TÜRKİYE'nin 7'ci Cumhurbaşkanı Kenan Evren hakkında, 12 Eylül darbesi ile
Anayasa'yı ihlal ettiğini öne sürerek ‘idam cezası' istemiyle 2000 yılında iddianame
düzenleyen Adana Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu, hakkında açılan soruşturma
sonucu mesleğinden ayrılmasının yanısıra, bugün avukatlık dahi yapamıyor. İddianameyi
hazırlamasının ardından Önce açığa alınan, daha sonra hakkında ‘görevi kötüye
kullanmak' suçundan ceza verildikten sonra, meslekten atılacakken 2003'de emekli
olan Kayasu'nun avukatlık yapma hakkı da elinden alındı. Kayasu, hakkındaki
işlemlerin yasal olmadığı iddiası ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu.
Mahkemece kabul edilmeyen iddianamesi nedeniyle başına gelmeyen kalmayan, bu
konuda görüş açıkladığı için de ayrıca cezalar alan Sacit Kayasu, 12 yıl avukatlık
yaptıktan sonra, Cumhuriyet Savcılığı görevine geçti. Meslek yaşamında 35 yılını
doldururken, 7'inci Cumhurbaşkanı Kenan Evren hakkında ‘İhtilal yapmak ve ihtilale
kalkışmak' suçlarından dava açılması için Adalet Bakanlığı'na suç duyurusunda
bulunmasıyla sıkıntılar başladı. Bakanlık, bu suç duyurusu üzerine Savcı Kayasu'ya,
‘görevi kötüye kullanmak' suçundan dava açtı. Kayasu, Evren hakkında yaptığı
suç duyurusu üzerine hem soruşturma geçirmesini hem de dava açılmasını gururuna
yediremeyip, 21 Nisan 2000'de Evren'in TCK'nın 146/1 -2 ve 147'inci maddelerince
‘idam' cezasıyla yargılanması istemiyle hazırladığı iddianameyi, halen görevde
bulunan Adana Cumhuriyet Başsavcısı Cemal Sahir Gürçay'a verdi.
Bu iddianame Savcı Kayasu'nun mesleğinin sona ermesinin başlangıcı oldu. Önce
açığa alınan, ardından geçirdiği soruşturmalar sonunda ‘görevi kötüye' kullanmak
suçundan cezaya çarptırılıp cezası tecil edilen Savcı Kayasu, Adalet Bakanlığı'nca
meslekten men edildi. Bu karar kendisine tebliğ edilmeden emekli olan Kayasu,
eski mesleği olan avukatlığa dönmek üzere bakanlığa başvurdu ancak, meslekten
ihraç edildiği için avukatlık yapamayacağı bildirildi.
'HAKSIZLIKLARI SİNDİREMİYORUM'
Evren hakkında hazırladığı iddianame nedeniyle 3 yıl boyunca yaşadıklarını,
“Savcı olması Kayasu'yu kurtaramadı. Hukuk dedik. Kanun her şeyden üstün dedik.
Darbe yapmak suç dedik. Maalesef bunu kimseye kabul ettiremedik. Bu durumda
yanlış olan, haksız olan ben oldum. Her savcının yapması gerekeni yaptım başıma
gelmeyen kalmadı'' diye anlatan Savcı Kayasu, Adana'dan ayrılırken DHA'ya şunları
söyledi:
“Avukatlık yaptığım zaman işlerim çok iyiydi. Haksızlıklar, adaletsizlikler
olunca savcılığa başladım. Savcının görevi iddianame tanzim etmek. Eğer etmeseydim
o zaman suçtu. Ancak görevimi yaptığım için suçlu oldum. Ben savcı olarak suçlu
değil, suçlu olduğuna inandığım birisi var onun için iddianame tanzim edip dava
açtım. Suçsuz ise mahkeme beraat ettirir. O kişi beraat etti diye savcı görevini
kötüye kullanmış olmaz. Suçluyu, haksızlığı içime sindirmek zorunda mıyım? Sindiremiyorum.
Mesut Yılmaz, Yüce Divan'a gidiyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan yargıya gitmeli.
Suçlu değillerse aklanacaklardır. Suçluysalar mahkeme ceza verecektir. Evren'in
yargılanması gerekiyordu, yargılanmadı. Mahkemeye çıkmadı. İddianamem işleme
bile konulmadı. Biz yargılandık. Başımıza gelmeyen kalmadı. Görevi kötüye kullanmak,
askere hakaretten ceza verdiler. Bana yapılan kanuna, hukuka aykırı. İddianameyi
hazırlamadan önce, bir sürü profesörle, doçentle konuştum. Ortada kanuna aykırı
bir şey yok. Ben dünkü çocuk değilim. Yıllardır kanunla uğraşıyorum. Aptal değilim.
Benim görevim kanuna aykırı iş yapmak değil, kanuna aykırı iş yapanları yargının
önüne çıkarmaktır. Ben de bir savcı olarak görevim olan işi yaptım. Ben bir
savcıyım, Ahmet suç işleyince mahkemeye götüreceğim, Mehmet suç işleyince götürmeyeceğim.
Asker suç işlerse mahkemeye gitmeyecek, sivil işlerse gidecek. O zaman adalet
olmaz, adam kayırmak olur. Malesef Türkiye'de idrak edilmeyen şey bu.'' Eski
Savcı Kayasu, Evren'in yargılanması için verdiği mücadelede kimsenin kendisine
sahip çıkmamasından da yakınarak, “Kimse haklı mücadelemde bana sahip çıkmadı.
İddianameyi hazırlarken bana ‘Helal olsun' diyenler. Şimdi kalkıp benim lehime
hiç bir şey söylemiyor. İnsanlar iki yüzlü, korkak. Başlarına bir şey gelir
diye korkuyorlar. Eğer bana sahip çıksalardı, kimsenin başına bir şey gelmezdi.
Haklı olan üstte olurdu. Sahipsiz kalmam nedeniyle, haklı olmama rağmen haksız
oldum. Suçlu olsam, görevimi kötüye kullanmış olsam, boynumu bükerdim. Ama tam
tersi haklıyım'' dedi.
İstanbul Büyükçekmece'ye taşınan emekli savcı Kayasu, yaşadığı haksızlıklar
için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurusundan da sonuç alamaması halinde,
emekli maaşı ile geçinmeye çalışacağını belirtti.
Olaya konu iddianame
SAVCI Kayasu'nun ceza almasına neden olan Kenan Evren hakkında hazırladığı
iddianame şöyle:
“Sanığın olay tarihinde Genelkurmay Başkanı olduğu ve 12.9.1980 tarihinde bir ihtilal yaparak yönetime el koyduğu herkesin bildiği tarihi bir gerçektir. İhtilal yapmak veya ihtilale kalkışmak TCK'nın 146. ve 147. maddeleri ile suç olarak belirtilmiştir. Ancak, bugüne kadar sanık ve arkadaşları hakkında işlem yapılmayışının sebebi, ordunun sahip olduğu ve gerektiğinde kendi milletine karşı kullanmaktan çekinmediği silah gücünün toplum üzerinde yarattığı korkudan başka bir şey değildir. Halbuki demokrasilerde üstün olan sadece hukukun gücüdür. Türkiye'de ise maalesef gücün hukuku egemendir. Tabi bu durumun pek çok yan etkileri de olmuş ve gücün üstünlüğünü gören diğer bazı kişiler mafya ve benzeri örgütler kurarak egemenlik sağlamaya çalışmıştır. Bugün için Türkiye Cumhuriyeti'nde kimsenin hukukun üstünlüğüne inanmadığı acı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bunun sebebi, belirttiğimiz gibi gücün hukukun üstünde olması ve kabul görmesidir. Nitekim, bütün dünyada lockheead uçak firmasının verdiği rüşvetlerden dolayı başbakanlar bile yargılandığı halde, Türkiye'de ise, rüşveti alan kişi üst rütbeli bir general olduğu için hakkında soruşturma bile açılmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti ya gerçek bir hukuk devleti olarak varlığını devam ettirecek, ya da yeniden gücün üstünlüğüne boyun eğerek yaşamaya devam edecektir. Eğer bu memlekette kanunlar kişilere göre uygulanmıyorsa, sanığın yaptığı ihtilal ve daha önceki muhtıra ve beyanatları ile hükümet üzerinde yarattığı manevi cebir TCK 146. ve 147. kapsamında suçtur. 1960 ihtilali ile 1971 muhtırası ve 12 Eylül ihtilali sanıkları bugüne kadar yargılanamamışlarsa, yaptıkları suç olmadığı için değil, bütün bir silahlı kuvvetleri arkalarına almalarındandır.''
milliyet