Anasayfa

'Yüzülmez levhasının' olay yerinin 1.8 KM ötede olması idarenin kusurlu olduğunu gösterdi

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, davacılar yakınının gölette boğularak yaşamını kaybetmesinde, idarelerce alınması gereken önleyici tedbirlerin yeterli olmadığı ve hizmet kusuru bulunduğu iddiasını haklı buldu.

Haber Giriş : 2025-11-23T14:00, Son Güncelleme 2025-11-20T07:32

İlk derece mahkemesi bilirkişi raporunu esas alarak tazminat istemini hukuka uygun bulmuştu.

İstinaf: İdarenin meskun mahal dışında sıkı tedbir almak zorunda değil

Boğulma olayı meydana gelen yerin meskun mahal dışında bulunması durumunda davalı idareden vatandaşların yaşama hakkını korumak amacıyla sıkı güvenlik tedbirlerini almasının beklenemeyeceği, dolayısıyla idarenin sorumluluğundan söz edilemeyeceği, sulama kanalının zaman içerisinde meskun mahalde kaldığının anlaşılması halinde ise söz konusu alanı yerleşime açan idarenin de sorumluluğunun bulunup bulunmadığının ayrıca incelenmesi gerekir.

Danıştay Saire kararı: İdarenin kusuru açıktır

Bölge İdare Mahkemesi kararında, Hacı Aslan Göletinin meskun mahal dışında bulunduğu gerekçesiyle davalı idarelerin sorumluluğunun bulunmadığına karar verilmiş ise de, 01/08/2019 havale tarihli raporda, 26/06/2019 tarihinde yapılan keşif sırasında gölet etrafında piknik yapma ya da balık tutma amaçlı kişilerin bulunduğu, gölet alanına giriş ve çıkışı önleyici güvenlik önleminin alınmadığı, "yüzülmez" ibareli levhanın olay yerinin 1.80 km uzaklığında bulunduğu, suya girmenin tehlikeli ve yasak olduğu ibaresini içeren levhaların yetersiz olduğu tespitleri ile birlikte keşif gününün Çarşamba günü olduğu dikkate alındığında, hafta içi günlerde bile gölet çevresinde insanların bulunduğu gözetilerek davalı Belediyece alınan tedbirlerin makul ölçüler çerçevesinde değerlendirildiğinde yeterli olmadığı kanaatine varıldığı,

İstinaf kararında ısrar emiş ama İDDK bu ısrar kararını bozmuştur.

İDDK: Meskun mahal dışında da olsa idare makul tedbirleri almalıdır

Bir idari hizmetin yürütülmesi aşamasında yaşama hakkının korunmasına yönelik alınacak idari tedbirlerdeki eksiklikler, devletin yaşama hakkının korunmasına yönelik yükümlülüğünün ihlali sonucunu doğuracak, meydana gelen zarar ise idarenin kusurlu sorumluluğu ilkesi gereğince tazmin edilecektir. Dolayısıyla, idarenin sulama yapılarının işletilmesinde gerekli güvenlik tedbirlerini alarak, bu alanlarda istenmeyen ölüm ve yaralanma olaylarının önüne geçmek için makul ölçüler çerçevesinde gerekenleri yapmakla yükümlü olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

O halde, idarece yürütülen sulama faaliyetlerinin salt teknik niteliği itibarıyla, kişilerin yaşamı ve vücut bütünlüğünü koruma bakımından idarelerin gerekli önlemleri alma yükümlülüğünün bulunmadığından söz edilemeyeceği açıktır. Bu durumda, somut olayda hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının da ortaya konulması gereklidir.

