Açık Toplum Enstitüsü ve Referans Gazetesi'nin "10 milyar
YTL'lik bir bütçeniz olsa, bu parayı nereye harcardınız" sorusunu bu kez Eğitim
Reform Girişimi Direktörü ve Boğaziçi Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Üstün
Ergüder'e yönelttik. Ergüder, en önemli sorun olarak gördüğü eğitimsizliğin
aşılması için bütçesini öğretmen eğitimine harcayacağını söylüyor. Ergüder'e
göre Türkiye'de en temel sorunların aşılması da toplumsal konsensus yoluyla
mümkün.
* 10 milyar YTL'lik bir bütçeniz olsa nereye harcardınız?
Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine bakınca eğitimin zorluklarını görüyorsunuz.
Devletin yüksek eğitime yeteri kadar para ayırmadığı iddia edilir. Ben şu anda
üniversitelerin elindeki parayla çok değişik kaynaklar yaratabileceğini
düşünüyorum. Ben eski bir rektör olmama rağmen paramı yüksek eğitime değil,
temel eğitime harcarım. Çünkü temel eğitimin Türkiye'ye çok büyük katkısı
olduğunu, olacağını düşünüyorum. Yani Türkiye'nin en büyük sorununu eğitimsizlik
olarak görüyorum. Eğitimsizliği aşmak istiyorum, bugün Türkiye'deki eğitim
sistemindeki çarpıklıklar toplum hayatına yansımış durumda. İnsanların araba
kullanışına baktığınız zaman dahi bazı eksiklikleri anlarsınız. Çok iyi
matematik bilenler var, coğrafya bilenler var fakat temel bir eğitim eksikliği
olduğuna inanıyorum. Bunun da ancak temel eğitim ile düzeltilebileceğini ve
temel alınabileceğini düşünüyorum. Onun için ben paramı, bütün imkanlarımı bu
eğitime harcardım.
*Peki eğitimin neresine harcardınız? Mesela bir ucunda bina yapmak var öğretmen
maaşları var, ekoloji yatırımları var. Bir tanesinin diğerinden daha üstün
olduğunu gösterecek araştırmalar, çalışmalar var mı?
Türkiye'de eğitime para harcayan, bunun önemini anlayan insanlar var. Fakat
bence kolay yol seçiliyor, binalar yapılıyor ve bunlara bir sürü isimler
konuluyor. Bu binaların içinde ne olduğu konusunda pek fazla kafa yormuyoruz,
eğitim reformu girişimini de ben bunun için istedim. Tecrübelerim yüksek
eğitimin yerine temel eğitime odaklanmamız gerektiğini gösteriyor.
Ders kitapları, müfredat bunlara çok önem vermeye hatta öne almaya başladık.
Fakat sonra giderek şunu düşünmeye başladım bu müfredat, ders kitapları diğer
bütün eğitim, teknoloji... Bilimi satın almak kolay, sınıfları teknolojiyle
donatmak en ucuz şey.
Fakat bütün bunları kullanan aşağıya aktaran bir aktarıcı olması lazım ve burada
da insan veya öğretmen devreye giriyor. Ana nokta bence, bugünlerde eğitimin,
öğretmenin son derece önemli olduğunu, Türkiye'nin öğretmeni bir kenara
ittiğini, öğretmene gereken eğitimi vermediğini düşünüyorum, iki fikir var
aklımda bununla ilgili. Bir tanesi; öğretmenin hayat standartları,
öğretmenimizin sosyal şartları, ona gösterilen hizmet çok önemli. Fakat
öğretmenin de eğitilmesi lazım, yaşam kaygılarından kurtulup bunlara "expose"
olması lazım. Bunlar yapılamayacak şeyler değil, yapılacak şeyler. Fakat bunu
yapabilmek için de para önemli önce kaynak, çok büyük bir kaynak harcanması
lazım.
Bu nasıl sağlanabilir?
