KPSS İLE ÖĞRETMEN ATAMALARI ÜZERİNE BAZI DEĞERLENDİRMELER*
Çağdaş eğitim sistemleri içerisinde öğretmen, öğrenci ve öğretim programlarının ayrılmaz bir üçlü olduğu konusunda tüm eğitim bilimciler hemfikirdirler. Diğer taraftan, bu unsurlar içerisinde öğretmenin eğitimde stratejik bir rolü olduğu bilinen bir gerçektir. Son yıllarda, özellikle öğretim programı alanında, Milli Eğitim Bakanlığı(MEB) ilköğretim ve ortaöğretim ders programlarında önemli bir değişim süreci başlatmıştır. Yüksek Öğretim Kurumu da(YÖK), çağımızın gerektirdiği bilgi ve beceri düzeyine sahip öğretmenler yetiştirmedeki yeterliliklerini tartışmaya açmış; Üniversiteler, MEB ve sivil toplum örgütlerince düzenlenen sempozyum, panel, çalıştay, açıkoturum, konferans gibi akademik etkinliklerde ortaya çıkan bilimsel veriler ve öneriler doğrultusunda alan uzmanlarının görüşlerine dayalı olarak yeni programlar geliştirmiş ve 2006-2007 döneminde uygulamaya koymuştur(http://www.yok.gov.tr/egitim/ogretmen/aciklama_program.doc). Bu yeni program içerisinde en temel değişiklik programların oransal olarak, % 50-60 alan bilgisi ve becerileri, %25-30 öğretmenlik meslek bilgisi ve becerileri, % 15-20 genel kültür derslerini içermiş olmasıdır. Genel kültür ve bilişim teknolojileri dersleri ile desteklenen program sonucunda öğretmen adayından, bilimsel araştırma yapabilen ve yapılan araştırmalardan yararlanabilen, çağdaş eğitimin gereklerini yerine getirmede daha başarılı olması beklenilmektedir. Bu şekilde yetişen öğretmenlerin yetiştireceği öğrencilerin geleceğe hazırlanmasında olumlu yansımalar sağlayacağı düşünülmektedir.
Tüm bu olumlu gelişmeler olurken, “öğretmen ihtiyaç planlamasının” sağlıklı bir şekilde yapılmamasından dolayı, çoğu branşlarda aday öğretmen sayısında aşırı yığılmalar olduğu bilinen bir gerçektir. Bu yığılmalar sonucunda ortaya çıkan, Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) mevcut öğretmen atama sisteminde temel ölçüt olarak kullanılmaktadır.
Bilişsel tabanlı, sınırlı bir sürede çoktan seçmeli test biçiminde yapılan KPSS tipi bir seçme sınavının öğretmenlik gibi duyuşsal becerilerin de ön plana çıktığı bir meslek grubuna uygulanıyor olması kabul edilebilir değildir!!!
Diğer taraftan, öğretmenlik programlarından mezun olmuş veya halen programlarda okuyan örgenci sayıları dikkate alındığında, bu yığılmanın daha da artarak devam edeceği kaçınılmaz olarak karşımızda durmaktadır. Bu noktada yapılması gereken ilk iş; MEB, YÖK, DPT gibi kurum yetkililerinin bir araya gelerek acilen bir durum raporu çıkarmalılardır. Ülkemiz bütçesinden eğitime ayrılan/ayrılacak pay, bu payın okullaşma oranında ne kadarının kullanıldığı, genç nüfus artış oranımız, … gibi kriterlere göre kısa, orta ve uzun vadede özel ve resmi kurumlarda doğacak öğretmen ihtiyacı, branşlar bazında çıkarılmalıdır. YÖK öğretmenlik programlarının kontenjanlarını yeniden gözden geçirmelidir. İhtiyacından fazla öğretmen yetiştiren branşların, öncelikle ikinci öğretim programları ve birden fazla şube bulunduran kısımları kapatmalıdır. Öğretmen yetiştiren programlara öğrenci alırken öğrenci sayıları, programların laboratuar imkanı, fakültenin fiziki durumu, öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı,.. gibi bazı temel kriterlere göre belirlenmelidir. Bu kriterler sıkı bir şekilde uygulanmalı ve öğretmen yetiştiren kurumların her biri akredite edilmelidir. Bu konuda özellikle öğretmen yetiştiren kurumların içerisinde bulunduğu durum ve çözüm önerileri için M. ÜSTÜNER (http://web.inonu.edu.tr/~efdergi/Ustuner.htm) tarafından yapılan çalışmayı okumak faydalı olacaktır. Ancak, böyle bir eylem planı uygulamaya konulursa nitelikli öğretmen sorunu; öğretmen adaylarının yetiştirilmesinden istihdamına kadar çözülebilir. Diğer taraftan, böylesine bir eylem planı bugün uygulamaya konulsa bile mevcut programlardan mezun olan ve olacak öğretmen adaylarının sayısına bakıldığında beş yıllık bir süre içerisinde KPSS veya benzeri tip bir sınavın kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacağı aşikardır. Dolayısıyla, bu sınav sistemini biraz daha yakından tanıyıp, bu sistem ile iyi nitelikli öğretmeni nasıl seçebileceğimiz sorularına cevaplar arayalım.
