İmsak
Güneş
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı

Uzman çavuş hak arama mücadelesini Anayasa Mahkemesinde kazandı

2013 yılında askeri araç kazası nedeniyle tutuklanan ve ihraç edilen bir uzman çavuş, dava açmış ancak açtığı davalar aleyhine sonuçlanmıştır. Anayasa Mahkemesi, ihraç idari cezasının iptali istemiyle açılan davada, ceza yargılaması tamamlanmadan, dava sonuçlandırıldığı için masumiyet karinesini ihlal edildiğine karar vermiştir.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 24 Şubat 2021 12:05, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 19:01
Uzman çavuş hak arama mücadelesini Anayasa Mahkemesinde kazandı

Anayasa Mahkemesi, askeri araç kazası nedeniyle TSK'dan ilişiği kesilen uzman çavuşla ilgili olarak hak ihlali olduğuna ilişkin kararda çok önemli bir saptama yaptı: Henüz ceza yargılaması/disiplin soruşturması süreci tamamlanmayan eylemleri başvurucunun gerçekleştirdiği yolundaki suçlayıcı tespit yapılamaz.

20/3/2013 tarihinde görev başı eğitimini tamamlayarak Jandarma Karakolu Komutanlığında göreve başlayan başvurucu 29/5/2013 tarihinde meydana gelen askeri araç kazası nedeniyle Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesince 30/5/2013 tarihinde tutuklanmıştır. Bilahare serbest bırakılmıştır.

Başvurucu hakkında yürütülen disiplin soruşturması üzerine Jandarma Genel Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu (Kurul) 4/11/2013 tarihinde TSK'dan ayırma cezası vermiştir.

Başvurucu, ayırma cezasının iptali ile ödenemeyen maaş ve kesintilerinin ödenmesi istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde dava açmıştır.

14. AYİM Birinci Dairesi 1/7/2015 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Ret gerekçesinde şu hususlara yer verilmiştir:

Başvurucunun jandarma sınıfında olması sebebiyle genel olarak emniyet, asayiş ve kolluk görevinin bulunduğu, bu kapsamda suç ve suçlularla mücadele ile görevli olmasına karşın bilinçli olarak birden fazla kişinin yaralanmasına sebep olmak suçundan tutuklandığı, bir kişinin ölümü ile birlikte birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçuna ilişkin yargılamanın devam ettiği, başvurucunun TSK'nın itibarını sarsacak, ağır suç ve disiplinsizlik teşkil eden fiillerle hizmete engel davranışlarda bulunduğu belirtilmiştir

Anayasa Mahkemesi ise masuniyet karinesinin ihlal edildiği gerekçesi ile başvurucuyu haklı bulmuştur:

Somut olayda başvurucu hakkındaki ceza ve disiplin hukuku süreçlerinin eş zamanlı olarak yürütüldüğü ancak disiplin işlemine karşı açılan idari davanın ceza yargılaması devam ederken sonuçlandığı, öte yandan ceza yargılamasına ilişkin sürecin derdest olduğu, bir başka ifadeyle başvurucunun suçluluğunun hükmen sabit olmadığı görülmektedir.

Bununla birlikte masumiyet karinesi değerlendirilirken hakkında kesinleşmiş bir mahkümiyet kararı olmayan kişilerle ilgili olarak yapılan diğer yargılamalar sonucunda verilen mahkeme kararlarında geçen ifadelerin dikkatli ve özenli kullanılması, ifadelerin bağlam ve amacını aşacak şekilde kullanılıp kullanılmadığının somut olay koşullarında değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

Sonuç olarak henüz ceza yargılaması süreci tamamlanmayan suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme eylemlerini başvurucunun gerçekleştirdiği yolundaki suçlayıcı tespitin masumiyet karinesini ihlal edici mahiyette olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

HASAN ÇÖLGEÇEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/392)

Karar Tarihi: 2/12/2020

I. BAŞVURUNUN KONUSU

Başvuru, disiplin cezası işlemine karşı açılan davada verilen kararda kullanılan ifadeler nedeniyle masumiyet karinesinin; keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına ilişkin talebin dikkate alınmaması, davanın hatalı değerlendirme sonucu reddedilmesi ve kanun yolu aşamasında gerekçesiz karar verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/1/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmeyeceğini beyan etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 17/8/2012 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde jandarma uzman çavuş olarak göreve başlamıştır.

