Danıştay'dan adli ve idari soruşturma işlemleri için önemli karar!

Danıştay, adli soruşturmanın açılması halinde bağımsız ve usulüne uygun bir disiplin soruşturması yapılmadan tesis edilen meslekten çıkarma cezasında hukuka uyarlık bulunmadığına karar verdi.

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 14 Mayıs 2021 00:05, Son Güncelleme : 30 Nisan 2021 09:51
Danıştay'dan adli ve idari soruşturma işlemleri için önemli karar!

Davacının Sulh Hukuk Mahkemesinde yazı işleri müdürü olarak görev yaptığı dönemde, Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında zimmet suçundan tahkikat yapıldığının kurumuna bildirilmesi üzerine 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125 inci müteakip maddeleri gereğince idari soruşturma açılmıştır.

Soruşturmanın sonucunda; disiplin yönünden 657 sayılı Kanun'un 125/E-g maddesinde düzenlenen "memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak" fiili gerekçesiyle davacı hakkında Devlet memurluğundan çıkarma cezası verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi suçun niteliği bakımından dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesi ile davayı reddetmiştir.

Danıştay 5 inci Daire ise temyiz incelenmesinde ise; disiplin hukuku ile ceza hukuku soruşturma ve yargılama usulleri, verilen cezanın niteliği, bu cezanın doğurduğu sonuçlar ve etkileri ile ceza ve suçların tanımı ve konuluş amaçları birbirinden farklı nitelikte olduğuna atıfta bulunarak davaya esas belgelerin değerlendirilmesi sonucunda, davacı hakkında disiplin soruşturması açıldığı, ancak disiplin suçuna yönelik olarak adli soruşturmadan bağımsız olarak disiplin soruşturması yapılması gerekirken, adli soruşturma aşamasında elde edilen verilerin soruşturma dosyasına eklendiği, dolayısıyla usulüne uygun yürütülmüş bir disiplin soruşturması kapsamında düzenlenmiş soruşturma raporunun bulunmadığının altını çizmiştir.

Ayrıca savunma istem yazısında davacıya isnat edilen fiil ve haller açıkça belirtilmediğinden bu kapsamda disiplin hukuku ilkeleri çerçevesinde gerek içerik gerekse usul bakımından hukuken geçerli bir savunma istem yazısı olmadığından davacının Anayasal güvence altında bulunan savunma hakkının usulüne uygun olarak kullandırıldığından söz edilemeyeceğinden belirtilen hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, adli soruşturmadan bağımsız olarak usulüne uygun bir disiplin soruşturması yapılmadan ve savunma hakkının tam anlamıyla kullanılmasına imkan verilmeden işlem tesis edildiğinden dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığına karar vermiştir.

T.C.

DANIŞTAY

BEŞİNCİ DAİRE

Esas No : 2017/2908

Karar No :2019/6731

TEMYİZ EDEN (DAVACI): .

VEKİLİ :Av. .

KARŞI TARAF (DAVALI) :Adalet Bakanlığı

VEKİLİ :Av. .

İSTEMİN KONUSU: İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 27/10/2016 tarih ve E:2016/1492, K:2016/1609 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:

Dava Konusu İstem: Davacının, Sarıyer Sulh Hukuk Mahkemesinde yazı işlem müdürü olarak görev yaptığı dönemde, "memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelikte derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak" suçunu işlediğinden bahisle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-g maddesi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Adalet Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun 28/06/2005 tarih ve 161 sayılı kararının iptali istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 31/10/2011 tarih ve E:2006/2516, K:2011/1547 sayılı kararıyla, İstanbul ilinde idare mahkemesi bulunması nedeniyle Sarıyer Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi kanalıyla gönderilen dava dilekçesinin Nöbetçi idare Mahkemesinde kayda girdiği tarihin davanın açıldığı tarih olarak esas alınması gerektiği, 21/07/2005 tarihinde tebellüğ edilen işlemin iptali istemiyle en geç 2577 sayılı idari yargılama usulü Kanunu'nun 7. maddesinde belirtilen 60 günlük sürenin son günü olan 19/09/2005 tarihinde dava açılması gerekirken bu süre geçirildikten sonra 30/09/2005 tarihinde kayda giren dilekçeyle dava açıldığı anlaşıldığından, uyuşmazlığın esasının süre aşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; anılan karar, Danıştay On ikinci Dairesinin 29/01/2013 tarih ve E:2012/517, K:2013/17 sayılı kararıyla onanmış ve aynı Dairenin 20/12/2013 tarih ve E:2013/4423, K:2013/11908 sayılı kararıyla da düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.

