PROF. DR. OSMAN CAN
osman.can@aksam.com.tr
Bu maddeye göre "Sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak,
halkı birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek bir şekilde düşmanlığa
veya kin beslemeye alenen tahrik eden kimse" hapis cezasıyla karşılaşıyordu.
Yine "halkın bir kısmını aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek bir şekilde
tahkir eden kimseye" de aynı ceza veriliyordu. Eylem basın yoluyla işlendiğinde
ise ceza artırılıyordu.
Burada sorun 312. Madde değil, bu maddeyi toplumsal düzenin korunması yerine,
kendilerini "devletin sahibi" olarak gören ve Alev Alatlı'dan ödünçle "Self
Oryantalist" diyebileceğimiz ayrıcalıklı bir sınıfın çıkarları için kullanılmasıydı.
Yargı sistemini değiştiremeyen siyasi iradeler, kanunu değiştirmekle sorunu
çözeceğine inandı hep.
Bugün itibarıyla söz konusu eylemler nedeniyle kamu güvenliği açısından açık
ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde" ancak cezalandırılabiliyor.
Yani halihazırda halkın bir kısmını söz konusu farklılıklar nedeniyle aşağılayan,
tahkir eden kimseler "kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlike" ortaya
çıkmadığı sürece ceza almayacak. Diğer bir ifadeyle nefret suçları cezasız kalmış
durumda. Zira Yahudi, Ermeni, Rum veya Roman gibi azınlıklar hakkında benzeri
ifadeler hiçbir zaman "kamu güvenliği için açık ve yakın tehlike" oluşturmayacak.
Self oryantalistler da sadece onları değil, toplumun çoğunluğunu bu sayede aşağılamaya,
tahkir etmeye devam edecek, ediyor da...
Yani self oryantalistler dün sahip oldukları iktidar gücü nedeniyle, bugün
de ceza normlarının bu hale gelmesi nedeniyle yargılanamıyor. Eşitsizlik devam
ediyor.
Evet, ideolojik normları ve ideolojik bir yargı sistemini değiştirmek yerine
ideolojiyle ilgisiz, güven içinde bir arada yaşamayı mümkün kılan "toplumsal
düzen kurallarını" değiştirmenin sonucu bu.
Bu mahiyetteki ceza normlarını değiştirmek kimseyi özgürlükçü yapmıyor. Özgürlük
sorumluluk ilişkisi kopuyor ve toplumsal düzeni koruyan asgari müşterekler yok
ediliyor.
Son birkaç yıl içinde, hiçbir Batı demokrasisinde varlığına izin verilmeyecek
gazete ve TV'lerin büyük satış rakamlarına ulaşmasına ve yayın politikalarını
da halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere
sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik
üzerine kurmuş oldukları halde hiçbir yaptırım ile karşılaşmamaları biraz da
bunun bir sonucudur.
99 Depremi'nde bir imam "Günahkar oldukları için Allah cezalandırdı" diye laf ettiği için bir yıl ceza almıştı. Ama 30 Mart seçimlerinin ardından gerçekleşen don olayı üzerine "X partisine oy verdikleri için Allah helak etti" veya "X partisine oy verdikleri için başlarına gelen felakete müstahaktırlar" biçiminde yaklaşım sergileyenler hakkında herhangi bir işlem yapılmadı.
Ancak "halkın bir kesimini ötekilerine karşı kin ve düşmanlığa alenen tahrik" mahiyetinde ve çok daha ağır ifadelerin "kamu güvenliği açısından açık ve yakın tehlike" oluşturma ihtimali bütünüyle yok değil. Soma felaketi üzerine ortaya çıkan hassas durumun bu ihtimali epey güçlendirdiği çok açık.
Yargının harekete geçmemesi sadece yargının ideolojik yapısıyla açıklanamaz.
Muhtemelen yüz yıldır bu ülkenin efendisi olarak hüküm sürmüş self oryantalistlere
karşı öğrenilmiş çaresizlikten, onların efendiliklerini içselleştirmekten ve
suç işleme ayrıcalıklarının bulunduğu inancından söz etmek gerek.
Self oryantalist sınıfı eşit yurttaş olmayı kabul etmiyor, bu doğru. Ama toplumun
büyük çoğunluğu da kendini eşit yurttaşlığa halen layık görmüyor. Bu yüzden
toplumsal düzen kuralları self oryantalistlere bir türlü uygulanmıyor.
Pervasızlığın bir nedeni de bu olsa gerek.