Modernleşme yolunda hızla ilerleyen Türkiye'de öğretmenler geçinebilmek için barlarda türkü söylemekten garsonluğa kadar çok farklı alanlarda ek iş yapmak zorunda kalıyor.
Hepimizin hayatında, anılarında, seçtiği meslekte, yaşadığı hayatta, bir öğretmenin izi vardır mutlaka. Hayata nasıl bakılması gerektiğini öğrendiğimiz, adı, sesi, yüzü aklımızdan asla çıkmayan ve çıkmayacak bir öğretmen. "En kutsal mesleği' icra eden öğretmenler, bir yandan Türk eğitim sistemini kemiren sayısız sorunun altında ezilmeden evlatlarına en iyi eğitimi vermeye çalışırken bir yandan da hayat mücadelesinde yenik düşmemeye çalışıyor. Avrupalı meslektaşlarının çok altında maaş alan, Öğretmenler Günü dışında hatırlanmayan öğretmenlerin sorunları çözülmedikçe, ülkenin yarını gençleri parlak günlerin beklediğini söylemek çok zor.
İ.Ç. 37 yaşında, 13 yıllık bir öğretmen... Sarıyer ilçesine bağlı bir ilköğretim okulunda çalışıyor. Eşi ev hanımı ve 10 aylık bir çocuğu var. 2001 yılında İstanbul'- a atandığından beri geçinebilmek için ek iş yapıyor. İstanbul'daki çeşitli barlarda haftanın en az beş günü sahneye çıkarak türkü söyleyen İ.Ç. öğretmenlikten kazandığı parayla ev geçindirmenin mümkün olmadığını söylüyor. İki işte birden çalışmasına rağmen hala kirada oturuyor, tek lüksü ise geçen yıl aldığı arabası. Çoğu günler uykusuz bir şekilde dersbaşı yapan, 10 aylık bebeğini çok az görebilen İ.Ç. her şeye rağmen umudunu yitirmek istemediğini, geleceğin güzel olacağını ifade ediyor.
'SAZIMI ALIP İŞ ARADIM'
İ.Ç. yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "İstanbul'a gelir gelmez çalışmaya
başladım. Kimseleri tanımıyordum ama sazımı elime alıp iş aradım. Başta Taksim
olmak üzere çeşitli semtlerdeki barlarda çalıştım. Öğretmenlikten kazandığımdan
daha fazlasını kazanıyorum. Düzenli çalışırsam bu işten aylık elime geçen para
bir milyardan fazla oluyor. Haftada en az 5 gün çalışıyorum. Yorucu bir tempo
elbette. Barlarda genellikle işimiz gece saat bir buçuğa kadar devam ediyor.
Şu anda çalıştığım yer dışında Beşiktaş ve Seyrantepe'deki barlarla da iş görüşmesi
yapıyorum. Ek iş sayesinde bir araba alabildim. Hedefim bir ev alabilmek. Kiram
şu anda 350 YTL (350 milyon lira). Eski kiracı olduğum için böyle, yoksa 500-600
YTL (500-600 milyon) aşağı ev bulmak çok zor İstanbul'da."
'KARAMSAR DEĞİLİM'
Eşine ve çocuğuna vakit ayıramamaktan şikayet eden İ.Ç. eşinin hayat koşullarının
zorluğunu bildiği için kendisine destek olduğunu söylüyor. "Sonuçta gezip
keyif yapmıyorum, daha iyi bir yaşam için çalışıyorum. Sosyal hayatımız pek
olmuyor zaten. Sinemaya gidemiyoruz ama seyrek de olsa yemeğe çıkıyoruz. Boş
vakitlerimdeyse çocuğumla ilgilenmeye çalışıyorum" diyen İ.Ç. şöyle devam
ediyor: "Bar ortamlarında çalışmaktan hoşnut değilim. Müzik konusunda ciddi
çalışmalar yapmak istiyorum. Yaptığım ekiş öğretmenliğimi etkilemiyor dersem
yalan olur. Ancak meslekte 13. yılım ve artık bazı şeyler rutin hal aldı. Elimden
geldiğince öğrencilerime yorgunluğumu yansıtmamaya çalışıyorum. İyi bir eğitim
vermeye gayret ediyorum ama etkileniyorlar mutlaka. Özellikle uykusuz kaldığım
zamanlar işimi olumsuz etkiliyor. Ne yazık ki hepsini bir arada yürütmek zorundayım.
Ama bütün bunlara rağmen gelecekle ilgili karamsar değilim. Mutlaka bir şeylerin
değişeceğine inanıyorum."
YILDA BİR GÜN YETMEZ
Öğretmenlerin içinde bulundukları zor koşullar genellikle yılda bir gün, 24
Kasım Öğretmenler Günü'nde hatırlanıyor ve ertesi gün unutuluyor. Yılda bir
gün övgüler dizilip, vaatler sıralanıyor, heyecanlı nutuklar dinleniyor. Sonrasında
ise değişen fazla bir şey olmuyor. Eğitimciler, 24 Kasım Öğretmenler Günü'nün
"kutlanan" bir gün değil, sorunların gün yüzüne çıktığı bir tarih
olmasını istiyor. Öğretmenlerin sıkıntıları maaşlara da yansımış vaziyette.
Dört kişilik bir öğretmen ailesinin yapması gereken asgari gıda harcaması tutarı
Ekim 2004 ayı itibariyle 490 YTL tutuyor.
YOKSULLUK SINIRINDA
Dört kişilik bir ailenin gıdanın yanı sıra kira, ulaşım, yakacak, elektrik,
su, haberleşme, giyim, eğitim, sağlık, iletişim, kültür gibi temel ihtiyaçlar
için yapması gereken harcama dikkate alındığında yapılması gereken toplam harcama
tutarı Ekim 2004 itibariyle bin 500 YTL'nin üzerinde. "Yoksulluk Sınırı"
olarak tanımlanan bu tutar,yaşama düzeyini karşılayacak asgari tutar olmasına
karşın öğretmenler, bu sınırın çok altında ücretler alıyor. Öğretmenlerin 1976-2005
yılları arasındaki 29 yıllık süreçte alım güçleri incelendiğinde çıkan sonuçlar
ise eğitimcilerin giderek daha da yoksullaştığını ortaya koyuyor. 1976 yılında
bir öğretmen aylık maaşıyla 141 kilogram dana eti alırken günümüzde ancak 61
kilogram et alabiliyor. 1976 yılında 5 bin 546 TL maaş alan bir lise öğretmeninin
aldığı para, 2005 yılında 679 YTL 80 kuruş alan 9/1 derecedeki öğretmenin aldığı
maaştan daha fazla alım gücüne sahip.
ALIM GÜCÜ 9 KAT DÜŞTÜ
Maaşlardaki erime temel gıda maddesi olan ekmekte de göze çarpıyor. 1980 yılında
16 bin 19 lira maaş alan bir lise öğretmeni maaşıyla 5 bin 118 adet ekmek alırken
günümüz öğretmeni ancak 2 bin 236 adet ekmek alabiliyor. Öğretmenin eriyip giden
maaşı, tatillere de damgasını vurmuş durumda. Öğretmenlerin yüzde 51.2'si tatillerini
"akraba ve arkadaşlarının" yanında, yüzde 11.5'i otelde, yüzde 13.9'u
pansiyonda geçiriyor. Yüzde 23.4'sı ise hiç tatil yapmıyor. Buna göre, ekonomik
nedenlerden dolayı öğretmenlerin yüzde 74.6'sının tatil yapamadığı ortaya çıkıyor.
sabah