Denetim sistemimizdeki eksiklikler, yeni denetim teknikleri ve değerleri ile teçhiz edilmeli, ayrıca sistem, bağımsız ve özerk bir yapıya kavuşturulmalıdır
Kanaatimce, denetim ya da teftiş hizmetleri ile Müfettişlik mesleği Idareci ve siyasetçilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir. Bu cümleden hareketle denetim ve denetçi kavramları ve bu konudaki düzenlemelerin oluşturulması safhasında denetim elemanları ve derneklerinden yararlanıldığı ölçüde etkin, verimli, uygulanabilir bir denetim sisteminin ortaya çıkacağı geçmiş dönemlerde yapılan düzenlemelerden ve uygulamalardan açıkça görülmektedir. Yasal düzenlemelerde hiçbir zaman mükemmeliyete ulaşan bir etkinliğin bulunmadığı gerçeği bilinen bir husustur.
Bu noktada AKP Hükümetinin çalışma tarzı eleştiriye değer görülmektedir. Yöneticilerin arzu edilen alanlarda ilgili sektör temsilcileri ve diğer demokratik sivil kuruluşlarının görüşüne müracaat ettiği halde sorunlu ve ayak bağı görülen bazı alanlarda katılımcı, işbirliğine dayanan, koordinasyona tabi bir çalışma tarzı içinde olmadıkları görülmektedir. Elbette ki her hükümetin kendi kadrosu ve ekibiyle, kendi yöntemiyle çalışması doğal karşılanabilir hatta gerekli de görülebilir. Bununla birlikte yapılan çalışmaların makul, kabul edilebilir, hizmet gereklerine ve kamu ihtiyaçlarına, eşitlik ve hakkaniyet esaslarına uygun olarak gerçekleştirilmesi de Idare Hukukunun bilinen kurallarındandır. Bu itibarla iktidarların bu esaslar çerçevesinde hareket etmesi hem yöneten hem yönetilenler açısından zaruri ve faydalıdır.
Hal böyle olmakla birlikte, Türkiye'nin yeni bir olgunun, AB'nin kapısında, değişimin eşiğinde olduğu, kurum ve kurallarını mevcut AB müktesabatına uygun hale getirmek için çalıştığı dönemde genelde ülke düzeyinde geçerli uygulamalarda, özelde de hükümetin yeni Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı ile denetim elemanları ile ilgili düzenlemelerde bazı kusurlarının bulunduğu görülmektedir. Örneğin mezkur tasarı ile bazı kurum ve kuruluş denetim birimlerinin hakikaten esasa, öze ilişkin olmayan, makul karşılanamayacak bir takım gerekçelerle (3.kişilerle olan doğrudan münasebet, özel sektörle ilişkilerdeki yakınlık gibi......) ayrık, istisna tutularak faaliyetlerine devam etmesine müsaade edilirken (kurullar arasında mevcut bulunan ücret adaletsizliği başkaca bir değerlendirmenin konusudur.) bazı kurumların denetim birimlerinin ise kaldırılmaya çalışılması eleştiriye değer görülmektedir. Çünkü denetim bir bütündür.
Bu noktadan hareketle modern denetimin esaslarının ülkemizde yerleştirilmeye çalışılması ve bu konudaki çalışmalar gayet olumlu karşılanmasına karşın uygulanması noktasında istisnalar yaratılması, ayrıma gidilmesi sakıncalı görülmektedir. Tasarının genel gerekçesi ve madde gerekçeleri incelendiğinde denetim konusunun düzenlendiği 38. ve müteakip maddelerinde Adalet, Maliye, Savunma, Içişleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gibi bakanlıkların denetim birimlerinin kaldırılmadığı gibi taşra teşkilatının da olduğu gibi korunduğu görülmektedir. Müfettiş mesleğini, saygın bir meslek olarak gören ve icra etmeye çalışan bir personel olarak sözü edilen eksikliklerin, istisnaların onur kırıcı, çalışma şevkini derinden yaralayan, gelecek konusundaki ümitleri zedeleyen birer unsur olduğunu ifade etmekten kendimi alamıyorum. Yolsuzlukla mücadelede mevcut denetim birimleri olması gereken seviyede olmayabilir. Bazı noktalarda zaafiyetleri bulunabilir. Ancak bu hususların izale edilmesi, yeni denetim teknikleri ve değerleri ile teçhiz edilmesi, bağımsız ve özerk kılınması yerine bazıları bir yüzyıl ve daha uzun süreli bir geçmişe sahip Teftiş Kurullarının ve kurulların mensuplarının bir anda belirsiz bir ortama yitilerek yerine iç denetçi diye adlandırılan ve yazımın başında da ifade ettiğim Idarecilerce görevlendirilen, yetkileri, konusu belirsiz, idarenin inisiyatifine ve insafına bırakılan personelle yolsuzluğa ve buna çanak tutan sisteme ne ölçüde set, baraj çekileceği tartışma götürmektedir.
Kaldı ki bu tasarı ile getirilmeye çalışılan Ombudsman müessesi her ne kadar Batı ülkelerinde güzel örnekleri bulunsa da ülkemiz koşullarında ne kadar etkin olacağı şimdiden kestirilememektedir. Ayrıca bu görevi üstlenecek personele verilecek olan yüksek katsayı ve ek göstergeli ücretlerin vakti zamanında denetim elemanlarına tahsisi yapılmış ve hükümetler tarafından denetim elemanlarının çalışmaları çeşitli saiklerle engellenmemiş ve uygulamaya konulmuş olsa idi bu gün Tasarının gerekçesinde ülkemizin yolsuzluk sıralamasında neden ilk sıralarda olduğu hususu sanırım bir nebze aydınlığa kavuşurdu. Kaldı ki Tasarının Nisan-Mayıs aylarında hazırlanan metninde denetim birimlerinin kaldırılması yönünde bir düzenleme bulunmazken ve akabinde buna paralel Kamu denetimi Kanunun tasarısı hazırlanırken düzenlemelerin yukarıda bahsedilen eksiklikleri içeren bir şekle dönüştürülmesi açıkçası anlamlı bulunmaktadır.
Ayrıca tasarıyı hazırlayan ekibin içinde denetime yakın, bilgisinden yararlanılabilecek
bir üyenin bulunmaması da bir gariplik olduğu gibi tasarının kamuoyuna açıklanması
noktasında hükümet temsilcilerinin denetim ve denetim elemanlarına karşı takındığı
tavır da geçmişi denetim ile barışık olmayan bir görevlinin açıklaması şeklinde
görülmektedir. Tasarının bütün yönleriyle acil, gerekli, olduğu denetim elemanlarınca
da kabul edilmekle birlikte, içerdiği bazı çıkmazlar kabul edilebilirlik sınırlarını
zorlamakta, iyi niyetle başlanmış bir eylem olarak düşünülse dahi düzenlemenin
yaklaşan yerel seçimler öncesi siyasi sikler içeren, idarenin hukukilik ilkesine
zarar veren, denetimi pasifize eden bir anlayışa sahip bazı yetkililerce yönlendirildiği
ve kaleme alındığı düşünülmektedir. Tüm bu düşünceler birlikte değerlendirildiğinde
denetimin kamu alanında önemli fonksiyonlar icra ettiği, hiyerarşi olarak esasen
kamuya bağlı olmakla birlikte kendi içinde bağımsız faaliyet gösterdiği, Devlet
yönetimi ve ülke menfaatleri açısından yolsuzluk ve hukuk dışı faaliyetlerinin
önlenmesinde bir set oluşturduğu, bu itibarla bu birimlerin kaldırılması yerine
modern denetim teknik ve esas ve usulleri ile teçhiz edilmesinin daha uygun
olduğu, geçmişi neredeyse bir yüzyılı bulan denetim birimlerinin kaldırılarak
yerine yeni ihdas edilen unvan ve görevlerle kamu idaresinin denetlenmeye çalışılmasının
tekrar yolun başına dönülmesinden başka bir anlamının bulunmadığı, geçmiş uygulamalar
da göstermektedir ki yeni ihdas edilen unvan ve birimler zamanla kamunun denetiminden
çıkan, israfa neden olan, hukuki noktada sorunlar oluşturan hususlar olarak
ortaya çıkmaktadır. Üst kurullar ve bunların yönetiminde ortaya çıkan zaafiyetler
bu noktada güzel bir örnektir. Buna rağmen hükümetin devletin küçülmesi adı
altında sürekli yeni üst, düzenleyici kurullar ihdas ederek bu kurullara kendi
kadrolarının yerleştirmesi izah edilmemektedir. Temennimiz Hükümetin meclis
görüşmelerinde yaptığı bu hatayı düzelterek denetim ve birimleri konusunda makul
bir düzenlemeye gitmesidir..... Bütün denetim mensubu arkadaşlara bu konuda
duyarlı olmaya, geleceklerini vakfettikleri kariyer mesleklerinin geleceği için
her türlü girişim ve faaliyette bulunmaktan imtina etmemeleri dileğiyle...