Bölge İdare Mahkemesi Dava Dairesince de belirtildiği üzere, boğulma olayının meydana geldiği yerin meskun mahal sınırları içinde bulunup bulunmadığının tespiti, davalı idarenin sorumluluğunun makul ölçüler içinde belirlenmesi konusundaki en önemli hususu teşkil etmektedir. Zira boğulma olayının meydana geldiği yerin meskun mahal dışında bulunması durumunda davalı idareden vatandaşların yaşama hakkını korumak amacıyla sıkı güvenlik tedbirler alması beklenemeyecektir. Ancak olayın meydana geldiği yerin meskun mahal dışında olması durumunda da, idarenin sunduğu hizmetin şartlarına en uygun tedbirleri alması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle, meskun mahal içerisinde kalan yerlerde idarelerin, meskun mahal sınırları dışında kalan yerlere göre daha sıkı tedbirleri alması gerekmekle birlikte, meskun mahal dışındaki yerlerde de makul bir ölçüde tedbir alma yükümlülüğü ortadan kalkmamaktadır. Aksi bir kabul, meskun mahal dışındaki alanlarda kendi kontrol ve denetimi altındaki yapılarda idarelerin herhangi bir önlem almaması sonucunu doğurur ki, bu durum yukarıda izah edilen Sözleşme ve Anayasa hükümleri ile yerleşik yargı içtihatlarına aykırılık teşkil eder.

T.C.

DANIŞTAY

İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU

Esas No: 2023/1044

Karar No: 2024/2809

İSTEMİN KONUSU:

Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 30/01/2023 tarih ve E:2022/1754, K:2023/197 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:

Dava Konusu İstem:

Davacılar yakını .'in 13/09/2017 tarihinde Gaziantep ili, Şahinbey ilçesi, Hacı Aslan Mahallesinde bulunan Hacı Aslan Göletine düşmesi sonucu vefat etmesi olayında, davalı idarelerin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle baba ... için 1.000,00-TL (miktar artırım dilekçesiyle 18.892,93-TL) maddi, 50.000,00-TL manevi; anne ... için 1.000,00-TL (miktar artırım dilekçesiyle 31.199,21-TL) maddi, 50.000,00-TL manevi; her bir kardeş için 20.000,00-TL manevi olmak üzere toplam 2.000,00-TL (miktar artırım dilekçesiyle 50.092,14-TL) maddi ve 200.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:

Gaziantep 2. İdare Mahkemesinin 06/02/2020 tarih ve E:2017/2004, K:2020/150 sayılı kararıyla; olayda davalı idarelerin kusurlu olup olmadığının ortaya konulabilmesi için mahallinde 26/06/2019 tarihinde yapılan keşif sonrasında düzenlenen 01/08/2019 kayıt tarihli bilirkişi raporunun, davalı Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığının kusurunun bulunmadığına ilişkin kısmı hariç hükme esas alınabilecek mahiyette görüldüğü, davacılardan anne . ve baba .'in maddi zararlarının tespiti amacıyla alınan 27/12/2019 tarihli hesap bilirkişisi raporu uyarınca, davalı idareler tarafından baba ... için 18.892,93-TL ve anne ... için 31.199,21-TL olmak üzere toplam 50.092,14-TL maddi tazminatın, 2.000,00 TL'lik kısmının idareye başvuru (28/09/2017) tarihinden itibaren, 48.092,14 TL'lik kısmının ise miktar artırım dilekçesinin davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne tebliğ edildiği (18/01/2020) tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine; manevi tazminat istemleri yönünden, müteveffanın yaşı, kusuru, davacılara olan yakınlığı ve davacıların olay nedeniyle duyduğu acı, elem ve sıkıntıların birlikte değerlendirilmesi neticesinde uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle baba .'e 50.000,00-TL, anne .'e 50.000,00-TL, kardeşlerden her birine 20.000,00-TL olmak üzere toplam 200.000,00-TL manevi tazminatın başvuru dilekçesinin idareye tebliğ edildiği tarihten (28/09/2017) itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi Kararının Özeti:

Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 27/10/2021 tarih ve E:2020/419, K:2021/1736 sayılı kararıyla; boğulma olayı meydana gelen yerin meskun mahal dışında bulunması durumunda davalı idareden vatandaşların yaşama hakkını korumak amacıyla sıkı güvenlik tedbirlerini almasının beklenemeyeceği, dolayısıyla idarenin sorumluluğundan söz edilemeyeceği, sulama kanalının zaman içerisinde meskun mahalde kaldığının anlaşılması halinde ise söz konusu alanı yerleşime açan idarenin de sorumluluğunun bulunup bulunmadığının ayrıca incelenmesi gerektiği, dava konusu olayda, boğulma olayının meydana geldiği yerin, davacılar yakının ikametgahının bulunduğu Çubukdiken Mahallesine 4.00 km, en yakın olan Hacı Aslan Mahallesine ise 1.50 km mesafede, meskun mahal dışında olduğu, davalı idarenin yürüttüğü hizmetin teknik özellikleri dikkate alındığında, yerleşim alanları dışında, davalı idarelerin önleyici tedbirleri alması beklenemeyeceğinden olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davalı idarelerin istinaf başvurusunun kabulüne, İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.

Daire Kararının Özeti:

Danıştay Onuncu ve Sekizinci Daireleri Müşterek Kurulunun 21/06/2022 tarih ve E:2022/122, K:2022/3389 sayılı kararıyla; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Hacı Aslan Göleti ile ilgili sorumluluğunun olay tarihinden sonra imzalanan devir protokolü ile başladığı anlaşıldığından, ölüm olayı nedeniyle davacıların uğradığı zarardan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna varıldığı,

Davalı Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığının sorumluluğuna gelince; 26/06/2019 tarihinde mahallinde yapılan keşif sonrası düzenlenen 01/08/2019 havale tarihli bilirkişi raporunda, "Keşif günü yerinde yapılan incelemede dava konusu olayın meydana geldiği Hacıaslan Göletinde gölet etrafında gölet alanına giriş çıkışı önleyici herhangi bir güvenlik önlemi (koruma duvarı, tel çit vs.) bulunmadığı ve keşif günü dahi gölet etrafında piknik yapma ya da balık tutma amaçlı kişilerin bulunduğu görülmüştür. Olay Yeri İnceleme Raporunda belirtilen 'Yüzülmez' Levhasının olay yerinin yaklaşık 1.80 km güneydoğusunda Burç-Hacıaslan yolu üzerinde Çevreli yol ayrımında konumlandığı tespit edilmiştir. Yine keşif günü yerinde yapılan incelemede söz konusu göletin etrafında ve servis yolları

üzerinde davalı Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından konulduğu değerlendirilen birkaç tane 'Suya Girmek Tehlikeli ve Yasaktır!' levhası bulunduğunun belirtildiği,

Bölge İdare Mahkemesi kararında, Hacı Aslan Göletinin meskun mahal dışında bulunduğu gerekçesiyle davalı idarelerin sorumluluğunun bulunmadığına karar verilmiş ise de, 01/08/2019 havale tarihli raporda, 26/06/2019 tarihinde yapılan keşif sırasında gölet etrafında piknik yapma ya da balık tutma amaçlı kişilerin bulunduğu, gölet alanına giriş ve çıkışı önleyici güvenlik önleminin alınmadığı, "yüzülmez" ibareli levhanın olay yerinin 1.80 km uzaklığında bulunduğu, suya girmenin tehlikeli ve yasak olduğu ibaresini içeren levhaların yetersiz olduğu tespitleri ile birlikte keşif gününün Çarşamba günü olduğu dikkate alındığında, hafta içi günlerde bile gölet çevresinde insanların bulunduğu gözetilerek davalı Belediyece alınan tedbirlerin makul ölçüler çerçevesinde değerlendirildiğinde yeterli olmadığı kanaatine varıldığı,

Öte yandan, .'in amcasının oğlu olan ve olay tarihinde olay yerinde bulunan .'in 13/09/2017 tarihli ifadesinde, ".... ayak bileklerine kadar suya girdi. Arkasından . da suya doğru gitti. İkisi şakalaşıyorlardı. O sırada ., .'in üstüne atladı. İkisi beraber gölete düştü. Göletin dibi derin olduğu için hemen suya battılar. İkisi de yüzme bilmiyordu..." beyanlarına, .'in kardeşi .'in 13/09/2017 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağında kayıt altına alınan kimlik tanığı olarak verdiği ifadesinde, "Kendisi yüzme bilmemekteydi. Bildiğim kadarıyla arkadaşı . de yüzme bilmiyordu. Kendisine Kozlu Mevkiinde hayvanları otlatmasını, göletin oralara gitmemesini tembih etmiştim. Bildiğim kadarıyla gölette hem bir akıntı var, hem de zemindeki mil nedeniyle giren kişileri hemen aşağıya doğru çeken bir yapısı var. Bu nedenle göl tehlikeli olarak kabul edilirdi ve kimse girmezdi." beyanlarının yer aldığı,

Bu itibarla, davalı idarelerden Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin olayda sorumluluğu bulunmakla birlikte, dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporları ve ceza soruşturması dosyasının incelenmesi neticesinde, müteveffa .'in de kusurunun bulunduğunun sabit olduğu,

Bu durumda, Bölge İdare Mahkemesince, somut olayda davalı idarelerden Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ile müteveffanın kusur oranları dosyada yer alan bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi suretiyle tespit edildikten sonra maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden karar verilmesi gerektiği,

Diğer taraftan, Bölge İdare Mahkemesince kaldırılan ilk derece Mahkemesince hükme esas alınan hesap bilirkişisi raporunda, yerleşik yargı

içtihatlarına aykırı oranların esas alındığının görüldüğü, yargısal içtihatlara uygun olarak yeniden alınacak hesap bilirkişisi raporu uyarınca maddi tazminat istemi hakkında bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 27/10/2021 tarih ve E:2020/419, K:2021/1736 sayılı kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi Israr Kararının Özeti:

Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 30/01/2023 tarih ve E:2022/1754, K:2023/197 sayılı kararıyla; İdare Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın reddi yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI:

Davacılar tarafından, olayın meydana gelmesinde gölette herhangi bir güvenlik önlemi almayan davalı idarenin sorumluluğunun bulunduğu, keşif sonucu düzenlenen raporda belirtildiği üzere, keşif gününde dahi gölet çevresinde piknik yapmaya gelen insanların bulunduğu, göletin bulunduğu yerin meskun mahal dışı olarak kabul edilemeyeceği, raporda, gölet alanına giriş çıkışı önleyici herhangi bir güvenlik önlemi bulunmadığı, önleyici tedbir olarak yalnızca "yüzülemez" levhasının bulunduğu, bu levhanın da olay yerinden 1.80 km uzakta olduğu, keşfin yapıldığı esnada göl sularının tarımsal sulama nedeniyle çekildiği, bu dönemde Hacı Aslan Mahallesine 1.50 km uzaklıkta ise de, olayın olduğu Eylül ayında tarımsal sulama olmadığından gölet ile Hacı Aslan Mahallesi arasındaki mesafenin 500 ila 800 metre aralığına kadar düştüğü ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI:

Davalı idareler tarafından, savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ DÜŞÜNCESİ:

Temyiz istemlerinin kabulü ile Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY:

13/09/2017 tarihinde Gaziantep ili, Şahinbey ilçesi, Hacı Aslan mahallesinde bulunan Hacı Aslan Göletinin bulunduğu alana koyunlarını

otlatmak amacıyla arkadaşları ile birlikte giden davacılar yakını 14 yaşındaki ., 17 yaşındaki arkadaşı . ile birlikte serinlemek için gölete girdikleri esnada boğularak vefat etmiştir.

.'in yakınları tarafından, meydana gelen ölüm olayı nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle temyizen bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:

Anayasa'nın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.

İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetimi yapılacağından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.

İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmektedir. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.

Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında bu hizmetten doğan nedenlerle kişilerin uğradığı zararların hizmetin sahibi idarece karşılanması esas olmakla birlikte, tazminata hükmedilirken, olayın meydana geliş şekline

göre zarara uğrayan kişilerin de kusurlu olup olmadığının, dolayısıyla olayda müterafik kusur bulunup bulunmadığının da ortaya konulması gerekmektedir.

Müterafik kusur (ortak kusur), zarara uğrayanın; zararın doğumuna veya zararın artmasına yardım (etki) etmesidir. Böyle bir durumda, zarara uğrayana veya mirasçılarına ödenecek tazminat miktarları müterafik kusur oranında orantısal olarak azaltılmalıdır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Israr kararına konu olan husus, meskun mahal dışındaki bir sulama göletinde meydana gelen boğulma olayında, idarelerden önleyici tedbir almasının beklenip beklenemeyeceği ve olayda hizmet kusurunun bulunup bulunmadığına ilişkindir.

Temyize konu ısrar kararında, boğulma olayı meydana gelen yerin meskun mahal dışında bulunması durumunda davalı idareden vatandaşların yaşama hakkını korumak amacıyla sıkı güvenlik tedbirlerini almasının beklenemeyeceği, dolayısıyla idarenin sorumluluğundan söz edilemeyeceği, davalı idarenin yürüttüğü hizmetin teknik özellikleri dikkate alındığında, yerleşim alanları dışında, davalı idarelerin önleyici tedbirleri alması beklenemeyeceğinden olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı yönündeki gerekçelerle davanın reddine karar verildiği görülmektedir.

Bu durumda, meskun mahal dışındaki idareye ait yapılarda gerçekleşen boğulma olayları açısından idarelerden önleyici tedbirleri almasının beklenip beklenemeyeceğinin, uyuşmazlığa konu olayda idarenin vatandaşların yaşama hakkını korumak adına yeterli önlem alıp almadığının ve hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "İnsan haklarına saygı yükümlülüğü" kenar başlıklı 1. maddesinde, "Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar." hükmü; Sözleşme'nin "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinde ise "Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur..." düzenlemesi yer almaktadır.

Sözleşme'de yer alan söz konusu düzenlemeler ve Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı ile 125. maddesinde düzenlenen idarenin sorumluluğuna ilişkin hükümler birlikte değerlendirildiğinde, Devletin kişilerin yaşama hakkının korunması açısından negatif yükümlülüklerinin yanında pozitif yükümlülüklerinin de bulunduğu

sonucuna ulaşılabilecektir. (Anayasa Mahkemesi kararı, Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50)

Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında da, Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka aykırı ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediği ifade edilmektedir. (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/94, 9/6/1998, § 36).

Bu doğrultuda, devletin öncelikle yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeleri yapması ve bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri alması gerektiği açıktır.

Öte yandan idari yargının yerleşik içtihatları uyarınca, idareler yürüttüğü kamu hizmetiyle illiyet bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanan hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.

Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde, bir idari hizmetin yürütülmesi aşamasında yaşama hakkının korunmasına yönelik alınacak idari tedbirlerdeki eksiklikler, devletin yaşama hakkının korunmasına yönelik yükümlülüğünün ihlali sonucunu doğuracak, meydana gelen zarar ise idarenin kusurlu sorumluluğu ilkesi gereğince tazmin edilecektir. Dolayısıyla, idarenin sulama yapılarının işletilmesinde gerekli güvenlik tedbirlerini alarak, bu alanlarda istenmeyen ölüm ve yaralanma olaylarının önüne geçmek için makul ölçüler çerçevesinde gerekenleri yapmakla yükümlü olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

O halde, idarece yürütülen sulama faaliyetlerinin salt teknik niteliği itibarıyla, kişilerin yaşamı ve vücut bütünlüğünü koruma bakımından idarelerin gerekli önlemleri alma yükümlülüğünün bulunmadığından söz edilemeyeceği açıktır. Bu durumda, somut olayda hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının da ortaya konulması gereklidir.

Bölge İdare Mahkemesi Dava Dairesince de belirtildiği üzere, boğulma olayının meydana geldiği yerin meskun mahal sınırları içinde bulunup bulunmadığının tespiti, davalı idarenin sorumluluğunun makul ölçüler içinde belirlenmesi konusundaki en önemli hususu teşkil etmektedir. Zira boğulma olayının meydana geldiği yerin meskun mahal dışında bulunması durumunda davalı idareden vatandaşların yaşama hakkını korumak amacıyla sıkı güvenlik tedbirler alması beklenemeyecektir. Ancak olayın meydana geldiği yerin meskun mahal dışında olması durumunda da, idarenin sunduğu hizmetin şartlarına en uygun tedbirleri alması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle, meskun mahal içerisinde kalan yerlerde idarelerin, meskun mahal sınırları dışında kalan yerlere göre daha sıkı tedbirleri alması gerekmekle birlikte, meskun mahal dışındaki yerlerde de makul bir ölçüde tedbir alma yükümlülüğü ortadan kalkmamaktadır. Aksi bir kabul, meskun mahal dışındaki alanlarda kendi kontrol ve denetimi altındaki yapılarda idarelerin herhangi bir önlem almaması sonucunu doğurur ki, bu durum yukarıda izah edilen Sözleşme ve Anayasa hükümleri ile yerleşik yargı içtihatlarına aykırılık teşkil eder.

Uyuşmazlıkta, 26/06/2019 tarihinde mahallinde yapılan keşif sonrası düzenlenen 01/08/2019 havale tarihli bilirkişi raporunda, "Keşif günü yerinde yapılan incelemede dava konusu olayın meydana geldiği Hacıaslan Göletinde gölet etrafında gölet alanına giriş çıkışı önleyici herhangi bir güvenlik önlemi (koruma duvarı, tel çit vs.) bulunmadığı ve keşif günü dahi gölet etrafında piknik yapma ya da balık tutma amaçlı kişilerin bulunduğu görülmüştür. Olay Yeri İnceleme Raporunda belirtilen 'Yüzülmez' Levhasının olay yerinin yaklaşık 1.80 km güneydoğusunda Burç-Hacıaslan yolu üzerinde Çevreli yol ayrımında konumlandığı tespit edilmiştir. Yine keşif günü yerinde yapılan incelemede söz konusu göletin etrafında ve servis yolları üzerinde davalı Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından konulduğu değerlendirilen birkaç tane 'Suya Girmek Tehlikeli ve Yasaktır!' levhası bulunduğunun belirtildiği görülmektedir.

Bu durumda, 26/06/2019 tarihinde yapılan keşif sırasında sulama göleti etrafında piknik yapma ya da balık tutma amaçlı kişilerin bulunduğu, gölet alanına giriş ve çıkışı önleyici güvenlik önleminin alınmadığı, "yüzülmez" ibareli levhanın olay yerinin 1.80 km uzağında bulunduğu, suya girmenin tehlikeli ve yasak olduğu ibaresini içeren levhaların yetersiz olduğu tespitleri ile birlikte keşif gününün Çarşamba günü olduğu dikkate alındığında, hafta içi günlerde bile gölet çevresinde insanların bulunduğu gözetilerek olayın meydana geldiği yerde alınan tedbirlerin makul ölçüler çerçevesinde değerlendirildiğinde yeterli olmadığı kanaatine varılmaktadır.

Bu itibarla, meydana gelen zararda idarenin hizmet kusuru bulunmadığından bahisle verilen davanın reddi yönündeki temyize konu kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

Öte yandan, ısrar kararına konu husus, meskun mahal dışındaki bir sulama göletinde meydana gelen boğulma olayında, idarelerden önleyici

tedbir almasının beklenip beklenemeyeceği ve olayda hizmet kusurunun bulunup bulunmadığına ilişkin olduğundan; ısrar kararına konu olmayan, olayda hangi idarenin sorumluluğunun bulunduğu, müterafik kusur bulunup bulunmadığı ve hesaplanan zarar miktarının yerleşik yargı kararlarına uygun olup olmadığı hususlarının işbu bozma kararı üzerine Bölge İdare Mahkemesi Dava Dairesince değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

KARAR SONUCU :

Açıklanan nedenlerle;

1. Davacıların temyiz isteminin kabulüne;

2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle kabulü yolundaki İdare Mahkemesi kararına yönelik yapılan istinaf başvurusunun kabulü ve davanın reddi yolundaki Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin temyize konu 30/01/2023 tarih ve E:2022/1754, K:2023/197 sayılı ısrar kararının BOZULMASINA,

3. Kullanılmayan 296,40-TL yürütmeyi durdurma harcının istemleri halinde davacılara iadesine,

4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 13/11/2024 tarihinde kesin olarak oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacıların temyiz isteminin reddi ile temyize konu kararın onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.


Memurlar.Net