Davacının yukarıdaki yargı kararlarına karşı mahkemeye erişim hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek yapmış olduğu bireysel başvuru üzerine, Anayasa Mahkemesince verilen 12/07/2016 günlü, Başvuru No:2014/5702 sayılı kararla; adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine, kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 5. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararı uyarınca İstanbul 5. İdare Mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonucu verilen 27/10/2016 tarih ve E:2016/1492, K:2016/1609 sayılı kararda; dosya kapsamında mevcut disiplin soruşturma raporu ve eki belgelerin incelenmesi sonucunda; davacı tarafından, Sarıyer Sulh Hukuk Mahkemesinde yazı işleri müdürü olarak görev yaptığı esnada, Sarıyer Sulh Hukuk Mahkemesinin 1994/58 gaip dosyasına ait bir Banka nezdinde açılmış banka hesabından, 10/02/2004 tarih ve 1994/58 gaip sayılı talimat yazısı mahkeme hakimine her nasılsa imzalatılmak suretiyle, söz konusu bankanın Mecidiyeköy şubesinin. nolu hesabına 32.500.000.000- TL havale edilmesi talebinin gönderildiği, bilahare görevli memurca, anılan hesap numarası ile şubeleri nezdinde açılmış bir hesabın mevcut olmadığının tespit edildiği, telefon marifetiyle davacının aranarak bilgi verilmesi üzerine, talimat evrakında belirtilen hesap numarasında mevcut 1(bir) rakamının yanlış yazıldığını hesap numarasının. olarak düzeltilerek işlem yapılmasını talep ettiği, görüşme sonrası teyit işlemi yapılarak anılan hesaba paranın gönderildiği, ancak banka görevlileri tarafından, paranın gönderildiği hesabın davacının kardeşine ait olduğunun ve davacının kardeşi tarafından hesabına gönderilen söz konusu paranın muhtelif tarihlerde çekildiğinin tespit edildiği anlaşıldığından, davacının üzerine atılı eylemin sübuta erdiği sonuç ve kanaatine varıldığı; öte yandan, disiplin cezasına konu olan fiile yönelik olarak adli yargı merciinde yapılan yargılama neticesinde Beyoğlu 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/03/2011 tarih ve E:2004/195, K:2011/59 sayılı kararı ile davacının zincirleme şekilde basit zimmet suçunu işlediği sabit görülerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği belirtilmiş ve bu durumda davacı hakkında başlatılan disiplin soruşturması kapsamında tanzim edilen muhakkik raporu ve adli yargı merciince verilen karar dikkate alındığında, disiplin suçuna konu olayın oluş ve özelliği, suçun niteliği gereği takdiren bir alt ceza uygulanmayarak davacıya 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-g maddesi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezası verilmesi yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Davacı tarafından; isnat edilen suç nedeniyle yapılan ceza yargılaması sonucunda Beyoğlu 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/03/2011 tarih ve E:2004/195, K:2011/59 sayılı kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, 5 yıllık denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlenmemiş olması nedeniyle hükmün Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca ortadan kaldırılarak düşmesine karar verildiği, Devlet memurlarının 657 sayılı Kanun'un 98/b maddesi uyarınca görevlerine son verilmesi işleminin sebep unsurunu; aynı Kanun'un 48. maddesinde sayılan ve memuriyete engel kabul edilen bir suçtan mahkümiyet ve bu mahkümiyete ilişkin kesinleşmiş bir mahkeme kararının bulunmasının oluşturmakta olduğu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde kurulan hükmün sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmayacağından davacının memuriyetine engel olacak nitelikte bir suçtan mahküm olduğundan söz edilemeyeceği, savunma yapmak üzere davacıya Adalet bakanlığı ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 14/07/2004 tarihli yazısı ekinde gönderilen Beyoğlu Adli Yargı Adalet komisyonu Başkanlığının 21/06/2004 tarih ve 2004/441 sayılı kararında üzerinde zimmet olduğundan bahsedilmediğinden bu konuda savunma yapamadığı, soruşturma ve kovuşturma sırasında zimmetinde para varmış gibi disiplin cezası verildiği, hiçbir surette zimmet ve evraklarda usulsüzlük suçunu işlemediği, daha önce disiplin cezası almadığı, mesleki başarıya sahip olduğu, bir alt cezanın uygulanmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Davalı idare tarafından; idare mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile bozulabilmeleri 2577 sayılı idari yargılama usulü Kanunu'nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkün olduğu, temyize konu kararın bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığı belirtilerek isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ GÖKÇEN TÜRKDOĞRU'NUN DÜŞÜNCESİ: İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY:

