İzlere göre, yolsuzluktan tutuklanan Enerji Üretim A.Ş. Genel Müdürvekili Piyade'nin göreve atanması, Bakan Güler'in de üstünde birinin tercihi. İlişkiler paylaşım kavgasına işaret ediyor
Enerji Bakanlığı'nda geçtiğimiz hafta açığa çıkan yolsuzluk operasyonu yalnız
asayiş boyutuyla değil, belki ondan da çok siyasi boyutuylu yankı
uyandıracak gibi görünüyor.
Bakan Hilmi Güner'in talimatıyla 2004 yaz aylarında başlatıldığı anlaşılan
operasyon, Teftiş Kurulu'nun işi savcılığa, onların da Emniyet'e yansıtmasıyla
geri dönülmesi zor bir sürece girmiş. Emniyet'in belli telefonları dinlemeye
alması sonucu yolsuzluk iddiaları bakanlıktaki bazı bürokratlar ve bazı işadamlarını
odağına almış. Ankara Nöbetçi Mahkemesi, Enerji Üretim A.Ş. Genel Müdürvekili
Önder Piyade ve Genel Müdür Yardımcısı Servet Üst'ü 12 Şubat cumartesi gecesi
tutukladı. Pazar günü bakanlıkça yapılan yazılı açıklamada şu paragraf dikkat
çekiyordu: "Suç işlenmişse, o suçu işleyenlerin kim olduğuna bakılmaz.
Sayın Başbakanımızın da açıkladığı gibi, kökü hangi noktaya ve hangi derinliğe
ulaşırsa ulaşsın, yolsuzluğu önleme adına çabamız ve mücadelemiz sonuna kadar
sürecektir."
Bu paragraftaki kilit ifadeler, 'suçu işleyenlerin kim olduğuna bakılmaz' ve
'sayın Başbakanımızın da açıkladığı gibi' ifadeleri. Burada muhtemelen Başbakan
Tayyip Erdoğan'ın 11 Şubat'ta yaptığı "Sonuna kadar gideceğiz" açıklamasına
atıf var. Bakan imzası olmaksızın, bakanlığın basın merkezi tarafından yayımlanan
yazılı bir açıklamada, neden, yapılacak işlemler yasalardan başka, "sayın
Başbakanımızın dediklerine" dayandırılır?
Ankara kulislerine kulak verilecek olursa, bu açıklamanın satıraralarında AKP
bünyesindeki iç çekişmelerin izini sürmek mümkün. İz sürmeye başlamak için uygun
ismin ise Önder Piyade olduğu anlaşılıyor.
Piyade'ye kim kefil oldu?
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından iki kez veto edilen Piyade, bir
tür bürokratik hülleyle, bir ay izne çıkarıldıktan sonra Bakan Güler tarafından
'vekâleten' göreve atanmış. Bakanlık kaynaklarından edindiğimiz bilgiye göre,
Güler'in uğrunda bu kadar mücadele verdiği Piyade'nin soruşturma emrini vermesi
zor olmuş, 'Bakan acı çekmiş'.
Acaba bakanlık açıklamasındaki "sayın Başbakanımıza" atfı, Piyade'nin
aslında Güler'in değil de AKP içinde daha üst hiyerarşide bir başkasının tercihi
ve dayatması olduğuna mı işaret ediyordu? Gerçi bu iddiaları kanıtlamak şu an
mümkün görünmüyor ama, Piyade ve Üst'ün atanmaları konusunda AKP Genel Sekreteri
İdris Naim Şahin'in etkili olmaya çalıştığı yolunda yayınlar yapıldı ve yayınlar,
üzerinden bir hafta geçmesine karşın yalanlanmadı. Şahin, 'Çok kişiyle telefonda
konuştuğunu' ve anımsayamadığını söylüyor. Acaba Güler, Piyade hakkında yolsuzluk
işlemi yapmak zorunda kalması nedeniyle kendisine AKP bünyesinden gelen ve gelecek
eleştirilere bu yüzden mi Erdoğan'ı kalkan yapmak istiyordu?
Çünkü Piyade'yle birlikte tutuklanan işadamlarının, önceki hükümetler döneminde olduğu gibi, bu hükümet döneminde de iktidar partisinin etkin isimleriyle sıkı fıkı ilişkilere girdiği anlaşılıyor.
Kim bu bakan ve milletvekilleri?
Bu işadamları arasında Ezgi İnşaat'ın sahibi İbrahim Selçuk'un özel bir yeri
olduğu anlaşılıyor. AKP'nin şu andaki iki numarası, siyasi konulardaki Genel
Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, hem Selçuk, hem de tutuklanan bir
başka müteahhit olan Fernas şirketi sahibi Muzaffer Nasıroğlu ile yakın ilişkilerini
saklamıyor. Nasıroğlu, Deniz Baykal'ı CHP'de parti içi demokrasiyi engellediği
gerekçesiyle eleştirip istifa ederek AKP'ye katılan Batman Milletvekili Nezir
Nasıroğlu'nun akrabası. Fırat, kızının bu şirkette çalıştığı iddialarını yalanlarken,
Fernas şirketinin önemini vurguluyor ve "Bu insanların zararını kim ödeyecek?"
diye yakınıyordu. (Radikal, 12 Şubat 2005) Fırat, bir gün sonra Hürriyet'te
yayımlanan demecinde ise, Selçuk'un bürosunda yemeklere katıldığını ve bu yemeklere
katılan başka milletvekili ve bakanların da bulunduğunu söyledi.
