Mukaddimeden günümüz yöneticilerine önemli mesajlar!

İbn-İ Haldun tarafından yazılan Mukaddime adlı eserde dönemin Mısır ve Rakka Valisi Abdullah B. Tahir'e Babası tarafından yazılan mektup günümüz yöneticilerine önemli mesajlar veriyor.

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 29 Eylül 2020 10:05, Son Güncelleme : 23 Eylül 2020 12:06
Mukaddimeden günümüz yöneticilerine önemli mesajlar!

İbn-İ Haldun tarafından yazılan Mukaddime adlı eserde dönemin Mısır ve Rakka Valisi Abdullah B. Tahir'e Babası tarafından yazılan mektup günümüz yöneticilerine önemli mesajlar veriyor.

Rivayet edilir ki, bir grup insan hacca gidiyorlardı. Hacca giderken yolda bir arkadaşları vefat etti. Bu kimseyi yıkayacaklardı fakat su bulamıyorlardı. Karşıdan piri fani bir bey babanın geldiğini gördüler.

"Amca dediler bize bir su yeri tarif eder misin?"

"O dedi ki: "Bu çok ağır bir sorumluluktur. Size su yeri tarif ederim. Fakat bu mevtanın devlette yönetici olmadığına dair 40 kez yemin etmelisiniz."

"Yemin ediyoruz ki bu kimse devlette yönetici değil idi dediler"

"O zaman şurayı kazın dedi"

Kazmayı vurdular su çıktı.

"Herhalde sen Hızır olsan gerek, bu kimsenin namazını kıldırır mısın?" dediler.

Dedi ki: "Bu kez 40 yemin yetmez, bu kimsenin namazını kıldırmak için 41 kez yemin isterim"

Kaynak: Siracü-l Müluk (Meliklerin Yolunu Aydınlatan Lambalar)

Kıssanın kısaca özetlediği gibi, mukaddes dinimizin emrettiği üzere yöneticilik görevi her zaman sorumluluğu ağır bir vazife olmuştur. İnsanların yöneticilere şahit olurken 41 kere yemin istemesinin altındaki sebep üstlendiği vazifede "tüyü bitmemiş yeminin" devlet malında hakkı olmasından kaynaklanmaktadır.

Mukaddes dinimiz yöneticiliğin gelip geçici bir görev olduğunu bize emretse de, günümüz bürokrasisindeki yöneticilerin bir kısmı bu görevlerin kendilerine baki olduğu konusunda ısrarcıdır.

Halbuki, Al-i İmran Suresinin 26 ncı Ayetinde yer alan hüküm çok açıktır:

"De ki, Ey mülkün gerçek sahibi olan Allahım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltirsin, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Hiç kuşku yok sen her şeye kdirsin."

Bu girişten sonra, Abbasiler Döneminde Mısır ve Rakka'ya Vali olarak tayin edilen Abdullah B. Tahir'e Babası tarafından yazılan mektubun günümüz yöneticilerine verdiği mesajları başlıklar halinde sizlere bildirmek istiyoruz.

(Mektup Mukaddimeden alıntılanmıştır.)

YÖNETİCİLİK BAKİ DEĞİLDİR, BU GÖREVLER EMANETTİR!

Devletin her kademesinde olan memurun bilmesi gereken en önemli hususlardan birisi bu görevlerin "emanet" olduğudur. Özellikle, yöneticilerde "emanet" bilincinin çok daha üst olması gerekir. Vali olarak atanan Abdullah B. Tahire babası; "Vali tayin edilmekle, bekçi, koruyucu ve çoban olmuş durumdasın" diyerek bu görevlerin şu an için sana emanet edildiğini, emrindeki memurlar ile halkını idare etmekle bir çoban olduğu mesajını veriyor.

Ancak, günümüze baktığımızda bu görevleri kendilerinin "tapulu malı" gibi görenler oldukça fazla. Yöneticilik görev süresi içerisinde hoş anılar bırakıp gitmek gerekirken, bir ömür koltukta oturacakmış gibi davrananların arkasından güzel sözler söyleyenler çok az sayıdadır. O bakımdan, emanete koruyup kollayarak, "Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş" sözüyle hareket etmek doğru olandır.

YÖNETİCİ KONULARI KENDİSİ ARAŞTIRMADAN KİMSEYİ SUÇLAMAMALI!

Her düzeyde yöneticinin etrafında "Haberci Kuşları" olur. Bunlar, kurumda ne tür sıkıntılar var, ne tür yanlışlar dönüyor noktasında dönen dedikoduları yöneticiye taşır. Bu dedikodu kazanını kaynatmak bunların bir görevi gibi olmuştur. Yöneticiler bu gibi durumlarda her duyduğuna inanmak yerine bilgiyi kaynağında öğrenerek, yani önce kendisi araştırarak hareket etmelidir. Aksi takdirde, bahsettiğimiz kuşlar arasında iyi niyetliler olduğu gibi, birilerini kötülemek amacıyla laf getiren de çoktur.

Bu noktada, mektuptaki şu uyarıya kulak verelim. "Maiyetindeki mesai arkadaşların hakkında beslediğin hüsnüzan ve tebaana şefkatle muamele etmen, işlerinle ilgili hususlarda onlar hakkında araştırma ve soruşturma yapmana engel olmasın. Devlet adamları ve memurlarla doğrudan temasta olmak, tebaayı korumak, ihtiyaçlarına nezaret etmek ve sıkıntılarına katlanmak, senin için bunun dışındaki şeylerden daha kolay olmalıdır."

YÖNETİCİ MAİYETİNDEKİ MEMURLARA ŞEFKATLE MUAMELE ETMELİ!