9. 20/3/2013 tarihinde görev başı eğitimini tamamlayarak Jandarma Karakolu Komutanlığında göreve başlayan başvurucu 29/5/2013 tarihinde meydana gelen askeri araç kazası nedeniyle Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesince 30/5/2013 tarihinde tutuklanmıştır.

10. Başvurucunun tutuklama kararına karşı yaptığı itiraz, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Ağrı 12. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Askeri Mahkemesince 14/6/2013 tarihli kararla kabul edilerek tahliyesine karar verilmiştir.

11. Başvurucu hakkında başlatılan idari soruşturma sonucu düzenlenen 26/6/2013 sayılı raporda;

i. Başvurucunun yetkisiz olarak askeri aracı kullanması sonucu trafik kazası yaparak bilinçli olarak birden fazla kişinin yaralanmasına sebep olmak,

ii. Araçta ağır hasar oluşmasına ve aracın kullanılmaz hale gelmesine sebebiyet vermesi nedeniyle büyük zararlar veren emre itaatsizlikte ısrar,

iii. Aracın lastik patlaması sonucu kaza yaptığı izlenimini vermek için kazadan sonra aracın lastiğini patlatması ya da patlattırması nedeniyle yalan beyanda bulunmak ve soruşturmanın seyrini değiştirmek,

iv. Telefon direğine ateş ederek direğin zarar görmesine sebep olmak ve mermi kullanılması nedeniyle hizmete mahsus eşyayı tahrip etmek,

v. Köy yolunda durarak piyade tüfeğiyle ateş etmesi nedeniyle genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak,

vi. Yetkisi olmadığı halde askeri aracı sürücüsünden alarak kullanması ve erlere piyade tüfeğiyle atış yaptırması nedeniyle madununa hizmetle münasebeti olmayan emir vermek suçlarından hakkında disiplin soruşturması gerektiği belirtilmiştir.

12. Başvurucu hakkında yürütülen disiplin soruşturması üzerine Jandarma Genel Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu (Kurul) 4/11/2013 tarihinde TSK'dan ayırma cezası vermiştir.

13. Başvurucu, ayırma cezasının iptali ile ödenemeyen maaş ve kesintilerinin ödenmesi istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde dava açmıştır.

14. AYİM Birinci Dairesi 1/7/2015 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Ret gerekçesinde öncelikle 31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun ilgili maddelerinden bahsedilmiş; başvurucunun jandarma sınıfında olması sebebiyle genel olarak emniyet, asayiş ve kolluk görevinin bulunduğu, bu kapsamda suç ve suçlularla mücadele ile görevli olmasına karşın bilinçli olarak birden fazla kişinin yaralanmasına sebep olmak suçundan tutuklandığı, bir kişinin ölümü ile birlikte birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçuna ilişkin yargılamanın devam ettiği, başvurucunun TSK'nın itibarını sarsacak, ağır suç ve disiplinsizlik teşkil eden fiillerle hizmete engel davranışlarda bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca kararın gerekçesinde şu ifadelere yer verilmiştir:

".davacı hakkında, Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığınca 'Taksirle Bir Kişinin Ölümü İle Birlikte Birden Fazla Kişinin Yaralanmasına Neden Olmak Ve Suç Delillerini Değiştirmek' suçlarından dolayı yürütülen soruşturma neticesinde düzenlenen 02 Haziran 2015 tarih ve 2015/1213-88 E.K. Sayılı görevsizlik kararına dayanak teşkil eden deliller(Bir adet EUROWINTHER HS437 VAN ibareli bulunan oto lastiği, bir adet 10 cm uzunluğunda çivi, mağdur/tanık beyanları, bilirkişi raporu vb.) çerçevesinde, gerek davacıya isnad edilen eylemlerin davacıdan sadır olduğu, gerekse bu eylemlerin (tipiklik bakımından isnad edilen suçları oluşturup oluşturmadığı hususundan bağımsız olarak) niteliği ve niceliği itibariyle vahim olduğu yönündeki davalı idare değerlendirmesinin olgulara uygun olduğu, zira davacının jandarma sınıfından olması sebebiyle genel olarak emniyet, asayiş, kolluk görevi ve bu bağlamda suç ve suçlularla mücadele etme görevi bulunduğu halde görevsizlik kararına konu eylemleri gerçekleştirdiği ve müsnet suçlar nedeniyle tutuklandığı; bu bağlamda davacının statüsü itibariyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak ve zarar verecek şekilde ve nitelikte tutum ve davranışlar ile yüz kızartıcı, utanç verici, ağır suç ve disiplinsizlik teşkil eden fiillerle 'hizmete engel davranışlarda bulunduğu' göz önüne alınarak kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini yitirdiği, bir an için Askeri Savcılık tarafından düzenlenen görevsizlik kararında belirtilen 'Taksirle Bir Kişinin Ölümü İle Birlikte Birden Fazla Kişinin Yaralanmasına Neden Olmak' suçuna ilişkin henüz kesinleşmiş bir hüküm mevcut değil ise de; davacının gerçekleştirmiş olduğu bu eylem sonrasında kolluk görevlisi olmasına rağmen eylemini gizleme (kaza sonrasında aracın sağ ön lastiğine köylülerin de yardımıyla olay yerinde bulunan bir inşaat çivisi sokmak ve lastiğin yanak kısmını bıçakla kesmek suretiyle lastiğe zarar vermek) gayreti içine girdiği, bu durum karşısında kamu hizmetinde istihdam edilmesinin kamu yararına açıkça aykırılık teşkil ettiği ."

15. Karar düzeltme istemi AYİM'in 25/11/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bireysel başvuru kapsamında karar düzeltme dilekçesi yer almamaktadır.

16. Başvurucu nihai kararı 10/12/2015 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 8/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Diğer taraftan Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığınca (Askeri Savcılık) başvurucu hakkında bir kişinin ölümü ile birlikte birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmak ve suç delillerini değiştirmek suçları nedeniyle başlatılan soruşturma sonucunda 2/6/2015 tarihli kararı ile Askeri Savcılığın görevsizliğine, dosyanın soruşturma yapmaya yetkili ve görevli Van Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) gönderilmesine karar verilmiştir.

18. Savcılığın başvurucu hakkında yürüttüğü ceza soruşturmasında suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçu ile ilgili olarak ek kovuşturmaya yer olmadığına 30/10/2015 tarihinde karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, alınan ifadelerden araç lastiğine çivi sokulduğunu gören olmadığı vurgulanmıştır. Konuyla ilgili olarak hazırlanan uzmanlık raporunda da lastikte bulunan çivinin sonradan çakılıp çakılmadığı, olayda harici etkenlerin bulunup bulunmadığı konusunda bir kanaatin oluşmadığı ifade edildiğinden mevcut delillerle şüpheli hakkında kamu davası açılmasına gerek olmadığı sonucuna varılmıştır.

19. Van 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/5/2018 tarihli kararı ile başvurucunun taksirle ölüme neden olma suçundan 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, başvurucunun itirazı Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/7/2018 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

20. Dosya kapsamında başvurucunun disiplin soruşturmasına konu diğer eylemleri hakkında ceza yargılaması sürecinin başlatılıp başlatılmadığına ilişkin bilgi yer almamaktadır.

21. Başvurucunun araç komutanı genel talimatı ile araç komutanı özel talimatını imzalamadığı ve bu belgelerin sahte olarak düzenlendiği yönündeki şikayeti üzerine Askeri Savcılık soruşturma başlatmış; 2/6/2015 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararda, imzaların başvurucu tarafından atılmadığının tespit edildiği ancak sahteciliği kimin yaptığı konusunda da yeterli bilgi ve bulgunun bulunmaması nedeniyle kamu davası açılamayacağı ifade edilmiştir.

.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

.

C. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

53. Başvurucu; ceza yargılamasına konu fiilleri nedeniyle tesis edilen işlemin iptali istemiyle açtığı iptal davasının ceza yargılamasının sonucu beklenilmeksizin reddedildiğini, ceza yargılamasının derdest olduğunu, suçlandığı bazı fiiler nedeniyle ek kovuşturmaya yer olmadığına (bkz. § 18) karar verildiğini belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

54. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

55. Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

56. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

57. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesine söz konusu ibarenin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).

58. Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bir suçla itham edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılacağı düzenlenmiştir. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmek suretiyle Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).

59. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki boyutu bulunmaktadır. Güvencenin ilk boyutu kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu boyutunun kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, § 39). Güvencenin ikinci boyutu ise ceza yargılaması sonucunda mahkümiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).

60. Masumiyet karinesine ilişkin anayasal güvencelerin harekete geçirilebilmesi için kural olarak kişinin suç isnadı altında bulunması gerekmektedir. Bununla birlikte masumiyet karinesinin ikinci boyutuna ilişkin güvencelerin uygulanabilmesi, kişinin halihazırda suç isnadı altında bulunmasını zorunlu kılmamaktadır. Ancak ceza yargılamasının sonuçlanmasından sonra başlayan veya ceza yargılaması henüz sonuçlanmadan başlasa bile ceza yargılamasının kesinleşmesinden sonra da devam eden medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda masumiyet karinesinin uygulanabilmesi için başvurucunun söz konusu medeni yargılama ile hakkında yürütülen ve sona eren ceza yargılaması arasında bağlantı bulunduğunu göstermesi gerekmektedir. Medeni hak yargılamasında, ceza yargılamasında verilen kararın sonucunun dikkate alındığı ve değerlendirildiği veya ceza dosyasında yer alan delillerin irdelendiği ya da başvurucunun hakkındaki suçlamayı doğuran olaylara dahli ile ilgili irdelemelerde bulunulduğu veyahut başvurucunun muhtemel suçluluğuyla ilgili yorum yapıldığı hallerde söz konusu bağlantının var olduğu kabul edilebilir. Bununla birlikte hukuk yargılaması ile ceza yargılaması arasındaki bağlantının varlığına işaret eden olguların tüketme yoluyla sayılmasının mümkün olmadığı, bunların kararların verildiği yargılamaların türüne ve içeriğine göre değişebileceği kabul edilmelidir. Ancak bağlantının varlığı değerlendirilirken kararda kullanılan dilin kritik öneme sahip olacağı vurgulanmalıdır (benzer değerlendirmeler için bkz. S.M. [GK], B. No: 2016/6038, 20/6/2019, § 38).

61. Başvurucu hakkındaki yargısal sürecin idare hukukundan kaynaklanan, medeni hak ve yükümlülükler kapsamında kalan bir dava olduğu açıktır. Bu durumda suç isnadıyla ilgili yargılamalara ilişkin bir güvence olan masumiyet karinesinin bireysel başvuruya konu olay yönünden uygulanıp uygulanmayacağının ortaya konulması gerekir.

62. Bireysel başvuru konusu kararın verildiği idari yargı sürecine konu işlem, başvurucu hakkında yürütülen ceza soruşturması üzerine yapılan disiplin soruşturması sonucu düzenlenen 26/6/2013 tarihli rapor üzerine kurulmuştur. AYİM tarafından karar verildiği tarihte ceza soruşturması henüz sona ermemiştir. Başvurucu, hakkındaki ayırma işleminin iptali istemiyle açtığı davada verilen kararda kullanılan ifadelerin iki sebeple masumiyet karinesini ihlal ettiğini öne sürmektedir. Birincisi taksirle öldürme suçu bakımından yargılama devam ettiği için, ikincisi ise suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçundan ek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği için suçlu sayılamayacağı iddialarıdır.

63. Taksirle öldürme suçuna ilişkin olarak başvurucu hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş ise de bu karar AYİM kararından yaklaşık üç yıl sonra kesinleşmiştir. AYİM tarafından taksirle öldürme suçuna ilişkin eylem hakkında yapılan değerlendirmede hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile sonuçlanan yargılamanın devam ettiği tespit edildiğinden bu iddia yönünden masumiyet karinesinin birinci boyutu somut olayda uygulanma imkanı bulacaktır.

64. Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçu hakkında 30/10/2015 tarihinde verilen ek kovuşturmaya yer olmadığı kararı bakımından ise söz konusu karar tarihi AYİM'in 1/7/2015 tarihli kararından sonra fakat 25/11/2015 tarihli karar düzeltme kararından öncedir. Somut başvuru kapsamında karar düzeltme talebinde anılan kararın AYİM'in bilgisine sunulduğuna ilişkin bir bilgi yer almamakla birlikte başvurucunun bu yönde bir beyanı da bulunmamaktadır. Bu nedenle bu iddia yönünden de masumiyet karinesinin birinci boyutunun somut olayda uygulanması gerektiği değerlendirilmiştir.

