PKK ne yapıyor?

Serpil Çevikcan'ın yazısı...

Kaynak : Milliyet
Haber Giriş : 09 Eylül 2015 08:22, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
PKK ne yapıyor?

Taktikler değişkendir. Koşullara, coğrafyaya, sosyal yapıya göre değişir.

Her gün kan damlayan "son dakika"lar gösteriyor ki PKK, devletin bir gözünü kapattığı süreçte faal olduğu her yerde gücüne ve gündemine göre geliştirdiği taktiklerle şimdi yol alıyor.

Şehirlerde açtığı hendeklerle polisi dışarıda tutuyor, içeriye girebileni şehit ediyor.

İllerde, ilçelerde Kobani'deki gibi şehir savaşı veriyor. Kendine göre düzenek kurmuş savunuyor.

Aynı PKK, Dağlıca gibi yaşam alanı ve can damarı olarak hakimiyet kurduğu bölgelerde askerleri kalekollara hapsediyor, çıkmaya çalışanı da yollara, menfezlere yerleştirdiği patlayıcılarla karşılıyor.

(Sahi, kırsalda menfezlere bunu yerleştiren PKK acaba şehirlere ne yapmıştır?)

Cümle alem biliyor ki örgütün elinde çözüm sürecine sırtını yaslayarak, konforunu ve geleceğini tahkim ettiği dönemde hem Suriye'den hem Türkiye'den devşirdiği yeterince militanı var.

Tarihinde olmadığı kadar militana, silaha, patlayıcıya, bilgi-istihbarat havuzuna sahip.

Taktiği yerel imkanlar ve koşullara göre belirleyen örgütün izlemekte olduğu stratejinin adı ise belli.

Yıpratma, yıldırma ve karıştırma.

Hükümeti yıpratmaya çalışıyor. Her gün şehit verdirerek, her gün eylem yaparak; devlet aygıtının, hükümetin, siyasi otoritenin memleketi yönetemediği, güvenliği sağlayamadığı, "devlet var" hissi veremediğini göstermeye uğraşıyor.

"Ben senin psikolojini bozacağım, kamuoyu önünde çok zor duruma düşüreceğim" diyor ve bunu yapıyor.

Her gün şehit hanesine çentik attırmakla bu savaşı kazanamayacağını biliyor, ancak karar alıcıların psikolojisini bozmaya çalışıyor.

Yıldırıyor. Makul çoğunluğu, "Yeter artık, lanet olsun, bu kadar şehit olmaz, artık ne olacaksa olsun" noktasına getirmeye uğraşıyor.

Karıştırıyor. Sokaktaki vatandaşı karşı karşıya getiriyor. Birbirine tahammülü olmayan, ayrışan, kardeşliğini, hoşgörüsünü yeniden betona gömen topluluklar yaratmak istiyor. Çözüm sürecini boğazı düğümlenerek izleyen geniş kitleleri infilak ettiriyor.

Bu işi bilenler diyor ki PKK gibi örgütler başka cephelerde, üstelik kendisine 40 yılın sağlayamadığı meşruiyeti getiren cephelerde (Suriye) savaşırken doğduğu topraklarda kesin sonuçlu bir çatışmaya girmez.

Bir başka deyişle, hep kazan ya da hep kaybet noktasına gelmek yerine hasmını tekrar taviz verecek bir noktaya getirmeye çalışır.

Bu gerçeğin, Türkiye'yi kan ve gözyaşı sarmalına hapseden versiyonunun amacı da belli.

Devleti, koşa koşa "Nerede kalmıştık?" diyecek ve en hafifinden Dolmabahçe'deki mutabakat belgesini hayata geçirecek bir noktaya getirmek.

Süreçler böyledir. Vuruşarak da sonuca gidilir, konuşarak da. PKK için çözüm süreci devam ediyor. Şu sıralar vuruşarak sürdürüyor.

Şimdi devletin en önemli sorunu, bölgede hakimiyetini, meşru otorite olma karakterini canlandırmak.

Seneler içinde yaşanan bu kaybın 3 günde geri alınamayacağı gerçeği işin zor tarafı.

Önce bir karar verecek. Part-time politikayı terk edecek. Organizasyonu güncelleyecek. Siyasi kararlılığını ortaya koyacak. Maliyeti de kabul edecek. Yola çıkacak.

Ve ne yaparsa yapsın demokrasi, insan hakları, hukuk çerçevesinden bir milim sapmayacak, Türkiye'yi şehit cenazelerinin gelmediği günlere döndürecek.

Hemen önümüzde duran seçim güvenliği meselesine gelince...

PKK gibi bir yol izleyen örgütün faal olduğu coğrafyada 1 Kasım'a kadar tesis edilmeye çalışılan güvenlik kimin özgür iradesini sandığa yansıtacağı bir iklim yaratabilir?

İkinci soru şu:

"Seçimin ertesi günü sandığın kamyonlara yüklendiği yerde kim olacak? Polis-asker-jandarma bekleyecek mi?"

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber