Türk Büro-Sen Genel Başkanı Türkeş Güney'in 'Türk Asrında Yeni Bir Kamu Personel Rejimi' başlıklı paylaşımı şöyle;
Türk Asrında Yeni Bir Kamu Personel Rejimi
Kadim Türk Devlet Geleneği, 5000 yıldır güçlü liderler yanında güçlü memur
ile cihana hükmetmiştir. Bilgisi ve tecrübesiyle Göktürk Devletine hizmet eden
Türk Bürokratı Bilge Tonyukuk, kendi adına diktirdiği kitabede şöyle der; ".
Gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kızıl kanımı dökütüp, kara terimi akıtıp, işi
gücü [Devlete] verdim hep." Günümüzde de Türk memurları, tıpkı Bilge Tonyukuk
gibi, gece uyumayıp, gündüz oturmayıp terlerini Türk Devleti ve Türk Milleti
için akıtmaktadır.
Türkiye 21. yüzyılda bölgesel bir güçten, küresel bir güç olmaya adım atmıştır.
Gerek coğrafyamızda yaşanan olaylar, gerekse dünya genelindeki olaylar incelendiğinde,
dünyanın ve insanlığın yeni gelişmelere gebe olduğunu görüyoruz. Bu doğrultuda,
küresel salgın Kovid-19, ardından artan ve yayılan gerginlik ve çatışma ortamı,
bölgemizi ve dünyayı bir kaos ortamına itmiştir. Bu şartlar içerisinde bölgesel
güç olan Devletimiz beşinci nesil savaş uçağı Kaan ve ana muharebe tankı Altay
ile küresel güç olmaya evrilmiştir.
Günümüzde çatışma, gerginlik ve şartları hızlı değişen dünyada, hızlı karar
almak bir Devlet için hayati önem arz etmektedir. Ülkemiz, 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı
Hükümet Sistemiyle Devlet idaresinde hızlı karar alma mekanizmalarını inşa etmiştir.
2021 yılında kurulan Türk Devletleri Teşkilatı ile ülkeminiz küresel güç olma
sürecindeki en büyük adım gerçekleşmiştir. Günümüzün küresel dünyasında bölgesel
bütünleşme liderliğin temel koşuludur. Bu doğrultuda lider ülke Türkiye, Türk
Dünyası ve 250 milyon Türk ile bütünleşmeyle ortaya çıkacaktır. Türkiye'nin
küresel aktör olması, Türk Dünyasının bütünleşmesinden geçmektedir. Türk Yüzyılının
ilk şartı Türk Dünyasıyla bütünleşmekten geçmektedir, ikinci şartı ise güçlü
bir Devletten geçmektedir. Güçlü bir Devlet ise güçlü memur ile vücut bulur.
Devlet, esas olarak memurlar aracılığıyla vatandaşa kamu hizmetlerini sunarlar,
bu doğrultuda Devlet masa, sandalye, binalar, araçlardan vücut bulmaz. Devlet,
memur ve nizam ile vücut bulur ve ayakta kalır. Kadim Türk Devlet Geleneğinin
taşıyıcısı ve Devlet geleneğini ayakta tutan da memurlardır, bürokrasidir. Türk
bürokrasisi bu anlamda, yalnızca vatandaşa hizmet vermekle kalmaz, aynı zamanda
Türk Devlet Geleneğinin taşıyıcısı ve kadim geçmişten geleceğe Devletin, dolayısıyla
milletin olmazsa olmaz ve milletin bağrından çıkmış bir parçasıdır.
Güçlü memur, özünde, güvenceli yani statü hukukuna bağlı istihdam edilen ve
aynı zamanda maddi olarak güçlü memur anlamına gelir. Bu olgu, hem çalışırken
hem de emeklilikte maddi haklarının yaşayabilir düzeyde olmasını gerektir.
Devletin yaşayan cismi olarak bürokrasi ve bürokrasinin özü olan memurların
gücü aynı zamanda devletin gücü anlamına gelir. Bu noktada, memurun güçlü olması
demek, doğrudan devletin yani milletin güçlü olması anlamına gelir. Güçlü memur,
güçlü devlet anlamına gelmektedir. Bürokrasinin ve memurun güçlü olması ise,
memurun statü hukuku doğrultusunda istihdam edilmesi ve yüksek mali haklara
sahip olmasından geçer.
Memurun güçlü olması, devletin güçlü olmasına sebep verir. Memurun güçlü olmayan
bir devlet dünya düzeni içerisinde vatandaşına nitelikli hizmet veremez ve aynı
zamanda hayatta kalması güçleşir.
Kamu hizmetlerini yerine getirmekle görevli olan personelin bağlı olduğu istihdam
rejimi, temel kurallar ve uygulamaları olarak kamu personel rejimi, memurluğun
niteliğini belirler. Memurun niteliği ise vatandaşın aldığı kamu hizmetinin
kalitesini ve aynı zamanda kadim Türk Devlet Geleneği içerisinde Devlet-ebet-müddet
ülküsüne hayat verir.
