Ahmet Rasim Küçükusta Yazıyor... kucukusta@haberx.com
Tıp bilimi baş döndürücü bir hızla ilerliyor. Bilgiler her gün artıyor. Bilgiler her gün değişiyor. Ve bilgiler bir günde eskiyor. Öğretim üyeleri neyi öğreteceklerinin, öğrenciler neyi öğreneceklerinin şaşkınlığı içindeler.
30 yıldan fazla süreden beri öğrenci, asistan, uzman ve öğretim üyesi olarak
tıbbın içindeyim. Tıp eğitiminin verimli olabilmesi için mutlaka yeniden yapılandırılması
gerektiğine inanıyorum. Çünkü, halen uygulanmakta olan eğitim modeli pratisyen
doktor yetiştirmeye de uygun değil, uzman doktor yetiştirmeye de, TUS sınavlarına
öğrenci hazırlamaya da.
Tıp eğitiminin nasıl olması gerektiği konusundaki düşüncelerimi öğrenciler ve
öğretim üyeleri başlıkları altında özetleyeceğim.
ÖĞRENCİLER
Öğrencileri ilgilendiren iki önemli nokta var. Birincisi, tıp fakültesini bitiren
ve doktor unvanını alan herkes icra-i tababet, yani doktorluk yapamamalıdır.
İkincisi de doktor olmaya niyetli tüm öğrenciler, mutlaka, literatürü takip
edebilecek düzeyde İngilizce bilmelidir. Buna karşılık, tıp eğitiminin bazı
fakültelerde olduğu gibi İngilizce yapılması ise son derecede yanlıştır.
Tıp fakültesine daha işin başında üç grup öğrenci alınmalı ve bunlara 3 yıllık
ortak temel tıp eğitiminden sonra farklı programlar uygulanmalıdır.
1. grupta, tıp fakültesini bitirdiklerinde doktor unvanı alacak olan, ancak
‘doktorluk' yapamayacak olan öğrenciler yer almalıdır. Hukuk, işletme, iktisat,
sosyoloji, maliye… ve benzeri konularda da eğitilmeleri gereken bu öğrenciler,
ilaç sektörü, sağlık bakanlığı bürokrasisi, sağlık sigortacılığı, hastane idareciliği…
gibi tıpla doğrudan ilgili alanlarda ve tıpla ilgili hizmet sektöründe iş yapabileceklerdir.
2. grupta, tıp fakültesini bitirdikten sonra pratisyen doktor ya da daha doğrusu
‘aile doktoru' olacak olan öğrenciler yer almalıdır. Bunlara, fakültedeki 3
yıllık temel tıp eğitiminden sonra, çok fazla teorik bilgiden ziyade, uygulamaya
ağırlık veren bir eğitim verilmeli, doktorluk yapma yetkisini kazanabilmeleri
için fakülteden sonra en az 2 yıl süreli asistanlık eğitimi de görmelidirler.
3. grupta ise belirli bir alanda uzmanlaşmak amacında olan öğrenciler yer almalıdır.
Bunlar, ‘cerrahi' ya da ‘cerrahi dışı' uzmanlık dallarından hangisini seçeceklerine
baştan karar vermeli ve temel tıp eğitiminden sonra bu alanlara uygun bir eğitim
almalı ve tıp fakültesini bitirdikten sonra da 4-5 yıllık uzmanlık eğitimini
tamamlamalıdırlar.
ÖĞRETİM ÜYELERİ
Birçok öğretim üyesi için öğrencilere teorik veya pratik ders yaptırmak tamamen
bir ‘angarya' halini almıştır. Öğretim üyelerinin çoğu öğrencilere gereken ilgiyi
göstermemekte, öğrencileri ya başıboş bırakmakta ya da asistanına havale edivererek
onlardan ‘kurtulmak' tadır. Staj dönemleri boyunca hocalarının yüzünü hiç görmeyen
ya da pek az gören çok sayıda öğrenci vardır. Oysa, tıp eğitiminin en önemli
bölümü hasta başında yapılan derslerdir.
Bu ilgisizliğin birçok nedeni vardır.
1. Eğitim ile uğraşmanın hiçbir maddi karşılığı yoktur. Öğrenci ile uğraşmak
manevi tatmin dışında kimseye puan da getirmemektedir. İşini bilen öğretim üyeleri,
öğrencilere ayıracakları zamanda hasta bakıp para kazanmayı, bilimsel yayın
hazırlayıp akademik puanlarını artırmayı veya ilaç firmalarının gönlünü hoş
tutack aktivitelerde bulunmayı tercih etmektedirler.
2. Öğretim üyelerinin giderek özelleşmeleri de eğitim bakımından önemli sorunlar
yaratmaktadır. Spesifik bir konu ile uğraşan bir öğretim üyesi için öğrencilere
temel bilgileri öğretmek hiç de cazip değildir.
3. Öğretim üyelerinin bugünkü uygulamaya göre, kağıt üzerinde de olsa pek çok
görevleri vardır.
Poliklinik yaparlar ve yatan hastalara bakarlar.
Muayenehane açabilirler veya hastanede özel hasta kabul edebilirler.
Ameliyat ya da benzeri girişimleri uygularlar.
Asistan eğitimine katılırlar, tez danışmanlığı yaparlar.
Araştırma yürütür ve yönetirler.
Kongre, toplantı ve seminerler için bildiri, konferans, konuşma hazırlarlar.
Dergilere yazı ve kitap yazarlar.
Derneklerde yönetici olarak görev alırlar.
Öğrenci, asistan sınavlarına katılırlar.
İlaç firmalarının elemanlarına zaman ayırırlar.
Ve de öğrencilere teorik ve pratik dersler yaptırırlar.
Bir öğretim üyesinden bu kadar iş içinde hepsini tam olarak yerine getirmesi
elbette beklenemez. Öğrenciyle çok ilgilenen asistanı ihmal eder, muayenehanesi
olan hastaneye önem vermez. Araştırmaya meraklı olan hasta bakmaktan kaçınır.
El becerisi gerektiren girişimleri iyi yapan yayın yapmaya zaman bulamaz.
Öğrenci için gerekli olan kendilerine gerçekten zaman ayıran, onlarla ilgilenen
öğretim üyeleridir. Dünya çapında ünlü olan bir cerrahın ya da çok önemli araştırmalar
yapan bir öğretim üyesinin öğrenci için fazla bir önemi yoktur.
ÖNERİLER
Üniversitelerde eğitimle ilgilenen özel öğretim üyeleri olmalı ve bunlara maddi
karşılığı verilmelidir.
Öğretim üyeliği sözleşmeli olmalı, kimse devlet memurluğu kalkanının arkasına
saklanmamalıdır.
Öğrenciler, yurt dışında bazı üniversitelerde olduğu gibi, öğretim üyelerine
puan vermeli ve bu puanlar eğitimcilerin sözleşmesinin yenilenmesinde etkili
olmalıdır.
SONUÇ
Bu yazının tek bir amacı vardır, o da tıp eğitiminin tartışmaya açılmasıdır.
Olumlu veya olumsuz tepki verecek olan herkese şimdiden teşekkür ediyorum.