65. Dolayısıyla masumiyet karinesinin birinci boyutunun somut olayda uygulanabilir olduğu kanaatine varılmıştır.

66. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

67. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

68. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesi, ceza soruşturmasıyla eş zamanlı olarak kişi hakkında disiplin soruşturması yürütülmesine engel teşkil etmediği gibi hakkındaki ceza soruşturmasının kovuşturmaya yer olmadığı, beraat, düşme gibi mahkümiyet dışındaki bir hüküm ile sonuçlanması kişiye disiplin yaptırımı uygulanmasına veya bu kişinin başka türlü sorumluluğuna gidilmesine de mani oluşturmaz (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. M.E.T., B. No: 2014/11920, 3/7/2018, § 61).

69. Bu bağlamda beraat eden kişi aleyhine disiplin soruşturması başlatılması ve kişiye disiplin cezası uygulanması -disiplin cezası ne kadar ağır olursa olsun- kişinin suçlu ilan edildiği hükmüne varılabilmesi için yeterli değildir. Aynı şekilde ceza yargılamasındaki delillerin disiplin soruşturmasında kullanılması da kendi başına masumiyet karinesini ihlal etmez. Aksi takdirde beraat kararına, mağdurların haksız fiil ve benzeri hukuki sebeplere dayanarak zararlarını gidermek için tazminat davası açma hakkını, idarenin de idari düzeni sağlamak için disiplin cezası ve diğer idari tedbirleri uygulama yetkisini ortadan kaldıracak şekilde arzulanandan öte bir anlam yüklenmiş olur. Bu durum beraat eden kişi lehine amacından saptırılmış bir keyfiliğe yol açar. Aynı şekilde bu yaklaşım, beraat eden kişiye kendi fiilinin tazminat hukuku ile idare hukukuna ilişkin sonuçlarından da kaçınma avantajı sağlar. Anayasa'nın 36. maddesi veya başka herhangi bir maddesi masumiyet karinesinin bu şekildeki bir yorumuna geçerlilik sağlamamaktadır (Barış Baş [GK], B. No: 2016/14253, 2/7/2020, § 55)

70. Adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin, § 48; M.I., B. No: 2012/1268, 30/12/2014, § 50). Bu kapsamda karar vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır (Mustafa Kıvrak, B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 36). Kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleri gerekmektedir (Galip Şahin, § 47).

71. İdari makamlarca veya mahkemelerce salt bir kimsenin suç isnadı altında olduğunun ifade edilmesi masumiyet karinesini zedelemez. Bu bakımdan kişinin suç isnadı altında olduğunun belirtilmesi ile hakkında kesinleşmiş bir mahkümiyet kararı bulunmadığı halde onun mahküm olduğunun kesin bir dille ifade edilmesi veya bu yönde kanaat oluşmasına yol açacak nitelikte açıklamalarda bulunulması arasındaki ayrıma özen gösterilmelidir. İkincisi masumiyet karinesinin ihlaline yol açarken ilki kural olarak masumiyet karinesi yönünden bir sakıncaya neden olmayabilir (Barış Baş, § 55).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

72. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun kullandığı askeri araçla trafik kazası yapması üzerine bir kişinin ölümü ile birlikte birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmak ve suç delillerini değiştirme suçları nedeniyle soruşturma başlatılmıştır. Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçu için ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Taksirle ölüme neden olmak suçu için ise hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Başvurucu hakkında ceza muhakemesi süreci devam etmekte iken ceza soruşturmasına konu eylemlere ilişkin yapılan disiplin soruşturması sonucunda TSK'dan ayırma işlemi tesis edilmiştir. Ceza soruşturması kapsamında başvurucu 5237 sayılı Kanun'un 85. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen taksirle öldürme suçu ile aynı Kanun'un 281. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen suç delillerini yok ekme, gizleme veya değiştirmekle itham edilmiştir. Disiplin soruşturması ise 6413 sayılı Kanun'un 20. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde yer alan hizmete engel davranışlarda bulunma fiilinin işlendiği temelinde gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla suç olarak nitelendirilen tipik fiil ile disiplin fiilinin aynı olmadığı görülmektedir. Disiplin fiilinin koruduğu hukuksal değerlerin daha çok memuriyet disipliniyle ilgili olduğu anlaşılmaktadır.

73. Buna karşılık disiplin makamlarının başvurucuya uyguladığı ayırma cezasının temelindeki fiil olan trafik kazası sonucu meydana gelen ölüm ve yaralanma ile kaza sonrası lastiğin patlatılmasına yönelik davranışlar ceza yargılamasındaki suçlamanın da dayanağını oluşturmaktadır.

74. Başvurucu; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargısı sürecinden bahsederek ve ek kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara konu iddiaların gerçekleşmiş olduğunun kabul edildiğini belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

75. Yukarıda alıntılanan ilkeler uyarınca masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken idari yargılama bakımından üzerinde önemle durulması gereken husus, idari işlem sürecini yürüten ve yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediğidir.

76. AYİM kararında başvurucunun taksirle öldürme suçuna konu fiile yönelik olarak; yürütülen soruşturma kapsamındaki delillerden bahsedilmiş, değerlendirmenin başvurucuya isnat edilen eylemlerin başvurucudan sadır olduğu veya söz konusu eylemin isnat edilen suçu oluşturup oluşturmadığından bağımsız olarak yapıldığı belirtilmiştir. Devamında başvurucunun TSK'nın itibarını sarsacak, ağır suç ve disiplinsizlik teşkil eden fiillerle hizmete engel davranışlarda bulunması nedeniyle ayırma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir. Bu durumda AYİM gerekçesinde başvurucu hakkında salt taksirle öldürme suçundan devam eden soruşturmanın bulunduğunun belirtilmesi sebebiyle masumiyet karinesinin ihlal edilmediği değerlendirilmektedir.

77. Bununla birlikte kararda geçen ".davacının gerçekleştirmiş olduğu bu eylem sonrasında kolluk görevlisi olmasına rağmen eylemini gizleme (kaza sonrasında aracın sağ ön lastiğine köylülerin de yardımıyla olay yerinde bulunan bir inşaat çivisi sokmak ve lastiğin yanak kısmını bıçakla kesmek suretiyle lastiğe zarar vermek) gayreti içine girdiği, bu durum karşısında kamu hizmetinde istihdam edilmesinin kamu yararına açıkça aykırılık teşkil ettiği." ifadeleri, başvurucunun suç olan bazı eylemleri işlediği yolunda bir kabule ilişkin olup karar tarihi itibarıyla söz konusu iddialar hakkında başvurucu hakkında davam eden ceza soruşturması bulunmaktadır.

78. Somut olayda başvurucu hakkındaki ceza ve disiplin hukuku süreçlerinin eş zamanlı olarak yürütüldüğü ancak disiplin işlemine karşı açılan idari davanın ceza yargılaması devam ederken sonuçlandığı, öte yandan ceza yargılamasına ilişkin sürecin derdest olduğu, bir başka ifadeyle başvurucunun suçluluğunun hükmen sabit olmadığı görülmektedir.

79. Bununla birlikte masumiyet karinesi değerlendirilirken hakkında kesinleşmiş bir mahkümiyet kararı olmayan kişilerle ilgili olarak yapılan diğer yargılamalar sonucunda verilen mahkeme kararlarında geçen ifadelerin dikkatli ve özenli kullanılması, ifadelerin bağlam ve amacını aşacak şekilde kullanılıp kullanılmadığının somut olay koşullarında değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

80. Sonuç olarak henüz ceza yargılaması süreci tamamlanmayan suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme eylemlerini başvurucunun gerçekleştirdiği yolundaki suçlayıcı tespitin masumiyet karinesini ihlal edici mahiyette olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

81. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

82. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

83. Başvurucu, ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

84. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

85. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hale getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

86. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

87. İncelenen başvuruda, AYİM'in kararında kullandığı dile özen göstermemesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin AYİM kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

88. Bu durumda masumiyet karinesinin hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

89. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

90. İşbu ihlal kararının başvurucu tarafından açılan davaların esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini de gözeterek ve söz konusu işlemlerle ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek ilgili mahkemenin takdirindedir.

91. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesi ve 38. maddesinin dördüncü fıkrasında hüküm altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar AYİM Birinci Dairesinin 1/7/2015 tarihli ve E.2013/1295, K.2015/637 sayılı kararına ait dava dosyası ile ilgilidir.),

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması halinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE ile karar verildi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber