Anasayfa

Eğitim fakültelerindeki bazı bölümlere sıfır kontenjana tepki

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Musa SARI'nın "Eğitim Fakültelerinin Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanlar Eğitimi Bölümleri bünyesindeki (Biyoloji, Fizik, Kimya ve Matematik Eğitimi Anabilim Dalı) ve Ortaöğretim Sosyal Alanları Eğitimi Bölümleri (Tarih, Coğrafya, Felsefe ve Türk Dili Eğitimi Anabilim Dalı) öğrenci kontenjanlarının YÖK tarafından sıfırlanması"nı konusuna dair açıklaması

Haber Giriş : 2013-05-31T22:13, Son Güncelleme 2018-03-27T00:42

ORTAÖĞRETİM FEN VE MATEMATİK ALANLARI VE ORTA SOSYAL ALANLARI EĞİTİMİ BÖLÜMÜ ANABİLİM DALLARININ KONTENJANLARININ SIFIRLAMASI

Konu: Eğitim Fakültelerinin Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanlar Eğitimi Bölümleri bünyesindeki (Biyoloji, Fizik, Kimya ve Matematik Eğitimi Anabilim Dalı) ve Ortaöğretim Sosyal Alanları Eğitimi Bölümleri (Tarih, Coğrafya, Felsefe ve Türk Dili Eğitimi Anabilim Dalı) öğrenci kontenjanlarının YÖK tarafından sıfırlanması.

Öğretmenliğin ihtisas mesleği olduğu yasalarla tanımlanmıştır. 13 Mart 1924 Tarih ve 439 Sayılı Kanun, öğretmenliği; “Devletin genel hizmetlerinden talim ve terbiye vazifesini üzerine alan, müstakil sınıf ve derecelere ayrılan bir meslektir.'' şeklinde tanımlamaktadır. Aynı şekilde, 1973 tarih ve 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 43. maddesine göre öğretmenlik; “Devletin eğitim-öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir. şeklinde tanımlanmış ve öğretmenlik mesleği için özel şartlar belirlenmiştir.

6 Kasım 1981 yılında çıkarılan 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ve bunu tamamlayan 20 Temmuz 1982 tarih ve 41 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye yükseköğretim sisteminde kapsamlı düzenlemelere gidilmiş, bu düzenlemeler ile öğretmen yetiştiren kurumların adlarında, öğretim sürelerinde, bölüm ve program yapılarında değişiklikler olmuş ya da yeni öğretmen yetiştirme kurumları açılmıştır. Daha sonra 1982 yılında Eğitim Fakülteleri kurularak, öğretmen yetiştirme programları bu fakültelere bağlanmıştır. Akabinde YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle 1996 yılından itibaren yeniden yapılanma süreci başlatılmıştır. Bu süreç, öğretmen yetiştirmede en az alan bilgisi kadar, alan eğitimimin de önemli olduğu gerçeğine dayanmaktadır. Buna bağlı olarak, eğitim fakültelerinde görev yapan öğretim elemanlarının, alan eğitimine yönelik araştırmalar yapmaları teşvik edilmiş, bunun için gerek yurt içi gerekse yurt dışı çeşitli faaliyetlere katılmaları sağlanarak ülke kaynakları seferber edilmiştir. Bu çaba ve girişimler sonucunda son 15 yıl içerisinde uluslararası literatürle eşdeğer düzeyde nitelikli çalışmalar yapılmıştır. Bu araştırmalara dayalı olarak, hem alan hem de alan eğitiminin bütünleşik olarak iç içe yedirildiği beş yıllık bir eğitim-öğretim programı çerçevesinde öğretmen adayları yetiştirilmektedir. Bu durum, eğitim fakültelerinde görev yapan öğretim elemanlarının özgeçmişleri ve müfredat programları incelenerek teyit edilebilir. YÖK'ün almış olduğu bu talihsiz karar, bir nevi kendi geçmiş politikalarının inkârı ve kendi kendini baltalaması anlamına gelmektedir. Ayrıca, şimdiye kadar yapılan harcamaların, verilen emeklerin ve öğretim elemanı gücünün göz ardı edilmesidir.

Öğretmenlik mesleğinin kalitesini arttırmak için Milli Eğitim Bakanlığı Avrupa'daki yeterlik çalışmalarından, Mesleki Yeterlik Kurumu ve YÖK tarafından yapılan Yükseköğretim Yeterlilik Çerçevesini de dikkate alarak her bir ortaöğretim alanı için özel alan yeterliklerini belirlemiştir. MEB bu yeterlik sonuçlarının 2013 yılından itibaren ÖSYM tarafından yapılacak Öğretmen Alım Sınavında kullanılmasını istemiş ve ÖSYM yapacağı sınavlarda eğitim fakültelerinde uygulanan öğretim programını ve MEB tarafından yapılan özel alan yeterliklerini dikkate alacağını açıklamıştır. Bu kapsamda MEB'in istediği ve öğretmen yeterliklerinde ifadesini bulan temel üç bileşen olan Alan Bilgisi, Alan Eğitimi Bilgisi ve Alan ile ilgili okuryazarlık (Beceri, Tutum ve Değer) ancak ve ancak eğitim fakülteleri altında çalışmakta olan akademisyenler tarafından verilebilir, bu yeterlilik fen- edebiyat fakültelerindeki ilgili bölümlerin temel bilimci yetiştirme hedefi ile en fazla %30 oranına örtüşebilir.

Bu süreç, Temel Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle belirtilmiş ve uzun yıllar uygulanmışken, Fen-Edebiyat Fakültelerinin bilimsel temelleri olmayan popülist lobi faaliyetleri sonucunda, 2013-2014 Eğitim- Öğretim yılında Eğitim Fakültelerinin Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanları (Fizik Kimya, Matematik ve Biyoloji Öğretmenliği) Eğitimi Bölümü ve Ortaöğretim Sosyal Alanları (Tarih, Coğrafya Felsefe ve Türk Dili Öğretmenliği) Eğitimi Bölümlerine öğrenci alınmaması konusunda YÖK tarafından karar alındığı ve ÖSYM'ye bilgi verildiği yönünde duyumlar almış bulunmaktayız. Ancak YÖK, bu durumdan hiçbir Eğitim Fakültesi Dekanını önceden haberdar etmediği gibi, aldığı kararı da ilgili fakülte dekanları ve ilgili bölümlerle paylaşma gereği duymamıştır. Bu bilgi, dolaylı yollardan öğrenilmiştir. Kaldı ki daha önce 2013 Yükseköğretime geçiş sınavı (YGS) programları ve kontenjanları kılavuzu güncelleme formunda, genel kontenjan sayıları belirlenmiş ve bölüm anabilim dalları tarafından bu kontenjanlar uygun görülmüştür. Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanları Eğitimi Bölümü olarak, yapılan bu uygulamayı ülkemizin öğretmen yetiştirme politikasına vurulmuş bir darbe olarak görüyor ve şiddetle kınıyoruz. Ortaöğretim bölümlerine “sıfır” kontenjan verilmesi demek, bu bölümlerin zamanla kapatılması anlamına gelmektedir. YÖK'ün almış olduğu bu talihsiz karar, bir nevi kendi geçmiş politikalarının inkârı ve kendi kendini baltalaması anlamına gelmektedir. Ayrıca, şimdiye kadar yapılan harcamaların, verilen emeklerin ve öğretim elemanı gücünün göz ardı edilmesidir. Bu düşünce, bilimsellikten uzak, hiçbir istatistiki veriye dayanmayan günü kurtarma çabalarıdır. Bu bölümlerin kontenjanlarının sıfırlanması durumunda, Eğitim Fakültelerinin yukarıda bahsedilen bölümlerine gelen öğrencilerin, Fen-Edebiyat Fakültelerine gideceğinin de bir garantisi yoktur. Temel kuruluş amaçları; “Temel bilimlerde araştırmacı ve uzman yetiştirmek” olan Fen-Edebiyat Fakülteleri işlevlerinden uzaklaşacak ve öğrencileri kendi alanlarında uzmanlaşma yerine, öğretmenlik beklentisine yöneltecektir. Kanunlarla belirlenmiş ihtisas mesleklerindeki uzman kişiler, ilgili fakültelerde uzmanlaşırlar. Nasıl bir Tıp Fakültesi öğrencisi Tıp fakültesinde uzmanlaşarak doktor oluyorsa, Mühendisler Mühendislik Fakültelerinde yetişiyor ise öğretmenlerin de Eğitim Fakültelerinde ihtisas eğitimi almaları gerekir. Pedagojik formasyonla sadece iki dönem verilen öğretmenlik ile ilgili dersler, hem uygulama boyutu hem de kredi açısından incelendiğinde oldukça sınırlı ve yetersiz kalmaktadır.

Eğitim fakültesi çıkışlı olmayan bir öğretmenin MEB tarafından istenilen özel alan yeterliklerinden sadece Alan Bilgisi boyutunu karşılayabilecek iken, alan eğitimi ve okuryazarlık (beceri, tutum, değer,…) boyutu kesinlikle eksik kalacaktır. Bu iki boyutun önemi başta öğretmen yeterlikleri, EQF-LLL, yükseköğretim yeterlilikler çerçevesi başta olmak üzere tüm öğretmen standart ve yeterliklerinde vurgulanmaktadır.

Eğer amaç, atanamayan öğretmen adaylarının sayısını arttırmamak ise uygulanan politika tamamen yanlıştır. Bir taraftan Eğitim fakültelerine sıfır kontenjan reva görülürken, diğer taraftan Fen-Edebiyat fakültesi mezunlarına formasyon hakkı verilmesi anlaşılması güç bir çelişkiler yumağıdır. Ayrıca, atanamayan öğretmenlerin sayısının artmasına; sayıları ve kontenjanları çok fazla olan Fen-Edebiyat Fakültelerinden mezun olan öğrencilere formasyon hakkı verilmesi sebep olmaktadır. Aslında temel sorun, atanamayan öğretmen sorunu değil, Fen-Edebiyat fakültesi mezunlarının istihdam sorunudur.

Türkiye'deki Fen-Edebiyat ve Eğitim Fakültesi mezunları düşünüldüğünde; Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik, Türk Dili ve Edebiyatı, Coğrafya ve Tarih bölümlerinden mezun olan toplam öğrenci sayısı yaklaşık olarak 48000'dir. Bu sayının sadece %6'sı eğitim fakültesi mezunlarıdır (ÖSYM 2012-2013 Kontenjan Kılavuzu). Bu çok düşük payın atamalarda ve iş bulmada Fen ve Edebiyat Fakülteleri aleyhine kriz yarattığı iddiası gerçek dışıdır. Dolayısıyla, üniversite sınavı sonrasında öğrencilerin Fen- Edebiyat Fakültelerini tercih etmemelerinin faturası Eğitim Fakültelerine kesilmekte yani, Fen Edebiyat Fakültelerini kurtarma adına Eğitim Fakülteleri feda edilmektedir. Bu konu, kamuoyuna yanlış ve yanlı olarak yansıtılmaktadır.

Öğretmenlerin Eğitim Fakültelerinden değil de Fen-Edebiyat fakültelerinden yetişmesi durumunda, kaliteli ve nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesi, hiçbir araştırmaya dayanmayan eğitim-öğretim faaliyetleri sonucunda gerçekleştirilmiş olacaktır. Bu durum, günlük düşünerek, ülkemizin geleceğini hiçe sayıp temeline dinamit koymak anlamına gelecektir.

Sonuç olarak, Eğitim Fakülteleri ortaöğretim bölümlerine geçmiş yıllarda olduğu gibi bundan sonra da lisans öğrencisi alınmasının daha uygun olacağı kanaatindeyiz. Ayrıca, YÖK'ün almış olduğu bu taraflı ve yanlış karardan geri adım atmasının ülkemiz eğitiminin geleceği açısından daha isabetli olacağını düşünüyoruz.

Prof.Dr.Musa SARI
G.Ü.Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim üyesi

Memurlar.Net - Özel