Mevcut KPSS sınav sisteminin içeriğine bakıldığında (http://www.osym.gov.tr);
i) Genel Yetenek alanında; %50 Türkçe, %50 Matematik.
ii) Genel Kültür alanında; %40 Atatürk İlke ve inkılapları, %15 Temel Yurttaşlık Bilgisi, %5 Türkiye ve Dünya ile ilgili Güncel ve Sosyo-Ekonomik Konular, %10 Türk Kültür ve Medeniyetleri, % 30 Türkiye Coğrafyası.
iii) Eğitim Bilimleri alanında; %50 Eğitim Psikolojisi, %35 Eğitim Programları ve Öğretim, %15 Rehberlik konularını içermektedir.
KPSS sınavı üzerine yapılan çalışmalar incelendiğinde, genellikle seçme sistemi üzerine öğretmen adaylarının görüşleri ve sınav sorularının analizi ile sınırlı olduğu görülmektedir. Günümüzde, KPSS sınav sonuçlarına göre öğretmen seçimi yapıldığından sınavdaki başarı düzeylerinin nelere, ne oranda ve nasıl bağlı olduğu veya aksak noktalarının neler olduğunun tespiti oldukça önemlidir. Çünkü, iyi bir atama sistemi oluşturulabilirse eğitim sisteminin en önemli unsurlarından biri olan “öğretmen seçimi” basamağı sağlıklı bir şekilde geçilmiş olur.
KPSS Sınavının Neyi?, Nasıl Ölçtüğü? KPSS sınavında başarı nelere, nasıl bağlıdır?,… gibi pek çok sorunun cevap bulması ve geniş çaplı olarak KPSS sınavın sorgulanması gerekmektedir. Yapacağımız değerlendirmeleri beş ana başlık altında toplayabiliriz:
A. Temel eleştiri noktalarından birisi, sınavın içeriği konusunda odaklanmaktadır. Çünkü, MEB kanununda belirtilen bir öğretmende bulunması gereken nitelikler; özel alan, genel kültür ve pedagojik formasyon olarak ölçeklendirilirken, sınavda özel alan bilgisi ölçülmemesidir. Gerek aday öğretmenler, gerekse birçok eğitimci bu noktayı önemli bir problem olarak görmektedir. Öğretmen yetiştirme programlarında alınan eğitimin yüzdesel dağılımları sınava neden yansıtılmamaktadır? Acaba, alan bilgisi sınava dahil edilse çok farklı bir sonuç ortaya çıkabilir mi? Özellikle öğretmen adaylarının şikayetleri “test toplumu” oluşumuzun bir yansıması mıdır? Bu ve buna benzer sorulara cevaplar aranmalıdır? MEB yetkilileri, alan eğitiminin de sınava katılması konusunda olumlu beyanlarda bulunmaktadırlar. Fakat ÖSYM merkezince kendilerine böyle bir sınavı yapmanın güçlükleri olacağının vurgulandığını dile getirmektedirler (http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi60 /soylesi-kaya.htm). Bu tür bir savunma, kabul edilebilir değildir. Çünkü 2006-KPSS istatistiklerine bakıldığında 200 binin üzerinde bir aday sayısının Eğitim Bilimlerindeki soruları cevapladığı (dolayısıyla bu sayı mevcut öğretmen adayı sayısının bir ölçüsüdür) görülmektedir. Oysa aynı merkez, 2006-Kamu Personeli Dil Sınavında (KPDS) sayısı ancak 50 bin olan aday grubuna 19 farklı dilden sınav yapabilmektedir.