Yönetim bir bütündür. Yöneticinin tek başına başarısı diye bir şey olamaz. Başarı bir ekip işi olduğundan, başarısızlıkta tek başına bir memura yüklenemez. Bu bakımdan yöneticilere ağır sorumluluklar düşmektedir. Başarıyı herkese dağıttığı gibi, başarısızlığı da bir kişiye yüklememelidir. Devletin ödüllendirmekten çok cezalandırmaya yakın bir düzeni olduğu düşünüldüğünde, her düzeyde yöneticinin maiyetindeki memurlara şefkatle muamele etmesi şarttır. Devletin şefkati ancak yöneticiler eliyle yansır.

Mektupta Valiye verilen nasihat dikkat çekicidir. "Durumunu tahkik ederek açıklığı kavuşturmadan evvel, işinde görevlendirdiğin hiçbir kimseyi itham etme. Çünkü suçsuz insanları töhmet altında tutmak ve haklarında suizanda bulunmak çok ağır bir vebaldir. Maiyetinde bulunan mesai arkadaşların hakkında hüsnüzan sahibi olmayı kendine şiar edin ve bunlar hakkında hasıl olan suizanları kendinden defet. Onlar hakkında böyle şeyler düşünme. Çünkü bu hareketin, onların senin için çalışmalarına ve çabalamalarına yardım eder."

YÖNETİCİLERİN HIRSLI VE GÖZÜ AÇ OLMASI ZARARLIDIR!

Tepeden inme yöneticilerde görünen büyük bir hastalık aç gözlülüktür. Bunlar, dişiyle tırnağıyla kazıyarak gelmediklerinden, makam hırsları gözlerini kör eder. "İtaat et rahat et" mantığıyla, kendisinin atanmasına vesile olanların işlerine öncelik vererek, yapamayınca da gözleri aç bir şekilde etraflarına zarar verirler.

Bu gibilerin hırslarını yok etmeleri tavsiye edilir. Aksi durumda, zararı başta kendileri gördüğü gibi kurumdan da alıp götürecekleri olur. Kendilerine mektupta tavsiye edilen husus şu şekildedir; "Kendini, hırslı ve obur olmaktan uzak tut. İyilik, takva, tebaanın durumunu düzeltmek için çalışma, raiyyenin memleketini imar etme, hallerini araştırma ve soruşturma, kanlarını koruma, darda kalanların imdadına yetişme senin için biriktirilen hazine ve saklanılan define olsun, bundan başka hazinen ve definen olmasın."

YÖNETİCİNİN İSTİŞARE ETMESİ ŞARTTIR!

Ben en iyisini biliyorum diyenler her zaman yanılmıştır. Bilgiye gökyüzü gibi herkesin ulaşması gerekir. Kimsenin bilgiden mahrum kalmaması, ötekileştirilmemesi ve uzaklaştırılmaması gerekir. O bakımdan, başta yöneticiler olmak üzere devlet işlerinde istişare yani ortak akıl esas olmalıdır.

Emrindeki memurlara sormadan kararlarını alan yöneticinin görev süresi uzun olmaz. Sayıştay ya da müfettişler alınan kararların hesabını sormakta emin olun geç kalmaz. Bu bakımdan, yöneticilerin aldığı her kararda başta hukukçular olmak üzere en alt düzeydeki memura kadar görüş almasında kendine fayda vardır. Bu durum kendisine açılan yeni pencerelerden doğru olanı seçmesini sağlayacaktır.

Bu konu mektupta yerini söyle almıştır: "Fıkıh ve hukuk alimleriyle istişarede bulun, kendini hilme alıştır, tecrübe sahiplerinden, akıl ve fikir ehli olan kişilerden ve hikmete aşina olan zevattan faydalan"

YÖNETİCİ İŞLERE HAKİM OLMASI İÇİN ZAMANI DÜZGÜN YÖNETMELİ!

Yöneticilerin zamanı düzgün yönetememesi kurumdaki işlerin aksamasının en büyük nedenidir. Memurun tek başına karar veremeyeceği hususlar ekseriyetle fazladır. Yöneticinin onayı alınmadan her iş risk taşır ve hataya davetiye çıkarır. Ancak, günümüz yöneticilerinin bir kısmı mesai saatlerinin büyük bir çoğunluğunu ziyaretlere ve makamda gereksiz sohbetlere ayırdığı için işlerin büyük bir çoğunluğu akşam saatlerine kalır. Haliyle, böyle bir yönetim anlayışından sağlıklı bir iş beklemek hayaldir.

Mektupta yer alan ve aşağıda paylaştığımız iki tavsiye bugünün yöneticilerine büyük mesajlar vermektedir. "Huzurunda bulunan memurlarına, devlet adamlarına, bütün katiplere amir tayin edilen baş katiplere her gün belli bir zaman ayır. Ellerindeki evrakı, danışacakları hususları, memurların ihtiyaç duydukları konuları, tebaa ve hanedanlık işlerini bu vakitte sana takdim etsinler. Sonra bu konularda sana getirilen şeylerden kulağını, gözünü, zihnini ve aklını tahliye et, (salim bir kafa ile) bu hususları tekrar gözden geçir, üzerinde dikkatle düşün. Bunlardan, hakka ve tedbire muvafık olanları hemen icra et. Bu hususlarda Ulu ve Yüce Allah'tan hakkında hayırlısını dile, istihare et. Bunlardan hakka ve maslahata muhalif olanları, tekrar soruşturma ve araştırma konusu yap"

"Bugünün işini bugün bitir ve yarına bırakma, ekseriya işini bizzat kendin yap. Şüphe yok ki, yarının da kendine has bir takım işleri ve bugünden tehir edilen işleri yapmana engel olan hadiseleri mevcuttur. Hiç şüphe etme ki, her gün, onda mevcut olan imkanlarla beraber geçip gider. Onun için, bir günün işini ertesi güne bıraktın mı, o gün üzerinde iki günün işi toplanmış olur. Bu suretle o işi yapman daha da güçleşecek ve bu hal seni hasta edene kadar sürecektir. Her günün işini o günde bitirirsen bedenini de gönlünü de rahata kavuşturmuş, üstlendiğin devlet işlerine hakim olmuş olursun."

Yavuz Selim KAPLAN

(MEKTUBUN TAMAMI)

Bismillahirrahmanirrahim

(Allah'a hamd u sena, Resulüne salat ve selamdan sonra, şeriki ve naziri bulunmayan Allah'tan korkmanı, O'nu saymanı, O ulu ve yüce varlığın murakabesi altında olduğunu bilmeni ve gazabından uzak durmanı sana tavsiye ediyorum. Tebaanı, gece gündüz koru ahiretini, eninde sonunda varacağın yeri, bağlı olduğun hususu ve sorumlu olduğun şeyi hatırlamak suretiyle Allah'ın sana giydirmiş olduğu afiyet hilatında bulunmaya devam et.

Bütün bu hususlarda, Ulu ve Yüce Allah'tan seni koruyacak, kıyamet günü Onun cezalandırmasından ve elim azabından kurtaracak amelden ayrılma. Allah Teala sana (valiliği nasip etmekle) ihsanda bulunmuş, idaresini senin emrine verdiği kullarına merhametli olmanı şart koşmuş, onlar hakkında adil olmanı, onlara karşı olan muamelende Onun (Allah'ın) hakkına ve hududuna göre hareket etmeni, onları müdafaa etmeni, ailelerini, kadınlarını, itibarlarını, canlarını, yol emniyetlerini korumanı, sulh içinde yaşamalarını temin etmeni, bir vecibe olarak sana yüklemiştir. Şayet hakkıyla ifa etmezsen üzerine farz kıldığı şeyden dolayı seni muaheze edecek, o noktada seni durduracak ve hesabını senden soracaktır. Eğer üzerine düşeni gücün yettiği kadar eksiksiz eda edersen, ondan dolayı önceden ve sonra sarf ettiğin çabalar sebebiyle seni mükafatlandıracaktır.

Aklını, fikrini ve dikkatini bu hususa teksif et, herhangi bir meşguliyet bununla ilgilenmene engel olmasın. İşin başı ve içinde bulunduğun durumun temeli, Allah'ın ilk defa önüne getireceği ve hesabını soracağı şey de budur, ilk defa nefsini mükellef tutacağın ve davranışlarına esas alacağın şey, Ulu ve Yüce Allah'ın üzerine farz kıldığı beş vakit namaza devam etmek, bu namazları, imam olarak cemaat halinde eda etmek, abdesti güzel almak, başlarken Ulu ve Yüce Allah'ı zikretmek (İftitah tekbirinden sonra sübhaneke okumak) gibi sünnetlerine riayet ederek namazı ifa etmek olsun. Kur'an'ı tertil ile oku. Rükuu, sücudu ve teşehhüdü güzel yap. Düşünceni ve niyetini namaza yönelt. Maiyetindekileri ve emrin altında olanları cemaatle namaz kılmaya teşvik et. Buna alıştır. Çünkü izzet ve celal sahibi Allah ''Şüphe yok ki, namaz kötülükten ve çirkin şeylerden insanı meneder'', buyurmuştur (Ankebut, 29/45).

Bundan sonra yukarıdaki hususlara şunları da ilave et: Resulüllah'ın (s.a.) sünnetine göre hareket et, onun ahlakı üzere olmaya azmet, ondan sonra gelen selef-i salihin peşini takip et. Başına bir iş geldiği zaman, aziz ve celil Allah'tan korkup, O'na istihare et. (Yani kendisinden hayırlı olan ciheti dileyerek yardım niyaz et, kalbinde ona yönelerek, hakkında hayırlı olan hususun kalbine ilham edilmesini ondan iste). Ulu ve Yüce Allah'ın kitabında indirmiş olduğu emrine, nehyine, haramına ve helalına riayet ederek, Resulüllah'dan (s.a.) gelen hadisleri rehber edinerek, seni başarılı kılmasını Allah'tan dile. Sonra İzzet ve Celal sahibi Allah için, o konuda hak ile kaim ol. Hoşlandığın veya hoşlanmadığın hususlarda yakın veya uzak olan kimseler için sakın adaletten sapma.

Dini, din alimlerini, fıkhı, fakihleri, İzzet ve Celal sahibi olan Allah'ın kitabını ve bu kitaba göre hareket edenleri daima tercih et. Çünkü kişinin süslediği şeylerin en üstün olanı, dininin inceliklerini bilmesi, bunu araştırması, bunun için teşvikte bulunması, Ulu ve Yüce Allah'a yaklaşmaya vesile teşkil eden şeyleri bellemesidir. Zira tümü ile hayra delil olan, ona sevk ve onu emreden, günahlardan ve bütün felaketlerden meneden dindir. Aziz ve Celil olan Allah'ın tevfiki sayesinde kişinin onun hakkında bilgisi ve saygısı artar, ahirette daha çok yüksek dereceler elde eder. Ayrıca senden zuhur eden bu gibi hususlara halkın şahit olması, iktidarını ve idareni ciddiye almalarını, hükümetin karşısında heybet duymalarını, seni dost bilmelerine ve adaletine güvenmelerini temin eder. Her işinde itidal üzere ol. En fazla emniyeti temin eden, en çok fazileti kendinde toplayan ve faydası en ziyade aşikar olan şey budur. İtidal insanı doğruluğa davet eder, doğruluk tevfikin ve başarının delilidir. Tevfik ise saadete sevkeder. Dinin esası olan ve doğruya ileten sünnetler itidale istinad eder. O halde bütün dünya işlerinde ona öncelik ver. Ahireti, sevabı, iyi amelleri, güzel gelenekleri, doğru ve yardım sever olmanın belirgin vasıflarını, çokça iyilik yapma ve bunun için çabalama hususunu talep ve takip etmekten geri durma. Ancak bu gibi davranışlardan maksadın, Allah Taala'nın zatı, rızası ve ikramının mahalli olan Cennette Allah dostlarıyla birlikte bulunmak olsun. Bil ki, dünyevi işlerdeki itidalin sonucu izzet bulmak ve günahlardan arınmaktır. Her cihetten seni koruyan ve bütün işlerine elverişli olan itidalden daha üstün hiçbir şey bulamazsın. Şu halde ona göre hareket et, onu kendine rehber edin ki bütün işlerin gerçekleşsin, gücün artsın, umumi ve hususi her şeyin düzelsin.

Ulu ve Yüce Allah hakkında hüsnüzan sahibi ol ki, O'nun seni gözetmesi tam olsun. Tüm işlerde dürüst hareket etmek suretiyle, rızasını kazanmak için bir vesile ara ki, o sayede üzerindeki nimeti devam etsin.

Durumunu tahkik ederek açıklığı kavuşturmadan evvel, işinde görevlendirdiğin hiçbir kimseyi itham etme. Çünkü suçsuz insanları töhmet altında tutmak ve haklarında suizanda bulunmak çok ağır bir vebaldir. Maiyetinde bulunan mesai arkadaşların hakkında hüsnüzan sahibi olmayı kendine şiar edin ve bunlar hakkında hasıl olan suizanları kendinden defet. Onlar hakkında böyle şeyler düşünme. Çünkü bu hareketin, onların senin için çalışmalarına ve çabalamalarına yardım eder. Allah'ın düşmanı şeytanın, işlerine karışmasına göz yumma. Çünkü şeytan sende gördüğü (ve husule getirdiği) azıcık bir zaafla da yetinir ve çevrendeki kişiler hakkında suizanda bulunman suretiyle seni derde düşürür. Bu da hayattan aldığın hazzı azaltır (tadını tuzunu giderir).

Şuna dikkat et. Hüsnüzanda bulunmakla kuvvete ve rahata kavuşursun, bu sayede elde etmek istediğin şeyleri, seni tatmin edecek bir şekilde elde etme imkanını bulursun. Hüsnüzan, herkesin seni sevmelerini ve her şeyin istikamet üzere olmasını temin eder.

Maiyetindeki mesai arkadaşların hakkında beslediğin hüsnüzan ve tebaana şefkatle muamele etmen, işlerinle ilgili hususlarda onlar hakkında araştırma ve soruşturma yapmana engel olmasın. Devlet adamları ve memurlarla doğrudan temasta olmak, tebaayı korumak, ihtiyaçlarına nezaret etmek ve sıkıntılarına katlanmak, senin için bunun dışındaki şeylerden daha kolay olmalıdır. Böyle hareket etmek, dini hükümlerin daha iyi tatbik edilmesini ve sünnetin daha ziyade ihya edilmesini sağlar.

Bütün bu hususlarda iyi niyetle ve hulus-ı kalple hareket et. Yaptığından sorumlu olduğunu, işledikleri iyiliklerin mükafatını göreceğini, kötü davranışlarının cezasını çekeceğini bilen bir kimsenin dikkati ile kendini düzeltmeye bilhassa dikkat et. Çünkü Ulu ve Yüce Allah, dini emniyet ve izzet vesilesi kılmıştır. Ona tabi olanı yüceltmiş ve şereflendirmiştir.

Sevk ve idare ettiğin kimselere olan muamelende, dinin usulünü ve onun en doğruya ileten yolunu takip et. Neye müstahak iseler ve durumları neyi gerektiriyorsa, ona göre Allaha Taala'nın tayin ettiği cezaları suçlulara tatbik et. Bu hususta "adam, boş ver", deme, ihmal gösterme, suçluların cezasını tehir etme. Zira bu hususta ağır davranman, halkın hakkında besledikleri hüsnüzanı bozar. Güzel ananelere uyarak bu husustaki işinde azimli ol. Bid'atlardan ve şaibeli şeylerden uzaklaş. Böyle yaparsan dinin salim, mürüvvetin kamil olur.

Ahdine vefa et, verdiğin sözü tut, birine iyilik vaat edersen, yerine getir. İyilik yap ve yapılan iyiliklere iyilikle mukabele et. Tebaandan, kusurlu olan herkesin, kusuruna ve ayıbına göz yum, yalan ve iftiradan dili koru, koğuculardan (ve adam çekiştirenlerden) nefret et. Çünkü dünya ve ahiret, itibarıyla işlerinin bozuk gitmesinin ilk sebebi, yalancıları ve dalkavukları kendine yaklaştırman ve yalan söylemeye cüret etmendir. Şüphe etme ki, günahların başı yalan, sonu iftira ve koğuculuktur. Koğuculuk yapan, hiçbir zaman emniyette olmaz, koğuculuğa değer veren bir kimsenin güvenebilir bir dostu bulunmaz, doğru dürüst hiçbir işi yolunda gitmez.

İyi ve doğru insanları sev, eşrafa hak ölçüler içinde izzet göster, zayıflara yardım et, sılayı rahim yap, bundan maksadın sadece Yüce Allah'ın rızası ve emrinin izzet bulması olsun. Bu maksatla hareket ederek Allah'ın vereceği sevabı ve ahiret yurdunun saadetini bunda ara, havailikten ve haksızlıktan kendini uzaklaştır. Bu iki şeyden düşünceni ırak tut, bu gibi şeylerden uzak olduğunu tebaana da göster. Tebaana olan ihsanın, onları adaletle idare etmek olsun, aralarında hakkaniyetle ve seni doğru yola ulaştıracak olan marifetle hükmet.

Kızdığın zaman kendine hakim ol, hilim ve vakarı tercih et. Maksadına yürürken hiddetten, şiddetten, hafiflikten, telaşa düşmekten, kibir ve gururdan sakın.

''Mutlak olarak söz sahibi (musallat, diktatör) benim, dediğim dediktir'', demekten sakın. Bu anlayış, derhal düşünceyi noksanlaştırır, Ulu ve Yüce Allah hakkındaki yakini azaltır. Şunu bil: "Mülkü her türlü kusurdan münezzeh olan Ulu Allah'ındır. Onu dilediğine verir, dilediğinden de çekip alır (Ali İmran, 3/26)

Sultanın yakınlarından olan ve hanedanlığın nimetleri içinde yüzen, fakat sahip oldukları nimeti bilmeyen kimseler, Allah'ın lütuf ve ihsanı hususunda nankörlük yapıp, Ulu ve Yüce Allah'ın fazlından verdiğine dayanarak haksızlık yapmaktadırlar. Bu durumdakilerden daha çabuk nimet hali zail olan ve başına bela gelen hiçbir kimse bulamazsın.

Kendini, hırslı ve obur olmaktan uzak tut. İyilik, takva, tebaanın durumunu düzeltmek için çalışma, raiyyenin memleketini imar etme, hallerini araştırma ve soruşturma, kanlarını koruma, darda kalanların imdadına yetişme senin için biriktirilen hazine ve saklanılan define olsun, bundan başka hazinen ve definen olmasın.

Şuna dikkat et: Hazinelerde biriktirilen ve saklanan mallar nemalanmaz. Şayet bu mallar tebaanın durumunu düzeltmek, haklarını vermek ve onlara gelecek olan ezayı defetmek için harcanırsa, nemalanır ve temizlenir. O sayede halkın hali düzene, devlet işleri yoluna girer, zaman hoş bir çağ olur, o malda izzet ve menfaatini var olduğuna inanılır, İslam ülkelerinin imarı ve halkının refahı için mal ayırman, sakladığın hazinen olsun. Emirü'l-müminin memurlarının senden önceki döneme ait haklarını bu maldan eksiksiz olarak öde, (tebaanın) paylarına düşeni bundan ver. Hallerini düzeltmek ve geçimlerini yoluna koymak için gerekli olan hususları göz önünde tut. Böyle yaparsan, sahip olduğun nimetten afiyet içinde olduğun halde faydalanırsın. Allah Teala'dan daha fazlasını almaya hak kazanırsın. Bu suretle tebaandan vergi ve haraç toplamaya daha çok muktedir olursun. Adaletin ve ihsanın herkese şamil olduğu için, sana daha rahat itaat ederler, istediğin her şeyi gönül hoşluğu ile yap, bu hususta senin için tespit ettiğim şeyleri yapmaya gayret sarfet. Bu bakımdan çok dikkatli ol, sadece Allah'ın yolunda ve onun hakkı için harcanan malların dünyevi ve uhrevi faydası bakidir.

Hakkına şükredenleri ve razı olanları tanı, bundan dolayı onları mükafatlandır.

Sakın dünya ve dünyanın aldatıcılığı (göz alıcı ziyneti) ahiretteki dehşetli korkuyu, sana unutturup, yapman gereken hususlarda gevşek davranmana sebep olmasın. Şüphe etme ki, gevşeklik ihmale, ihmal de felakete yol açar. Faaliyetin, Aziz ve Celil Allah için ve Allah'ın çizdiği hudutlar dahilinde olsun, sevabı O'ndan bekle, muhakkak ki, her türlü kusurlardan münezzeh olan Allah, sana bol bol lütufta bulunmuştur. O halde bir an bile O'na şükretmekten geri durma sadece O'na güven ki, Allah üzerindeki hayır ve ihsanı daha da artırsın, şüphe yok ki, izzet ve celal sahibi olan Allah, şükredenlerin şükrü ve iyilik yapanların iyilikleri nispetinde mükafat verir.

Hiç bir günahı küçümseme, hasetçiye arka çıkma, günahkara ( ve suçluya) acıma, nanköre ihsanda bulunma, düşmana yağcılık yapma, koğucuları tasdik etme, gaddara emniyet etme, fasık ile dost olma, azgının ardından gitme, riyakarı övme, hiçbir insanı hor ve hakir görme, herhangi bir ihtiyaç sahibini ve fakiri eli boş çevirme, batılı hoş karşılama, soytarılara yüz verme vaadinden cayma, kibirlenerek övünme, öfkeni belli etme, çalım satma, böbürlenerek yürüme, sersemi tezkiye etme, ahireti talepte ihmal gösterme, adam çekiştirenin yüzüne bakma, çekinme veya müdaraa gibi sebeplerle zalime göz yumma, ahirette verilecek olan mükafata dünyada sahip olmak arzusunda olma.

