Cep telefonu şirketlerinin yüzde 15 Hazine payı ödemesi konusunda yıllardır
süren hukuk mücadelesinde hükümet geri adım attı. Cumhurbaşkanlığı'na 12 Temmuz
Salı günü gönderilen Özelleştirme Yasası'nda yapılan düzenlemeyle Hazine'nin
yalnızca KDV ve Özel İletişim Vergisi dikkate alındığında GSM şirketlerinden
tahsil etmesi gereken tutarın yüzde 30'undan vazgeçmiş olduğu belirlendi.
TBMM tatile girmeden önce 3 Temmuz 2005 tarihinde çıkarılan 11 yasa içinde
yer alan Özelleştirme Yasası'na eklenen bir maddeyle GSM şirketlerinin ödeyecekleri
yüzde 15 Hazine payına esas teşkil eden brüt gelirin tanımı yeniden yapıldı.
Yasanın yürürlüğe girmesinin ardından bir ay içinde şirketler başvurmaları durumunda
imtiyaz sözleşmelerinde brüt gelir tanımına yönelik değişiklik yapılacak.
Yeni Özelleştirme Yasası'yla yapılan düzenlemeyle, "abonelere tahakkuk
ettirilen gecikme faizi ile dolaylı vergiler, harç ve resim gibi mali yükümlülükler
ve raporlama amacıyla muhasebeleştirilen tahakkuk tutarları", yüzde 15'lik
Hazine payının belirleneceği brüt satış tutarının dışına çıkarıldı. Brüt satış
da, "işletmecinin faaliyetleri çerçevesinde satılan mal ya da hizmetler
karşılığında alınan veya tahakkuk ettirilen toplam değerleri kapsayan ve gelir
tablosu hesaplarından '60. Brüt Satışlar' hesabına kaydedilen tutarlar"
olarak tanımlandı.
Bir fatura üzerinden inceleme yapıldığında 83.3 YTL'lik konuşma bedeline yüzde
18 KDV ve yüzde 25 özel iletişim vergisi eklendiğinde faturanın toplam tutarı
119 YTL'ye yükseliyor. Hazine'nin yüzde 15'lik payının hesaplanmasında KDV ve
özel işlem vergisi dikkate alınmayacağı için, yeni düzenlemeyle şirketin ödemesi
gereken 17.8 YTL'lik Hazine payı, 12.4 YTL'ye düşüyor. Böylece devletin tahsil
edeceği tutar yüzde 30 oranında azalmış oluyor.
Maliye, bu yılın ilk 6 ayında 1 milyar 145 milyon YTL GSM şirketlerinden yüzde
15 Hazine payı tahsilatı yaptı. Ancak bu tahsilatın 591.2 milyon YTL'si bu yıla
ilişkin Hazine payı ödemelerinden kaynaklanırken, 554.4 milyon YTL'si geçen
yıl şirketlerle yapılan uzlaşma çerçevesinde Nisan 1998-Mayıs 2004 tarihini
kapsayan tahsil edilmemiş Hazine payları ödemelerinden oluşuyor.
Hazine, Telekomünikasyon Kurumu ile cep telefon şirketleri Turkcell ve Telsim
arasında 2000 yılından beri süren uluslararası tahkime kadar taşınan hukuki
sürüncemede AKP Hükümeti, önce şirketlerle 2004 yılında vardığı uzlaşma, ardından
bu yasal düzenlemeyle şirketlerin lehine olacak biçimde brüt gelir tanımını
değiştirdi. Hazine, katma değerli hizmetler, ara bağlantı, KDV gibi gelirler
de dahil edilerek bulunacak brüt gelir üzerinden yüzde 15 Hazine payı kesilmesini
istemişti. Bu çerçevede yürütülen hukuki mücadelede Danıştay da, katma değerli
hizmetler, ara bağlantı, KDV'nin de brüt gelir içinde yer alması gerektiğine
hükmetmişti.
Bu hukuki sürecin devam ettiği dönemde 30 milyar dolar yatırım geleceği savıyla
uluslararası tahkim yasası çıkarıldı.
Resmi Gazete'de 5 Temmuz 2001 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren tahkim
yasasının geriye dönük olarak daha önce imzalanmış sözleşmelere de yerleştirilmesine
olanak sağlandı.
Böylece Turkcell ve Telsim, daha önce imzaladıkları imtiyaz sözleşmelerine
tahkimi de dahil ettiler. Bu olanağı kullanan şirketler Hazine'nin KDV üzerinden
brüt gelir tanımına karşı uluslararası tahkime başvurdular. Turkcell'in uluslararası
tahkim başvurusu sonucunda Ocak 2004 itibariyle "gecikme faizi ile KDV
gibi tahsil edilen vergilerin brüt gelire dahil edilmemesi, telekomünikasyon
hizmetlerinden doğan ve bu hizmetlerle alakalı her türlü gelirin brüt gelire
dahil edilmesi" kararı verildi. Bu karar üzerine Ankara 20. Asliye Hukuk
Mahkemesi 20 Mayıs 2004 tarihinde KDV ve gecikme faizinin brüt gelir kapsamından
çıkarılmasına yönelik tahkim kararını "kamu düzenine aykırı" bularak
iptal etti.
Ancak AKP Hükümeti döneminde şirketlerle uzlaşmaya gidilerek, Nisan 1998-Mayıs 2004 tarihleri arası Telsiz Genel Müdürlüğü ruhsat ve kullanım ücretleri ile eğitime katkı payının brüt gelire dahil edilmemesi konusunda anlaşmaya varıldı. Özelleştirme Yasası'nın onaylanması durumunda uluslararası tahkim kararı, iç hukukta farklı yönde kararlar alınmış olmasına karşın yasal düzenleme haline gelmiş olacak.