadan kaldırılması bakımından, rüşvet suçunda dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisinin müşterek fail olarak cezalandırılacağı açıkça belirtilmiştir.

7. Rüşvet Suçunda Etkin Pişmanlık, Durum Resmi Makamlarca Öğrenilmeden Önce Mümkün Olabilecektir.

Zimmet suçunda olduğu gibi rüşvet suçunda cezayı ortadan kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için 5237 sayılı Kanunun 254 üncü maddesinde yer alan ?soruşturma başlanmadan önce? ibareleri yerine, ?durum resmî makamlarca öğrenilmeden önce? ibareleri ikame edilmiştir.

Esasen bu düzenleme rüşvet suçunun gerekçesinde de düzenlenmiş bulunmaktadır. Söz konusu gerekçeye göre etkin pişmanlıktan yararlanabilmesi için kamu görevlisi hakkında ?idari de olsa? herhangi bir soruşturmaya girişilmemiş bulunması gerekmektedir. Yargıtay'ın rüşvet suçuna ilişkin etkin pişmanlık uygulaması da bu yöndedir.

Türk Ceza Kanununun 254 üncü maddenin mevcut metninde yer alan etkin pişmanlıktan yararlanması durumunda ayrıca rüşvet veren kişinin ?verdiği rüşvet de kamu görevlisinden alınarak kendisine iade edilir? hükmü metinden çıkarılmıştır. Bu itibarla, rüşvet veren etkin pişmanlıktan yararlansa bile, rüşvet olarak verdiği para ve sair menfaat, müsadere edilecektir.

8. Yetkili Olmadığı Bir İş İçin Yarar Sağlama Suçu Yeniden Düzenlenmiştir.

Türk Ceza Kanununun 255 inci maddesinde düzenlenen yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçu nüfuz ticareti suçu olarak yeniden düzenlenmiştir. 255 inci maddeye göre yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçunun oluşabilmesi için kişinin görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceği kanaati uyandırarak yarar sağlaması gerekmektedir. Maddenin bu şekilde düzenlenişi dolandırıcılık suçuyla büyük oranda örtüştüğünden uygulamada bu madde çok sınırlı olarak uygulanmıştır. Ayrıca madde gerçek anlamda nüfuz ticareti suçunu düzenlememektedir.

Türk Ceza Kanunun 255 inci maddesi, rüşvet ve yolsuzluğun önlenmesine ilişkin uluslararası yükümlülüklerimize uygun olarak yeniden düzenlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasında, kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden kişinin fiili suç olarak tanımlanmıştır. Bu kişinin kamu görevlisi olması gerekmemektedir. Kişinin kamu görevlisi olması, bu suç bakımından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak tanımlanmıştır. Dikkat edilmelidir ki, nüfuz sahibi kişinin kamu görevlisi olması halinde, nüfuz ticareti suçundan söz edebilmek için, gördürülmesi amaçlanan işin, kamu görevlisinin görev alanına giren bir iş olmaması gerekir. Aksi takdirde, rüşvet suçuna ilişkin hükümlere göre değerlendirme yapmak gerekir.

Maddenin yürürlükte olan metninden farklı olarak, bu fıkrada işinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi de cezalandırılmaktadır.

Maddenin ikinci fıkrasına göre, menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, nüfuz ticareti suçu tamamlanmış gibi cezaya hükmolunacaktır.

Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olan kişinin iş sahibi kişiden menfaat talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da iş sahibi kişinin menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi kişi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde, menfaat talebinde bulunan nüfuz sahibi kişinin veya menfaat vaat veya teklifinde bulunan iş sahibi kişinin, suça teşebbüse ilişkin genel hükümlere başvurmaksızın, bu madde kapsamında müstakillen cezalandırılmasını sağlamak için, maddenin üçüncü fıkrası düzenlenmiştir.

9. Görevinin Gereklerine Uygun Çıkar Sağlanması Görevi Kötüye Kullanma Suçu Kapsamından Çıkartılmıştır.

Türk Ceza Kanunun 257 nci maddesinin mevcut üçüncü fıkrasına göre irtikap suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için ve bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlanması kamu görevlileri bakımından görevi kötüye kullanma suçu olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre görevinin gereklerini yapmak amacıyla bir icra müdürünün veya tapu memurunun çıkar elde etmesi görevi kötüye kullanma suçu kapsamında kabul edilmiş ve bu kişiler hakkında rüşvet suçundan dolayı işlem yapılmamıştır.

