Anasayfa

YÖK, etik ihlalinden öğretim üyesine ceza verdi, Mahkeme YÖK'ü haklı buldu

YÖK, Etik ihlali yapan öğretim üyesine uyarma cezası verdi. Mahkeme YÖK'ü haklı buldu... AYM yetkisizlik nedeniyle davayı red etti.

Haber Giriş : 2021-08-19T11:10, Son Güncelleme 2021-08-20T22:32

YÖK, Uludağ Üniversitesi'nde görevli bir öğretim üyesinin eserlerinde etik ihlali yaptığını tespit etti... Yapılan tespitin ardından öğretim üyesine 'Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmaktan dolayı uyarma cezası verdi.

Verilen cezanın ardından öğretim üyesi konuyu Danıştay'a kadar taşıdı. Danıştay YÖK'ü haklı bulmasının ardından öğretim üyesi AYM'ye bireysel başvuruda bulundu. AYM'de yetkisizlik nedeniyle başvuruyu red etti.

İŞTE AYM'nin verdiği karar

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİİKİNCİ BÖLÜM

KARAR

.... BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/18612)

Karar Tarihi: 16/12/2020

İKİNCİ BÖLÜM

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yasal dayanağı bulunmamasına karşın disiplin cezası verilmesi nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Uludağ Üniversitesi ... Fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

9. Başvurucu 2015 yılı Nisan döneminde doçentlik unvanı alabilmek için başvuruda bulunmuştur.

10. Başvurucunun eserleri üzerinde yapılan inceleme neticesinde Yükseköğretim Kurulu (YÖK) 24/4/2016 tarihli kararıyla başvurucunun etik ihlali yaptığı sonucuna varmıştır. Kararda, başvurucunun B2 numaralı eseriyle "akademik atama ve yükselme başvurularında bilimsel araştırma ve yayınlara ilişkin yanlış ve yanıltıcı beyanda bulunmak" ve D2 numaralı eseriyle de "tekrar yayım yoluyla" etik ihlalinde bulunduğu belirtilmiştir.

11. Anılan durum YÖK'ün 30/6/2016 tarihli yazısı ile Uludağ Üniversitesi Rektörlüğüne (Rektörlük) bildirilmiş ve başvurucu hakkında soruşturma açılması istenmiştir. Bunun üzerine Rektörlük tarafından 25/7/2016 tarihinde etik ihlali iddiasıyla başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır.

12. Yürütülen soruşturma kapsamında 17/8/2016 tarihli yazı ile başvurucudan yazılı savunması istenmiştir. Başvurucu 31/8/2016 tarihinde yazılı savunmasını yapmıştır. Savunmasında, etik ihlal iddiası ile disiplin soruşturması yürütülemeyeceğini ve disiplin cezası verilemeyeceğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesinin 14/1/2015 tarihli kararıyla 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun disiplin cezalarını düzenleyen 53. maddesinin iptal edildiğini ve disiplin cezalarının kanuni dayanağının ortadan kalktığını ifade etmiştir. Yasa koyucu tarafından yeni düzenleme yapılmadığı müddetçe kendisi hakkında disiplin cezası verilemeyeceğini vurgulamıştır. Hakkında yürütülen soruşturmanın usule aykırı olduğunu ve herhangi bir etik ihlalin söz konusu olmadığını ileri sürmüştür. Bu hususlar gözönünde bulundurularak hakkında ceza tayinine yer olmadığı şeklinde işlem tesis edilmesini talep etmiştir.

13. Rektörlüğün 6/10/2016 tarihli işlemiyle başvurucu, etik ihlali fiilinin 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinde düzenlenen "Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak" kapsamında olması nedeniyle uyarma cezası ile tecziye edilmiştir.

14. Başvurucu 18/10/2016 tarihinde cezaya itiraz etmiştir. Dilekçesinde; şahsı ile ilgili olarak geçmişte almış olduğu iyi hal, başarı ve ödüllerin değerlendirilerek bir alt ceza uygulanmak suretiyle ceza verilmesine yer olmadığı şeklinde karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. 31/8/2016 tarihli savunmasında belirtildiği üzere hakkında disiplin cezası verilemeyeceğini ve yayınlarında herhangi bir etik ihlalinin bulunmadığını ileri sürmüştür.

15. Disiplin Kurulunun 20/10/2018 tarihli kararıyla uyarma cezasına karşı yapılan itiraz reddedilmiştir. Söz konusu karar Rektörlüğün 9/11/2016 tarihli işlemiyle başvurucuya tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 26/12/2016 tarihinde uyarma cezasının iptali istemiyle dava açmıştır. Dava dilekçesinde, cezanın verildiği tarihte etik ihlali nedeniyle disiplin cezası verilmesine yönelik kanuni dayanak bulunmaması nedeniyle verilen cezanın suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı olduğu belirtilmiştir. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi tarafından 2547 sayılı Kanun'un disiplin cezalarını düzenleyen 53. maddesinin iptal edildiğini ve disiplin cezalarının kanuni dayanağının ortadan kalktığını, bu sebeple doçentlik başvurusunun kabul ya da reddedilmesi şeklinde karar verilebileceğini ancak başvurusundan yola çıkılarak etik ihlali gerekçesi ile kendisine ceza verilemeyeceğini ifade etmiştir. Öte yandan başvurucu, disiplin soruşturması ile ilgili birçok usule aykırılık bulunduğunu ileri sürmüştür.

17. Rektörlük 12/1/2017 tarihinde savunmasını yapmıştır. Savunma dilekçesinde, Anayasa Mahkemesinin 14/1/2015 tarihli iptal kararı sonrasında 12/11/2015 tarihinde YÖK Genel Kurulunun toplandığı ve yürütülen disiplin soruşturmalarında 2547 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (a) bendi ile diğer maddelerinde özel olarak düzenlenen disipline dair hususlar dışında 657 sayılı Kanun'un disipline ilişkin düzenlemelerin geçerli olduğu kararının alındığı belirtilmiştir. Bu nedenle verilen cezanın kanuni dayanağının bulunduğu vurgulanmıştır. Disiplin soruşturmasının ve soruşturma sonucunda verilen cezanın usule uygun olduğu ifade edilmiştir.

18. Bursa 3. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 6/6/2017 tarihinde dava konusu uyarma cezasının iptaline karar vermiştir. Kararda, 2547 sayılı Kanun'un 53. maddesinin b bendinde 1/3/2014 tarihli ve 6528 sayılı Kanun'un 7. maddesiyle değişiklik yapıldığı ancak anılan değişikliğin Anayasa Mahkemesinin 14/01/2015 tarihli kararıyla iptal edildiği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesinin kararının ilgili kısmına yer verildikten sonra konuya ilişkin Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 29/4/2015 tarihli kararından bahsedilmiştir. Kararda yine yukarıda bahsi geçen YÖK Genel Kurulunun 12/11/2015 tarihli toplantısına ve toplantıda alınan yürütülen disiplin soruşturmalarında 2547 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (a) bendi ile diğer maddelerinde özel olarak düzenlenen disipline dair hususlar dışında 657 sayılı Kanun'un disipline ilişkin düzenlemelerin geçerli olduğu yer almıştır. Bununla birlikte Mahkeme; yükseköğretim elemanlarının 657 sayılı Kanun'a tabi olmadığını, 657 sayılı Kanun'un 2547 sayılı Kanun'a tabi personel için de uygulanmasının ancak öğretim elemanlarına ilişkin yasal düzenlemelerde 657 sayılı Kanun'a açık bir şekilde atıf yapılması halinde mümkün olabileceğini vurgulamıştır. Bu sebeple 2547 sayılı Kanun'da disiplin işleri yönünden 657 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağına ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığını belirterek başvurucu hakkında tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğu sonucuna varmıştır.

19. Rektörlük 22/6/2017 tarihinde kararı istinaf etmiştir. İstinaf dilekçesinde, başvurucunun 657 sayılı Kanun'a tabi olmadığına ilişkin mahkeme yorumunun yanlış ve hatalı olduğu belirtilmiştir. 11/10/1983 tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca Kanun'da hüküm bulunmayan hallerde 2547 sayılı Kanun ile 657 sayılı Kanun hükümleri uygulanacağı, bu sebeple davacıya 657 sayılı Kanun'un disiplin hükümleri uygulanmasında hukuka aykırı bir durum olmadığı ifade edilmiştir. Disiplin soruşturmasının usule uygun olması ve fiiline karşılık gelen ceza ile cezalandırılmış olması nedeniyle mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmuştur.

20. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi 22/3/2018 tarihinde istinaf talebini kabul ederek mahkeme kararını kaldırmış ve davayı kesin olarak reddetmiştir. Kararda yapılan soruşturma sonrasında davacının etik ihlalde bulunduğunun sübuta erdiği belirtilmiştir.

21. Nihai karar 17/5/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 12/6/2018tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

22. 657 sayılı Kanun'un "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
A- Uyarma : Memura, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.

Uyarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
e) Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak,
..."
23. Anayasa Mahkemesinin 14/1/2015 tarihli ve E.2014/100, K.2015/6 sayılı kararı ile iptal edilen 6528 sayılı Kanun'un 7. maddesi şu şekildedir:

"4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 53 üncü maddesinin (b) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"b. Öğretim elemanları, memur ve diğer personele uygulanabilecek disiplin cezaları uyarma, kınama, yönetim görevinden ayırma, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması, üniversite öğretim mesleğinden çıkarma ve kamu görevinden çıkarma cezalarıdır. Hangi fiillere hangi disiplin cezasının uygulanacağı, bu bentte sayılan kişilerin disiplin işlemleri ve disiplin amirlerinin yetkileri, Devlet memurlarına uygulanan usul ve esaslar da göz önüne alınmak suretiyle Yükseköğretim Kurulunca düzenlenir."

24. 2547 sayılı Kanun'un "Genel esaslar" kenar başlıklı 53. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"
...
b. (Değişik: 2/12/2016 - 6764/26 md.) Devlet ve vakıf yükseköğretim kurumlarının öğretim elemanlarına uygulanabilecek disiplin cezaları uyarma, kınama, aylıktan veya ücretten kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması veya birden fazla ücretten kesme, üniversite öğretim mesleğinden çıkarma ve kamu görevinden çıkarma cezalarıdır. (Ek cümleler:15/4/2020-7243/7 md.) Öğretim elemanları dışında iş sözleşmesiyle çalışan personel 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu ve iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesine tabidir. Memurlar hakkında ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125 inci maddesi uygulanır.
(1) (Değişik:15/4/2020-7243/7 md.) Uyarma: Öğretim elemanına, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir. Uyarma cezasını gerektiren fiiller şunlardır:
...
c) Görevin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, kayıtsızlık göstermek veya düzensiz davranmak.
..."
B. Uluslararası Hukuk

25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...

2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır."

26. Sözleşme'nin 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"1. Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez."

27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 7. maddesinde yer alan "suç oluşturmayan eylem" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini de Sözleşme'nin 6. maddesinde yer alan "suç ile itham edilme" kavramına ilişkin olarak ortaya koyduğu üç kıstas ile açıklamaktadır.

28. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer bulan "suç ile itham edilme" kavramının taraf devletlerin iç hukuklarındaki karşılıklarından bağımsız, otonom bir yapıya sahip olduğunu vurgulamaktadır (Adolf/Avusturya, B. No: 8269/78, 26/3/1982, § 30). Yine AİHM'e göre tek başına "itham" kavramı da Sözleşme'nin anlamı dahilinde anlaşılmalıdır. Bu kapsamda "itham" kavramı yetkili makamlarca bir kişiye suç işlediği iddiasının resmi olarak bildirimi şeklinde açıklanabilir. Böyle bir tanım aynı zamanda şüpheli kişilerin sonuçlarından büyük ölçüde etkilendikleri durumları da içine alır (Deweer/Belçika, B. No: 6903/75, 27/2/1980, §§ 42-46; Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/7/1982,§ 73).

29. AİHM, suç isnadını değerlendirirken üç kriter dikkate almaktadır. Bunlar iç hukuktaki sınıflandırma, suçun türü ve cezanın türü ile ağırlığıdır (Engel ve diğerleri/Hollanda [GK], B. No: 5100/71, 5101/71, 5102/71, 5354/72, 5370/72, 8/6/1976,§§ 82, 83).

30. AİHM'e göre birinci kriterin diğer kriterlere göre göreceli olarak ağırlığı olsa da değerlendirme için birinci kriter ancak bir başlangıç noktası oluşturur. Şöyle ki eğer taraf devletin iç hukuku bir eylemi suç olarak nitelendirmiş ise bu, 6. maddenin kapsamının uygulanması bakımından belirleyicidir. Ancak eğer ulusal hukukta böyle bir nitelendirme yok ise AİHM yine de başvuru konusu edilen cezai sürecin ulusal sınıflandırmasının ötesine bakacak ve maddi gerçeği inceleyecektir (Engel ve diğerleri/Hollanda, § 81).

31. Sözleşme'nin 6. maddesinin kapsamının uygulanmasını belirleyecek daha önemli bir kriter olarak değerlendirilen (Jussila/Finlandiya [BD], B. No: 73053/01, 23/11/2006) suçun türü kriteri ise şu faktörlerin hesaba katılmasını gerektirmektedir:

i. Başvuruya konu cezai sürecin doğrudan -örneğin bir meslek grubu gibi- belirli bir gruba mı yönelik olduğu yoksa herkes için bağlayıcılığı olan genel bir etki mi yarattığı (Bendenoun/Fransa, B. No: 12547/86, 24/2/1994, § 47)

ii. Cezai sürecin kamu gücünü kullanan bir kamu otoritesi tarafından yürütülüp yürütülmediği (Benham/Birleşik Krallık [BD], B. No: 19380/92, 10/6/1996, § 56)

iii. Cezai sürecin cezalandırıcı ya da caydırıcı bir amacının bulunup bulunmadığı (Öztürk/Almanya [GK], B. No: 8544/79, 21/2/1984, § 53; Bendenoun/Fransa, § 47)

iv. Cezai sürecin sonunda öngörülen cezanın uygulanmasının bir suç tespitine bağlı olup olmadığı (Benham/Birleşik Krallık, § 56)

v. Benzer cezai süreçlerin diğer taraf devletlerin hukuklarında nasıl sınıflandırıldığı (Öztürk/Almanya, § 53)

32. Üçüncü ve son kriter cezanın türü ve ağırlığı ise 6. maddenin uygulanma kapsamının belirlenmesinde cezai sürecin sonunda öngörülen cezanın olası en yüksek miktarının da dikkate alındığını ortaya koymaktadır (Campbell ve Fell/Birleşik Krallık, B. No: 7819/77, 7878/77, 28/6/1984, § 72; Demicoli/Malta, B. No: 13057/87, 27/8/1991, § 34).

33. AİHM'e göre Sözleşme'nin 6. maddesinin cezai süreçler bakımından kapsamının belirlenmesinde Engel ve diğerleri/Hollanda başvurusuna ilişkin kararda altı çizilen ikinci ve üçüncü kriterlerin birlikte uygulanması gerekli değildir. Yine de her bir kriterin ayrı ayrı analizi üzerinden sonuca varılamayan durumlarda kriterlerin kümülatif olarak değerlendirilmesine ilişkin bir yaklaşım da benimsenebilir (Bendenoun/Fransa, § 47).

34. AİHM, söz konusu üç kriteri uygulayarak sonuca ulaştığı disiplin işlemine karşı yapılan bir başvuruda (Çelikateş ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 45824/99, 7/11/2000), kamu görevine giriş ile kamu görevine son verilmesi şartlarına karşı yapılan bir başvuruda (Sidabras ve Dziautas/Litvanya (k.k.), B. No: 55480/00 ve 59330/00, 1/7/2003) ve anayasa ihlalleri nedeniyle cumhurbaşkanı aleyhine başlatılan itham sürecine karşı yapılan bir başvuruda (Paksas/Litvanya [BD], B. No: 34932/04, 6/1/2011, §§ 64-69) şikayetlerin Sözleşme'nin 6. ve 7. maddelerinin kapsamı dışında kaldığı sonucuna varmıştır.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

35. Mahkemenin 16/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

36. Başvurucu, disiplin cezasının tesis edildiği tarihte Anayasa Mahkemesinin 14/1/2015 tarihli kararı uyarınca cezanın dayanağı olan maddenin iptal edildiğini belirtmiştir. Söz konusu maddenin iptal edilmiş olması nedeniyle öğretim elemanlarına disiplin cezası verilebilecek yasal dayanak kalmadığını ifade etmiştir. Kendisine yasal dayanağı bulunmaksızın uyarma cezası verilmesi nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme'nin ve Türkiye'nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

38. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru bağlamında Anayasa'nın 38. maddesine ilişkin inceleme yetkisi, anılan maddenin norm alanına dahil olan her türlü yaptırımı kapsayacak şekilde geniş olmayıp Sözleşme çerçevesinde suç isnadı olarak nitelenebilen yaptırımlarla sınırlı tutulmuştur. Diğer bir ifadeyle Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda Anayasa'nın 38. maddesi kapsamına giren her türlü yaptırımın değil sadece Anayasa ile Sözleşme'nin ortak koruma alanına giren suç isnadı sayılan yaptırımların anılan maddedeki güvenceleri ihlal edip etmediğini denetleme yetkisini haizdir (D.M.Ç, B. No: 2014/16941, 24/1/2018, § 33).

39. Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez."

40. Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında "Kimse, ... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz." denilerek suçun kanuniliği, üçüncü fıkrasında da "Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." ifadesine yer verilerek cezanın kanuniliği ilkesi getirilmiştir. Anayasa'nın 38. maddesinde yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığının ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi buna ilişkin Kanun'un açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekir (D.M.Ç, § 35).

41. Uyuşmazlığın suç ve cezalara ilişkin olması, ihlal iddiasının Sözleşme'nin 7. ve Anayasa'nın 38. maddesinin ortak koruma alanı kapsamında değerlendirilebilmesinin ön şartıdır. Bu durumda bireysel başvuruya konu somut olayda, disiplin cezasının ve sonuçlarının -suçlarda ve cezalarda kanunilik ilkesine yönelik ihlal iddiası açısından- Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alıp almadığı belirlenmelidir.

42. Anayasa'nın 38. maddesi uyarınca kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı bir kimsenin cezalandırılamayacağına ilişkin kural bağlamında "kanunun suç saymadığı bir fiil" ifadesiyle kastedilenin Sözleşme'nin 6. maddesinde yer alan "suç ile itham edilme" kavramına ilişkin ortaya konulan kıstaslar ile uyumlu olarak açıklanması gerekmektedir.

43. Suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinden inceleme yapılabilmesi için bir suç isnadının varlığı gerekir. Suç isnadının özerk bir kavram olması nedeniyle bir isnadın Anayasa'nın 38. ve Sözleşme'nin 7. maddesi kapsamında olup olmadığının tespiti amacıyla üç ayrı kriter kullanılmaktadır. İlk olarak isnadın ulusal ceza mevzuatında suç olarak düzenlenip düzenlenmediğine bakılmalı ve isnat edilen eylem, ulusal ceza mevzuatında suç addedilmişse yapılan isnat diğer kriterlerin uygulanmasına gerek kalmadan suç isnadı olarak kabul edilmelidir (B.Y.Ç., B. No: 2013/4554, 15/12/2015, § 31).

44. İsnada konu eylemin ulusal mevzuatta suç addedilmediği durumlarda ise eylemin suç karakteri ve özelliği taşıyıp taşımadığı ile eylem için öngörülen cezanın ağırlığı ve amacı dikkate alınacaktır. Bu bağlamda disiplin hukuku çerçevesinde yapılan bir isnadın cezai anlamda bir suç isnadı olup olmadığının belirlenmesinde disiplin cezasının belirli bir grubu mu yoksa herkesi mi bağladığı, caydırma ve cezalandırma amacı içerip içermediği, ilgili suçun ceza hukukunda yer alan suçlarla benzerlik taşıyıp taşımadığı, uygulanan usullerin ceza hukuku alanındaki yargısal usullere benzeyip benzemediği gibi faktörler dikkate alınacaktır (B.Y.Ç., § 32).

45. Buna göre ceza hukuku anlamında suçun herkes tarafından işlenebilmesi mümkün iken genellikle bir kurumun iç işleyişiyle veya bir meslek grubunun faaliyetleriyle ilgili olan disiplin suçları belli sıfata, mesleki unvana sahip kişiler tarafından işlenebildiğinden yalnızca belirli bir grubu bağlamakta ve bu nedenle cezai anlamda suç niteliği taşımamaktadırlar. Diğer taraftan disiplin hukuku kapsamında uygulanan bir yaptırımın ciddi şekilde caydırıcı olması veya yaptırımın sonucunun belirli şartlar dahilinde -para cezasının ödenmemesi durumunda- hürriyeti bağlayıcı ceza ile ilintilendirilmesi halinde mevzuatta disiplin suçu olarak düzenlenmiş olmasına rağmen cezai anlamda bir suçun mevcut olduğu kabul edilebilir (B.Y.Ç., § 33).

46. Somut olayda başvurucu hakkında yürütülen disiplin soruşturması sonucunda etik ihlali yaptığının tespit edilmesi üzerine uyarma cezası ile cezalandırılmıştır. Derece mahkemelerince tartışılan verilen cezanın niteliğinden ziyade cezanın 657 sayılı Kanun'a dayanılarak verilip verilemeyeceğidir. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut başvuru değerlendirildiğinde başvurucuya isnat edilen etik ihlalinde bulunma eylemi 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda ve ceza hukuku mevzuatında suç olarak düzenlenmediği görülmektedir. Başvurucu, Uludağ Üniversitesinde öğretim elemanı olarak görev yapmaktadır. Başvurucuya uygulanan disiplin yaptırımının mesleğin yerine getirilmesine dair edimlere ilişkin bulunduğu açıktır. İsnat edilen eylemlerin belirli bir meslek grubu tarafından gerçekleştirilmesinin mümkün olduğu, bu meslek grubunda yer almayan kişileri ilgilendirmediği ve disiplin yaptırımlarının hürriyeti bağlayıcı ceza sonucu doğurmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle başvurucuya yöneltilen isnadın disiplin hukuku alanında kaldığı ve başvurunun bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin bir uyuşmazlığı konu edinmediği açıktır.

47. Bu durumda başvurucunun disiplin cezası ile cezalandırılması işlemi ve bu yaptırımın sonuçlarının Anayasa'nın 38. maddesi ile Sözleşme'nin 7. maddesinin ortak koruma alanı kapsamında dikkate alınabilecek nitelikte olmadığının kabul edilmesi gerekmektedir.

48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 16/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Memurlar.Net - Özel