Bu hafta tüm projektörler yargıya çevrilecek... Sadece Türk kamuoyunun değil, AB'nin de, insan hakları örgütlerinin de çok yakından izledikleri iki kritik davanın ilk duruşmaları nedeniyle... Yarın Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın mahkemeye çıkacak, cuma günü de yazar Orhan Pamuk...
Biri hukukun üstünlüğü ve adil yargılanma hakkının çetin sınavı olacak. Diğeri
ise ifade özgürlüğüne yargının bakışını yansıtacak.
Van'daki Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın'ın ve yazar
Orhan Pamuk'un bu hafta başlayacak davaları böyle değerlendiriliyor.
Aşkın davası için, tutuklandığı 14 Ekim'den bu yana denilebilecek herşey söylendi.
Birkaçını hatırlatalım:
"Hukukun işlerlik kazanmadığı bir rejimin, yurttaşlarına güven vermesi
ve varlığını koruması beklenemez." (Cumhurbaşkanı Sezer)
"Aşkın'ın tutuklanmasını gerektirecek koşullar oluşmadı." (YÖK Başkanı
Prof. Dr. Teziç)
"Aşkın'ın tutukluluğu Avrupa hukukuna ters. Yargıda tutuksuz yargılama
esastır. " (AİHM'deki Türk yargıç Rıza Türmen)
AB'nin de "Türkiye'deki güçler mücadelesinin bir örneği" gördüğü bu
davada artık söz yargının.
Tek dileğimiz, konusu farklı olmakla birlikte süreci çok benzeyen Fransa'daki
Outreau davası gibi acıların yaşanmaması. Orada 17 kişi tek kanıtın bir ihbar
mektubu olduğu sübyancılık suçlamasıyla 3 yıl tutuklu kaldılar, biri cezaevinde
dayanamayıp intihar etti. Sonunda ihbar mektubunu yazanın da, tanıkların da
yalan söyledikleri ortaya çıktı. Şimdi Fransa "Adaleti dezenfekte etme
zamanı geldi" diyerek, sistemini kökten sorguluyor.
Bir İtalyan hukukçunun Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk'un sık sık hatırlattığı
uyarısı var: "Yargıç tanrı gibi yalnız kalmak zorundadır. Sistem ona vicdanı
ile başbaşa kalma olanağı sağlamalıdır. Araya yasalardan başka öğelerin girdiği
bir karar kuşkulu görünecektir. Görünmesi bile ürkütücüdür."
Gelin, Van'daki 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi yargıçlarının sadece ve sadece vicdanlarıyla
başbaşa kalmalarını sağlayacak ortamı oluşturalım ve her türlü kuşkuyu, önyargıyı
aşıp, sözü "Ergeç tecelli edecek" adalete bırakalım.
Düşünceye sonsuz özgürlük
Orhan Pamuk'a "Türkiye'de 1 milyon Ermeni ve 30 bin Kürt öldürüldü"
dediği için Türk Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesinde tanımlanan "Türklüğü
aşağılamak" suçuyla açılan davaya gelince; onda da herkes herşeyi söyledi.
"Tam da AB liderler zirvesinin toplanacağı gün Pamuk'un mahkemeye çıkarılması
provokasyon olmalı" diyen AB Komisyonu'nun genişleme komiseri Olli Rehn'den
Dışişleri Bakanı Gül'e, Salman Rüşdi'den AB medyasının tüm önemli kalemlerine
kadar...
Orhan Pamuk bu hafta dünyanın birçok önemli gazetesinde yayınlanacak yazısında
kendini şöyle savunuyor: "Bir milletin şerefini asıl lekeleyecek şeyin,
tarihindeki karanlık noktaların konuşulması değil, konuşulamaması olduğuna inanıyorum."
Özgürlüklerin genişletilmesinde çok önemli rol oynayan İngiliz düşünür John
Stuart Mill der ki:
"Hiçbir düşünce bastırılmamalı. Konuşulmadan bir düşüncenin yanlış olduğunu
söyleyerek susturmak, doğruluğuna veya yanlışlığına emin olmayı çok zorlaştırır.
Susturulan düşünce doğruysa iki nedenle bastırılır: Başkalarını rahatsız ettiği
ve kendi düşüncelerinin yanlışlığı ortaya çıkacağı için.
Susturulan düşünce yanlışsa, bu tutumla yine büyük kötülük yapılmış olur. Çünkü
her düşünce içinde biraz gerçek barındırır. Ve özgürce, açıkça tartışılmadığı
zaman gerçekler yerine dogmalara ve önyargılara bırakır."
Şişli 2'nci Asliye Ceza Mahkemesi'nde Cuma günü görülecek davayı ifade özgürlüğünün
çağımızın sınırlarına taşınması için bir fırsat olarak değerlendiriyoruz. Önce
yargının "içtihat" oluşturacak kararıyla, yetmezse yasal düzenlemelerle...
erdal şafak/sabah