İstanbul'daki "kesik bacak cinayetinin" şüphelisi olarak 1.5 yıl çeşitli zamanlarda sorgulanan, 3 günlük gözaltında da işkence gören S.S. yaşadıklarından sonra İstanbul'u terk edip, her şeye sıfırdan başladı.
Beyoğlu'nda bir çöp kutusunda kesik bir bacağın bulunmasıyla ortaya çıkan ve kamuoyunda 'kesik bacak cinayeti' olarak bilinen hukuk fakültesi öğrencisi Yasemin Durgun'un öldürülmesi, talihsiz kızın yurt arkadaşı olan S.S.'nin de bir anlamda yaşamını katletti. Olayın ardından Fatih Polis Öğrenci Yurdu'nda kalan kurbanın 6 arkadaşını gözaltına alıp sorgulayan polis, savcının gençleri suçsuz bulmasına rağmen Marmara Üniversitesi İşletme bölümü 2. sınıf öğrencisi olan 20 yaşındaki S.S.'yi 1.5 yıl boyunca değişik zamanlarda sorgulamayı sürdürdü. 3 gün gözaltında kalan S.S., elektrikle işkence yapılınca polislerden şikayetçi oldu. İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı'nın işkenceyi, genç kızın demir olan sutyen kopçasının sırtında bıraktığı yanık izinden tespit etmesi üzerine İçişleri Bakanlığı 33 polis hakkında soruşturma başlattı. Fatih Adliyesi'nde açılan ve halen devam eden davada 7 polis işkence suçuna karışmaktan yargılanıyor. Genç kız İdare Mahkemesi'ne açtığı tazminat davasında da İçişleri Bakanlığı'ndan 100 milyar lira tazminat almaya hak kazandı.
ANCAK HAYATI BİTTİ
Hukuk savaşı başlatan S.S yaşam savaşında ise yenik düşüp okulunu yarıda bıratı
ve İstanbul'u terk etti. Uzman psikologlardan yardım alarak yeniden sınava giren
genç kız şimdi bir başka üniversitede eğitimine devam ediyor. "Hayatımı
haksız yere kabusa çevirdiler. Okulumda uzun süre 'Polisin sürükleyerek götürdüğü
kız' olarak anıldım" diyen S.S., aynı odada kaldığı Durgun'un kaybolduğu
21 Mart 2001 tarihinden itibaren yaşadıklarını şöyle anlattı: "Yurtta 10
kişi bir odada kalıyorduk. Yasemin bir akşam yurda gelmeyince merak ettik. Ertesi
gün polisler geldi, kesik bir bacağı teşhis etmemizi istedi. Sonra hepimiz sorgulandık.
Artık o yurtta kalmaktan korkuyordum. Polisler yurt değiştirmemden şüphelendiler.
1.5 yıl sürekli emniyete çağrıldım. Onlara bir şey bilmediğimi defalarca söyledim.
Savcı her istediklerinde gitmememi, avukatımı aramam gerektiğini söyledi. Annem
beni sorgulayan polislerle de görüştü. 'Sizin kızınız cinayetin zanlısı' dediler."
DELİL SUTYEN KOPÇASI
Bir gün okula gelen polislerin zor kullanarak kendisini gözaltına aldığını söyleyen
S.S sözlerini şöyle sürdürdü: "Bir gün polisler yine geldi. Ben avukatımı
aramak için telefonumu çıkarınca elimden aldılar. Arkadaşlarıma annemi aramalarını
söylerken ağzımı kapayıp, arabaya soktular. Gittiğimiz yerde küpe ve bileziklerimi
çıkartıp yazdılar, biri saçımdan çekerek demir doğruma bir kapıdan geçirdi.
İçeride gözlerim bağlayıp bir sandalyede oturttular. Aletler geldi. Elektrik
verirken bir taraftan su döküyorlardı. Birisi de kolumdan tutuyordu. Paçalarımı
sıvamışlardı. Ayaklarımı ıslatıp soğuk betonda yürütüyorlardı. Oradan hiç çıkamayacağımı
düşünüyordum." Ailesi ve avukatın müdahalesiyle 3'üncü günde İstanbul Tıp
Fakültesi Adli Tıp Enstitüsü'ne muayeneye götürüldüğünü söyleyen S.S, şöyle
devam etti: "Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı,
bana elektrik verildiğini söyleyince büyüteçle vücudumu inceledi. Elektrik verilirken
sutyenimin demir kopçası küçük bir yanık izi bırakmış. Buradan parça alarak
elektrik verildiğini tespit etti. İdrar tahlillerinden de elektrik verildiği
ortaya çıktı. Hukuk savaşı başlattım ancak İstanbul'u da terk ettim. İstanbul'a
ilk geldiğimde emekli polis olan dedem, 'Başına bir şey gelirse polise git'
demişti. Şimdi polis telsizi duymak bile yaşadıklarını hatırlatıyor."
sabah