Kanunla, Türk Ceza Kanunun 252 nci maddesinde rüşvet suçu yeniden tanımlanarak görevin gereklerine uygun olup olmadığına bakılmaksızın görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için menfaat sağlanması rüşvet suçu olarak kabul edilmiştir. Bu yeni rüşvet tanımı karşısında 257 nci maddenin üçüncü fıkrasındaki suç tanımının uygulama alanı kalmamıştır. Bu nedenle söz konusu hüküm Kanunla yürürlükten kaldırılmaktadır.

Yukarıda belirtildiği üzere bir icra müdürünün veya tapu memurunun görevini yapması amacıyla menfaat temin etmesi durumunda artık iki ihtimal söz konusudur. Birincisi bu kişi hakkında rüşvet suçundan işlem yapılacaktır. Diğer ihtimal ise kamu görevlisinin görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak veya icbar ederek menfaat sağlaması durumunda irtikap suçundan dolayı işlem yapılmasıdır.

10. Adil Bir Yargılama Yapılabilmesi Amacıyla Yargı Görevi Yapanı Etkileme Suçunun Unsurları Yeniden Düzenlenmektedir.

Mahkemeler nezdinde görülmekte olan bütün davaların ve tabiatıyla ceza muhakemesinin amacı, gerçeğin araştırılması ve bu suretle adil bir yargıya varılmasıdır. Davaların ve ceza soruşturmasının doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak işlemesinde ve bu suretle adaletin gerçekleşmesinde bütün tarafların, şüphelinin ve nihayetinde toplumu oluşturan her bireyin yararı bulunmaktadır. Bu nedenle, adil yargılanma hakkını ihlâl eden, yargılamanın veya soruşturmanın doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak işlemesi yönündeki toplumsal beklentiyi zedeleyen tutum ve davranışlardan kaçınılması gerekmektedir.

Türk Ceza Kanununun 277 nci maddesinde yapılan değişiklikle, yargı görevini yapanı etkileme suçunun, kamu hukuku veya özel hukuk ayırımı yapılmaksızın, her türlü uyuşmazlıkla ilgili olarak görülmekte olan davada veya yapılmakta olan soruşturmada, davanın taraflarından birinin, şüpheli veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı mütalâa veya beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs edilmesiyle işlendiği kabul edilmektedir.

11. Basın ve Yayın Özgürlüğünün Genişletilmesi Amacıyla Soruşturmanın Gizliliğini İhlal ve Adil Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs Suçları Yeniden Düzenlenmektedir.

Türk Ceza Kanununun 285 ve 288 inci maddelerinde yapılan değişikliklerle, soruşturmanın gizliliğinin ihlal ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçlarıyla ilgili olarak dile getirilen ?basın mensupları hakkında, suçun unsurlarının belirgin olmaması nedeniyle çok sayıda soruşturma ve kovuşturma yapıldığı ve bu hususun basın ve ifade özgürlüğünü olumsuz yönde etkilediği? şeklindeki eleştirilerin giderilmesi amacıyla düzenleme yapılmaktadır.

285 inci maddeyle ilgili olarak, suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâli artırım nedeni olmaktan çıkarılmakta ve soruşturma ve kovuşturma işlemleriyle ilgili olarak haber verme sınırları aşılmaksızın yapılan haberlerin, suç teşkil etmeyeceği düzenlenmektedir.

288 inci maddeyle ilgili olarak, suçun unsurları daha somut hâle getirilmek suretiyle yeniden belirlenmekte ve hapis cezası yerine adlî para cezası verilmesi öngörülmektedir. Böylece suç, önödeme kapsamına alınmaktadır.

12. Ceza Soruşturması ve Kovuşturmasında Yapılan İşlemlerin Daha Güvenli Ve Hızlı Bir Şekilde Yapılması Amacıyla Düzenleme Yapılmıştır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 38 inci maddesinden sonra gelmek üzere 38/A maddesi eklenerek her türlü ceza muhakemesi işleminde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminin kullanılması sağlanmış ve bu kapsamda dosyaların güvenli elektronik imza kullanılarak incelenmesi ve hür türlü belge ve kararın elektronik ortamda düzenlenebilmesi, saklanabilmesi ve elektronik imzayla imzalanabilmesi temin edilmiştir.

13. Tutuklama Konusunda Yaşanan Sıkıntıların ve Eleştirilerin Azaltılması Amacıyla Tutukluluk Yasağı Sınırı İki Yıla Çıkarılmaktadır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100 üncü maddesinde yapılan değişiklikle, üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarla ilgili tutuklama kararı verilemeyeceği öngörülmektedir.