Bu tartışmaları daha sağlıklı yapabilmek için, şimdi şu soruya cevap arayalım: Öğretmen adaylarının lisans öğrenimleri boyunca elde etmiş oldukları ağırlıklı not ortalamaları (özel alan, genel kültür ve pedagojik formasyon derslerinden hesaplanan) dikkate alınarak her bir adayın KPSS puanı ile bu not ortalaması arasında bir ilişki var mıdır? Kısacası, “Lisans öğrenimini başarıyla bitiren bir aday, KPSS sınavında da gerçekten başarılı bir not alıp atanmaya hak kazanabilmektedir?”. Bu sorunun en basit cevabı, KPSS sınavından alınan puanlar ile öğretmen adaylarının lisans not ortalamalarının ilişkisine bakmaktır. M. ERGÜN (http://www.ksef.gazi.edu.tr/dergi/pdf/Cilt13-No2-2005Ekim/311-326.pdf) tarafından yapılan araştırmada, Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı (aralık yada oran ölçeğinde ölçülen iki sürekli değişken arasındaki doğrusal ilişkiyi açıklamada kullanılır) r=0.455 olarak hesaplanmıştır. Bu sonuç, iki değişken arasında pozitif yönde orta düzeyde bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. M. ORBAY ve F. ÖNER tarafından Amasya Eğitim Fakültesinde yapılan benzer bir araştırmada ise, ilköğretim kademesine öğretmen yetiştiren branşlarda, sırasıyla Fen Bilgisi r=0.524, Matematik r=0.511, Türkçe r=0.373, Sosyal Bilgiler r=0.351 ve Sınıf Öğretmenliği Öğrencileri için r=0.400 olarak hesaplanmıştır. Görüldüğü gibi, her iki çalışmadan elde edilen sonuçlar KPSS puanları ile lisans not ortalamaları arasında pozitif yönde orta düzeyde ilişki olduğunu göstermektedir. Arzu edilen elbetteki bu ilişkinin yine pozitif yönde kalması fakat yüksek(0.7-1) oranda olmasıdır. İlişkinin orta düzeyde çıkmasının temel sebeplerinden birisi, bu ana başlık içerisinde sıklıkla vurguladığımız KPSS sınav içeriği ile lisans içeriğinin örtüşmemesidir. Bu noktada en temel çözüm; sınav içeriğinin yeniden gözden geçirilerek gerekli düzenlemelerin yapılması olacaktır.
B. Akla ikinci bir soru veya sorun olarak: “KPSS puanı hesaplanırken adayların ağırlıklı lisans not ortalamaları dikkate alınmalı mıdır?” gelmektedir. Bu noktada, L.ERASLAN, benzer bir soruyu öğretmen adaylarına sorduğunda “katılmalıdır+kesinlikle katılmalıdır” diyen öğretmen adaylarının yüzdesi %61'in üzerindedir (http://www.insanbilimleri.com/makaleler/sosyoloji/OgretmenlikMeslegineGiristeKPSS.htm). Böylesine, yüksek bir istatistiksel veri azımsanmayacak derecede önemlidir. Çünkü, öğretmen seçiminde aslında öğretmen adaylarının çoktan seçmeli (salt bilişsel tabanlı) bir seçme sınavının yeterli olmadığını düşünmektedirler. Yine aynı çalışmada, %90 oranında öğretmen adayları KPSS sınav kaygısının lisans programlarını takip etmelerini güçleştirdiğini vurgulamaktadırlar. Eğitim fakültelerinde görev yapan bizler tarafından da bu durum açıkça görülmektedir. Çünkü, öğretmen adaylar kısaca ”Önceliğim; Öğretmenlik mesleğine hazırlanmak değil, KPSS sınavına hazırlanmaktır” demektedirler. Bu ise oldukça düşündürücüdür. Böylesine bir eğilim pek çok adayı sayıları hızla artan KPSS hazırlık programlarına yönlendirmektedir. Dershane, özel kurs,.. v.b. yöntemlerle KPSS sınavına hazırlanan adayların oranı %95'lara ulaşmış durumdadır. Bu noktada yapılması gereken öğrencilerin ağırlıklı lisans ortalamalarının KPSS puanları hesaplanırken belirli bir katsayı ile çarpılarak puanlamaya dahil edilmesidir (ÖSS sınav sisteminde orta öğretim başarı puanına benzer bir sistem).Bu durumda, öğrenciler lisans derslerine gereği gibi önem verecekler, “bu ders sınavda çıkmıyor, geç yeter” zihniyetinden uzaklaşacaklar ve programlara olan ilgileri artacaktır. Burada, Fakülte bazında lisans ağırlıklı not ortalamalarının manipüle edileceği endişesi oluşabilir. Fakat, ÖSS sınav sistemindeki orta öğretim başarı puanın hesaplama yöntemi dikkatli bir şekilde incelendiğinde, hesaplamanın iki temel kriter üzerine odaklandığı görülecektir. Birincisi, adayların okulu bitirme yılı-diploma notu, ikincisi ise mezun olduğu veya olacağı okulların ÖSS başarı düzeyleri dikkate alınarak hesaplanmaktadır (http://www.osym.gov.tr). Bu tür bir hesaplama yukarıda bahse söz konusu olan manipüle endişelerine giderecek niteliktedir.
C. KPSS puanları hesaplanırken bir başka kriter daha dikkate alınması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu da öğretmen adaylarının lisans programlarına girerken yerleşme puanları, lisans ağırlıklı not ortalamalarından daha düşük bir oranda hesaplama sürecine katılmalıdır. Burada, ilk akla gelecek temel eleştiri, bir fakültenin bir lisans programına yerleşen öğretmen adaylarının puanlarının oldukça homojen bir dağılım göstermiş olmasıdır. Diğer taraftan, çoğu zaman fakülteler arasında taban puanlar bakımından azımsanmayacak bir farklılık vardır. Bu durumu basit bir örnek ile açıklamaya çalışalım. 2006-KPSS sınavına Sınıf Öğretmenliği programlarından giren öğretmen adayların 2002 yılında bu programlara yerleştikleri düşünülürse ve o döneme ait yerleştirme taban puanlarına bakılacak olursa, İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi için taban puan 178 iken, aynı program için Atatürk Üniversitesi Ağrı Eğitim Fakültesi için taban puan 166'dır. Burada, vurgulanması gereken diğer önemli bir husus ise, almış olduğu çok yüksek puanlarla ülkemizde öğretmenlikten pek çok açıdan daha popüler olan programlara (tıp gibi) yerleşebilecek olan bazı adaylar, kendilerine öğretmenliği bir ideal olarak seçmekte ve tercihlerini öğretmenlikten yana kullanmaktadırlar. Bu adayların sayısı da azımsanmayacak kadar çoktur. Bu ve buna benzer durumları göz önüne alarak, ÖSS puanları eğer KPSS puan hesaplamasına bir katsayı ile katılabilir ise, ÖSS sınav sisteminden daha başarılı olan (yüzdelik dilim olarak) adayları öğretmenlik mesleğine çekmek mümkün olacaktır.
D. KPSS sınavına hazırlanan adayların %95 oranında sınava hazırlık için destek programlarına (dershane, özel ders gibi) eğilim göstermelerinin temel nedenlerinde bir tanesi ise adayların sınavda karşılaştıkları -özellikle Eğitim Bilimleri- sorularının lisans programlarında görmüş oldukları ilgili dersler ile örtüşmediği yönündeki tespitleridir. Burada, örtüşüp-örtüşmemeden ziyade dershanelerin doğrudan teste yönelik olarak dersleri anlatmış olmalarının bir cazibe merkezi oluşturduğunu unutmamak gerekir. Benzer sıkıntıları ÖSS sınav sisteminde de yaşamaktayız ki bu durum kısa vadede çözüm üretilecek gibi gözükmemektedir. Destek programlarına ihtiyaç duyulmasının diğer bir sebebi olarak, eğitim fakültelerinde eğitim bilimleri alanında yeterli sayıda yetişmiş öğretim elemanının olmaması görülebilir. Bu ve buna benzer sıkıntılardan dolayı, çoğu zaman eğitim bilimleri derslerinin ezbere dayalı, program amacından uzak, çağdaş yöntem ve tekniklerin kullanılmadığı, çoğunlukla öğrenci merkezli adı altında öğrenci sunumları ile yürütüldüğü bilinen bir gerçektir.
E. KPSS sınavından elde edilen sonuçlar bir de fakülteler bazında değerlendirilmelidir. Eğitim fakültelerinde çalışan her bir öğretim elemanın fakülteden mezun olan öğretmen adayanın başarısında ya da başarısızlığında önemli katkıları olduğu bir gerçektir. Aslında; öğrencinin almış olduğu puan, mezun olduğu fakültenin bir nevi başarısı olarak değerlendirilebilir. ÖSYM her KPSS sınav sonucunda ortaya çıkan istatistiksel verileri bölüm ve üniversite bazında yayımlamaktadır. Bu verilerin kurum amirlerince incelenip fakülte bazında genel bir durum tespitinin yapılması zorunludur. Öğretmen seçme sistemi, yukarıda dile getirilen veya getirilmeyen pek çok açıdan eleştirilse de karşımızda bir gerçek olarak durmaktadır. Dolayısıyla yıllara göre ortaya çıkan istatistiksel verilerin ışığında, ilgili dersleri yürüten kişiler başta olmak üzere, eğitim-öğretim ortamı, sosyal yeterlilikler,… ışığında değerlendirilmelidir. Bu durumu kısa bir soru ile özetleyelim; “2002 ÖSS taban puanları baz alındığında, Sınıf Öğretmenliği programına 54 fakülte içerinde 25. sırada öğrenci alan X üniversitesi, ilgili branşa öğretmen atamasında neden 40. sıraya düşmüştür?”,…gibi.
*Doç.Dr. Metin ORBAY/
Yrd.Doç.Dr.Feda ÖNER
(Amasya Üniversitesi, Eğitim Fakültesi)