Boşanma davası aşamasında silahına el konulan polis memuruna Anayasa Mahkemesinden ret

Anayasa Mahkemesi, boşanma davasında, silahını kolluğa teslim etmesine karar verilen polis memurun yaptığı başvuruyu reddetti.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 27 Şubat 2021 16:43, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 19:01
Boşanma davası aşamasında silahına el konulan polis memuruna Anayasa Mahkemesinden ret

Polis memuru davacı ile hemşire olan eşi arasında geçimsizlik nedeniyle boşanma süreci başlamıştır. Hemşire olan eş: 1. Aile Mahkemesinden (Mahkeme) tedbir talebinde bulunmuştur. Hemşire C.K. talep dilekçesinde, başvurucu ile devam eden boşanma davasının bulunduğunu, boşanma davası açtığı günden itibaren başvurucunun başka bir eve taşınarak tek başına yaşamaya başladığını belirtmiştir. C.K., başvurucunun polis olması sebebiyle kendisine ait tabanca ile birçok defa kendisini tehdit ettiğini, hemşire olarak görev yaptığı hastane civarında başvurucuya ait arabayı gördüğünü, başvurucunun kendisini takip ettiğini ve güvenliğinden endişe ettiği için ailesinin uzun zamandan beri kendisinin yanında yaşamaya başladığını ifade etmiştir.

Mahkemece; uzaklaştırılmasına ve eşyalarına zarar vermemesine karar vermiştir. Söz konusu kararda başvurucunun C.K.'yı iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesine, C.K'nın bulunduğu konuta yaklaşmamasına, C.K.'nın yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin haller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmamasına karar verildiği belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun bulundurması veya taşımasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesine karar verilmiştir.

Bu karara karşı itiraz eden polis memurunun başvurusu reddedilmiştir. Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruda ise; mahkeme kararının yeterli "gerekçe" olmadığı gerekçesi ile adil yargılama hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Silaha el konulmasına ilişkin polis memuru savunmasında: "FETÖ/PDY ile mücadelede aktif rol almış olması sebebiyle bazı sosyal medya hesaplarında isminin hedef gösterildiğini, silahını teslim ettiği için güvenliğinden endişe duyduğunu, sosyal çevresi tarafından kadına şiddet uygulayan birisi olarak nitelendirildiğini belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür."

Mahkeme bu açıklamayı yeterli görmediğinden başvuruyu reddetmiştir.

EMRE KAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/743)

Karar Tarihi: 10/2/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca verilen tedbir kararına yönelik esaslı iddiaların itiraz mercii tarafından karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/12/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu ile eşi C.K. arasında Küçükçekmece 3. Aile Mahkemesinde evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle çekişmeli boşanma davası bulunmaktadır.

10. Başvurucunun eşi C.K. boşanma davası devam ederken 25/10/2017 tarihli dilekçe ile 6284 sayılı Kanun kapsamında başvurucu hakkında Küçükçekmece 1. Aile Mahkemesinden (Mahkeme) tedbir talebinde bulunmuştur. C.K. talep dilekçesinde, başvurucu ile devam eden boşanma davasının bulunduğunu, boşanma davası açtığı günden itibaren başvurucunun başka bir eve taşınarak tek başına yaşamaya başladığını belirtmiştir. C.K., başvurucunun polis olması sebebiyle kendisine ait tabanca ile birçok defa kendisini tehdit ettiğini, hemşire olarak görev yaptığı hastane civarında başvurucuya ait arabayı gördüğünü, başvurucunun kendisini takip ettiğini ve güvenliğinden endişe ettiği için ailesinin uzun zamandan beri kendisinin yanında yaşamaya başladığını ifade etmiştir.

11. Mahkeme 25/10/2017 tarihli kararı ile başvurucunun 6284 sayılı Kanun'un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının a, b, c, d, e, f, g, ğ, bentleri uyarınca altı ay süreyle geçerli olmak üzere lehine tedbir istenen C.K.ya karşı şiddete veya korkuya yönelik söz ve davranışlarda bulunmamasına, mağdurun ikamet ettiği "K. Mah. G. Cad. 14/11 Başakşehir/ İstanbul" adresinden uzaklaştırılmasına ve eşyalarına zarar vermemesine karar vermiştir. Söz konusu kararda başvurucunun C.K.'yı iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesine, C.K'nın bulunduğu konuta yaklaşmamasına, C.K.'nın yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin haller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmamasına karar verildiği belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun bulundurması veya taşımasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesine karar verilmiştir.

12. Başvurucu tedbir kararına karşı Küçükçekmece 2. Aile Mahkemesine (2. Aile Mahkemesi) 17/11/2017 tarihli dilekçeyle itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde, lehine tedbir kararı verilen C.K. ve akrabalarıyla hiçbir iletişiminin olmadığını, hakkında uzaklaştırma kararı verilen adresi C.K.'nın 1/12/2016 tarihinde eşyalarını da alarak terk ettiğini, müşterek çocukları olmaması sebebiyle çocuklara yaklaşmamasına ilişkin kararın hükümsüz olduğunu açıklamıştır. Başvurucu dilekçede, C.K.'nın evi terk ederken kendisine ait tüm eşyalarını götürmesi sebebiyle şahsi eşyalarına zarar vermesinin söz konusu olmadığını belirtmiştir. Ayrıca başvurucu, İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Ulusal Güvenliğe Yönelik Suçlar Bürosunun amiri olarak Fethullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile aktif mücadelede rol alması ve örgütçe hedef gösterilmesi sebebiyle silahını teslim etmesine ilişkin kararın kamu güvenliği ve can güvenliği dikkate alınarak kaldırılmasını talep etmiştir.

13. Başvurucunun itirazı 2. Aile Mahkemesinin 20/11/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:

"Küçükçekmece 1.Aile Mahkemesi'nin 2017/524-524 D.İş-Karar sayılı kararının 6284 Sayılı Yasaya uygun olarak verildiği anlaşıldığından itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle reddetmesiyle karar kesinleşmiştir.

14. Karar 16/11/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu tarafından 18/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Erdal Türkmen, B. No: 2016/2100, 4/4/2019, §§ 19-28.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Mahkemenin 10/2/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

17. Başvurucu, tedbir kararını veren Mahkemece kendisine savunma imkanı tanınmadığını, hakkındaki iddialardan haberi olmadığını ve C.K.nın yaşadığı evin adresini bilmediğini vurgulamıştır. Başvurucu Mahkeme tarafından verilen kararın matbu olduğunu, kararda yer alan ve ayrılmadan önce birlikte yaşadıkları adreste tanımadığı üçüncü kişilerin yaşadığını, ortak çocuklarının bulunmadığı yönündeki itirazlarının itiraza bakan Mahkemece dikkate alınmadan reddedildiğini ve itirazın reddine dair kararın yeterli gerekçe içermediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

18. Bakanlık, 2. Aile Mahkemesinin kanun yolu mahkemesi olarak tedbire hükmedilen kararın ilgili Kanun'a uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun itirazının reddine karar verdiğini, kararda itiraza konu önleyici tedbir kararında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanıp yorumlanmayacağının değerlendirilmesi gerektiğini açıklamıştır.

19. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; derece mahkemesi kararlarında gerekçe bulunmadığını ve hakkındaki iddiaların gerçekliğinin kararlarda tartışılmadığını belirtmiştir.

2. Değerlendirme

20. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

''Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özünün adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkına ilişkin olduğu ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

23. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararlarla ortaya konulmuştur (Salih Söylemezoğlu, B. No: 2013/3758, 6/1/2016; Erdal Türkmen, B. No: 2016/2100, 4/4/2019; Tugay Kırşehirli, B. No: 2017/27041, 11/12/2019).

24. Buna göre 6284 sayılı Kanun'un 5. maddesinde örnekleyici olarak bir kısım önleyici koruma tedbirleri belirlenmiş, 8. maddenin (3) numaralı fıkrasında Kanun'un 4. maddesinde belirtilen ve hakim tarafından verilebilen koruyucu tedbir kararları için şiddetin varlığı hususunda delil veya belge aranmayacağı ifade edilmiştir. Bunun yanında ağırlıklı olarak aleyhine tedbir kararı verilen kişinin temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı niteliği olan ve Kanun'un 5. maddesinde düzenlenen önleyici tedbir kararları için böyle bir ayrıksı durum öngörülmemiştir (Salih Söylemezoğlu, § 34).

25. 6284 sayılı Kanun'un buna ilişkin gerekçesinde, şiddete maruz kalan veya maruz kalma tehlikesi altında bulunan kişilerle ilgili koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için herhangi bir delil araştırması veya belge ibrazı aranmazken önleyici tedbir kararı verilebilmesi için kişinin şiddete maruz kaldığı veya maruz kalma tehlikesi altında bulunduğu hususunda olguların varlığının gerektiği, aksi yöndeki uygulamanın kişilere kanunla sağlanan hakkın kötüye kullanılmasına sebebiyet verebileceği hususu vurgulanmıştır (Salih Söylemezoğlu, § 35).

26. Nitekim tedbir kararları ile bir tarafın vücut dokunulmazlığı veya yaşam hakkı gibi kişi için olmazsa olmaz hak ve menfaatlerin korunması amaçlanırken diğer taraftan özellikle mahkemece verilen veya onaylanan önleyici tedbirlerle kişi hak ve özgürlüklerine önemli ölçüde sınırlamalar getirilmiş olacaktır. Dolayısıyla tedbir kararlarından olumlu ya da olumsuz etkilenen tarafların temel hak ve özgürlükleri arasındaki dengenin gözetilmesi gerekmektedir (Salih Söylemezoğlu, § 36).

27. 6284 sayılı Kanun'da düzenlenen tedbir kararlarının verildiği anda infaz kabiliyetini haiz olması nedeniyle Kanun'da amaçlanan acil müdahale olgusunun bu aşamada sağlanmış olacağı, bu amacın gerçekleşmesi adına tedbir kararında, şiddetin var olduğuna yönelik kanaate nasıl ulaşıldığının açıklanması yani gerekçe açısından daha esnek bir yaklaşım usulünün benimsenebileceği ancak bu yaklaşıma ait sınırın olayların özelliğine göre gerekçeli karar hakkının temel esaslarına zarar vermeyecek düzeyde belirlenmesinin de gerekli olduğu açıktır. Bu kapsamda söz konusu kararlarda yer verilen gerekçelerde, ileri sürülen zarar riski ve olgulara göre talebin ilgili mevzuat çerçevesinde kabul görmesi için temel unsurları taşıyıp taşımadığının ortaya konulması yeterli olacaktır (Salih Söylemezoğlu, § 39).

28. Anayasa Mahkemesi Salih Söylemezoğlu başvurusunda, somut olayda olduğu gibi aciliyet unsurunun ortadan kalktığı ve başvurucunun itirazlarını sözlü olarak sunamadığı itiraz aşamasında mahkemenin tek taraflı iddiaya dayanılarak verilen tedbirlerin yerindeliğini, itiraz edenin ileri sürdüğü beyan ve deliller çerçevesinde her iki taraf için öngörülen hak ve menfaat dengesini de gözeterek değerlendirmesi gerektiğini açıklamıştır (Salih Söylemezoğlu, § 40). Sonuç olarak itiraz merciinin kararında, başvurucunun iddia ve itirazları ile tedbire dayanak olgunun gerçekliğinin bu çerçevede tartışılmadığı, tedbir kararında esasa ilişkin hususlarda gerekçe bulunması halinde bu karara atıf yapılarak değerlendirme yapılmasının makul görülebileceği ancak ihlal iddiasına konu itiraz mercii kararında dosyaya sunulan delillerle sonuç arasında ne şekilde bağ kurulduğunun, gerekçesiz olarak verilen tedbir kararına yapılan itirazın neden reddedildiğinin asgari düzeyde dahi açıklanmadığı belirtilerek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Salih Söylemezoğlu, §§ 41, 42).

29. İncelenen bu başvuruda da itiraz merciinin kararında başvurucunun iddia ve itirazları ile tedbire dayanak olgunun gerçekliğinin bu çerçevede tartışılmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar tedbir kararında esasa ilişkin hususlarda gerekçe bulunması halinde bu karara atıf yapılarak değerlendirme yapılması makul görülebilecek ise de ihlal iddiasına konu itiraz mercii kararında, tedbir kararına esas iddiaya karşı başvurucu tarafından ileri sürülen itirazlara dayanılarak Mahkemenin tedbir kararı vermesini gerektirecek kanaate dosyada varsa hangi delille ne şekilde bağ kurarak ulaştığını bu kararda belirtmediği anlaşılmıştır. Bu kapsamda somut başvuruda itiraz merciinin gerekçesiz olarak verilen tedbir kararına yapılan itirazın neden reddedildiğini asgari düzeyde dahi açıklamadığı görülmektedir.

30. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiası ve Bakanlık Görüşü

31. Başvurucu FETÖ/PDY ile mücadelede aktif rol almış olması sebebiyle bazı sosyal medya hesaplarında isminin hedef gösterildiğini, silahını teslim ettiği için güvenliğinden endişe duyduğunu, sosyal çevresi tarafından kadına şiddet uygulayan birisi olarak nitelendirildiğini belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, silahının alınması sebebiyle daha pasif göreve getirilmiş olmasının mesleği açısından olumsuz bir durum olduğunu belirtmiştir.

32. Bakanlık, başvurucunun çalıştığı birim itibarıyla saldırıya uğrama riskinin yüksek olduğunu iddia etmesine rağmen başvuru formundan hakkındaki tedbir kararından sonra görev yaptığı birimin değiştirildiğinin anlaşıldığını vurgulamıştır. Bakanlık, başvurucunun silahına el koyma tedbirinin boşanma davası aşamasında verildiğini ve geçici olduğunu belirtmiştir. Ayrıca sırf silahına geçici olarak el konulmasının başvurucunun yaşamına yönelik ciddi ve yakın bir tehlikenin doğmasına sebebiyet verip vermediğinin ve ayrıca böyle bir tehlikenin varlığının kabul edildiği takdirde kamu makamlarının kendilerinden beklenebilecek makul tedbirleri alıp almadıklarının değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

33. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; başvuru formundaki iddialarını tekrar etmekle birlikte Bakanlığın görüşüne katılmadığını belirtmiştir.

2. Değerlendirme

34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (3), 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçe ile deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

35. Bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesi kamu gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa'ya uygunluğunun ve müdahale gerekçelerinin denetimini kendiliğinden yapmaz. Bu sebeple başvurucunun başvurusunun esasını ve bu kapsamda kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını Anayasa Mahkemesine inceletebilmesi için öncelikle kendisinin ihlal iddialarını gerekçelendirmesi, buna ilişkin olay ve olguları açıklaması ve delillerini sunması zorunludur (Cemal Günsel, [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021 § 24).

36. Anayasa Mahkemesinin başvurucunun yerine geçerek ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma ve delil toplama görev ve yükümlülüğü bulunmamaktadır. Söz konusu yükümlülükler başvurucuya aittir. Başvurucuların anılan yükümlülüklere uymamaları halinde şikayetlerini temellendiremedikleri için başvuruları açıkça dayanaktan yoksun bulunabilir. Anayasa Mahkemesi temellendirmeye ilişkin incelemesini her başvurunun somut koşullarında yapar. Kuşkusuz bu yükümlülüklere ellerinde olmayan nedenlerle uymamalarının ikna edici gerekçelerini Mahkemeye sunmaları ya da Mahkemenin bu durumu işin niteliğinden anlaması hali müstesnadır (Cemal Günsel, §§ 25, 26).

37. Somut olayda başvurucu, ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Başvurucu, silahına el konulmasına ilişkin tedbir kararının yaşam hakkına zarar verdiğini soyut olarak iddia etmiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddianın temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.

38. Açıklanan gerekçelerle bu bölümdeki iddiaların temellendirilememiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

39. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

40. Başvurucu ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

41. İncelenen başvuruda itiraz merciinin gerekçesiz olarak verilen tedbir kararına yapılan itirazı reddederken ilgili ve yeterli bir gerekçe göstermemesi nedeniyle adil yargılama hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

42. Somut olayın özelliği dikkate alındığında yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından ve ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 8.000 TL manevi tazminatın ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar vermesi gerekir.

43. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 8.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 257,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması halinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Küçükçekmece 2. Aile Mahkemesine (E.2017/592 D. İş, K.2017/593) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber