Tam 23 yıldır Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde görev yapan
Başhekim Yardımcısı Dr. Latif Alpkan, hastalarla olan çarpıcı anılarını anlattı.
Gülümseten öyküler.
Türkiye'nin en büyük Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ni barındıran Bakırköy,
bir zamanlar müstehzi gülümsemelerle telaffuz edilen bir ilçeydi. Bu müstehzi
ifade, zamanla yerini "akıl hastanesini" sahiplenmeye bıraktı. Çünkü,
artık herkes kendisinin de "Bakırköylük" olduğunu ya da olabileceğini
kabul ediyor ve aklına mukayet olmak için doktorun yolunu tutuyor.
Bunun en canlı şahidi ise yaklaşık çeyrek asırdır bu hastanede hizmet veren ve bugüne kadar onbinlerce hastayı tedavi eden Dr. Latif Alpkan. Bugün, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcılığı yapan Alpkan, 23 yılda gördüğü, karn‘Görevim engellendi' diyen avukattan savcı ve polise suç duyurusu
Müvekkilinin, kanuna aykırı bir şekilde sorgulandığını ileri süren avukat Kemal
Bayrak, hakarete uğradığını, tartaklandığını iddia ederek nöbetçi savcı ve polisler
hakkında suç duyurusunda bulundu.
Yeni Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Ceza Muhakemeleri Kanunu'ndaki (CMK) düzenlemeler
polis ve avukatları karşı karşıya getiriyor. Bir gözaltı için gece polis merkezine
giden İstanbul Barosu avukatlarından Kemal Bayrak, polislerin kanuna aykırı
sorgu yapmasına karşı çıkması üzerine fiili saldırıya ve hakarete maruz kaldığını
öne sürdü. Saldırıyı nöbetçi cumhuriyet savcısı ve ilçe emniyet müdür yardımcısına
da söylediğini ifade eden Bayrak, savcının ‘Telefonumu nasıl ararsın, haddini
bileceksin, sen kimsin?' diyerek telefonu yüzüne kapattığını iddia etti. Bayrak,
emniyet müdür yardımcısının da, şikâyetiyle ilgilenmediğini ileri sürdü. Gaziosmanpaşa
Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunan Bayrak, nöbetçi savcı A.A.,
emniyet müdür yardımcısı ve polisler hakkında, dava açılmasını talep etti.
Avukat Kemal Bayrak'ın suç duyurusunda bulunduğu olay 13 Haziran gecesi yaşandı. Bayrak, Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunduğu dilekçesinde yaşadıklarını anlattı. Hırsızlık suçlamasıyla akşam saatlerinde gözaltına alınan T.Y. isimli kişinin avukatı olarak Gaziosmanpaşa Polis Merkezi'ne saat 01.00'de giden Bayrak, şüphelinin evrakları hazırlanması için bir süre beklediğini ifade etti. Bayrak, bu sırada 4-5 polisin şüpheli T.Y.'yi şifahi sorguladığını görünce, ‘yaptığınız hukuka aykırı' diyerek karşı çıktığını anlattı. Bayrak, polislere, hazırlık soruşturması kapsamında önce kendisinin evrakları incelemesi ve müvekkiliyle konuştuktan sonra sorgu yapabileceklerini, yakalamanın cumhuriyet savcısına haber verilmediğini, giriş için doktor raporunun alınmadığını da hatırlattığını dile getirdi. Bunun üzerine, bir memurun “Sen ortak mısın, çık dışarı” dediğini aktardı. Bu sırada yaklaşık 9 polisin kendisini iterek, sarsarak zorla koridora çıkardığını dile getiren avukat, orada da hakaretin sürdüğünü belirtti.
İstanbul Barosu CMK Uygulama Servisi'ni arayarak olaydan haberdar ettiğini
kaydeden avukat, görevli avukat Mustafa Paşkal'ın polis merkezine geldiğini
ve kendisiyle ve şüpheli T.Y. ile görüştüğünü anlattı. Bayrak, Gaziosmanpaşa
müracaat savcısına verdiği dilekçesinde, “Savcı A.A., emniyet müdür yardımcısı
ve polisler hakkında görevi suiistimal, görevinden dolayı bir avukata hakaret
ve sövme, adli görev yapan avukatın görevine engel olma ve fiilen saldırı suçlarından
dava açılmasını talep ederim.” dedi.
şılaştığı hastalarıyla ilgili tebessüm ettiren anılarından bir öykü kitabı çıkardı. İnsanı, adeta öykülerindeki "gerçek" kahramanların saflık ve doğallıklarına insanı özendiren Alpkan, çeyrek asırda gördüklerini bizimle paylaştı.
Dallas, insanları değiştirdi
Çeyrek asırda insanların hasteneye bakışının nasıl değiştiğine şahitlik eden Alpkan, "İnsanlar artık psikiyatriste gitmeyi normal kabul ediyor. Bu değişim Dallas dizisindeki Sue Allen karakterinin psikiyatriste başvurmasından sonra gelişti" dedi. "Bakırköy öyküleri" isimli kitabında tümüyle gerçek hastalara ilişkin anılara yer veren Alpkan, psikiyatristlerle, hastaları arasındaki diyaloğun birer sır olarak kalması gerektiğini, kendisinin de buna riayet ettiğini hatırlatıyor. Alpkan, öykülerinde hastalarını "Tatlı Hüsnü", "Muhammed Ali" gibi çeşitli isimlerle anarken sadece Recep Güngör isimli, hayatının büyük bölümünü hastanede geçiren ve daha sonra vefat eden şair bir hastasını gerçek ismiyle anıyor.
Her ne kadar hastanede yatmış olsa da, onun Türk edebiyatında yerini alması gereken bir şair olması gerektiğini belirten Alpkan, Güngör'ün, aralarında Yahya Kemal, Faruk Nafiz, Nazım hikmet, Necip Fazıl gibi bir çok şairin on-onbeşer şiirini ezbere bildiğini söylüyor. Alpkan, şaire ilişkin şöyle diyor:
Güngör, kendini şizofreni hastası olarak kabul etmezdi. Bunu bende hatıra olarak kalan şiir defterindeki Şizofreni isimli şiirinde şöyle anlatıyor:
"Aşkımın şiddetinden koptu gönlümün freni / Doktor beni sanıyor hala şizofreni / Üsküdar taburculuk hasretiyle derinden / Kalbimi hoplatıyor Bakırköy'ün treni.
Hastaların gerçek öyküleri
Alpkan, hastanede geçen ve öykülere konu olan anılarını ise şöyle anlatıyor: Hastanede ayakta tedavinin ilk başladığı günlerde bir hasta odama girdi. Kendisine koltuğu gösterip "buyrun" dedim, ama oturmadı. Kendisine neden oturmadığını sorduğumda ben "ayakta tedavi için gelmiştim" cevabını verdi.
Bir seferinde ise eşimle alışverişe çıkmıştık. Üzerimde yeşil bir gömlek vardı. Bir kadın koşarak bana doğru geliyor ve "Yeşillim" diye bağırıyordu. Hatırlayamıyordum ancak acil servisindeyken getirilmiş ilk kez. Aşk hezeyanı vardı. Berabermişiz ve ben onu terk etmişim. Bunu söylüyordu."
M. Ali'den dayak yedim
İşte Alpkan'ın çarpıcı anıları: "Asistanlığımın son günleriydi. Bir bölümde ilaçları yazıyordum. Kafamı kaldırdığımda bir hastamı karşımda gördüm. Daha önce tedavi gören ve taburcu edilen bu hastam, kendisinin kurtarıcı olduğunu, bu görev için dünyaya gönderildiğini söylüyordu. Bu görevi nedeniyle gizli örgütlerin onu öldürmek istediğini düşünüyor ve herkesten şüpheleniyordu.Tedavisi bittiği için beni ziyarete geldiğini düşündüm. Oysa ilaçlarını bırakmış ve hastanede kendisine işkence yapıldığını düşünmeye başlamış. Uygulayıcı olarak da beni hedef seçmiş. Personele "arkadaşıyım" deyince yardımcı olup, yanıma kadar getirmişler. Onunla göz göze gelmemle, gözüme yumruğunu indirmesi bir oldu. Sonrasında hastalarla görüşürken hep sağ gözümü kollar oldum. Hastanın adını veremediğim için de onu hep Muhammed Ali diye anıyorum"
(Recep Yeter / Yeni Şafak)