Danıştayımıza yapılan saldırıdan sonra yargı başkanları birlik görüntüsü
sergileyerek tepkilerini dile getirmişlerdi. Peki, olayın üzerinden bir süre
geçtiğine göre acaba Yargıtay Başkanı Osman Arslan gelişmeleri nasıl
değerlendiriyordu?
Biliyorum ki Osman Arslan 'ileride kendi önüne gelecek bir dosya ile ilgili'
olarak asla konuşmaz. Bu tavrını Şemdinli ve Van olaylarında bile korumuştu. En
azından 'yargının zirvesinin hal-i pür melalini' öğrenmek istedik, Ersin Bal'la
bir yıldır sürdürdüğümüz 'yargı zirvesi turlarımıza' yeni bir halka ekledik.
Yargıtay'a girişte, Osman Arslan'ın göreve geldiğinden bu yana alışık olduğumuz
manzara ile karşılaştık. Özenli, saygılı ama sıkı bir kontrolden geçtik.
Kimliklerimizi bıraktık, randevumuz teyit edildi. O arada içeri girmekte olan
bir avukata, 'Kimliklerinizi gösterin lütfen' uyarısı yapıldı. Osman Arslan,
'avukatlara da kimlik gösterme zorunluluğu' getirmişti. O dönemde avukatlar
adeta isyan etmişlerdi. Ama menfur Danıştay saldırısı maalesef bu uygulamanın
doğruluğunu kanıtladı.
Osman Arslan, Yargıtay Başkanlığı'nda 18'inci ayını doldurdu. Bu sürede kuruma
tepeden tırnağa bir disiplin hakim oldu. Arslan, gerçekten 'nevi şahsına
münhasır' bir yönetici. Disiplinden asla taviz vermez. 'Statümü bilirim. Buna
uygun davranırım' der. Hiçbir özel yemekte, davette, lüks otellerde onu
göremezsiniz.
Danıştay olayını sordum. 'Elbette fikrim, bazı bilgilerim ve düşüncelerim var.
Ama konuşamam. Makamım uygun değil. Dosya Yargıtay'a gelecek. İhsas-ı rey olur'
diye yanıtladı. Ama içi kan ağlıyordu. Yargıya yapılan saldırıyı hazmetmesi
mümkün değildi. Ayrıca saldırıda kaybettiğimiz yüksek yargıcımız Mustafa Yücel
Özbilgin ile sınıf arkadaşıydı. Yaralanan Mustafa Birden ise Arslan'ın
hemşehrisi.
Yargıtay Başkanı'nın şu cümlesi tarihe kayıt düşmek adına önemli:
'Teröristin iyisi kötüsü, sağcısı solcusu, dindarı ülkücüsü olmaz. Terörü
lanetliyoruz. Ama şunu herkes bilsin ki hakimleri sindiremezler. Yargıyı
korkutamazlar. Öldürmekle hakimler bitmez. İnsan bir kere ölür, korkaklar her
gün ölür. Korkan adam zaten hakim olmasın. Biz, soğukkanlı tepkimizi gösterdik.
Daha fazlası ülkeye zarar verir. Her şeyi düşünüyoruz. Ama önemli olan bu olayın
bir daha tekrarlanmamasıdır.'
Yargıya güven sarsılırsa...
Haberleri takip etmişsinizdir. Hükümet, yargının haklı taleplerini karşılama
kararı aldı. Burada gazetemiz AKŞAM'ın ısrarla bu konuyu gündeme taşımasının da
küçücük bir katkısı varsa biz de gurur duyarız. Kuşkusuz bu düzenleme yüce
yargının hak ettiği ölçülerde iyileştirmeleri sağlamaya yetmez. Ama ülkenin zor
koşullarında 200-800 YTL arasındaki bir iyileştirme hukuk camiası için yapılması
gereken fedakarlığın bir adımıdır. Bazı gazetelerde yalan-yanlış haberler
çıkıyor. Açıklamak lazım: Bu artıştan sonra Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve
Danıştay Başkanları'nın maaşları 3.8 milyon YTL'den 4.6 milyon YTL'ye çıkıyor.
Yüksek olduğuna inanan varsa konuşsun.
Şunu da kimse unutmasın: 'Yargı boğulmuş durumda. Geçen sene 518 bin karar
verilmiş. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle ağır bir tablo yok.'
Yazımızı, efsane Cumhuriyet Savcılarımızdan Fahrettin Karaoğlan'ın şu cümlesiyle
bitirelim:
'Bir memleketin ordusu zaaf içine düşebilir. Çok zor olur ama mücadele eder,
fedakarlık yapar orduyu yeniden kurabilirsiniz. Milli eğitim de zaafa
uğrayabilir. Bir nesli feda eder, müfredatı değiştirir, sistemi yenilersiniz.
Ama yargıda zaaf oluşursa, yargıya güven sarsılırsa bir daha o güveni kolay
kolay tesis edemezsiniz.'
ismail küçükkaya/akşam