14. Uygulayıcıların Tutuklama Konusunda Daha Özenli Olmaları Amacıyla Tutuklama Kararlarının Somut Olgularla Gerekçelendirilmeleri sağlanmıştır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 101 inci maddesinde yapılan değişiklikle, tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda, kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenlerinin varlığı ile tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunun somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça yazılması gerektiği vurgulanmaktadır.

Böylece her bir somut olayla ilgili mahkemeler karar verirken verdikleri kararları ayrıntılı bir şekilde gerekçelendirmek zorunda kalacaklardır.

15. Adli Kontrol Uygulamasının Kapsamı Genişletilmektedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 109 uncu maddesinde yapılan değişiklikle, TBMM'ye sevk edilen Tasarıda adli kontrol tedbirinin uygulanabilmesi bakımından 3 yıllık üst sınırın 5 yıla çıkarılmasına ilişkin düzenleme Alt Komisyonda yapılan görüşmeler sonucunda değiştirilmiş ve süre sınırlaması tamamen kaldırılmıştır.

Böylece, tutuklama sebeplerinin varlığı söz konusu olsa bile tutuklamaya alternatif olarak mahkemelerce gerekli görülmesi halinde şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilecektir.

Düzenleme, adli kontrolün kapsamını genişletmek suretiyle tutuklamadan kaynaklanan kişi hak ve özgürlüklerine müdahale niteliğinde sayılan mahsurları da önemli ölçüde azaltacaktır.

16. Yargıtay Aşamasında İtiraz Üzerine Dosya İlk Olarak Kararı Veren Daireye Gelecektir

5271 sayılı Kanunun 308 inci maddesinde yapılan değişiklikle, İtiraz üzerine dosyanı kararına itiraz edilen daireye gönderileceği ve itirazın mümkün olan en kısa sürede dairece inceleneceği ve itirazın yerinde görülmesi durumunda dairenin kararını düzelteceği; itiraz yerinde görülmezse dairenin dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göndereceği hüküm altına alınmaktadır.

17. Belli Miktarın Altındaki Yargılama Giderleri Tahsil Edilmeyecektir.

Ceza Muhakemesi Kanununun 324 üncü maddesinde yapılan değişiklikle, Devlete ait yargılama giderlerinin 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106 ncı maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması hâlinde, bu giderin Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verileceği hüküm altına alınmaktadır. (Bu miktar 2011 yılında 20 TL nin altındaki tutarlardı)

18. Ceza Muhakemesi Kanununun 250 İnci Maddesine Göre Kurulan Mahkemeler Kapatılarak Terörle Mücadele Kanunun 10 Uncu Maddesinde Yeni Bir Düzenleme Yapılmıştır.

a. CMK 250 kapsamına giren ve yeni sistemde TMK 10 da düzenlenen suçları işleyenlerin sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanacağına ilişkin hüküm kaldırılmaktadır.

Yeni sistemde yargılamaya ilişkin ilgili kanunlarında ayrık bir düzenleme bulunması durumunda ilgili kanundaki hükümler uygulanacaktır.

b. CMK 250 kapsamına giren ve yeni sistemde TMK 10 da düzenlenen suçlardan sadece,

Devletin Birliğini Ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak (TCK302)

Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak (TCK309)

Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmak (TCK 311)

Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmak (TCK312)

Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silâhlı bir isyana tahrik etmek (TCK313)

Silahlı Örgüt Kurmak (TCK 314)

Örgüt Faaliyetinde Kullanılmak Üzere Silah Sağlama (TCK 315)

Devlet Aleyhine Suç İşlemek İçin Anlaşmak (TCK 316)

Suçları hakkında görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılacaktır. Bunun dışındaki suçlar yönünden genel usul hükümleri uygulanacaktır.

c. Mevcut sistemde arama, el koyma, yakalama, gözaltına alma, tutuklama ve iletişimin tespiti gibi koruma tedbirlerine ilişkin kararların özel yetkili ağır ceza mahkemesi üyesinden alınması uygulamasından vazgeçilmektedir.

Yeni sistemde sadece bu işlere bakmak üzere özgürlükler hâkimleri görevlendirilecektir. Bundan böyle bu tür kararlar bu hâkimler tarafından verilecek, itirazlar da yine bu amaçla görevlendirilen diğer hâkimler tarafından karara bağlanacaktır.

d. Mevcut düzenlemede yer alan;

Soruşturmanın gerekli kıldığı hâllerde suç mahalli ile delillerin bulunduğu yerlere gidilerek soruşturma yapılacağına ilişkin hüküm kaldırılmaktadır.

Toplu halde işlenen suçlara ilişkin gözaltı süresinin 7 güne kadar uzatılabilmesine ilişkin hüküm kaldırılmaktadır. Yeni sistemde bu süre en fazla 48 saat olarak uygulanacaktır.

