Her geçen büyüyen ve gelişen yükseköğretim sistemimizde, bugün itibarıyla 129 devlet, 79 vakıf olmak üzere toplam 208 üniversite eğitim-öğretim, araştırma ve geliştirme ile topluma hizmet noktasında ülkemize hizmet sunmaya devam etmektedir.
Üniversitelerin kuruluş yıllarına göre değişkenlik gösteren yapıları ve hizmet sunumlarındaki farklılık gerek akademik ve idari birimlerin yapılanmasında gerekse burada görev yapan kişilerin statülerine yansımaktadır.
Öte yandan, yükseköğretimin değişkenlik gösteren yapısına bağlı olarak, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve ikincil mevzuat başta olmak üzere herhangi bir yerde tanımlanmayan Koordinatörlük mekanizmaları üniversitelerde kritik roller üstlenmektedir.
Örnek vermek gerekirse; Yükseköğretim Kalite Kurulu'nun özerk bir kurum olarak yasal bir zeminde kuruluşuyla başlayan süreç sonrası, tüm devlet üniversitelerinde kalite birimleri gerek koordinatörlük gerek ofis gerekse de merkez müdürlüğü hüviyetinde faaliyet göstermeye başlamıştır.
Çoğunlukla, öğretim üyelerinin yönettiği bu birimlerde Yükseköğretim Kurulu tarafından tahsis edilen uygulamalı birim statüsündeki öğretim görevlileri ve 657 sayılı Kanuna tabi farklı statülerdeki kamu görevlileri çalışmaktadır.
Diğer bir örnek ise, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından da yine Bilim İletişim çalışmaları kapsamında kritik roller üstlenen İletişim/Halkla İlişkiler Koordinatörleridir. Kalite birimleriyle benzer şekilde öğretim üyeleri tarafından yönetimi üstlenen birimlerin vakıf üniversiteleri kadar tanıtıma önem verdiğine şahitlik ediyoruz. Rekabetin devlet üniversitelerinde de çok ciddi düzeyde arttığı ve toplumla bilimi bir araya getirme faaliyetleri kapsamında iletişim birimlerinin iş yükü her yönüyle artmaktadır.
Üniversitelerin hizmet sunumunda kritik roller üstlenen koordinatörlük görevlerinin 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda tanımlanmaması ve buna bağlı olarak idari görev ödeneği, ders yükü muafiyeti gibi haklardan yararlandırılmaması ise son derece üzücüdür. Üniversitelerin idari yapısı ve idari görevlerini, 1982 model bir yasayla yönetmeye çabalamanın bir ürünü olarak bu durumların sürdürülebilir olmadığını herkesin görmesi gerektiği ortadadır.
Mesele, üniversitelere bu kadar iş yükü yüklenirken; ders verme, öğrenciye danışmanlık yapma, yayın yapma, proje yönetme, kalite işlerini zaman ayırma, idari görevlere katkı verme gibi birçok parametre içerisinde akademisyenleri motive edici işlere adım atmaktır.
Bizden söylemesi!