Davacının, Sarıyer Asliye Hukuk Mahkemesinde yazı işleri müdürü olarak görev yaptığı dönemde, "memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak" suçunu işlediğinden bahisle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-g bendi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile tecziye edilmesine ilişkin Adalet Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun 28/06/2005 tarih ve 161 sayılı kararı tesis edilmiştir.

Bunun üzerine, söz konusu kararın iptali istemiyle temyizen incelenen dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:

Anayasanın 129/2. maddesinde, "Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez." hükmüne yer verilerek, savunma alınmadan kamu görevlilerine disiplin cezası verilemeyeceği anayasal olarak güvence altına alınmıştır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-g maddesinde, "memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak", Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller arasında sayılmıştır.

Aynı Kanun'un 130. maddesinde ise, "Devlet memuru hakkında savunması alınmadan disiplin cezası verilemez.

Soruşturmayı yapanın veya yetkili disiplin kurulunun 7 günden az olmamak üzere verdiği süre içinde veya belirlenen bir tarihte savunmasını yapmayan memur, savunma hakkından vazgeçmiş sayılır." hükmüne yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Disiplin suçu teşkil eden fiillerle ilgili olarak soruşturma yapılması zorunlu olduğu gibi soruşturmanın belirli usuller çerçevesinde yapılması da zorunludur. İsnat olunan olayla ilgili olarak soruşturma emri verilmesi, bağımsız, üst veya denk görevde olan bir soruşturmacı atanması, olayla ilgili tanık ve soruşturulanın ifadelerinin alınması, ifade alınmadan kişiye haklarının ve soruşturma konusunun bildirilmesi, isnat olunan fiille ilgili lehe ve aleyhe başkaca delillerin araştırılması, soruşturma sonucunda bir rapor hazırlanması ve bu raporda, olayın değerlendirilerek soruşturmacının kanaat ve teklifinin belirtilmesi, raporun ilgili makama sunulması, soruşturmayı yapan kişi ile soruşturmada elde edilen delilleri değerlendirecek kişi veya kurulların ayrı olması, ayrıca yasal süre içerisinde isnat olunan fiiller bildirilerek ilgili kamu görevlisinin savunmasının alınması ve savunmasının istenilmesine ilişkin yazının, ilgilinin koruma altına alınan savunma hakkını kullanmasını mümkün kılabilecek nitelikte olması gerektiği, başka bir deyişle, söz konusu yazıda; ilgili kamu görevlisinin hakkındaki iddiaların, eylem veya eylemlerinin, kişi, yer ve zaman gibi hususlara da yer verilerek belirtilmesi gerektiği, bu iddiaların dayandığı delillerin ve iddianın dayandığı maddi olay ve olguların hukuki nitelendirilmesinin (eylem veya eylemlerinin hangi cezayı gerektirdiğine yer verilmese bile, hukuk aleminde öngörülen hangi fiil veya hal olarak nitelendirildiğinin) belirtilmesi gerektiği disiplin hukukunun temel ilkelerinden olduğu gibi hukuki güvenliğin bir gereğidir.