Soruşturma ve kovuşturmalarda kolluğun; şüpheli veya sanığı, tanığı, bilirkişiyi ve mağduru Cumhuriyet savcısının veya hâkimin emriyle belirtilen gün, saat ve yerde hazır bulundurmaya mecbur olduğuna ilişkin hüküm kaldırılmaktadır. Bunlara ilişkin genel usul hükümleri uygulanacaktır.

Özel yetkili mahkemelerin yargı çevresi içindeki genel ve özel bütçeli idarelere, kamu iktisadi teşebbüslerine, il özel idarelerine ve belediyelere ait bina, araç, gereç ve personelden yararlanmak için istemde bulunabileceğine ilişkin hüküm ile Türk Silahlı Kuvvetleri kıt'a, karargâh ve kurumlarından istemde bulunulması hâlinde istemin, yetkili amirlikçe değerlendirilerek yerine getirilebileceğine ilişkin hüküm kaldırılmaktadır.

Bu davalarda esas hakkındaki iddiasını bildirmek için Cumhuriyet savcısına, katılan veya vekiline; iddialara karşı savunmasını yapmak için sanık veya müdafiine makul bir süre verileceğine ilişkin hüküm kaldırılmaktadır.

Mahkemenin, duruşmanın düzen ve disiplinini bozan sözlü veya yazılı beyan ve davranışlar hakkında yayım yasağı koyabileceğine ilişkin hüküm kaldırılmaktadır.

İşin ivediliğine göre basın veya diğer kitle iletişim araçlarıyla tebligat yapılabileceğine ilişkin hüküm kaldırılmaktadır.

Şüphelinin kolluk tarafından ifadesi alınırken, ancak bir müdafiin hazır bulunabileceğine ilişkin hüküm kaldırılmaktadır. Genel kurallar gereğince birden fazla müdafii bulundurulabilecektir.

Müdafiin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek almasının Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabileceğine ilişkin hüküm kaldırılmaktadır.

Bu Kanun kapsamında yer alan suçlardan dolayı yapılan soruşturmada müdafiin terör örgütü mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu veya belge elde edilmesi halinde, Cumhuriyet savcısının istemi ve hâkim kararıyla, bir görevli görüşmede hazır bulundurulabileceğine ve bu kişilerin müdafiine verdiği veya müdafiince bu kişiye verilen belgelerin hâkim tarafından incelenebileceğine ilişkin hüküm kaldırılmaktadır.

Şüphelinin gözaltı süresince yalnız bir müdafiin hukuki yardımından yararlanabileceğine ilişkin hüküm kaldırılmaktadır.

19. Basit Terör Suçları Ertelenebilecek ve Adli Para Cezasına Çevrilebilecektir.

Terörle Mücadele Kanununun 13 üncü maddesi yürürlükten kaldırılmak suretiyle, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında kalan suçlardan mahkumiyet durumunda da verilen cezaların, genel hükümler çerçevesinde ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve diğer seçenek yaptırımlara çevrilmesi imkanı getirilmektedir.

Böylece, terör suçlarından dolayı 2 yılın altında hapis cezası alan kişilerin hürriyetlerinden mahrum olmaları ve terörist damgası yemeleri nedeniyle bu kişilerin terör örgütleriyle olan bağlantıların artmasından kaynaklanan olumsuzlukların giderilmesi amaçlanmaktadır.

20. İleriye Yönelik Yayın Durdurma Cezası Kaldırılmaktadır.

Terörle Mücadele Kanununun 6 ncı maddesinin beşinci fıkrası yürürlükten kaldırılarak, terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işlemeye alenen teşvik, işlenmiş olan suçları ve suçlularını övme veya terör örgütünün propagandasını içeren süreli yayınlar hakkında yayın durdurma cezası uygulanmayacağı öngörülmektedir.

21. Daha Önce Verilen Birçok Toplatma Kararı Hükümsüz Kılınmaktadır.

5187 sayılı Basın Kanununa geçici madde eklenmek suretiyle, farklı tarihlerde çeşitli mahkemelerce verilen ve bir kısmı da sonradan ortadan kaldırılan basılı eserler hakkında çok sayıda verilen toplatma kararları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda, basın ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması amacıyla hükümsüz kılınmaktadır.

22. Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezalar Ertelenmektedir.

31 Aralık 2011 tarihine kadar basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenen ve temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı 5 yıl yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; soruşturma evresinde, kamu davasının açılmasının ertelenmesine, kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükümlerinin infazının ertelenmesine, karar verilmesi öngörülmektedir.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber