İsmet Berkan/RADİKAL
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, İl Özel İdareleri Yasası'nın ardından Belediyeler
Kanunu'nu da yeniden görüşülmek üzere Meclis'e iade etti. Cumhurbaşkanı, herhalde
önümüzdeki birkaç gün içinde Kamu Yönetimi Temel Kanunu'nu da veto edecek ve
seriyi tamamlayacak.
Cumhurbaşkanı'nın üç temel veto gerekçesi var. Bunlardan birine, yani gazeteler
tarafından 'Melih Gökçek maddesi' diye anılan geçici dördüncü maddenin veto
gerekçesine ben de katılıyorum. Ancak veto edilen diğer iki maddeyle ilgili
endişelere ve gerekçelere katılmama imkân yok.
Maddelerden birinde, belediyenin 'belde halkı ve beldenin ihtiyaçlarını' karşılamak
için var olduğu söyleniyor. Cumhurbaşkanı, burada 'belde halkı'nın yanında 'belde'
kelimesinin de kullanılmasına karşı çıkıyor.
Cumhurbaşkanı'nın ayrıntılı haberimizde zaten okuyacağınız ilginç akıl yürütmesine
göre, eğer belediye sadece halkın değil beldenin de belediyesi olursa, merkezi
yönetime ait bazı işlevleri üstlenebilir. Bu da Cumhurbaşkanı Sezer'e göre hem
devlet hizmetlerinde yöreden yöreye dengesizliklere neden olabilir hem de standart
dışılığı teşvik eder. O yüzden de Anayasa'ya aykırı.
Burada birkaç varsayım var. Bir kere, kamu hizmetlerinin Türkiye'nin her yerinde
standart biçimde ve aynı verildiğini öne sürüyoruz. Sizce bu görüş doğru olabilir
mi? Mesela Hakkâri'deki devlet hastanesinde aldığınız hizmetle Ankara'da bir
devlet hastanesinde aldığınız hizmet sahiden birbirinden farksız mı? Keşke öyle
olsa...
Türkiye'de kamu hizmetlerinde bir yeknesaklıktan söz edilemez. Aynı il sınırları
içinde bile farklılıklar vardır. Kaldı ki böylesi bir yeknesaklık herhalde dünyada
da pek yoktur, bence olamaz da.
Kaldı ki madde zaten kamu hizmetleriyle, yani biz vatandaşları ilgilendirdiği
biçimiyle kamu görevlilerinin bize sunduğu hizmetle ilgili değil. Tapu dairesi
iyi çalışmadığında belediye oraya alternatif bir tapu dairesi açacak değil.
Ama mesela bir yere su götürmek ya da yol yapmak gibi hizmetler söz konusu olduğunda
bugün yetki karmaşası nedeniyle eli kolu bağlı olan belediyeler bu madde sayesinde
daha rahat hareket edebilecek, kendi sınırları içindeki bir yere eğer DSİ su
götürmüyorsa su götürebilecek mesela.
Amaç vatandaşın memnuniyeti değil mi? Nedir bu kıskançlık?
Neyse, Cumhurbaşkanı'nın öteki veto gerekçesi de buna benzer. Yasada, 'Kanunla
başka kuruluşlara verilen görevler dışında kalan işleri belediyeler yapar' deniyor.
Sezer, bu ifadenin genelliğine itiraz ediyor ve 'Görevler tek tek sayılmalı'
diyor.
Sezer'e göre görevler ve yetkiler tek tek sayılmazsa, belediyeler 'özel görevli'
değil de 'genel görevli' olurmuş. Yine Sezer'e göre, ya yarın öbür gün, bugün
bir bakanlığın görevi gibi gözüken bir iş yasa çıkarılıp o bakanlığın görev
alanından eksiltilirse, o zaman belediyeye ilave yetki devredilmiş olmaz mı?
Yani, gelecekte diyelim Kültür Bakanlığı'na ait ören yerlerini yönetme yetkisi
bu bakanlığın yasasından silinerek belediyelere çaktırmadan bir görev devri
yapılacaksa, bir başka deyişle ortada yasa değiştirmeye
yeten bir siyasi güç varsa, aynı güç bu yetkinin Belediye Kanunu'na eklenmesini
beceremez mi?
Bu gerekçelere katılmama gerçekten imkân yok; çünkü mantıklı değiller.
Burada Sezer'in hukuki argümanları bence yaşadığımız çağın hayli gerisinde.
O hukuki argümanlara temel oluşturan siyasi anlayışın ne olduğunu daha önce
yazdım: Tek parti dönemine özlem.
Merkezi idarenin bu kadar kıskançça savunulmasını anlamakta güçlük çekiyorum.
Fena mı, yönetim bizim denetleyebileceğimiz kadar yakına geliyor. Bir yanlış
varsa, yöneticiler hep elimizin altında olacak. Kaldı ki belediyelere öyle aman
aman bir yetki devredildiği falan da yok. Bir de, devredilen işleri yürütecek
para kaynaklarından da yoksun zaten belediyeler.
Ama olsun. Ankara'nın bir çöpünü yerel yönetime devretmeyelim. Hepimiz eşit
olalım ama sefalette eşit olalım.