“…..Şubesinin …………… Valiliğine yönelik bilgi isteme başvurusu Sayın Kurul
çoğunluğunca; şube başkanlıklarının tüzel kişilikleri bulunmadığı, 4982
sayılı yasa uyarınca başvuruyu ancak gerçek ya da tüzel kişilerin yapabileceği
görüşünden hareketle esasa girmeden "ehliyet" yönünden reddedilmiş bulunmaktadır.
Bilgi edinme hakkına ilişkin olarak var olan hukuk kuralları ile sendikaların
ve sendika şubelerinin hukuksal konumları dikkate alındığında sayın çoğunluğun
görüşüne katılmanın mümkün olmadığı görüleceği gibi, bilgi edinme hakkının
felsefî temeli de sayın çoğunluk görüşüne katılmamıza asla izin vermeyecektir.
Bilgi edinme hakkı bilim dünyasında hem "özgürlük" hem de bir "hak" olarak
nitelendirilebilmektedir. Bilgi edinme hakkı, temel insan hak ve özgürlükleri
arasında üçüncü kuşak olarak adlandırılan dayanışma haklarının iyi bir
örneğidir. Bu hak kişilere öncelikle vazgeçilemeyecek bir "özgürlük alanı"
yaratmaktadır. Bilgi edinme hakkına ilişkin başvuruların değerlendirilmesi
sırasında bu özgürlüğün daraltılmasına yol açacak yorumlardan kaçınmak
gerektiği açıktır.
Yasanın uygulamasında amaç, saydam ve katılımcı topluma, demokrasiye ulaşmaktır.
Bilgi edinme hakkının her bir kullanımı demokratik toplum yapısını oluşturmaya
yönelik toplumsal çabaya bir katkı olarak değerlendirilmelidir.
Nitekim 4982 sayılı Yasa da, bu hakkın olabildiğince geniş kullanılabilmesi
için gerekli düzenlemeyi yapmış, "açıklığı" asıl, gizliliği ise istisna
kılmıştır. Yasanın 4. maddesine göre ise bilgi edinme hakkına herkes sahiptir.
İnceleme konusu olayda bilgi isteminde bulunan Türk Eğitim-Sen Osmaniye
Şubesinin tüzel kişiliğinin olmaması, temsil ettiği örgütlülük adına bilgi
edinme başvurusunda bulunamayacağı sonucunu asla doğurmaz.
Başvuru sahibi ………….Şubesi, 2821 sayılı Yasa kapsamında düzenlendiği üzere,
bağlı bulunduğu Sendikayı Şubenin bulunduğu İl sınırları içinde temsil
yetkisi ile donanmış yasal bir kuruluştur. memurlar.net
Sendikaların, "üyelerinin hak, yetki ve sorumluluklarını kamu ve toplum
yararı doğrultusunda kullanmalarını gözetmek" olarak belirlenmiş olan
görevlerini, şubenin bulunduğu il yönetsel sınırı içinde sendika adına
kullanma hakkı şubeye aittir. Şube bu yetki ve görevlerini Şube Yönetim
Kurulu eliyle yerine getirecektir. Tüm bunlar ilgili Sendikanın ana tüzüğünde
ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. Sendika tüzel kişiliğini temsilen genel
merkezin tüm iş ve işlemlerini yetki alanı içinde sendika adına yerine
getiren, sendikanın tüm yetkilerini kullanan hukuksal varlığının dayanağını
ise 2821 sayılı Yasada bulan şubelerin, bilgi edinme hakkı gibi bir temel
hak ve özgürlükten yararlanmak üzere üyeleri adına başvuruda bulunamamaları
kesinlikle düşünülemez. Bunun aksini kabul, gün ışığında yönetimi hedefleyen,
saydam, katılımcı bir toplum amaçlayan 4982 sayılı Yasanın demokratik
özünü göz ardı etmek olur.
Demokrasiyi amaçlayan bir yasanın yasal örgütlülükler eliyle kullanılmasının
önüne geçmek, yasayı daha baştan kadük kılar.
Ayrıca, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanununun ihtisas komisyonlarına
ilişkin 15. maddesinde, 5393 sayılı Belediye Kanununun "Kent Komisyonlarını
düzenleyen 76. maddesinde sendika şubeleri muhatap alınmakta, görüşlerine
başvurulacak kuruluşlar olarak başkaca sivil toplum örgütleri ve meslek
odalarının yanı sıra sendika şubelerine de yer verildiği görülmektedir
ki, toplumsal katılım açısından en ileri bir yasa olan 4982 sayılı Yasa
uygulaması açısından daraltıcı yorumlara gitmenin Bilgi Edinme Hakkı Yasasını
başkaca yasalar karşısında daha dar, daha kısıtlayıcı bir konuma oturtmak
gibi hiç de kabul edilemeyecek bir sonuca yol açacağı açıktır.
Kaldı ki, idare hukuku alanında dava ehliyetinin ancak gerçek ve tüzel
kişilere tanındığı yolunda kısıtlayıcı bir ilke ve kural yoktur. İdarede
birçok merci ve organ, tüzel kişilikleri olmamasına karşın kanunen yüklendikleri
görevler ve aldıkları yetkiler nedeniyle görev ve yetki alanlarına ilişkin
olarak tasarruf ehliyetine ve bu arada dava açmak ehliyetine sahip bulunmaktadırlar.
Kamu hizmetleri alanında görevler üstlenen ve kendisine yasa ile verilmiş
yetkileri kullanan ancak tüzel kişiliği bulunmayan bir kurumun eylem ve
işlemlerinden doğabilecek hukuksal anlaşmazlıkların çözümü için yargı
yerleri dâhil her türlü yasal girişimde bulunması, gerektiğinde davacı
ya da davalı sıfatıyla bir davanın tarafı olması faaliyetlerinin kaçınılmaz
bir sonucudur. Tüm aktif faaliyetlerine karşın, tüzel kişiliğe sıkı sıkıya
bağlı kalarak dar kalıplar içinde kurum ve kuruluşları taraf ve dava ehliyetinden
yoksun kılmak olanaksızdır.
Konu yargı makamlarınca da tartışılmış, Danıştay'ın iki ayrı dairesinde
beliren görüş ayrılığı üzerine Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
verdiği kararla konuyu bizim şimdi savunmakta olduğumuz görüşler doğrultusunda
karara bağlamıştır.
Tüzel kişiliği bulunmayan yasal kuruluşlara bir davada taraf olma ehliyetini
tanıyan bu kararın, bilgi edinme hakkının kullanımı gibi, temel hak ve
özgürlüğe ilişkin olup, salt bilgi edinmeye yönelik başvurularda öncelikle
geçerli olduğu açıktır.
Tüm bu nedenlerle, hukuka ve yasalara, yerleşmiş bilimsel görüş ve yargısal
uygulamalara ters düşen çoğunluk kararına karşıyım. Konunun esasına girilerek
başvurunun incelenmesi ve belirecek sonuca göre karar verilmesi gerektiği
görüşüyle sayın çoğunluğun kararına katılmadığımı saygı ile bildiriyorum.”
şeklinde olmuştur.
|