Öte yandan, disiplin hukuku ile ceza hukuku soruşturma ve yargılama usulleri, verilen cezanın niteliği, bu cezanın doğurduğu sonuçlar ve etkileri ile ceza ve suçların tanımı ve konuluş amaçları birbirinden farklı nitelikte olduğundan, disiplin suçuna konu fiile ilişkin maddi olayın açıklığa kavuşturulması, disiplin hukuku yönünden suçun vasfının araştırılarak, disiplin cezasına konu fiilin sübuta erip ermediğinin incelenmesi ve disiplin soruşturması kapsamında olayla ilgili olarak tanık ifadelerine başvurulması gerekmektedir.

Dava dosyasının incelenmesinden, davacının, Sarıyer Sulh Hukuk Mahkemesinde yazı işleri müdürü olarak görev yaptığı dönemde, Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığının 14/04/2004 tarih ve 2004/1579 sayılı yazısı ile Adalet Komisyonu Başkanlığına davacı hakkında zimmet suçundan tahkikat yapıldığının bildirilmesi üzerine Beyoğlu Adalet Komisyonunun 19/04/2004 tarih ve 2004/175 sayılı kararı ile; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. ve müteakip maddeleri gereğince soruşturma açılmasına, soruşturmanın Beyoğlu Adalet Komisyonu başkanlığınım 21/06/2004 tarih ve 2004/441 sayılı kararı ile; davacının fiilinin zimmet suçunu oluşturduğu ve disiplin yönünden 657 sayılı Kanun'un 125/E-g maddesinde düzenlenen "memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak" suçu kapsamına girdiği gerekçesiyle davacı hakkında anılan madde uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezası verilebilmesi için karar ve soruşturma dosyasının Adalet Bakanlığı Yüksek Disiplin Kuruluna sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmesine karar verildiği, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği 14/07/2004 tarihli ve 32359 sayılı yazısı ile; davacı hakkında cezai kovuşturma dışında geniş kapsamlı olarak bir muhakkik marifetiyle disiplin soruşturması yaptırılıp tüm deliller toplanıp değerlendirilerek ve suçun işleniş koşulları, olayların oluş biçimi, sonuçları, bizzat dinlenecek tanık ifadeleri, ilgilinin kişisel durumu göz önünde tutularak oluşturulacak soruşturma raporunun gönderilmesinin talep edilerek disiplin soruşturma dosyasının iade edildiği, anılan yazı üzerine Beyoğlu Adli Yargı Adalet Komisyonu başkanlığının 21/09/2004 tarih ve 2004/2497 Muh. sayılı kararı ile; disiplin soruşturmasının cezai soruşturma dışında geniş kapsamlı olarak bir muhakkik marifetiyle yaptırılıp, oluşturulan soruşturma raporu ile soruşturma dosyasının gönderildiği belirtilerek soruşturma dosyasının tekrar Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne sunulduğu, bu kez Adalet bakanlığının 05/10/2004 tarihli ve 42883 sayılı yazısı ile Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığından; davacının disiplin soruşturmasına konu eylemi ile ilgili olarak. ve banka görevlileri. ve Müdür .'nin muhakkik tarafından ifadelerinin alınarak gönderilmesinin talep edilmesi üzerine Beyoğlu Adli yargı Adalet Komisyonu Başkanlığının 07/03/2005 tarihli ve 2005/101 sayılı kararı ile muhakkik tayinine karar verildiği, akabinde bahsi geçen şahısların ifadelerinin alındığı ve 14/07/2004 tarih ve YDK.58.2004 sayılı savunma istem yazısıyla da davacıya disiplin yönünden yapılacak muameleye esas olmak üzere savunmasının istenildiği, davacı tarafından savunmasının verildiği ve bu süreç sonucunda tesisi edilen Adalet Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun dava konusu 28/06/2005 tarih ve 161 sayılı kararıyla, davacının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-g maddesi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

