Sabah'ın dünkü manşetine "askerler" oturmuştu.
"Kredi kartı borcu yüzünden intihar eden uzman çavuş" ve "Ancak
19 gün sonra, delillerin karartılması endişesi ile itirafçı ve ateş açan uzman
çavuş gibi tutuklanan Şemdinli astsubayları".
Bu resim, hâkim sistem ve zihniyetin, bunları oluşturan yahut dayatanların,
hayatı bize kendi açılarından belleten çeşitli güç ve iktidarların "büyük
çelişkisi" ni anlatıyordu sessizce.
Sistemin refleksi hep şunu söyleyip uygular:
1. Devlet namına suç işleyen yahut zanlı olan astsubayı, uzman çavuşu koru;
2. Yoksulluktan, geçim sıkıntısından, aşağılanmaktan bunalan astsubay ile uzman
çavuşu umursama, koruma.
Dipsiz Kuyu'nun "ana fikri" bu durumun teşhiri ile tersinin savunulması
diye özetlenebilir.
Özellikle iki aydır, onca yazının özü buydu. Genellikle, erlerden sonra en çok
şehit olan ve yerine göre emir-komuta zinciri içinde, yerine göre devlet derinliklerinde
fiilen en çok insan hakkı ihlali ve suça doğru sürülen veya bulaşan, bulaştırılan
kesim astsubaylar ve uzman erbaşlar.
Buna karşılık, onca yazıda kendi ağızlarından da aktardım ki, geçim sıkıntısıyla,
ayrımcılıkla, aşağılanmakla, istismarla, zoraki kesintisinin aktığı OYAK'ta
emekliliklerinde bile yönetime girememekle, üniversite bitirse de hak ettiği
dereceye sokulmamakla, hayat boyu "alttaki" olmaya mahkum edilmekle
bunalan, çıldıran da onlar.
Biliyorum; içlerinden kimisi, "ezilme" nin acısını alttakini, eratı
"ezerek" çıkarmaya çalışsa da...
Kimi, aşağılanmanın ilacını belki yalakalıkta bulsa da...
Kimi, yoksulluğun, çaresizliğin çıkışını düzenbazlıkta arasa da...
Hemen hiçbiri, onca askeri cesaretlerine rağmen, insani isyan ve özlemlerini
açıkça dışa vuracak kadar cesaret bulamasa da...
Çoğunluk açısından bu böyle. Onları, derinlikte "iyi çocuk" diyerek
korumaya, kollamaya çalışan hiyerarşik sistem, aynı özeni, onların geçimine,
saygı ihtiyacına, insani hislerine göstermiyor ki.
Sanki "adalet duygusu" yerleşirse yıkılacakmış gibi katı katı savunulan
o düzenlerin "insanlık dışı" tarafı da bu.
"Uzman çavuş Ramazan Koçyiğit'in intiharı" her yerde aynı tespit ve
değerlendirmeyle verilmişti:
"Kredi kartı borcu yüzünden bir kurban daha".
Arkadaşının kartıyla harcamalar ve ona ödenemeyen 1500 YTL! Cesede baktığınızda,
doğrudur; "kart borcu yüzünden" intihar eden 30 yaşında bir asker
görürsünüz.
Eğer ölmeden beş dakika önce, bir gün, bir ay, bir yıl önce o askere bir insan,
bir koca, bir baba olarak bakabilseydiniz, "kredi kartı borcu yüzünden"
demezdiniz.
Eğer, gazeteciliğin gereğini yerine getirip "Bu insanlar kaç para alıyor,
nasıl yaşıyor, ne umuyor, nasıl bir bunalımın pençesinde" diye hesap çıkarsaydınız
da demezdiniz.
Askerlerden kestiğiyle büyüyen OYAK da dahil, bankaların "kumar borcu,
tefeci oranı, haraç" haline getirdikleri faizler bir yana...
Esas mesele, "kredi kartı borcu" değil, "borç olmadan, açık vermeden,
çıldırmadan yaşayamamak".
İstisnalar dışında, yüz binlerce sivil ve askerin "kart borcu", israf
ve lüks tüketimlerinin bedeli değil, çoluk çocuğuyla, işte ikincisi 10 gün önce
doğan bebekleriyle, "asgari insani" bir hayat peşinde sürünmelerinin
sonucu.
İstanbul'da, şu koca kentte yaşamaya çalışan bir denizci, bilançosunu iletmişti:
1. 20 yıllık astsubayım, evim ve arabam yok..
2. Aylığım 1100 YTL.
3. Yakacak, bina gideri, kira Zeytinburnu'nda 600 YTL.
4. Elektrik, su, telefon, diğer mecburi gider 200 YTL.
5. Mutfağa, eğitime, çocuğa, borca bakiye 300 YTL.
6. Umut ve mutluluk sıfır. Uzman çavuş için aylığı açlık sınırına doğru çekiverin.
Türkİş'e göre, yoksulluk sınırı ayda 1610, açlık sınırı 530 YTL. Asgari ücret
350.15 YTL.
Sistem, hiyerarşi, düzen... Nasıl yanıltıyor, bir anlasanız!
"Bu acılara son vermek için kredi kartı yasası" çıkıyormuş. Acının
sonu kredi kartı olabilir, lakin başı o değil ki. Başı daha büyük, daha derin.
umur talu/sabah