Niye ortak konsorsiyumlar oluşturmayalım? Bu konsorsiyumlardan hocalarımız
öğretmenlere yönelik programlar geliştirmesin? Onların kültürlerini geliştiren,
vizyonlarını açan. Bunlar benim aklıma gelenler, başkalarının aklına başka
şeyler de gelebilir. Tekrar söylüyorum; öğretmen eğitimi bence ana sorun. Bütün
paramı oraya dökerdim.
Erken çocukluk eğitiminde yapılabilecek neler var?
Çocuklarımıza mümkün olduğu kadar erken eğitim vermemiz lazım aslında.
Türkiye'de artacak okul sistemi ve okulu fırsat bilip değerlendirmek lazım ve
oradaki önemli teknolojileri geliştirmek lazım. Adını koyduğumuz bir demokrasi
var, bunun içinde birtakım insanlar birbirleriyle konuşmuyor. Yapılacak iş de
zor bir iş değil bana göre oturup konuşmak yerine herkes birbirine bir şeyler
naklediyor. Bir bakıyorsun bir sürü insan aynı şeyi söylüyor. Ama bittiği zaman
o onun, bu bunun arkasında. Demokrasiler gizli emeller üzerine teoriler
ürettikçe bir sonuca varamayız.
10 milyar YTL'niz olsaydı nereye kullanırdık sorusunu sorduğumuzda biz çok sık
"eğitime kullanırdık" cevabı alıyoruz. Ama eğitimde nereye kullanırdık sorusunu
sorduğumuzda eğer Türkiye'de yapıldığı şekliyle sosyal bilim, siyaset
çalışmaları, sivil toplum bunlar cevap üretmeye çalışır ama burada bir sorun
vardır o kaynağın en etkili şekilde nasıl kullanabilir, nasıl yönlendirebiliriz?
Bunun içinde kamu fonları nereye harcanmalı?
Eğitime harcarım demek kolay. Zaten ondan oluyor. Eğitime harcarım diyorsun
ondan sonra en kolay opsiyon seçiliyor. En kolay opsiyon ve en görünür opsiyon
bina yapmak, binayı yapıyorsun, güzel de bir bina yapıyorsun, bugünün
teknolojisiyle daha da ucuz ya da çabuk üretilen binalar da yapıyorsun, ismini
koyuyorsun, oluyor eğitime katkı. Onun içinde ne olduğunun, o binanın içinde ne
döndüğünün probleminde değiliz. Ayrıca binalar yapılıyor bir müddet sonra
tuvaleti bozuluyor, başka bir şey bozuluyor onun için para isteniyor halbuki
onun içindeki faaliyet dönen bir süreç var. Bu sürecin odak noktası öğretmen
çünkü bilgisayar da getirsen adam bundan anlamıyor. Nasıl kullanacağını
bilmiyorsa, kullandırmasını bilmiyorsa kilitlersin kapıyı, çocuklar bununla
oynamasın diye, bozmasın diye bırakırsın.
Bugün benim elimde böyle bir imkan olsa, açarım gelsin oynasın çocuklar,
istiyorsa oyun oynasın ama oynasın. Neden? Bir aşinalık geliştirsinler. Bu alet
zaten orada durduğu her dakika eskiyor. Her gün teknoloji gelişiyor. Bir müddet
sonra çöpe dönüşüyor.
Demin işaret ettiğiniz sorunlarda yol almanın hiç de zor olmadığını cevabınız
gösterdi galiba. Din eğitimi nasıl yapılır diye çok ciddi bir konuya girdiniz ve
hiçbir şekilde bir araya gelmeyeceği, gelse bile hemfikir olmayacağı düşünülen
farklı paydaşlarla dört ayrı toplantı yaptınız ve bundan ilginç sonuçlar
aldınız.