Uyuşmazlıkta, yukarıda yer verilen disiplin ilkeleri doğrultusunda, yasal süreler içerisinde davacı hakkında disiplin soruşturması açıldığı, ancak disiplin suçuna yönelik olarak adli soruşturmadan bağımsız olarak disiplin soruşturması yapılması gerekirken, adli soruşturma aşamasında alınan tanık beyanlarına istinaden disiplin soruşturma dosyasının düzenlendiği ve adli soruşturma aşamasında alınan tanık ifadeleri ile toplanan diğer bilgi ve belgelerin soruşturma dosyasına eklendiği, dolayısıyla Beyoğlu Adli Yargı Adalet Komisyonu kararında belirtildiğinin aksine, Adalet Bakanlığının talebi doğrultusunda usulüne uygun yürütülmüş bir disiplin soruşturması kapsamında düzenlenmiş soruşturma raporunun (ve dosyasının) bakılmakta olan dosya içerisinde bulunmadığı görülmektedir.

Diğer yandan, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 14/07/2004 tarihli ve 32359 sayılı savunma istem yazısı ile davacının savunmasının istenildiği, bundan sonra Adalet Bakanlığının yukarıda bahsedilen 05/10/2004 tarih ve 42883 sayılı yazısı uyarınca 15-16/03/2005 tarihlerinde tanık ifadelerine başvurulduğu görüldüğünden, davacının savunma olarak verdiği beyanın soruşturmanın tamamlanmasından sonra ceza verilmeden önce alınması gereken son savunma yerine geçmeyeceği açıktır. Kaldı ki, 14/07/2004 tarihli savunma istem yazısında davacıya isnat edilen fiil ve haller açıkça belirtilmeksizin, Beyoğlu Adli Yargı Adalet Komisyonunun 21/06/2004 tarih ve 2004/441 sayılı kararına atıf yapıldığı, bahse konu Komisyon kararı incelendiğinde ise; sadece Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığınca zimmet suçu kapsamında yapılan adli tahkikat ile Beyoğlu 3. Ağır Ceza Mahkemesinde derdest olan kovuşturmadan ve Beyoğlu Adli yargı Adalet Komisyonunun istemi üzerinde davacı tarafından verilen 04/05/2004 tarihli savunmada yer alan beyanlardan bahsedildiği, dolayısıyla anılan Komisyon kararında da dava konusu disiplin cezasına dayanak olan fiillerin net bir biçimde ortaya konulmadığı görülmektedir. Bu haliyle son savunma istem yazısının, yukarıda aktarılan disiplin hukuku ilkeleri çerçevesinde gerek içerik gerekse usul bakımından hukuken geçerli bir savunma istem yazısı olarak kabul edilmesine ve davacının Anayasal güvence altında bulunan savunma hakkının usulüne uygun olarak kullandırıldığından söz edilmesine olanak bulunmamaktadır.

Bu durumda, yukarıda belirtilen hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, adli soruşturmadan bağımsız olarak usulüne uygun bir disiplin soruşturması yapılmadan ve savunma hakkının tam anlamıyla kullanılmasına imkan verilmeden tesis edildiği anlaşılan dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Bu itibarla, davanın reddi yolundaki idare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

1.2577 sayılı Kanun'un 49. Maddesine uygun bulunan davacının

TEMYİZ İSTEMİNİN KABULÜNE;

2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin temyize konu İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 27/10/2016 tarih ve E:2016/1492, K:2016/1609 sayılı kararının BOZULMASINA,

3. Kullanılmayan 51,70 TL yürütmeyi durdurma harcının istemi halinde davacıya iadesine,

4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan mahkemeye gönderilmesine,

5. 2577 sayılı Kanun'un, (geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 24/12/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber