Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) hazırladığı Bakan Abdüllatif Şener'e de sunulan bankacılık yasa tasarısının 4. maddesinde ayrım gözetilmeksizin bütün sermaye piyasası işlemleri bankacılık faaliyetleri arasında sayılmış durumda.
Gerçi madde de diğer kanunlarda öngörülen 'hükümler saklı kalmak kaydıyla'
ibaresi yer almaktaysa da bunun doğabilecek çeşitli yetki karmaşalarını önleyemeyeceği
kanaatindeyiz. Çünkü bu maddeden bizim anladığımız BDDK'nın izin vermesi durumunda,
isteyen bankaların portföy yönetimi, hisse senedi gibi sermaye piyasası işlemlerini
yapabileceği yönünde.
Peki, BDDK kendisine başvuran bir bankaya sermaye piyasası faaliyetleriyle
ilgili olarak izin verirse banka işlem yapma yetkisini almış olacak mı? Taslakta
diğer kanunlardaki hükümlerin saklı kalması ibaresinden yola çıkarak Sermaye
Piyasası Kurulu'ndan da (SPK) izin alınması gerektiği görüşündeyiz.
Peki SPK çeşitli gerekçelerle bu izni vermez ise ne olacak? Tasarının bu haliyle
yasalaşması durumunda aynı alanda iki kamu otoritesinin düzenleme faaliyetini
sürdürmesi yatırımcılar nezdinde de ciddi kafa karışıklıklarına neden olacak.
Sözgelimi yatırımcının bir sorunu olduğunda kime müracat edecek BDDK'ya mı, SPK'ya mı? Çünkü bankaların denetimi BDDK'da. Sermaye piyasası işlemlerinin denetimini ise SPK yapıyor.
Batıda binalar ayrı
Öte yandan Türk yatırım fonları endüstrisinde bankaların ve aracı kurumların
kurmuş oldukları yatırım fonları portföy yönetim şirketleri ve aracı kurumlar
tarafından yönetiliyor. AB ülkelerinin önemli bir bölümünde de yatırım fonları,
emeklilik fonları portföy yönetim şirketleri tarafından yönetilir. Batıda finansal
piyasaların gelişim sürecinde gerek müşterilerin talepleri gerekse de piyasaların
gelişimi portföy yönetimi faaliyetini ayrı bir çatı altında yapılması zorunluluğunu
ortaya çıkardı. Batıdan farklı olarak ABD'de büyük portföy yönetim şirketleri
bankaların iştiraki bile değildir. Bazı Avrupa ülkelerinde o kadar hassas davranılmış
ki Deutschebank, Commerzbank, Bank Of Ireland gibi bankalarda portföy yönetimi
şirketleri faaliyetlerini bankalardan ayrı binalarda sürdürüyor.
Aracılar tökezlemedi
Fonların portföy yönetim şirketleri tarafından yönetilmesindeki temel motivasyon
bu fonların yönetiminde verimliliği sağlamak. Nitekim Bireysel Emeklilik Yasası,
emeklilik fonlarının portföy yönetim şirketleri tarafından yönetilmesini zorunlu
tuttu. Aynı şekilde bankalardan ayrılarak ayrı birer tüzel kişilik haline getirilmiş
olan aracı kurum faaliyetlerinin de bankacılık faaliyetleri arasında sayılması
çok anlamlı görünmüyor. Çünkü 1990'lı yılların ortasında alınan bir kararla
banka bünyesinden çıkarılan aracı kurum faaliyetlerinde uygulamada gerekli altyapı,
gözetim mekanizmaları oluşturulmuş, yatırımcı tazmin sistemleri kurularak gayet
başarılı bir şekilde sistemin çalışması sağlanmıştır. Nitekim birçok banka iflasının
patlak verdiği 2000 krizini aracı kurum sektörü fire vermeden atlattı.
Mevduat ön planda
Hisse senedi işlemlerinin banka bünyesinde de yapılmasının yolunu açmak ileride
çatışmalara sebep olabilir. Çünkü BDDK'nın taslağı incelendiğinde olası banka
iflaslarında mevduat yatırımcısının zararının tazmin edilmesi ayrıntılı olarak
düzenlenmişken aynı bankanın sermaye piyasası yatırımcılarının olası kayıplarının
nasıl tazmin edileceğine yönelik herhangi bir düzenleme öngürülmemiş.
Nitekim geçmiş dönemde el konulan bankalar nedeniyle gündeme gelen kayıpların
ve banka borsazedelerinin bundan sonra olmaması için herhangi bir maddenin konulmamış
olması yetki almayla bunun sonuçları arasında paralelliğin kurulmamış olduğunu
gösteriyor. Bu da doğal çünkü BDDK asıl olarak bankacılık faaliyetlerine odaklanarak
bir taslak hazırlamış durumda. Bize göre Finansal Hizmetler Kanunu Taslağı adı
da bu noktada isabetli değil. Çünkü sermaye piyasası faaliyetleri finansal bir
hizmettir ve bankacılıktan ayrıdır. Bu nedenle kanun taslağının adının bankacılık
işlemlerini çağrıştırması daha doğru olurdu. Türk bankacılığını Avrupa Birliği
normlarına yaklaştıran yeni düzenleme sermaye piyasası normlarından ise uzaklaştırmamalı.
Bu arada Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği'nden sonra, SPK'nın da görüşlerini
ve endişelerini ayrıntılı bir şekilde ilgili bakan Abdüllatif Şener'e ilettiğini
duyuyoruz.