Anayasanın 166. Maddesinde şunlar yazılıdır; "Ekonomik,
sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde
dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve
değerlendirmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla
gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir". 27 Mayıs 1960 müdahalesi sonrası
iş başında olan hükümet, Anayasanın bu gereğini yerine getirmiş ve 91 sayılı
yasa ile Devlet Planlama Teşkilatını (DPT) kurmuştu. 1963-967 dönemini kapsayan
Birinci Beş yıllık Plan CHP-YTP Koalisyon Hükümetince yani, İsmet İnönü Başbakan
iken hazırlanmış ve uygulamaya konmuştur. İkinci (1968-1972) Beş Yıllık Planı
ise Süleyman Demirel'in Adalet Partisinin başına geçtiği ve 1965 seçimi sonrası,
tek başına kurduğu hükümet tarafından hazırlanmıştır.
Daha partinin başına geldiği ilk günde, planlamayı sosyalist bir uygulama olarak
niteleyen Demirel, "halk plan değil pilav istiyor" sözleri ile planlamaya karşı
olduğunu açıklamıştı. Gerçektende o tarihten sonra Türkiye'de ekonomik ve mali
uygulamalarda, yazılı belgelerdeki amaç ve hedeflerin gereği olan yani planlarda
ve onlara bağlı yapılan program ve bütçelerdeki hedeflere bağlı kalınarak
uygulama yapıldığı kesinlikle söylenemez. Bir anlamda ülke Anayasanın gereği
Planlama Teşkilatına sahip olsa da, uygulamada hükümetler gelir ve harcama
hedeflerini ve yıllık bütçelerini, maliye ve hazine bakanlıkları aracılığı ile
istedikleri gibi uygulamışlardır. Üstelik hem Demirel hem de Turgut Özal
planlamada çalışmış olsalar da, ekonomiye gerçek anlamda siyasal düşüncelerinin
yani, liberal kapitalist anlayışlarının gereği olan tümüyle serbest piyasa
ekonomisinin kurallarını egemen kılmanın sadakatini göstermişlerdir.
Bütün bunları yazdıktan sonra, gazetelerde yer alan AKP Hükümetinin yeni
yayınladığı 9. Plan Stratejisi üzerine söylenecek hiçbir şey olmamalıdır. Ne var
ki, geçmişi doğru bilmeyen geniş kamuoyunda bu belge ile başlayan çalışmalar bir
süre önemsenerek tartışma konusu olacaktır. Oysa, daha 1966'da DPT, kalkınma
planlarını ve yıllık programları yapan ve uygulamalarını izleye bir kurum
olmaktan çıkarılmış idi. Öylece Planlama Teşkilatı, 933 sayılı Teşvik Uygulama
Yasası ve kurulan bir teşvik fonu aracılığı ile özel sektöre kaynak aktarmakla
görevli bir kuruluş haline getirilmişti.
İşte o tarihlerden bu yana olduğu gibi bu gün de Tayyip Erdoğan'ın AKP Hükümeti
de, planlarda ne yazarsa yazsın dünyaya egemen olan küreselleşmenin gereği
liberal kapitalizmin gereklerini uygulamaktadır. Daha açıkçası, bu gün artık beş
yıllık planlardan değil, devlet planlama teşkilatının yerini almış olan IMF ve
Dünya Bankası ve onların öngördüğü ekonomik politikalardan söz edilebilir. O
nedenle, 9. Beş Yıllık Plan Stratejisini ciddiye almak ve onun varsayımları ile
yapılacak planı tartışmak gereksiz ve anlamsızdır. Geçen hafta resmi gazetede
yayınlanan 9. Kalkınma Planı'nın Stratejisinde şunlar yazılıdır; ''Bu Plan,
istikrar içinde büyüyen (bununla asıl belirtilen, IMF'ye verilen sözlerin gereği
dış borçların zamanında ve eksiksiz ödeneceğidir), küresel ölçekte rekabet
gücüne sahip ve AB'ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış bir Türkiye vizyonu
ile hazırlanacak. Plan döneminde, kamu borç stokunun milli gelire oranını
düşürme sürecini devam ettirecek şekilde mali disipline uyulacak. Fiyat
istikrarının sağlanmasına yönelik olarak açık enflasyon hedeflemesi
politikasına, dalgalı kur rejimi uygulamasına devam edilecek." Bu yazılanlar,
plan stratejisinin değil uluslar arası sermayenin alacaklarını güvence altına
alan hedefleri belgelemektedir.
Ulusal kalkınma açısından, gelişmekte olan Türkiye gibi bir ülke için 21.
yüzyılda gerekli olan, yoksulluk, işsizlik, eşitsizliklerin kalıcı olarak
aşılabilmesi için, üretim ekonomisinin ve sosyal devletin yeniden ayağa
kaldırılmasını öngören bir ekonomi politikasıdır. Bunu gereği de, belli süreler
için ülke ekonomisinin önce genel dengeleri üzerine, sonra ona bağlı yıllık
dengeleri için belirlenen amaç ve hedefleri ve bunların araçlarını ortaya koyan
bir ulusal ve güçlü politika karalarını içeren kalkınma planlarıdır. O nedenle
AKP'nin 9. Plan Sratejisinin, bir anayasa gereğini salt kağıt üzerinde yerine
getirmekten başka bir anlamı yoktur. Gerçekte de yıllardır olduğu gibi, bu plan
sratejisi ile halkın ve ekonomik ve sosyal kurumların sözden öte bir beklentisi
ve ilgisi de kalmamıştır.
Tayyip Erdoğan'ın, planlamaya inanmayan önceki hükümetler gibi, plan adı altında
siyasal görüş ve hedeflerini topluma benimsetmeyi amaçlamaktadır. Denebilir ki,
AKP bu konuda da takiyye yapmaktadır. Eğer bu gerçeği yadsıyor ve kendisinin
reformist olduğuna inanıyorsa Başbakan, vereceği "ilk talimat", anlamsız ve
gereksiz olan Devlet Planlama Teşkilatının kapatılması olmalıdır.
erol çevikçe/vatan