Nitekim müteahhit Selçuk da, yine 13 Şubat tarihli Milliyet'te yayımlanan ifadesinde,
bürosuna sık sık milletvekili ve bakanların geldiğini, yemek yendiğini, okey
oynandığını ve bu operasyonun bir siyasi komplo olduğunu ileri sürüyor. Selçuk'un
yayımlanan ifadesine göre, "Bu siyasi komplonun amacı, son zamanlarda kabinede
yapılacak değişiklik. Birine yakın oluyorsunuz, diğerleri hazmedemiyor."
Selçuk da ilginç bir kişilik. Bir başka AKP'li, Bingöl Milletvekili Mahfuz
Güler'le umre arkadaşı, birlikte Mekke'ye gidip, Kâbe'yi tavaf etmişler. Öte
yandan adı Yargıtay-Çakıcı soruşturmalarına karışan Milli İstihbarat Teşkilatı
(MİT) üst düzey çalışanlarından Kaşif Kozinoğlu ile ilginç bir samimiyeti var.
Kendi ifadesine göre (Milliyet, 13 Şubat) Kozinoğlu ondan, 'Çocuğunun Bilkent'teki
mezuniyet toplantısı için araç istedi'. O da şoförünü gönderiyor. Yargıtay işinde
Kozinoğlu hakkında soruşturma izni vermeyen MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'un,
bu defa izin verdiğini, Sabah gazetesinin 13 Şubat yayınından anlıyoruz.
İşte bu Selçuk'un bürosunda AKP'li milletvekilleri ve bakanların toplandığı, okey oynayıp yemek yedikleri anlaşılıyor. Partisine kendi tercih ettiği gibi AK Parti değil de AKP denilmesine sinirlenen Başbakan Erdoğan acaba müteahhit İbrahim Selçuk'la hangi bakanlarının bu kadar samimi olduklarını merak etmiyor mu?
AKP'de paylaşım gerilimi mi?
İşin bir başka ilginç yanı, bu yolsuzluk iddiasında adı geçen ya da ilgili olan
milletvekilleri arasındaki Kürt kökenlilerin yoğunluğu. Fırat, Mersin vekili
ve Adıyamanlı tanınmış bir Kürt ailesinden geliyor. Güler, Bingöllü, Nasıroğlu,
Batmanlı. Nasıroğlu gibi CHP'yi yeterince demokratik bulmayıp AKP'ye geçen ve
enerji ihalelerine meraklı bir başka milletvekili Cemal Kaya, Ağrılı. (Kulis'te
bu iki milletvekilinin CHP'den gelip ihale ortamına 'gözü kapalı dalmasına izin'
verilmesinin AKP bünyesinde eleştiriye neden olduğu, 'Dağdan gelip, bağdakinin
işine engel oluyorlar' sözünün kulaktan kulağa fısıldandığı konuşuluyor.) Bu
soruşturma dosyaları önüne gelince telefon dinleme dahil Emniyet önlemlerinin
alınmasına izin veren ve gizliliği koruyan İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu da
Diyarbakırlı. Bu tabloda bir siyasi iç hesaplaşma boyutu izi sürmekten doğal
ne olabilir? Bu hesaplaşmanın mali boyutu olup olmadığı da aynı şekilde sorgulanmalı.
Ancak bu tablonun, muhtemel bir kabine değişikliğinde bazı adayları şimdiden
devre dışı bıraktığı, bazılarının da yerini sağlamlaştırdığı söylenebilir. DSP-MHP-ANAP
koalisyonundaki iç gerilimler enerji ve bayındırlık bakanlıklarındaki yolsuzluk
operasyonlarıyla başlamıştı. Erdoğan'ın, her ne önlem alacaksa bir an önce almasında
hem ülke, hem de partisi bakımından fayda var.
CHP'ye de dikkat
Son bir not: Bu gelişmeler CHP'yi de etkileyebilir. Nasıroğlu'nun CHP milletvekili
yapılmasında CHP Şanlıurfa Milletvekili ve CHP Genel Saymanı Mahmut Yıldız'ın
etkili olduğu iddia ediliyor. Yıldız'ın, son CHP kurultayında, "AKP'nin
mücahitleri müteahhit oldu" diye yakınan Mustafa Sarıgül'ün aktif destekçisi
olarak Divan Başkanı'nı yumruklayan ve bu nedenle disipline verilen, yine Şanlıurfa
Milletvekili Turhan Tüysüz'ün de kefili olduğu CHP kulislerinde söyleniyor.
Yıldız'ın kendisi de enerji ihaleleriyle yakından ilgili bir işadamı. Sarıgül
hakkındaki yolsuzluk iddialarını haklı olarak öne çıkaran Baykal'ın, bu konuya
da yakından bakmasında fayda olabilir.
radikal