Bu ülkü çerçevesinde mevcut Türk kamu personel rejimi incelendiğinde, öncelikle
mevcut 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun parçalı bir niteliğe sahip olduğunu,
bütüncül yapısının ortadan kalktığı görünmektedir.
İkinci olarak, personel rejiminin koordinasyon ve yönetiminden sorumlu kurumlar
olan Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Genel Müdürlüğü
kapatılmıştır. Bu Kurumların bazı görevleri açıkta kalmış, bazı görevleri ise
diğer kurumlara devredilmiştir. Kamu personelinin yetiştirilmesi konusunda çok
önemli misyon yüklenen Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü kapatılmış,
görevleri boşlukta kalmıştır. Bu çerçevede, 5 milyonu aşkın kamu personeli,
4 milyonu aşkın memur olmak üzere aileleri ile birlikte 25 milyona takabül eden,
bütçenin üçte birini ayırdığımız kamu personel rejimini yönetecek Cumhurbaşkanlığına
bağlı merkezi bir otoritenin kurulması elzemdir.
Türkiye Kamu Sen olarak Türk Yüzyılına inanıyor, Türk Yüzyılı hedeflerine ulaşmak
için elimizi taşın altına koyuyor; liyakat, statü hukuku, Devlete sadakat, görev
yaparken ve emeklilikte statü hukukuna uygun bir refah seviyesine uygun maaşa
imkan verecek sade anlaşılır yeni bir Türk kamu personel rejimine hazırlığımız
vardır.
Bu doğrultuda, Türk Yüzyılında Yeni Türk Kamu Personel Rejiminin dört temel
ilkelesi olmalıdır: Liyakat, Statü Hukuku, Devlete Sadakat ve Görevde ve Emeklilikte
Statü Hukukuna Uygun Bir Refah Seviyesi'dir.
. Anayasa'da yer alan eşitlik ilkesinin bir gereği olarak kamu hizmetine girişte
kamu yönetiminde başarı sağlanmasının kamu görevlilerinin yetkinliğine bağlı
olduğuna inanıyor, gerek kamu hizmetine girmede gerekse üst kademe görevlere
atamada liyakatin esas alınmasını istiyoruz.
. Liyakatin kamu personel rejiminde uygulanması gereken temel ilkelerden biri
olduğuna hiçbir tereddüt yoktur. Ancak liyakat ilkesinin kamu personel sisteminde
tam anlamıyla hayata geçirildiğini söylemek mümkün değildir. Liyakat ile ilgili
en çok eleştirilen konulardan bir tanesi sözlü sınav ve mülakatlardır.
. Liyakatin tesisi için sözlü sınav ve mülakatların kaldırılması şarttır. Gerek
Anayasamızda gerekse 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda hizmete alma, yükselme
ve görevin sona erdirilmesinin liyakata dayalı olması ilke ve kural olarak kabul
edilmiştir. Ancak ilgili düzenlemeler uygulamada hayata geçmemektedir.
. Liyakat ilkesinin hayata geçmesi için, istisnai memurluk Cumhurbaşkanlığı
ve güvenlik kuruluşları hariç sınırlandırılmalı, sözlü sınav ve mülakatlar kaldırılmalı,
KPSS'nin istisnaları kaldırılmalı, atamalar siyasi iradenin tercihleri doğrultusunda
ancak liyakati ölçülmüş kadrolar içerisinden yapılmalıdır.
. Statü Hukuku, memurluğun ayırt edici özünü oluşturur. Statü hukuku olmadan
memur, memur olma vasfını kaybeder. Statü hukuku, asıl olarak akdi (sözleşme)
ilişkisinin tersidir ve en sade tanımı ile memurun bütün özlük işlerinde güvenceye
sahip olmasını ve rejiminin kanunla düzenlenmesini ifade eder. Statü Hukuku,
aynı zamanda memurların kariyer düzeni içerisinde genç yaşta hizmete alınarak
kariyer basamaklarından yukarıya tırmanmasını ifade eder.
. Devlete sadakat, Devlet memurlarının, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına
sadakatla bağlı kalmaları ve milletin hizmetinde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını
sadakatla uygulamalarını içerir.
. Devlet memurları her durumda Devletin menfaatlerini korumak mecburiyetindedirler.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına aykırı olan, memleketin bağımsızlığını
ve bütünlüğünü bozan Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğini tehlikeye düşüren herhangi
bir faaliyette bulunamazlar. Aynı nitelikte faaliyet gösteren herhangi bir harekete,
gruplaşmaya, teşekküle veya derneğe katılamazlar, bunlara yardım edemezler.
. Bu ilke, Devlet memurlarının Devlete sadakat çerçevesinde yetiştirilmesi ile
hayat bulur. Bu yetiştirme, modern esaslar ve devlet geleneği çerçevesinde kurumsal
bir yapının vereceği bir eğitimle mümkündür.
. Devlet memurları, görev yaparken ve emeklilikte statü hukukuna uygun bir refah
seviyesine uygun maaşa imkan verecek sade anlaşılır bir maaş rejimini hak etmektedir.