Siyaset bilimcisi olarak çok ilginç bir tecrübe edindim.Ve toplantılar şunu da
gösterdi aslında farklı kesimleri konsensus üretmeye yönelik bir yaklaşımla
zaten konuşturabiliyoruz. Türkiye'de insanlar din eğitimi istiyor. Bu
söyleniyor. Bunu laik kesimden de söylüyorlar herkes söylüyor hatta İmam Hatip
okulları bu din eğitimi eksikliğinden ortaya çıkıyor. Aileler çocukları din
eğitimi alabilsinler diye bu okullara gönderdiklerini imam olsunlar diye
göndermediklerini söylüyor. Şimdi o zaman sorun nedir? Ortadaki sorun bizim
temel eğitimle toplumdan gelen bu ihtiyacı karşılamamız. Karşılarken de bunu
akılcı bir şekilde yapmamız lazım. Sistem çerçevesi içinde yapmak lazım. Bunun
için de bu işin içinde olanlardan faydalanmak lazım. Bizim o küçük toplantıyla
yapmaya çalıştığımız oydu. Bu konuda fikir üretebilecek kesimleri bir araya
getirmek.
Eğitimde orta öğretim ile yüksek eğitim arasındaki geçiş, yani üniversite
sınavları en büyük soru işaretlerinden birini oluşturuyor. Sınav sisteminde her
yıl milyonlarca kişiyi ilgilendirse bile sürekli değişiklik oluyor. Sizce
oturmuş bir sistem var mı üniversiteye geçiş aşamasında?
Çok iyi yaptığımız işlerden biri, üniversite sınavları, çok etkin bir şekilde
yaptığımız işlerden. Sistem bir kere liseyi öldürüyor, lise diye bir şey
kalmıyor. Benim gönlümde yatan her üniversite kendi öğrencisini seçsin, ancak şu
anda biz bunu başaramayız. Sistemin, nasıl uygulanacağı konusunda sorunlar var.
Yoksa sistemin ortaya konulmuş olduğu mantık en azından doğru. Temel eğitim
siteminde mesela meslek liselerinde geçiş süreleri azaltıldıktan sonra, bunlarda
çok önemli reformlar yaptıktan sonra isteyen istediği yere girsin. Eğer sosyal
adalet istiyorsak asıl dershane bursu vermemiz gerekiyor. Evet aynen öyle çünkü
dershanelere giden para çok fazla dershaneye burs vermen gerekiyor. Katılıyorum,
bu sistemi değiştirmeyeceksen onun içinde sosyal adalet istiyorsak burs vermemiz
gerekiyor.
Nasıl bir burs sistemi olmalı?
Benim önerim sosyal adalet açısından altta bulunanların elenmemeleri için benzer
bir sistemi uygulanması. Türkiye'de bu konuda sosyal adalet dediğiniz zaman
bence çok iyi bir iktisatçı olmanıza da gerek yok. Son derece mantıki bir sorun
var ortada, o da şu; üniversite bugün yüksek eğitim devlet bütçesinden finanse
ediliyor, yüzde 90'a varan oranlarda. Peki bu para nereden geliyor? Bu para
topladığın vergilerle geliyor, topladığın vergileri nereden topluyorsun? Daha
çok sigara alırken vergi ödeniyor işte, tüketim yaparken ödeniyor. Dolaylı
vergilerin ağarlıklı olduğu bir ülkede çok harcama eğilimi yüksek olan daha çok
ayın sonunu getiremeyenler, bir de enflasyonu ekliyorsun bunun üstüne. Sonra
dershane sistemi nedeniyle de daha çok orta gelir, üst gelirlilerin çocuklarını
eğitiyorsan buyurun size başka bir sosyal adalet. Eğitimin finansmanı da bunlara
biraz eğilimli.
Dolayısıyla 10 milyar YTL'niz olsaydı Türkiye'nin sizin Meclise yapacağınız
öneri bunu temel eğitimde akupunktur noktası olarak öğretmenlerin donanımının,
eğitim süreçlerinin arttırılması aynı zamanda erken çocukluk eğitiminin geri
kalmış bir noktası olduğunu düşünüyorsunuz. Bunları önünde engel olarak
gördüğümüz fikir ayrılığı olduğunu, toplumsal fay hatları olduğunu düşünülen
noktaların aslında korkulduğundan daha kolay açılabilecek noktaların yaratıcı
diyalog ile açılabileceğini düşünüyorsunuz. Dolayısıyla iyimsersiniz.
İyimser olmasaydım Türkiye'de rektörlük yapmazdım
referans