Fıkıh ve hukuk alimleriyle istişarede bulun, kendini hilme alıştır, tecrübe sahiplerinden, akıl ve fikir ehli olan kişilerden ve hikmete aşina olan zevattan faydalan. Refah içinde yaşayanlar (müsrifler) ile cimrileri, istişare meclisine alma, bunların sözlerini dinlenme. Zira bunların verecekleri zarar, temin edecekleri faydalardan daha çoktur.

Karşılaştığın hususlar içinde, hiçbir şey pintilikten daha çok tebaanın durumunu bozmaz. Şunu bil ki, haris ve tamahkar olursan, çok alır, az verirsin. Böyle olunca da, pek az müddet müstesna hakimiyetin doğru dürüst devam etmez. Çünkü tebaan, mallarından el çektiğin ve kendilerine haksızlık yapmadığın sürece, severek sana bağlı kalır, maiyetindeki kişilerden, samimi surette seni sevenleri, kendilerine ihsan ve ikramda bulunmak suretiyle has dost edin. İhsan ve ikram kapılarını size samimiyetle ve hulus-i kalple bağlı olan dostlarınıza açın. Pintilikten kaçın ve bil ki, insanın ilk defa Rabb'ına asi olmasına pintilik sebep olmuştur, asi olan kişi ise rezil ve rüsvay olmak durumundadır. Onun için Ulu ve Yüce Allah ''Kim nefsinin pintiliğinden korunursa, felah bulan işte onlardır'' (Tegabün, 64/18), buyurmuştur. O halde, cömertliğin yolunu hak ile kolaylaştır. Hissene düşen maldan, tüm Müslümanlara bir nasip ve pay ayır. Yakınen bil ki, insan fiillerinin en üstünü cömertliktir.

O halde onu kendine huy edin, hal ve hareketinde ondan başkasına razı olma.

Bağlı oldukları daireleri ve defterlerini inceleyerek askerlerin durumunu araştır, erzak ve aylıklarını bol bol ver, rahat geçinmelerini temin et. Bu sayede Ulu ve Yüce Allah onların ihtiyaçlarını giderir. Bu yüzden de onlara karşı olan durumun kuvvetlenir, daha fazla hulus-ı kalp ve gönül rahatlığı ile sana itaat eder ve emrini dinlerler, iktidarı ve idareyi elinde tutan bir zatın, askerlerine ve tebaasına karşı olan adaletinde, ihsanında, insafında, alakasında, şefkatında, iyiliğinde ve hallerini genişletmesinde merhamet esasına göre hareket etmesi saadet olarak ona kafidir. O halde bu iki kapının birinden, (tebaa veya asker cihetinden) bir kötülük gelirse, öbür tarafın üstünlüğüne dayanarak onu bertaraf et ve hiçbir zaman bu hareket tarzından ayrılma. Böyle olursa, inşaAllah-ı Taala muvaffak olmuş, salah ve felah bulmuş bir insan olarak O'na kavuşursun.

Malum olsun ki, Allah Taala'nın nazarında kaza ve adalet işlerinden daha üstün olan hiçbir şey yoktur. Zira arzda, insanların ahvalini tartmaya ve denkleştirmeye esas olan Allah'ın terazisi kaza ve adalettir. Hükümde, kazada, idari muamelelerde ve amelde adaletin yerine getirilmesiyle tebaanın hali düzelir, yollar emniyete kavuşur, mazlumun hakkı verilir, halk haklarını alır, geçim güzelleşir, tebaa itaat hakkını ifa eder. Allah afiyet ve selamet nasip eder. Din işleri düzelir, gelenekler ve kanunlar kendi yollarında (mutad bir şekilde) yürür. Ulu Yüce Allah'ın emri ve hükmü hususunda titiz davran, töhmet mahallinden uzak dur. Cezaların yerine getirilmesi için teşebbüse geç. Fazla da acele etme, yakınma ve sızlanma halinden uzak ol, kısmete kanaat et, tecrübenden istifade et, sıhhatına dikkat et, dilini düzelt, şikayetçiye insafla muamele et, şüpheli yerde dur ve düşün. Delili açık olarak ortaya koy, (adli ve hukuki muameleleri yürütürken) tebaandan hiçbirine müdaraa etme, kimseyi kayırma, kınayanların kınamasından çekinme, dikkat et, gözetle, bak, düşün, taşın, ibret al, Rabb'ına karşı mütevazı ol. Bütün tebaaya rıfk ile muamele et, hakkı (en ince ve en ağır biçimde) kendine tatbik et, kan dökme meselesinde acele davranma. Çünkü Ulu ve Yüce Allah katında kanın büyük bir ehemmiyeti vardır. Onun için haksız yere kan akıtmaktan sakın.

Tebaanın halinin düzelmesine vesile olan, Allah tarafından, İslam için izzet ve yücelik, Müslümanlar için genişlik ve sağlamlık, İslam düşmanları için zillet ve gayz, Müslümanların hasımları olan kafirler için meskenet ve küçüklük ifadesi kılınan haraca bak. Bunu istihkak sahipleri arasında adalet, hakkaniyet, eşitlik ve umumilik esaslarına göre tevzi et. Bu maldan cüzi bir şey hususunda dahi, şerefinden dolayı şerifi (ve asilzadelere), servetinden dolayı zengini, katibini, has dostlarından herhangi birini ve maiyetindekilerini muaf tutma. Kimseden, takatından fazla haraç (ve vergi) alma, bu hususta haddinden ziyade bir şeyle mükellef tutma. Herkesi, hak olan hususa sevket. Çünkü umumun rızasını kazanmak için en lüzumlu ve halkın dostluğunu kazanmak için en faydalı şey budur.

