Okullarımız hâlâ üstten alta ve kontrol edilen, kumanda yöntemiyle, tamamen
‘çıktı' ve ‘sonuç' üzerine hedef yapan bir sistemle çalışmaktadırlar. 1900'lü
yıllarda ABD'nin fabrikalarında görülen bu mantığın okullarımızda hissettirilmesi
çok trajik bir durumdur.
Milli Eğitim Sistemimiz her siyasi dalgalanma sonucunda, farklı anlayıştaki
yöneticilerin şekillendirme ve yönlendirme gayretleri sonucunda, yazboz tahtasına
dönmüş, okul müdürü ve milli eğitim müdürlerinin yarıya yakınına işlerini bıraktırarak
tam bir kaosa ve istikrarsızlığa yol açılmaktadır.
Sonuç; diplomalı işsizler, anadilini dahi konuşamayan üniversite öğrencileri,
limon satan, kendi öğrencisine özel ders verip para kazanan öğretmenler, sorgulamayan,
duyarsız, toplumbilimden habersiz öğrenciler, maddi durumunun yetersizliği nedeniyle
çocuklarını okutamayan veliler vs...
Eğitimin en önemli ögesi olan öğretmenlerin mesleki ve toplumsal konumları,
çok farklı bir gözle yeniden ele alınmalı ve geliştirilmelidir. Öğretmenlerin
itibarları arttırılmalıdır. Özellikle siyasi iktidarların öğretmene göstereceği
saygı, kamuoyunu da etkileyecektir. “Kolay meslek, tatili bol, yarım gün yatıyorlar”
gibi nitelemeler bu mesleği baltalamaktadır.
Öğretmenlerin bütün problemlerinin (mesleki gelişim, toplumsal gelişim, maaş,
sınıf ortamı vb.) iyileştirilmemesi halinde, zamanla ne bu mesleğe istekli çıkar,
ne de hali hazırda görev yapan öğretmenlerin bu meslekten haz almaları beklenir.
İlk fırsatta meslekten ayrılmanın yollarını ararlar.
Ufuk Coşkun (Öğretmen-Sen İstanbul İl Temsilcisi)
serbest kürsü/türkiye