Şunu bil ki, vali tayin edilmekle, bekçi, koruyucu ve çoban olmuş durumdasın, idare ettiğin insanlara raiyye (sürü, sana rai, çoban) isminin verilmesinin sebebi, sırf onlara çobanlık yaptığından ve başlarında nezaretçi olduğundandır. Şu halde, onların gönül hoşluğu ile verdikleri (İhtiyaçları dışındaki) şeyleri al ve bunları, durumlarını ve işlerini düzeltmek, ihtiyaçlarını karşılamak için harca. Siyasete ve illete muvafık olarak hareket edebilecek olan rey, tedbir ve tecrübe sahiplerini, adalet ve ilimden haberdar olan şahısları memur tayin et. Bunların maaşlarını yüksek tut. Çünkü bütün bunlar, sana verilen ve bağlanan görevle ilgili olarak ifade edilmesi lazım gelen haklardandır. Onun için bu görevi yerine getirmene hiçbir meşguliyet mani olmasın, bunu gerçekleştirmekten hiç bir engel seni alıkoymasın. Çünkü bu hareket tarzını benimser ve bu husustaki görevlerini ifa edersen, bu vasıta ile Rabb'ının üzerindeki nimetlerinin artmasını, faaliyetlerinden sitayişle bahsedilmesini temin etmiş, tebaanın sevgisini hak etmiş, hayırlı işlere yardımcı olmuş olursun. Bu yüzden ülkene iyilikler akar, bölgende imar yaygınlaşır, topraklarında bolluk zuhur eder, haracın çoğalır, malların artar. Bu surette de askerlerinin bağlılığı, senden onlara taşacak olan ihsan vasıtasıyla da halkın hoşnutluğu kuvvetlenmiş olur. Bu takdirde siyasetin ve idare tarzın takdir edilir. Bu husustaki adaletin düşmanlarınca bile beğenilir, tüm işlerinde adaletli, hazırlıklı, kuvvetli ve tedbirli olursun. Bu hususta rekabet ve yarış halinde ol, kimseye ön verme, böyle davranırsan, Allah Taala'nın izni ile sonuç itibariyle halin takdir edilir.

Ülkendeki vilayetlerden her birine bir müfettiş ve bir murakıp tayin et. Bu müfettiş, valilerin halini sana haber versin, tutum ve davranışları, sana yazsın. Sanki her valinin her husustaki her işini gözünle görüyormuşsun gibi bir halde ol.

Valilere, her hangi bir şeyi emretmek istediğin zaman, bu konuda (yapmak) istediğin şeyin sonuçlarını nazar-ı itibara al. Şayet neticede selamet ve afiyet bulunduğu kanaatına varır, bunda güzel bir netice ve iyilik görürsen, derhal icra et. Aksi halde dur, düşün, taşın. O konuda bilgisi olan basiret sahibi kişilere müracaat et, sonra o işin tedbirini al, hazırlığını yap. Çünkü nice defalar, insan işine bakar, onu hevasına göre yapmış olarak bulur. Bu durum onu azdırır ve kendini beğenme haline düşürür. Şayet işin encamını nazar-ı itibara almazsa, bu onu mahveder, işini alt üst eder.

Yapmak istediğin ve giriştiğin her hususta, İzzet ve Celal sahibi Allah'ın kuvvet ve yardımından sonra tedbire ve temkine başvur. Bütün faaliyetlerinde, Rabb'ından daima hayırlı olanını iste, (sık sık istihare yap).

Bu günün işini bugün bitir ve yarına bırakma, ekseriya işini bizzat kendin yap. Şüphe yok ki, yarının da kendine has bir takım işleri ve bugünden tehir edilen işleri yapmana engel olan hadiseleri mevcuttur. Hiç şüphe etme ki, her gün, onda mevcut olan imkanlarla beraber geçip gider. Onun için, bir günün işini ertesi güne bıraktın mı, o gün üzerinde iki günün işi toplanmış olur. Bu suretle o işi yapman daha da güçleşecek ve bu hal seni hasta edene kadar sürecektir. Her günün işini o günde bitirirsen bedenini de gönlünü de rahata kavuşturmuş, üstlendiğin devlet işlerine hakim olmuş olursun.

İçlerinin temiz olduğunu deneyerek bildiğin, sana olan sevgilerine, samimi yardımlarına ve hakimiyetini muhafaza etme hususundaki faaliyetlerine şahit olduğun şahıslar arasında faziletli ve mert olanlarına bak. İhtiyaç içinde kalırlarsa, onları bu durumdan kurtar.

Sıkıntılarına katlan, hallerini düzelt ki, yoksullukları sebebiyle kimse onlara karşı büyüklük taslamasın. Hakkını aramasını bilmeyen zavallıların, maruz kaldığı haksızlığı sana arzedemeyen biçarelerin, fakirlerin ve acizlerin işleriyle bizzat kendin ayrıca meşgul ol.

Onlara son derece ihtimam göster, bu gibilerin işlerini, tebaandan iyi olanlara havale et.

Böylelerinin hallerini düzeltmekte Allah'ın esas kıldığı hususları tatbik edebilmen için, onların ihtiyaçlarını ve sıkıntılarını bana arzediniz, diye berikilerine emir ver.

Yoksulları, bunların yetim ve dul olanlarını soruştur. (Bağdat'taki halifeye ve ) Emirulmümine - Allah onu aziz kılsın-uyarak böylelerine Beytülmalden maaş bağla. Bu gibi kimselere merhamet edip ihsanda bulunurken Halifeyi örnek al. Böyle davranman halinde Allah onların geçimlerini düzeltir, bu yüzden senin nasibini daha da artırır ve bereketlendirir.

Körlere de hazineden bir pay ayır. Bunların içinden Kur'ani bilenlere (hamele-i Kur'an) ve çoğunu ezberlemiş olanlara, diğerlerine nazaran ihsanda öncelik ver, daha yüksek maaş bağla.

Hasta olan müslümanların barınabilecekleri hastaneler yap, onlara şefkatle muamele edecek bakıcılar ve hastalıklarını tedavi edecek tabipler tayin et. İsraf ölçüsüne varmamak şartıyla, canlarının istediğini hazine malından karşıla.

Şunu bil ki, insanlara hakları ve arzu ettikleri şeylerin en iyisi verilse dahi, yine de bu onları razı etmez, daha lütufkar bir muameleye ve daha çok şeylere nail olmak tamamıyla ihtiyaçlarını bizzat valilerinin önüne götürmeden gönülleri rahat etmez.

Halkın ahvalini araştıranlar, bazen yanlarına gelenlerin çokluğu sebebiyle rahatsız olur, maruz kaldıkları meşakkat ve külfet dolayısıyla zihinlerini ve hafızalarını bu gibi şeylerden uzak tutarlar. Fakat adalete rağbet, ve adalete dayanan işlerin dünya itibariyle güzel, ahiret itibariyle çok sevap olduğunu bilen bir kimse, yüce Allah'a yaklaşma vasıtası ve onun rahmetini isteme vesilesi olan şeyleri önemsemeyen kimseler gibi olamaz.

Seninle görüşmek isteyenlere çokça izin ver, yüzünü onlara göster, kapıdaki muhafızlar halkın yanına gelmesine mani olmasın, halka karşı mütevazı ol, kendilerine güler yüz göster, konuşurken ve soru sorarken yumuşak davran, lütuf ve ikramınla onlara karşı şefkatli ol, ihsanda bulunurken cömertçe, gönül hoşluğu ile, sırf iyilik yapmış ve sevap kazanmış olmak için, başa kakmadan ve bulandırmadan ihsanda bulun. Çünkü bu şekildeki ihsan, Allah Taala'nın izniyle karlı bir ticarettir.

Gördüğün dünya işlerinden ibret al, senden evvel eski milletlerde ve geçmiş çağlarda yaşamış olan riyaset ve saltanat sahiplerinden ders al.

Sonra tüm hallerinde Hakk Sübhanehu ve Teala'ya O'nu sevdiği şeylerle bulunmaya, şeriatı ve sünneti (hükmü) ile emel etmeye, dinini ve kitabını tatbik etmeye dört elle sarıl. Bundan ayrı ve buna aykırı olup da İzzet ve Celal sahibi olan Allah'ın gadabını davet eden şeylerden kaçın.

Tahsildarlarının topladıkları ve harcadıkları mallara dikkat et, haram mal toplama, israf derecesinden masraf yapma. Ulemanın meclislerinde çokça bulun, onlarla istişare yap, onlarla düşüp kalk.

Bütün isteğin, sünnete (ve güzel ananelere) uymak, bunu uygulamak, güzel ve yüksek ahlak esaslarına göre hareket etmek olsun. Sohbetinde bulunanlardan ve dostlarından en fazla değer verdiğin kimse, bir kusur gördüğü vakit, bunu gizlice sana haber vermekten, heybetin sebebiyle çekinmeyen ve hatalı olan bir şeyi sana bildirme cesaretini gösteren şahıs olsun, çünkü senin en samimi dostların ve destekçilerin bunlardır.

Huzurunda bulunan memurlarına, devlet adamlarına, bütün katiplere amir tayin edilen baş katiplere her gün belli bir zaman ayır. Ellerindeki evrakı, danışacakları hususları, memurların ihtiyaç duydukları konuları, tebaa ve hanedanlık işlerini bu vakitte sana takdim etsinler. Sonra bu konularda sana getirilen şeylerden kulağını, gözünü, zihnini ve aklını tahliye et, (salim bir kafa ile) bu hususları tekrar gözden geçir, üzerinde dikkatle düşün.

Bunlardan, hakka ve tedbire muvafık olanları hemen icra et. Bu hususlarda Ulu ve Yüce Allah'tan hakkında hayırlısını dile, istihare et. Bunlardan hakka ve maslahata muhalif olanları, tekrar soruşturma ve araştırma konusu yap.

Ne Tebaana, ne de başkalarına, yapmış olduğun iyilikleri minnet etme. Müslümanların işlerinde, vefa, doğruluk ve yardımdan başkasını hiç kimseden kabul etme. Başkalarına, sadece bu esas üzerine yardımcı ol, iyilik yap.

Sana gönderdiğim bu mektubu kavramaya çalış, üzerinde dikkatle düşün ve ona göre hareket et. Bütün işlerinde Allah'tan yardım iste, ona istihare et. Çünkü Ulu ve Yüce Allah iyilikle ve iyilik yapanlarladır. En muazzam faaliyetin ve en kuvvetli arzun İzzet ve Celal sahibi olan Allah'ın rızası, dinin nizamı, din mensuplarının izzeti ve temkini, Müslümanların ve zımmilerin adil ve dürüst bir idare içinde olmaları olsun. Ulu ve Yüce Allah'tan, sana olan yardımın, muvaffakiyetin, rehberliğin ve himayenin güzel olmasını niyaz ederim.

Vesselam.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber